Jump to content

Metin Cengiz Şiirleri


semuel

Önerilen Mesajlar

Metin Cengiz 1953 yılında Kars'ta doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Fransızca Bölümü ile İstanbul M. Üniversitesi Fransızca bölümünü bitirdi. 12 Eylül döneminde TCK.'nın 141. Maddesinden 2 yıl yattı. Bir süre Fransızca öğretmenliği yaptı. Sonra değişik gazete ve yayınevlerinde redaktör, editör olarak çalıştı. Halen öğretmenlik ve çevirmenlik yapıyor.

İlk şiirleri Broy, Düşün, Yazko Edebiyat, Varlık, Adam Sanat, Hürriyet Gösteri dergilerinde çıtı, şiir üzerine yazdığı yazılar Şiirin Gücü adıyla yayınlandı (1995).

 

Altı şiir kitabı var:

 

Bir Tufan Sonrası (1988)

Büyük Sevişme (1989)

Zehirinde Açan Zambak (1991)

İpek'A (1993)

Şarkılar Kitabı (1995)

Gençlik Çağı (1998)

Pablo Neruda, Eugéne Guillevic, Jacques Prévert, Jules Laforgue, Aimé Cesaire vb. şairlerden yaptığı çeviriler kitaplaştı. Baudelaire'den Günümüze Modern Fransız Şiiri Antolojisi'ni hazırladı. Şarkılar Kitabı ile 1996 Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü aldı.

 

 

 

GÜNLERİN ÇIKRIĞI

 

Gece: akıp gider sularla zaman

Otların saplarını gümüş titreterek

Konarak böceklerin uçma telaşına

Göğü kuşanıp taş, toprak, ışıkla

Girer mahpushane avlusuna

 

İlk vakit: uyanır anılar bizden önce

İsteğin sıcağındaki iri kuşlar

Belleği yoğurarak bir parça gelecekle

Kaynaması gibi etin kemiğe

Örülür yavaş yavaş ömrümüze

 

Bir güneş imgesidir işte yolculuklar

Esen rüzgârı uçurum ağzıyla dolanır

Sürtüşüp ipek, demir ve buzla

Akarak nehirleri bir denizden içeri

Islak yapraklardaki ışığı yansır

 

Bir tren gibidir her an burda sevgilim

İstasyondan istasyona geçip gider

Geçip gider çevirerek günlerin çıkrığını

An gelir, gül gibi sabahları takınır

 

 

KAVUŞTUKÇA

 

Sonsuz ve ılık bir ülke soluğum

Yabanıl ve makul ağzına

Çünkü dehşet seviyorum, aşk mültecisiyim, çünkü

Her yere yasaklıyım, yalnız serbestim sana

 

Sana dokunuyorum kalaylanıyor gök

Adını koyamadığım sessiz ihtilaller oluyor

Fırtınalar oluyor, kasırgalar

Çıldırtan bir güz yeşili örterken istek kipini

Değdi değerken deniz kaçkını o mavi

Çatılara, bulutlara, dumanına vapurların

 

Şarkılar söylüyorum senin için değişik dillerde

Bütün sevdalılar nehirler atlıyor, mevsimler

Hele ana dilimle ki patlar oldum olası

Sıkışmış mağma gibi yeraltında kaynayan

 

Sana dokunuyorum, rastlantı olmaktan çıkıyor anlam

Sana varıyorum, sular durmaz oluyor yataklarında

Ki savunmalıyım diyorum güzel olan ne varsa

Şu karıncalarla, günlerin yükünü taşıyan

böceklerle belki

 

Bak çipolar çekiliyor Gemiler

Uzaklara çağırıyor düşü

Sen mendil sallanışı gibi

Dişil çiylerle kaplıyorsun denizi

Ve açıkta, dalgada, sandallar gibi okşuyor suları

sözcüklerim

Seninle aynı anlamda kavuştukça.

 

 

 

 

ŞİİRİN ADANMIŞ YOLU

Şafak, ışığın bir çift göze dönüştüğü an

Kumru ötüşleri birikir saçakların altında, duru

Deniz, o kurşuni rengin bakiresi ve mavinin sesi

Bir ayrılık türküsü fısıldar, uçar gider

Hüznün iri kuşları ve sevgiliyi açıklardan

Son defa selamlar kaptan

 

Kuzey rüzgârını gösterir rüzgâr gülü

Ağzımızın kokusuyla doluyken gökyüzü

Sözcükler köpürtür maviyi, şiirin neşteriyle

İsteğin atı köpürür azgın suyla

Yüksek dağ çığırlarında ateşler yol gösterir yolcuya

Ve koyaklarda çalınır çağrı davulları

 

Gugukkuşu, yalnızlığın ve aşkın yılmaz yokuşçusu

Şakır günü güne katan sesiyle

‘Eriyen demir yanan kömür günleri’

Gece lekedir artık, hesabı var gündüzün

Ve şair her şiirinde sözün

Sonsuzluğunu ilân eder

 

Çünkü aşk, şiirin adanmış yolu

Temmuzun tılsımı ve asidiyle dolu

Ve Ağustosun ilk bakır aleviyle

Dağ başlarında yanan

 

 

 

 

SON BİR GÜNÜN ŞİİRİ

 

- oğluma-

 

Saat: karadağın üstünden karlı bir rüzgâr

Hovardaca serperken hüznüne sığınmış kalenin onurunu

Kelebek lambalarımızı karanlıktan saklayan

Suratına pencerelerimizin, sen çıplaktın oğlum

Belki bir gün dönümüydü, belki bir sevda türküsüydü uzunca

Yarıda kesilmiş, kulaklarımda hâlâ çınlayan tınısıyla

Belki bir kadındı ya da anandı ağlayan-

Ah! bütün öyküler yeşil aktı ellerinde, o saat zaptiyaların

-Neden kırmızı deme, yeşil damlar bir halıya sözcükler-

Sonra ayaklarımı götürdüler, ellerimi, adımı,

Oysa kör karanlıklarda da taşıdım

Ardımızda bıraktığım yıldızların tadını

 

Zaman: gece menekşeler takmıştı saçına

Cam kırıkları gibi parlıyordu yıldızlar,

Bir yanımda şehir, ekşi ve terli sokaklarıyla

diğer yanımda buzlu dağlar yalamış kura

Bir çığlığın arkasından koşarcasına

Ya da kanat izleri düşmüştü belki kıvrımlarına suyun

Ben bir şiirin son dizelerini ısırırken dişlerimin arasında

Bir çiçeğin sapını çevirircesine dilimle

Sen boynu bükük bir sözcük gibi saplanıp kalbine

Ah! unutma masallarda biz geldik bugünlereyi

Yosunlu su yeşili kalmış günlereyi

Bütün iklimlerin güzüne inat.

 

 

 

 

SÖZCÜKLERİN KİMLİĞİ

 

Tam bu vakit kayığına biner aşk

Dalgalarıyla süslenip girer gönlüme

Gönderirim umutlarımı sevgiliye bir mektupla

Banaysa satır sonları kalır hüzünden, bir de dayanmak

Bir de, görüldülü mektupları yeniden okumak

 

Çiğdem tadıyla varır mektubum, yağmur öncesi

Kokusuyla, duygularının kuytu kıyılarına

Bilirim hangi acıları duyacağını, hangi sevinçleri

Çiftçilerin yorganlarını tarlalara serdiği

İnce ince tüttüğü zeytin ağaçlarının

Söyleşilerin tütün ve gülüşlerle derinleştiği

Geçmişin gelecekle birleştiği bir günde

 

Dalgalara dönüşür kimliği sözcüklerin

Eyleme taşınır umutlar, defterler

Kitaplar yaprakları açık kalır

Resimler oluşur zamanın köpüklerinde

Düşlerin düşlerimle birleşir kalır

Bir gezintidir bu görüldü mektuplarıyla

Zaman geçer geriye aykırı izler kalır

 

Ve yaşayacaklarımız sevgilim

Eskinin yerini alır

 

 

 

ÜRPERTİLİ

 

Akşamın dipten gelen

Mor sıvısını sür saçlarına

Yıldızların çelik sıcaklığı dokunsun bedenine

Bırak yalasınlar o alımlı karanfili

Bacaklarının bitimsiz noktasında açan

Şimşek nasıl yalarsa kalçalarını toprağın

O göğümsü tavrıyla, hızla

Karanlığın oylumunda bir kasırga gibi

Bu intihar ve doğuş çağında

 

Şiir söyle

Şiir, o dili döven usta çekiç

Çınlasın aşkta tunç tınlamasıyla

Tamamlasın bir yaprak gezintisini

Makinalar çalışsın sıcak dişleriyle

Bizim için, her miting ve grev sonrasında

 

Ey kadın, ey suların ürpertili bedeni

İlkyaz yurdun olsun, kırmızı halelerden o dalga

 

 

 

ZEHİRİNDE AÇAN ZAMBAK

 

(Sevgili eşim Münevver’e)

 

I

Anason Kokusu

Sarı, sessiz günlerdir

Mağrur ve soylu:

Nişanlı bir kız gibidir şimdi yaz

 

Şimdi yağmur yağsın beklenir

Çocukluk resimlerine bakılır gibi

Renklere ad verilir durgun denize bakılarak

Garip bir intihar gibi arada bir hatırlanan

Kan göğü götürür yüreklerde

Ve gülümseyerek deler geceyi

Kendi zehirinde açan zambak

 

Şimdi sarhoşuz, mızıka çalıyoruz

Dudağımızda bulanık söylence izleri:

-Hem duası hem ihaneti zamanın-

Ne yazılır böyle vakitlerde insana dair

Bir orman karanlığına benziyorsa hüznü

Haydi sevişelim, sevişmek biraz devrimci, biraz tutucu

Bu temmuzun ilk günleri, hain, hınzır

Denir ki insanın kendisidir yollara savrulan kar

 

-Sevgili, o ince yollarda yaz

Bir anason kokusudur beyaz

 

 

II

Varoşlarda

 

An gelir şarkılaşır su

Sisler arasından çıkıp gelen kuğu

Rüzgârlı bir ovaya dönüştüğünde

 

Adsız yönlerde bıraktığı iz

Dinle, bu esriklik sevinciyle

Sonsuzu sonsuz yapan biziz

 

Bu bizdeki renk, bizdeki titreyit

Ömür boyu sürecek en uzun gerçek

Ne demiş ilk düşünürü dünyanın

İnsan ki ardındadır kendi gölgesinin

Baharda bir üzünç ağacıdır dile gelecek

Kopmut bir defa içimizden

Tutmuş yankılanan yolunu

Issızlığa düşen imgeler gibi narlaşır

Ayrı yollarda giden dostlar gibi arkada

İz diye çan sesleri bırakır

-Sevgili, şimdi varoşlarda

Günahlardır, olgunlaşır

 

 

III

Ud SesiDağlarda bir ud sesi derinden

İç geçirir rüzgârda nar ve kar-

Üstünden sular süzülen kadın

Göğsünde efsaneler gizler kederinden

Mor demetleri tutkulu yüreklerin

Bu ud sesi, yeni doğan bir zaman nefesi

-Belirsiz tapınağı hayatın, görünmez tapınağı-

Yumuşak ve ağır ritimlerle mavi

Göğsünde gizden şiire doğru elma tadı:

Bir lamba ki yanar sabaha kadar

Işısın diye evler sokaklar

-Sevgili, bu ud sesi

Sonsuza uzayan gölge tek tesellisi

 

 

VIII

Yazın Sesi

Ulu bir ağaç rüzgârı yazın sesi

Esiyor hafifçe saydam ve tunçtan

Ötede, dö minör. Korku, umutsuzluk ve acı

Tutkular kar taneleri gibi yağıyor şiire

İnsan nasıl duyarsa zor günlerde güçsüzlüğünü

Öyle duyar notalarda çınlayan yazı

-Sevgili, titrer yazla yüreklerin sırları

Seninle birlikteyiz yine seninle ayrı

 

 

XIII

Pastoral MüzikSana pastoral bir müzik besteliyorum

Eskil duygular karışıyor havaya

Bir meleğin hıçkırığı

Fısıldayan koruluklar, aşk masalları

Belleğin kafesini yırtıyor bu çılgın uyum

 

Sana pastoral bir müzik besteliyorum

Döküyor çam ağaçları düşlerini

Unutulmuş ayinler dolduruyor geceyi

Karanlığın çatallı dilinde

Yasaklanmış masallar anlatıyor masalcı

Dokunup geçiyor menekşedeki gizli anlama

 

Sana pastoral bir müzik besteliyorum

Dilimin ucunda dans eden notalar

Kızarıyor büyülenmiş gözleri özlemin

Sonra bir yağmur başlıyor, içe kapanış

Yelden büstler kırılıyor eriyen gizlerde

Fenerler köreliyor, çarpıyor fırtına yüreğimize

Sözcükler göklerin ilk gücü, ilk çiçeği

Secdeye varıyoruz önünde

 

-Sevgili, sıyırıyor kemikten eti

Bir intiharın aşka kalan hasreti

 

 

XXI

Son İsyan

Saat, gece yarısı

Karanlık ilenç gibi iniyor yere

Yazın son kalıntısı

Eski kapıların sesi gibi bahçelerde

Demek hançer yarasıyla süzülüyor güvercin

Otobüs durağından göğün uçurumuna doğru

Bir kadın silüeti çığlık çığlığa pencerede

Sızlatıyor yazı kemiksi acıyla

İşte, günler geçiyor saydam ve ağır

Yabanıl kahkahasını atıyor büyünün rüya treni

Bu belki görüntüsüdür gerçeğin belki değil

İpek telini koparan kimbilir hangi çağdır

-Sevgili, bu şiirle başlayan şölen

Yeryüzüne yağan ilk yağmur duasıdır

 

 

 

Metin CENGİZ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

YAPRAK DÖKÜMÜ

 

1

Rüyaya benziyor yaşadığımız

Derdim hücrede sabah uyanınca

Yüzlerce savaş ve bozgun içinde

Başlardım saçma sapan bir koşuya

 

Kayıp bir şehir gibi görünürdü

Güneş düşümde, şehir ki gölgesi

Bardak bardak içilirdi, şehir ki,

Gün çalıp tele vururdu mahkûmlar

 

Günler örs gibi dövülerek geçti

Hücre bitti ama çekiç bitmedi

 

2

Ne çok zulüm yılı geçmiş aradan

Geçer gibi tünellerden trenler

 

Uzun yolları nişanlar trenler

Uzun yollar ardındadır memleket

Rüzgâr olur uzak en küçük haber

Böyle demir çelikleşir beraber

 

Ölüm ki terkidir dostların bizi

Ölümdür bir komünist cumhuriyet

 

Yüreğimde rayların iniltisi

Yüreğim sisi aşk denen illetin

 

3

Nice günler görmüş bir ulu dağım

Rüzgâr değil dört yanımdan çöl eser

 

Geçtiğim yol hiçliğin uğultusu

Şimdi kafaya bir kurşun sıkmak var

Bir de yaşamak kavim kardeş için

Şimşek gibi çarpsa da gelen yıllar

 

Aslolan hayat diyor gelen sesler

Kulağa hoş davul zurna sesidir

 

2000 Kış-2008 Kış

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...