semuel Oluşturma zamanı: Mart 26, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 26, 2008 Metin Cengiz 1953 yılında Kars'ta doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Fransızca Bölümü ile İstanbul M. Üniversitesi Fransızca bölümünü bitirdi. 12 Eylül döneminde TCK.'nın 141. Maddesinden 2 yıl yattı. Bir süre Fransızca öğretmenliği yaptı. Sonra değişik gazete ve yayınevlerinde redaktör, editör olarak çalıştı. Halen öğretmenlik ve çevirmenlik yapıyor. İlk şiirleri Broy, Düşün, Yazko Edebiyat, Varlık, Adam Sanat, Hürriyet Gösteri dergilerinde çıtı, şiir üzerine yazdığı yazılar Şiirin Gücü adıyla yayınlandı (1995). Altı şiir kitabı var: Bir Tufan Sonrası (1988) Büyük Sevişme (1989) Zehirinde Açan Zambak (1991) İpek'A (1993) Şarkılar Kitabı (1995) Gençlik Çağı (1998) Pablo Neruda, Eugéne Guillevic, Jacques Prévert, Jules Laforgue, Aimé Cesaire vb. şairlerden yaptığı çeviriler kitaplaştı. Baudelaire'den Günümüze Modern Fransız Şiiri Antolojisi'ni hazırladı. Şarkılar Kitabı ile 1996 Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü aldı. GÜNLERİN ÇIKRIĞI Gece: akıp gider sularla zaman Otların saplarını gümüş titreterek Konarak böceklerin uçma telaşına Göğü kuşanıp taş, toprak, ışıkla Girer mahpushane avlusuna İlk vakit: uyanır anılar bizden önce İsteğin sıcağındaki iri kuşlar Belleği yoğurarak bir parça gelecekle Kaynaması gibi etin kemiğe Örülür yavaş yavaş ömrümüze Bir güneş imgesidir işte yolculuklar Esen rüzgârı uçurum ağzıyla dolanır Sürtüşüp ipek, demir ve buzla Akarak nehirleri bir denizden içeri Islak yapraklardaki ışığı yansır Bir tren gibidir her an burda sevgilim İstasyondan istasyona geçip gider Geçip gider çevirerek günlerin çıkrığını An gelir, gül gibi sabahları takınır KAVUŞTUKÇA Sonsuz ve ılık bir ülke soluğum Yabanıl ve makul ağzına Çünkü dehşet seviyorum, aşk mültecisiyim, çünkü Her yere yasaklıyım, yalnız serbestim sana Sana dokunuyorum kalaylanıyor gök Adını koyamadığım sessiz ihtilaller oluyor Fırtınalar oluyor, kasırgalar Çıldırtan bir güz yeşili örterken istek kipini Değdi değerken deniz kaçkını o mavi Çatılara, bulutlara, dumanına vapurların Şarkılar söylüyorum senin için değişik dillerde Bütün sevdalılar nehirler atlıyor, mevsimler Hele ana dilimle ki patlar oldum olası Sıkışmış mağma gibi yeraltında kaynayan Sana dokunuyorum, rastlantı olmaktan çıkıyor anlam Sana varıyorum, sular durmaz oluyor yataklarında Ki savunmalıyım diyorum güzel olan ne varsa Şu karıncalarla, günlerin yükünü taşıyan böceklerle belki Bak çipolar çekiliyor Gemiler Uzaklara çağırıyor düşü Sen mendil sallanışı gibi Dişil çiylerle kaplıyorsun denizi Ve açıkta, dalgada, sandallar gibi okşuyor suları sözcüklerim Seninle aynı anlamda kavuştukça. ŞİİRİN ADANMIŞ YOLU Şafak, ışığın bir çift göze dönüştüğü an Kumru ötüşleri birikir saçakların altında, duru Deniz, o kurşuni rengin bakiresi ve mavinin sesi Bir ayrılık türküsü fısıldar, uçar gider Hüznün iri kuşları ve sevgiliyi açıklardan Son defa selamlar kaptan Kuzey rüzgârını gösterir rüzgâr gülü Ağzımızın kokusuyla doluyken gökyüzü Sözcükler köpürtür maviyi, şiirin neşteriyle İsteğin atı köpürür azgın suyla Yüksek dağ çığırlarında ateşler yol gösterir yolcuya Ve koyaklarda çalınır çağrı davulları Gugukkuşu, yalnızlığın ve aşkın yılmaz yokuşçusu Şakır günü güne katan sesiyle ‘Eriyen demir yanan kömür günleri’ Gece lekedir artık, hesabı var gündüzün Ve şair her şiirinde sözün Sonsuzluğunu ilân eder Çünkü aşk, şiirin adanmış yolu Temmuzun tılsımı ve asidiyle dolu Ve Ağustosun ilk bakır aleviyle Dağ başlarında yanan SON BİR GÜNÜN ŞİİRİ - oğluma- Saat: karadağın üstünden karlı bir rüzgâr Hovardaca serperken hüznüne sığınmış kalenin onurunu Kelebek lambalarımızı karanlıktan saklayan Suratına pencerelerimizin, sen çıplaktın oğlum Belki bir gün dönümüydü, belki bir sevda türküsüydü uzunca Yarıda kesilmiş, kulaklarımda hâlâ çınlayan tınısıyla Belki bir kadındı ya da anandı ağlayan- Ah! bütün öyküler yeşil aktı ellerinde, o saat zaptiyaların -Neden kırmızı deme, yeşil damlar bir halıya sözcükler- Sonra ayaklarımı götürdüler, ellerimi, adımı, Oysa kör karanlıklarda da taşıdım Ardımızda bıraktığım yıldızların tadını Zaman: gece menekşeler takmıştı saçına Cam kırıkları gibi parlıyordu yıldızlar, Bir yanımda şehir, ekşi ve terli sokaklarıyla diğer yanımda buzlu dağlar yalamış kura Bir çığlığın arkasından koşarcasına Ya da kanat izleri düşmüştü belki kıvrımlarına suyun Ben bir şiirin son dizelerini ısırırken dişlerimin arasında Bir çiçeğin sapını çevirircesine dilimle Sen boynu bükük bir sözcük gibi saplanıp kalbine Ah! unutma masallarda biz geldik bugünlereyi Yosunlu su yeşili kalmış günlereyi Bütün iklimlerin güzüne inat. SÖZCÜKLERİN KİMLİĞİ Tam bu vakit kayığına biner aşk Dalgalarıyla süslenip girer gönlüme Gönderirim umutlarımı sevgiliye bir mektupla Banaysa satır sonları kalır hüzünden, bir de dayanmak Bir de, görüldülü mektupları yeniden okumak Çiğdem tadıyla varır mektubum, yağmur öncesi Kokusuyla, duygularının kuytu kıyılarına Bilirim hangi acıları duyacağını, hangi sevinçleri Çiftçilerin yorganlarını tarlalara serdiği İnce ince tüttüğü zeytin ağaçlarının Söyleşilerin tütün ve gülüşlerle derinleştiği Geçmişin gelecekle birleştiği bir günde Dalgalara dönüşür kimliği sözcüklerin Eyleme taşınır umutlar, defterler Kitaplar yaprakları açık kalır Resimler oluşur zamanın köpüklerinde Düşlerin düşlerimle birleşir kalır Bir gezintidir bu görüldü mektuplarıyla Zaman geçer geriye aykırı izler kalır Ve yaşayacaklarımız sevgilim Eskinin yerini alır ÜRPERTİLİ Akşamın dipten gelen Mor sıvısını sür saçlarına Yıldızların çelik sıcaklığı dokunsun bedenine Bırak yalasınlar o alımlı karanfili Bacaklarının bitimsiz noktasında açan Şimşek nasıl yalarsa kalçalarını toprağın O göğümsü tavrıyla, hızla Karanlığın oylumunda bir kasırga gibi Bu intihar ve doğuş çağında Şiir söyle Şiir, o dili döven usta çekiç Çınlasın aşkta tunç tınlamasıyla Tamamlasın bir yaprak gezintisini Makinalar çalışsın sıcak dişleriyle Bizim için, her miting ve grev sonrasında Ey kadın, ey suların ürpertili bedeni İlkyaz yurdun olsun, kırmızı halelerden o dalga ZEHİRİNDE AÇAN ZAMBAK (Sevgili eşim Münevver’e) I Anason Kokusu Sarı, sessiz günlerdir Mağrur ve soylu: Nişanlı bir kız gibidir şimdi yaz Şimdi yağmur yağsın beklenir Çocukluk resimlerine bakılır gibi Renklere ad verilir durgun denize bakılarak Garip bir intihar gibi arada bir hatırlanan Kan göğü götürür yüreklerde Ve gülümseyerek deler geceyi Kendi zehirinde açan zambak Şimdi sarhoşuz, mızıka çalıyoruz Dudağımızda bulanık söylence izleri: -Hem duası hem ihaneti zamanın- Ne yazılır böyle vakitlerde insana dair Bir orman karanlığına benziyorsa hüznü Haydi sevişelim, sevişmek biraz devrimci, biraz tutucu Bu temmuzun ilk günleri, hain, hınzır Denir ki insanın kendisidir yollara savrulan kar -Sevgili, o ince yollarda yaz Bir anason kokusudur beyaz II Varoşlarda An gelir şarkılaşır su Sisler arasından çıkıp gelen kuğu Rüzgârlı bir ovaya dönüştüğünde Adsız yönlerde bıraktığı iz Dinle, bu esriklik sevinciyle Sonsuzu sonsuz yapan biziz Bu bizdeki renk, bizdeki titreyit Ömür boyu sürecek en uzun gerçek Ne demiş ilk düşünürü dünyanın İnsan ki ardındadır kendi gölgesinin Baharda bir üzünç ağacıdır dile gelecek Kopmut bir defa içimizden Tutmuş yankılanan yolunu Issızlığa düşen imgeler gibi narlaşır Ayrı yollarda giden dostlar gibi arkada İz diye çan sesleri bırakır -Sevgili, şimdi varoşlarda Günahlardır, olgunlaşır III Ud SesiDağlarda bir ud sesi derinden İç geçirir rüzgârda nar ve kar- Üstünden sular süzülen kadın Göğsünde efsaneler gizler kederinden Mor demetleri tutkulu yüreklerin Bu ud sesi, yeni doğan bir zaman nefesi -Belirsiz tapınağı hayatın, görünmez tapınağı- Yumuşak ve ağır ritimlerle mavi Göğsünde gizden şiire doğru elma tadı: Bir lamba ki yanar sabaha kadar Işısın diye evler sokaklar -Sevgili, bu ud sesi Sonsuza uzayan gölge tek tesellisi VIII Yazın Sesi Ulu bir ağaç rüzgârı yazın sesi Esiyor hafifçe saydam ve tunçtan Ötede, dö minör. Korku, umutsuzluk ve acı Tutkular kar taneleri gibi yağıyor şiire İnsan nasıl duyarsa zor günlerde güçsüzlüğünü Öyle duyar notalarda çınlayan yazı -Sevgili, titrer yazla yüreklerin sırları Seninle birlikteyiz yine seninle ayrı XIII Pastoral MüzikSana pastoral bir müzik besteliyorum Eskil duygular karışıyor havaya Bir meleğin hıçkırığı Fısıldayan koruluklar, aşk masalları Belleğin kafesini yırtıyor bu çılgın uyum Sana pastoral bir müzik besteliyorum Döküyor çam ağaçları düşlerini Unutulmuş ayinler dolduruyor geceyi Karanlığın çatallı dilinde Yasaklanmış masallar anlatıyor masalcı Dokunup geçiyor menekşedeki gizli anlama Sana pastoral bir müzik besteliyorum Dilimin ucunda dans eden notalar Kızarıyor büyülenmiş gözleri özlemin Sonra bir yağmur başlıyor, içe kapanış Yelden büstler kırılıyor eriyen gizlerde Fenerler köreliyor, çarpıyor fırtına yüreğimize Sözcükler göklerin ilk gücü, ilk çiçeği Secdeye varıyoruz önünde -Sevgili, sıyırıyor kemikten eti Bir intiharın aşka kalan hasreti XXI Son İsyan Saat, gece yarısı Karanlık ilenç gibi iniyor yere Yazın son kalıntısı Eski kapıların sesi gibi bahçelerde Demek hançer yarasıyla süzülüyor güvercin Otobüs durağından göğün uçurumuna doğru Bir kadın silüeti çığlık çığlığa pencerede Sızlatıyor yazı kemiksi acıyla İşte, günler geçiyor saydam ve ağır Yabanıl kahkahasını atıyor büyünün rüya treni Bu belki görüntüsüdür gerçeğin belki değil İpek telini koparan kimbilir hangi çağdır -Sevgili, bu şiirle başlayan şölen Yeryüzüne yağan ilk yağmur duasıdır Metin CENGİZ 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 4, 2009 YAPRAK DÖKÜMÜ 1 Rüyaya benziyor yaşadığımız Derdim hücrede sabah uyanınca Yüzlerce savaş ve bozgun içinde Başlardım saçma sapan bir koşuya Kayıp bir şehir gibi görünürdü Güneş düşümde, şehir ki gölgesi Bardak bardak içilirdi, şehir ki, Gün çalıp tele vururdu mahkûmlar Günler örs gibi dövülerek geçti Hücre bitti ama çekiç bitmedi 2 Ne çok zulüm yılı geçmiş aradan Geçer gibi tünellerden trenler Uzun yolları nişanlar trenler Uzun yollar ardındadır memleket Rüzgâr olur uzak en küçük haber Böyle demir çelikleşir beraber Ölüm ki terkidir dostların bizi Ölümdür bir komünist cumhuriyet Yüreğimde rayların iniltisi Yüreğim sisi aşk denen illetin 3 Nice günler görmüş bir ulu dağım Rüzgâr değil dört yanımdan çöl eser Geçtiğim yol hiçliğin uğultusu Şimdi kafaya bir kurşun sıkmak var Bir de yaşamak kavim kardeş için Şimşek gibi çarpsa da gelen yıllar Aslolan hayat diyor gelen sesler Kulağa hoş davul zurna sesidir 2000 Kış-2008 Kış Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.