birunsatan Oluşturma zamanı: Mart 26, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 26, 2008 25 MART 2008 Karanlık dünyamızın ışığıdır tiyatro. Antik Çağ'dan bugüne yansıttığı toplumsal birikimle aydınlatır geleceğimizi… İnsan olmanın özünü kavrama sürecinde yolumuz, yoldaşımızdır. Kim olduğumuzun ve nereye gideceğimizin farkına varmamızı sağlayarak, seçimlerimizde belirgin bir rol oynar.. Çünkü yaşam boyu tercihlerimiz bizi ya özgürleştirir, ya da tutsak hale getirir. Düşünce ve yaratılarımızda özgürleşmenin yolu tiyatrodan geçiyor olsa da, son günlerde yollar tıkanma noktasında. Prometheus'un Ateşi Sönüyor Ne yazık ki, Türk Tiyatrosu adına acı çektiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Tıpkı Prometheus'un ateşi gibi ışığımız elimizden alınmaya çalışılıyor. Yolumuzu aydınlatma çabamıza gölge düşüyor. Toplumun at gözlüklerinden kurtulabilmesi adına en önemli görevlerden birini üstlenen tiyatrolarımız ciddi bir sınav aşamasında. İşin garip yanı; bu sınavı verebilmek için sadece çok çalışması yeterli değil. Çünkü mantık dışı gerekçeler nedeniyle tiyatromuzun geleceği ellerimizden kayıp gitmek üzere. Türk Tiyatro Tarihi'nin temel taşlarını oluşturan, değerli tiyatro insanlarının anılarını yaşatarak, geçmişi geleceğe taşıyan önemli tiyatro sahnelerimiz kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya. Geleneksel tiyatromuzun yüzünü Batı'ya çeviren değerli tiyatro insanı Muhsin Ertuğrul'un adını yaşatan, ülkemizin yetiştirdiği en büyük tiyatro sanatçılarının sesleriyle yankılanan Muhsin Ertuğrul Sahnesi... İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Sıraselviler Caddesi'ndeki Taksim Sahnesi... Atatürk Kültür Merkezi'nin yıkılarak yerine kongre merkezi yapılması projesi... Şimdi de İzmir Devlet Tiyatrosu'nun Karşıyaka'daki Ragıp Haykır Sahnesi… Yine değerli bir tiyatro insanının adını yaşatan, üstelik İzmir'in sahip olduğu az sayıdaki sahnelerden biri burası… Bulunduğu binanın yıkılarak iş merkezi yapılması sürecinde, daima tiyatrosuna kucak açmış olan çağdaş Karşıyaka seyircisi; İzmir yeni bir sahneye kavuşana kadar hayattaki en büyük lüksünden vazgeçmek zorunda kalacak. Tiyatronun özüne, sözüne gem vurulduğunda tüm insanlığın kanatları kırılmış, uçma özgürlüğü elinden alınmış oluyor. Tiyatrolarımızın kapatılma sürecine seyirci kalmamak tüm tiyatro insanlarına düşen bir sorumluluk olsa da, pek çoğumuz gelişmeler karşısında vurdumduymaz bir tavır sergiler olduk. Kapatma zihniyeti karşısında, düşüncelerin kapatılamayacağı gerçeğini görmezden gelmeye başladık. Yarınımızdan endişeli olduğumuz halde, kılımızı kıpırdatmadan yaşıyor ya da yaşadığımızı sanarak gün dolduruyoruz. Artık her geçen gün mantık dışı olaylar duymaya alıştık da, kulaklarımızı tıkamayı mı tercih ettik yoksa? Kolay olanı mı seviyoruz acaba? Nereye gitti Atatürk'ün sanatsız kaldığında hayat damarlarından birini yitirecek olan milleti? Hani ne oldu bizim sosyal sorumluluğumuza?Bu kadar çabuk mu vazgeçeceğiz özümüzden, sözümüzden? Söz söyleme geleneğimizin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına izin mi vereceğiz? Hani bizler Ortaoyunu geleneğinden geliyor, lafımızı esigemeden taşı gediğine oturtuyorduk? Hani halk ozanlarının atışmalarını, Karagöz-Hacivat'ın eleştiri dozu yüksek çatışmalarını feyz alarak izliyorduk? Nereye gitti bizim yüce gönüllü hoşgörümüz? Neden kendimiz gibi düşünmeyene Nasreddin Hoca sabrı gösteremez olduk? Neden aşık geleneğimizin nükteli eleştirilerini medeni ilişkilerimize taşıyamıyoruz? Yazan, çizen, oynayıp, söyleyen, özgürce üretip düşünmek isteyen, bunu da yaşamda olabilecek en naif şekliyle dile getiren insanlarımıza neden hoşgörüyle yaklaşmak istemiyoruz? Neden dört başı mamur bir eleştirinin, yıkmak değil, yapıcı olmak sorumluluğu taşıdığını gözardı ederek eleştireni bir kalemde siliyor, canını acıtmak istiyoruz. Ben yandım sen de yan mantığıyla intikam duygularını körüklüyor, benliğimize, kültürümüze, sanatımıza, özümüze, inançlarımıza, gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmak yerine, bizi birbirimize düşürmek isteyen dış güçlerin tuzağına itiliyoruz. Birbirimizi ateşe atmak yerine, birlik olsak ve Nazım'ın dizelerini düstur edinsek olmaz mı? “Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” Tiyatromuz karanlık günlerin eşiğinde, onu aydınlığa çıkartmak için tiyatroya gönül veren herkes yanmaya hazır olmalı. Ey Türk tiyatro camiası! Birinci ödevin Türk Tiyatrosu'nun bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti'nin selameti açısından sonsuza dek korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, Türk Tiyatrosu'nun en değerli güven kaynağıdır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kişiler bulunacaktır. Bir gün, sahnelerini ve şanlı tiyatro tarihine ait anılarını savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Özgür yaratına engel olmak adına, kendini benzeri görülmemiş bir yıkımın içinde bulabilirsin. Haksız gerekçelerle sevgili yurdunun bazı tiyatro sahneleri kapatılmış, yerlerine modern yaşamın tüketim merkezleri inşa edilmiş olabilir. Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde gelecek endişenden habersiz aymazlar olabilir. Dahası, geleceğini kişisel çıkarlarına alet etmek isteyenler de çıkabilir. Ulus, çağdaşlaşma ve eğitilme sürecinde tiyatrolarının ne denli hayati bir işlev taşıdığının farkına varamayacak kadar yoksulluk ve darlık içinde bitkin düşmüş de olabilir. Ey Türk geleceğinin ve Türk Tiyatrosu'nun genç kuşakları! İşte bu ortam ve koşullarda bile ödevin, tiyatrona sahip çıkmak olmalıdır. Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda vardır. BAŞAK SAKIZLIOĞLU Metin Yazarı - Dramaturg Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.