pithc Oluşturma zamanı: Mart 23, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 23, 2008 "Fay Hattı"nda bir sohbet... Dostlar Tiyatrosu: Tiyatro yaşamına daha önceki dönemlerde başlayıp günümüze kadar sürdüren ve kendi sant politikasını tutarlı biçimde izleyen toplulukların başında Dostlar Tiyatrosu gelir. Topluluğun kurucusu, yöneticisi, baş ve çoğu zaman tek oyuncusu Genco Erkal, sanatın topluma karşı sorumlu olduğu, seyirciyi, görmezden gelinmek istenen acı gerçekler konusunda uyarma görevini üstlenmesi gerektiği konusundaki inancını seksenli ve doksanlı yıllarda da sürdürmüş, usta bir oyuncu ve usta bir yönetmen olarak bu uyarıyı sanatsal biçimde yapmaya özen göstermiştir. 1969 yılında kurulmuş olan Dostlar Tiyatrosu, Genco Erkal'ın önderliğinde sürekli olmayı başarmış olan ve Türk tiyatrosuna yeni bir ufuk açan önemli bir topluluktur. Kurucuları Genco Erkal, Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Arif Erkin, Ferit Erkal, Nurten Tunç'tur. Atilla Alpöge'nin de katıldığı oyuncu kadrosunun büyük bir bölümünü Genç Oyuncular elemanları oluşturmuştur. İlerici ve toplumcu dünya görüşünü benimsemiş olan Dostlar Tiyatrosu elemanlarının başlangıçtaki amacı tiyatroyu dar bir çevrenin tekelinden kurtararak yoksul halka götürmek olmuştur. Dostlar Tiyatrosu'nda, Ayla Algan, Zeliha Berksoy, Jale Erdoğdu, Bilge Şen, Halit Akçatepe, Metin Deniz, Tuncay Çavdar, Sevim Çavdar, Meral Çetinkaya, Elif Türkan Çölok, Ayberk Çölok, Umur Bugay, Metin Tekin, Yavuz Özkan... gibi pek çok sanatçı zaman zaman görev almıştır. Dostlar Tiyatrosu'nun lokomotifi, bu tiyatroya yaşamını adamış olan Genco Erkal'dır. (Sevda Şener-Türk Tiyatrosu) Evet, tiyatro hayatının 44. yılına 2003 yılında Behiç Ak'ın yazdığı Fay Hattı ile giren Genco Erkal'lasanat yaşamının 45. yılında Berlin'de oynadığı Fay Hattı'nın sahnesinde, oyunun başlamasına bir saat kala sohbet ettim. Sohbetten önce kendisinin sahne dekorlarını nasıl bir titizlikle yerleştirdiğini gözlemledim. "Eh, tamam arkadaşlar şimdi oyun zamanını bekleyebiliriz" cümlesini duyar duymaz, benim sıramın geldiği mesajını aldım ve teybimin kırmızı düğmesine bastım. * Tiyatroya nasıl başladınız? 1938 İstanbul doğumluyum. İlkokulu Ortaköy Galatasaray Lisesi, ortaokul ve liseyi ise Robert Koleji'nde okudum. Tiyatroya da burada başladım. İlk sahneye çıkışımda Shakespear'i İngilizce oynadım. Okul öncesinde ise yaptığım kuklaları komşulara oynatırdım. Oturduğumuz Çamlıca'da Dümbüllü'yü seyrederdim. Babam tiyatrocu olmama karşıydı. Edebiyat Fakültesi'nde Psikoloji eğitimim sırasında, üniversitede 1957 yılında "Genç Oyuncular"ı kurmuştuk. 1959 yılından başlayarak, Kenterler, Arena, Gülriz Sururi, AST ve İstanbul Tiyatrosu'nda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştıktan sonra, 1969 yılında, Dostlar Tiyatrosu'nu kurdum. * Oynadığınız oyunlardan ve rollerden örnekler? Gorki, Brecht, Sartre, Peter Weiss, Steinbeck, Havel, Dorst gibi yabancı yazarların yanı sıra, Aziz Nesin, Haldun Taner, Nazım Hikmet, Refik Erduran, Vasıf Öngören, Orhan Asena, Can Yücel gibi Türk yazarların oyunlarını yönettim. Çeşitli ödüller kazandığım rollerim arasında Aslan Asker Şvayk, Gogol'ün Bir Delinin Hatıra Defteri, Brecht'in Galileo'su, Maxwell Anderson'un Yalınayak Sokrates'i, Nazım Hikmet'ten Kerem, İnsanlarım, Can Yücel'den Can sayılabilir. Senfonik konserlerde Prokofyev'in Peter ile Kurt, Stravinski'nin Askerin Öyküsü, Fazıl Say'ın Nazım adlı yapıtlarını anlatıcı olarak seslendirdim. 1993 yılından bu yana Paris'te ve Avignon Festivali'nde üç Fransız yapımında Fransızca oynadım: Nazım Hikmet'ten Sevdalı Bulut, Philippe Minyana'dan Ou vas-tu Jeremie? ve Paulo Coelho'nun ünlü romanından uyarlanan Simyacı... * Aldığınız ödüllerden birkaç örnek... Önemli uluslararası film festivallerinde gösterilen ve bir çok ödül kazanan At, Faize Hücum, Hakkari'de Bir Mevsim, Camdan Kalp filmlerinde başrol oynadım. TRT Televizyonu için Haldun Taner'in ünlü müzikali Keşanlı Ali Destanı'nı yönettim ve oynadım. Değişik yıllarda bir çok kez "Yılın En İyi Erkek Oyuncusu", "En İyi Tiyatrı Yönetmeni" seçildim, "Yaşam Boyu Başarı Ödülü" kazandım. 1982 ve 1983 yıllarında "En İyi Sinema Oyuncusu" olarak Antalya Film Festivali'nde iki kez Altın Portakal aldım. * Oyunculuğunuzda Nazım Hikmet ve Bertoldt Brecht'in etkileri?.. Bana bütün tiyatro yaşamım boyunca yol gösteren iki büyük yazar var: Birincisi Nazım Hikmet, ikincisi ise Alman Bertoldt Brecht'tir. Yani, sanat anlayışım, tiyatro anlayışım ve dünya görüşüm onların dünyaları ile çok iyi örtüşüyor. Bu bakımdan, ben aşağı yukarı 6-7 tane Brecht oyunu oynadım. Bunların dışında Brecht'in şarkılarından ve şiirlerinden uyarlamalar yaptım. Nazım Hikmet için de yine 6-7 oyun onun şiirlerinden uyarladım. İnsanlarım, Kerem, Sevdalı Bulut, Merhaba gibi... Sanki, bu iki yazarın yazdıklarını kendim yazmışım gibi benimsiyorum, ya da ben de büyük bir yazar olsaydım, "işte bunları yazmak isterdim" gibi düşünüyorum. Yani aramızda tam bir kafa ve yürek birliği var. O bakımdan sanat yaşamımın büyük bir bölümünü onlara verdim. * Daha önce yaptığımız bir söyleşide, "Nazımlaşmak" deyimini kullanmıştınız... Ben, 1975 yılından bu yana, demek ki 30 yıldır, Nazım'ın şiirleriyle iç içeyim. Onları hem sahnede okudum, hem politik toplantılarda, yıldönümlerinde, 1 Mayıs mitinglerinde... kısaca hayatımın her kesiminde bu şiirleri okudum. Hatta radyo veya televizyona röportaj için çağırdıklarında, artık gelenek haline geldi, "Nazım'dan bir şiir okumadan bırakmayız" diyorlar. Bir çeşit Nazım'ın sözcüsü oldum... * Sosyal içerikli ve mesajlı oyunların seyircisi azaldı mı? Evet, politik tiyatro bütün dünyada eskisi kadar rağbet görmüyor. Ama ben bunun geçici bir durum olduğunu, önümüzdeki yıllarda politik tiyatronun yeniden gündeme geleceğini düşünüyorum. Aslında seyirciden çok, politik oyunlar da artık oynanmıyor. Ancak bu yanlız bizde değil, tüm dünyada böyle. 1960'lı yılların sonlarında, özellikle 1968 yılında politik tiyatro çok gündeme geldi. Vietnam Savaşı sırasında da, Paris ve Berlin'deki "68 Gençlik Hareketleri"ne bağlı olarak politik tiyatro öne çıktı. Aynı şekilde Amerika'da da öne çıktı. 80'li yıllarda yavaş yavaş azaldı. Şimdi bu küreselleşme hareketiyle birlikte ve bir yerde kapitalist dünyanın vaat ettiği cennetin gerçekleşmiyor olmasıyla, ya da yoksul ve zengin ülkeler arasındaki uçurumun giderek daha artmasıyla gündeme geleceğini düşünüyorum. * Siz, Türk tiyatrosunda "tek kişilik oyunu" başlatan bir sanatçısınız... 1965 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu'nda Gogol'ün "Bir Delinin Hatıra Defteri"ni oynadım. İsviçre'de yükseköğrenim gören bir arkadaşım vardı. O bana Fransız bir oyuncunun bu oyunu tek başına sergilediğini ve oyundan çok etkilendiğini anlattı. Bana oyunun tekstini yolladı. Oyun elime geçince çok heyecanlandım, çok beğendim. O zamanlar beni "tek kişilik oyun olur mu!" diye eleştirdiler. Herkes "hadi canım olur mu öyle şey!.." diye yaklaştı. Ancak oyunu oynayınca çok beğendiler ve çığır açtım. Ondan sonra ben de tek kişilik oyunlarımı devam ettirdim. Beni takip eden başka sanatçı arkadaşlar oldu. * Tiyatro sanatının toplumdaki rolü?.. Ben, sadece tiyatro için değil de, bütün sanatlar için söylemek istiyorum: Bizim gibi gelişimini tamamlamamış, daha biraz geri kalmış ülkelerde, özellikle tiyatro gibi bütün sanatlar bir misyon yüklenmek zorundadırlar. Yani, toplumu aydınlatma görevi, işlevi ve sorumluluğu vardır diye düşünüyorum. Özellikle İslam ağırlıklı bir toplum olduğumuz için daha aydınlanma devrimini tamamlamamış bir konumdayız. Tiyatro sanatçısının ve tiyatroların görevi insanları aydınlatma, onları düşünmeye, pozitif bilimlere yönlendirmeye gayret etmek, daha güzel bir yaşamı önermek, oraya nasıl ulaşılacağı konusunda yol göstermek gibi sorumlulukları vardır. * Günümüz Türk tiyatrosunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizim tiyatromuzda en iyisinden başlayayım: En iyi durumda olan oyuncularımızın gerçekten iyi olanları, dünyanın hemen her yerindeki oyuncularla boy ölçüşebilecek düzeydedir. Çok parlak oyuncularımız var. Ve tiyatromuzun en büyük zenginliği o oyunculardır. Onun dışında teknik açıdan eksikliklerimiz var. Yönetmen açısından yeterli düzeyli yönetmenimiz yok diyebiliriz. Ülkemizde yönetmenlik eğitimi olmadığı için. Yazarlar konusunda yine eksikliğimiz var. Bunun da nedeni: özel olrak yetişmek isteyen insanların maalesef emeklerini televizyon gibi bir yerde harcamalarıdır. Yani orada kısacık kısacık skeçler yazıp rahat para kazandıkları için, oyun yazmanın getireceği emeği veremiyorlar, yoğunlaşamıyorlar. Bu yüzden de oyun bulmakta zorluk çekiyoruz!.. * Ya eleştirmen konusu?.. Eh, ne kadar yazar varsa, o kadar da eleştirmenimiz var!.. Hepsi birbirine bağlı. Ancak bunların içinde en parlak tarafımız: oyuncularımız çok iyi ve çok yetenekliler!!! ADEM DURSUN alıntıdır... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mart 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 23, 2008 pithc ellerine sağlık , büyük usta ne güzel anlatmış toplumca halimizi ve tiyatronun nasıl olması gerektiğini. büyüksün Genco Erkal. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.