semuel Oluşturma zamanı: Mart 26, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 26, 2008 Şair. 15 Mayıs l961 Iğdır doğumlu (Aralık ilcesi) . İzmir Atatürk Ticaret Lisesi mezunu (1977) Yüksek öğrenimini yarıda bırakarak çeşitli işlerde yöneticilik yaptı. İlk şiirleri l980’den itibaren Yaba ve Yeni Olgu dergilerinde yayınlandı. 1981’de Türkiye Yazılarında yayınlanmaya başlayan şiirleri, daha sonra; Dönemeç, Ortaklaşa, Yamaç, Yarın, E, Yeni Biçem, Edebiyat ve Eleştiri, Papirüs, Ötekisiz, Kum, Düşe-Yazma, Agora, Ünlem, Gediz, Dize, Üç Nokta, Yasak meyve, Deniz suyu kasesi, Deliler Teknesi Vd. Dergilerde yazı ve şiir olarak sürdü. 1982’de İzmir’de Körfez Dergisi ve l989’a kadar Broy Dergisi içinde yer aldı. 1990’da Piya Yayınlarının kurucularından oldu. 1990’dan 2004’e kadar Ütopiya ve Kunduz Düşleri adlı dergileri çıkartan ekibin içinde yer aldı. Manifestosu Ocak l988’de Broy Dergisinde yayınlanan ve “Yeni insanı, bireyi merkez alan, insanı önceleyen bir şiirden. Ulusal, yerli bir şiirden, kapitalizme karşı bir şiirden, barışı önceleyen, dilin yeniden yorumlanmasından, şiirin evrenselliğinden, şiirin bir yapı, biçim ve biçem sorunu olduğundan söz eden” ve l980 sonrası Türk şiirine yeni olanaklar sunmayı amaçlayan Yeni Bütüncü Şiirin Manifestosuna (V.Çolak, S.Nezir,M.Cengiz, H.Haydar) imza koydu. 1991’de “Farklı pratiklerin bileşenlerinin sisteme karşı bir duruş olması umudunu taşıyan, her gün her yerde örgütlenen egemenlikçi kavrama biçimlerinin bütününe bir karşı duruş” olması savı ile Sanat Hareketi Düşüncesi (SHD) metnini sanatın farklı disiplinlerinden “yirmi bir” arkadaşı ile yayınladı. 2004 yazında Ülkemizde oldukça önemsenen “Dikili Emek Şenlikleri”nin organizasyonunu üstlendi ve gerçekleştirdi. Salihli'de yaklaşık 20 yıldır yapılan ve Suturga şiir günleri dışında dünyada bir örneği daha bulunmayan ünlü “Salihli Şiir İkindileri”nin editörlüğünü 2006'dan beri üstlenmiş olan şair, İzmir Balçova Belediyesi Sanat ve Kültür koordinasyonunu da yürütmektedir. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) , Edebiyatçılar Derneği ve Dil Derneği üyesidir. ÖDÜLLERİ: 1990 Dokuz Eylül Şiir ödülü, l994 Dionysos Şiir Ödülü 2004 Yunus Nadi Şiir ödülü (Zifir’le) 2004 Dionysos Şiir ödülü (Yeniden) Nefesinle Isınsa Vücudum Rahatlardım Belki sevgilim bir çocuktu boynu upuzun sevgilim bir ırmaktı sessiz akar ve ağlardı eski postane önü kışla caddesi bir kadının uzayan boynunu arıyorum ansızın kesiliyor dudaklarım… bir taş kendiliğinden düşüyor duvardan radyolar parçalanıyor, savrulup gidiyor gençliğim evleri yeniden yapıyorum, bütün nehirleri yeniden birtakım dağ yolları siliniyor birtakım haritalardan idam sehpasına uzanmış bir boynu özlüyorum küskün bir sevgiliydin, nerdesin okyanuslara yaslanamaz oldu kıyılarım giderken bıraktığın o arkadaş kokusu yalnızlığım ve ölümün olacak ellerim donacak yıldızlarda ısıtayım derken o dağları dostlarıma bıraktım, şimdi buradayım burada, kirli insanların arasındayım sırtımı dönüyorum her şeye, ateşlere tükürüyorum yüzünü bir maske g,b, geçirip yüzüme en kuytu sokaklara dalıyorum, en onulmaz saatlerde nefesini yağmurlar yıkasın ben bıçaklanayım kalbimi parçalasın kuşlar, en kırmızı kanım aksın ağla, unut ve sil gözyaşlarını seni düşünüyorum, ayaklarım bir yanında kalıyor şehrin bir yanına düşüyor kalbim. ACILARINIZA DÖNÜN ŞİİR ORADADIR yürürdüm, sakin ve yaprak döken sokaktan içinde aşk olan şeyleri arıyordum içimde sevgili yanması yürürdüm,yanıbaşımda bir sakız sardunyası konuşurdum usul ve uzun günler boyunca bi bakardım yüreğim de uçuk kızarması - yüreğim niye bu kadar ağzım ki. susardım sonra susardım sonra susardım büyük ağaçların altında oturur susardık arkadaşlar sevgilim ve yeni bir nehir bir ses; acılarınıza dönün şiir oradadır acıyı yanında bilmek olgunlaştırıyor insanı fesleğenin, fesleğen olduğunu öğretiyor birden şaşırıp kalırdık akşam vapuruna yetişememenin erdemiyle dağılmış pazarlara öteberi almaya giderdik dönerdim, ayakla çiğnenmiş sakız sardunyası anlamsız karmakarışık olurdu yüzüm bu yüzü bir kere görmüştüm işsizliğimde ipekyolu düşü vardı, marlboro yoktu o hayat, foss modernizm hiç yoktu her şey işte düşsel kitaplarda anlatılan o kitap elinde van'a giderdik van kalesine çıkardık ellerin üşürdü ellerinin içi üşürdü hohlardım gün boyu konuşurduk sonra konuşurduk sonra konuşurduk kars kalesinde leblebi satardı bir adam adamın çehresini sonra nasıl bıçaklandığını çorum yolunda okuduğumuz kitaptan iki harf silinirdi iki harf bir ölü askeri anımsatan korkardık, ayak izlerimiz karla örtülürdü o zaman tut ki ben çok çirkindim sen çok güzeldin cesur ve bambaşka -en güzel yerlerin oraların emer iki Ağrı yapardım onlardan çay içerdim karşısına geçip, dalardık ovalara uyanırdık, onlarca geyik binlerce kuş arasında üstümüzde bir rengi eksik gökkuşağı o ilk ses; acılarınıza dönün şiir oradadır. AĞLASIN FUZÛLÎ Gül eskir, doğu çıbanına dönüşür her şey unutulur eski serüvenler, kurtlar kentleri basar gözyaşı dağları basar ve öldürülür başkaldıranlar karanfil düşer, bağlar solar, yüzülür Nesimi yeniden Çocukluğum unutulur panturanizmin kan akan bayrağında oysa gençliğim bir akçedir, yazılsın defterime söylensin, gümüşümü kârla satmadım sürdürdüğüm efendilik yok, hep ferman taşıdım zifir karanlıkta yaşadım şahidimdir şahmaran söyledim, yüzülür derim, çatlar, boşalır bir gün damarlarım gül düşer, ömrüm de eskir, kırılır bütün fenerler telefon ahizeleri küflenir ve ey unutuluş nasıl acıtırsın düşündükçe bedenimi ömrüm, acemi bir susuş olur ölümün akışında orda bir iğde ağacı kanar silah susmaz, tanklar ezer, unutulur odyurdu söğütgülü döker yaprağını, dünya susar ağlar çocukluğum, yıkılır taht, susar sureler nasıl mıyım? Hükümlü, gözlerim hasret sabah uykusuna yurdum, gözuçlarımda imdat şimdi mimber küflüdür. Unutulsun rahlede Kur'an Kerem ile Aslı'ya ağlasın Fuzuli o kaçak Nebi unutsun orada Hacer'ini âşık Elesker güzel kadınlara sunsun şiirini yalnız türküleri sevilen bir ölümdür ülkem, yalnızca şairleri sevilen nasıl mıyım? Ölümlü, düşündükçe kanayan yerlerimi. dünya susar, tanrılar... bundan sonra siz sürün kağnıları artık dörtlükler yazmam hiç kimse üzre göçmen kuşlar unuttu cumhuriyetini duralım, haberler vahim, kan sızıyor ajanslardan kim sorar gecenin şairine isyanın var mıdır yalnızca türküleri sevilen ülkelerin şairiyim ben dostlarım gece sohbetine çağrılmış gönlüm muratsız dağlarında binlerce çiçeği budanan ve sualsiz ölümleri olan bir dünyanın şairiyim ben nasıl mıyım, dağlarımı düşündükçe? Diken üstünde BİR ELİNDE BİR MENDİL ÖBÜRÜNDE KUŞ SESLERİ kalbimi söküp alıyor göğsümden bu şehir çöplerde oynaşan kediler gibi, ölüme gidiyorum söylenen gün nerededir, tufan var mı, ne gündür cemal süreya döner mi geri bir elinde bir mendil, öbüründe kuş sesleri öğreneli çok oldu gerçi, meleklerin olmazmış erkekleri ne gidene bir yer var oralarda ne gidenler dönecek geri ÇAĞILDAYAN Karanlık bir mağarada sanki Sabahlıyorum her gece Ölmekten kötü ah, her gece Düşünmek memleketi uykuda Uyur uyanık, ama uykuda Çoğaltan sözler söylesek Çağıldayan eski zaman şarkıları Duyulur mu, duyulmaz mı? Dilimizden düşürmesek hiç Şarkısını, asi o aşkın şarkısını. Susmuyorum dipte, kuyuda Susmuyorum acılar alsın beni Dilim lal olsun, yansın, lal olsun Sen uyur uyanıkken, uykudayken Günlerimiz yürünemezken kirden Bu karanlık, bu kâbus, bu mağara Beynimi boşaltıyor günlerinize Kokuşmuş kusmuk gibi beynim Boşalıyor, bomboş günlerinize Ama ne fayda, memleket uykuda Dinmiyor içimdeki sızı n'apsam Kahkahalarınız geçiyor kederimden Fareler gözyaşları içinde geçiyor Susmuyorum, söylüyorum durmadan Çağıldayan şarkısını yalnız insanın. Susmuyorum acıda ve yalnızlıkta Susmuyorum hiç! Karanlıkta, şerde Tüten ocağım, hiç sönmeyen lambam Ah'ım, umutsuzluk içindeki şiirim Söyleyen ağzı ol! Bu solgun halkın. KAN TANELERİ gelip oturuyor düşlerime bir yazla turnalar bütün düşündüklerim geliyor aklıma bu akşam hüznü zehirliyor artık beni kar yağıyor, kocaman bir kan lekesi olarak seni sevdiğimden söz ediyorum herkese kırlangıçlar gidiyor bir ırmak devrilip gidiyor o çocuk yüzlerce fotoğraftan çıkıp gidiyor sessizce bakıyorum, orada bir begonya soluyor ve halkım diyorum, solgun geçmişim benim söylüyorum, iki cihanda mutsuzum, insanım tenhalaşıyorum bir yılan ıslığına dönüşüyor sesler pencerem kırılıyor,işte, armağan diyorum sana savrulup düşen kan taneleri, konuk olduğun kalbim sonra Brecht okuyorum yeniden gecenin aydınlık yüzünü gözlerim oyuluyor bir kan çukuruna itiliyorum bonolar aldatıyor hep beni bildiğim tüm hesaplar dikenlerin içinden denize doğru yürüyorum yasaklıyorum seni kendime, bütün lirik şiirleri de. nefesimi gizliyorum hohladıkça aynalar kırılıyor yol kıyısındaki bütün ağaçlara anlatıyorum bunları bir giyotinden söz ediyorum, yok olan çocuklardan birileri geliyor, birileri daha, birileri geliyor kalbim, usan artık bu acıdan ve öldür kendini... KANDAHAR (..Ben ki yalnız bir adamım evrende Yalnızlık neydi ki yanında evrenin Sordum 'yal' nedir yanında evrenin Hiç bileni çıkmadı, bir bileni, neydi? Şimdi ağla, ağla! ağla! Bak sonsuzluğa ve yapışkan kedere Uzayıp giden kana bak Kan da hara Usan, bakarken çocuklara ey insan. Göğün altındayız birlikte, unutma! Göğün altında ve birlikte, unutma! Gördüm, bu alçalmışlıkta o şeyi Ölü minik gövdeler, korku fışkıran Damarlarından korku fışkıran, düm Göğün altındaydık birlikte gör düm. Gülen göz, bakan göz, seven göz, Gör, akan kanda boğulanı Afgan'da Kan da! kan da! Kan da har da.! kan Gördüm göğün altında, bu alçaklıkta Ağladım yürüdüm, yürüdüm ağladım Düm lü ağ lü düm lü ağ lü düm lü ağ! Göğün altındaydık birlikte, ki gördüm Tanrıları büsbütün unutmuştu onları Nefes nefese Afgan'da bir ceylan o Çığlık çığlığa Afgan'da öldürüldü o Öldürüldü kaç, tım kaç denizine kan Oradan buzullara, oradan da mağmaya Daha gideyim istedim daha diplere Bu yok olası dünyadan daha diplere toprağın üstündeyiz birlikte, ey gök Aklımı koru bu yapışkan cinnetten. Gülen göz, bakan göz, seven göz... Gör öleni, yok olup gideni Afgan'da İnci diş, mercan diş, gülen ağız Hazırla beni tek ve sonsuz gülüşe Demek ki yalnız insanlarız, öyle mi? Milyarca yalnız insanız evrende Kim kime sorsa yalnız bu evrende Koy bileni çıkmasın yal nedir evrende.) SESİNİ KAYBETTİM hava soğudu, uzaklarda yağmur yağıyor olmalı bağırsan bulutlar yırtılacak gök devrilecek sesini kaybettim arka sokaklarda mı nerde tadı tamladı sokakların fahişe yuvası olmaktan baharlar uzaklaşıyor her geçen gün yanık yüzlü çocuklar geçiyor göğsümden ve kızlar geçiyor duyarsız, arabesk yüzlü sevgilim yok yanımda, fotoğrafı bildiri. SONRA İSTERSEN BIRAK BENİ aşk örttükçe üstümüzü fail-i meçhuldür kanımız ey şehrin tutulan ay'ı karanlığın nasıl benziyor karanlığına dünyanın kör ve beyaz şeytanın defterindeki lanet bulaşıyor şehrimize kimliksiz dolaşıyor cinnet ona açılan pencereleri kapatın sürgüleyin kapıları ne ki eflatun renkli kadınlar kaldırımdan geçiyorlar işte simsiyah çarşafları bırak beni soluğumun rüzgardan atları koşuyor tutayım yağmurda ıslanıp zatülcemp olayım bırak beni şaşkın sevgililer saçak altlarında üşüyor yağmurun ihanetine bir anlam bulayım bırak beni temiz denizlere bulaşmış balıkçı teknesine tutunayım yoksa şehirlerim yanacak içinde muş'un olduğu toprağın altındaki solucan üstündeki koza yanacak ve bir enkaz bile kalmayacak kül olan şiirlerden bırak beni yar yarın kıyısında kör bir kuşum kartallara terk etti kavmim her şeyimi ne bir anı ne albümde fotograf bırakacağım her şey bedenimin içinde uçurumlar alacak bedenimi yaşadıklarımdan uzaktayım tut, sonra istersen bırak beni Tuğrul KESKİN Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.