birunsatan Oluşturma zamanı: Mart 31, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 31, 2008 Burak Akyüz Kısa oyun, tiyatroda ayrı bir tür olarak değerlendirilir. Yani uzun bir oyunun kesilmiş, özetlenmiş bir biçimi değil, biçim ve içerik anlamında bütüncül bir oyun türüdür. En önemli özelliği kesintisizliğidir. Böylece, seyirci algıları sürekli canlı tutularak, konu bütünlüğü tek merkezde toplanır. Oyunun yayılması riski en aza indirgenmiş olur. Kişilerin gelişim çizgileri uzun oyunlara nazaran daha hızlıdır ve daha nettir. Olayların gelişim ve sonucunun daha süratli olması başat özelliklerinden biridir. Ancak kısa oyunun gelişimi çağlar boyunca, toplumların yapısına ve gelişim çizgisine bağlı olarak sürekli değişim göstermiştir. Uzun oyunlarda uzunca bir zaman süreci varken; bu, kısa oyunlarda doğal olarak kısalır. Uzun oyunlar baz alındığında serimler daha kısadır. Bu da dolantısız bir şekilde seyircinin/okuyucunun konuya adaptasyonunu sağlar. Tarihsel sürece baktığımızda "Kısa Oyun" un, Antik Yunan tragedyalarına kadar uzandığına tanık oluruz. Antik Yunan oyunlarında oyun aralarında belli başlı duraklar vardı. Bu duraklar, koronun araya girmesiyle sağlanıyordu. Ancak bu da başlı başına bir durak oluşturmuyor; oyunun bütünlüğüne hizmet eden bir yapı taşıyordu. O yüzden bu durakları kısa oyun biçimi içinde değerlendiremeyiz. İnsanların uzun zaman süreci içinde, uzun tragedyalardan sonra izledikleri "Satir" oyunlarını kısa oyunun tarihsel başlangıcı sayabiliriz. Semih Çelenk, Satir oyunlarının, Kısa Oyun' la ilgili mantık birliğini şöyle açıklar: Tragedyalarda gerçek zamanla oyun zamanının koşut kılınmaya çalışılmasının; bir tragedya üçlemesinin hemen ardından tragedyanın ağır havasını dağıtmak adına bir satir oynanmasının; insanların anfi-theatr' larda sabahtan akşama kadar bir ayin izlercesine sahnenin büyüsüne kapılıp bir arınma (Katharsis) yaşayarak kötü eğilimlerinden arınmasının hiç kuşku yok ki zamanın toplumsal, felsefi ve politik ortamıyla, bakışıyla ilintisi vardır. Antik Yunan Satir Oyunları, tragedyaların amacıyla (başta arınma) doğru orantılı ilerler. Bazı tarihçilere göre Satir, dramın ilk biçimiydi ve giderek hem tragedya hem komedya ondan doğdu. Fakat kanıtların çoğu, İÖ. 534 ile 500 arasındaki bir tarihte bu biçimi icat etme onurunu Pratinas' a bağışlar. Yazılmış yüzlerce Satir oyunundan bugüne ulaşan tam bir örnek Euripides' in "Kiploplar" dır. Bu oyun, Odyseus' un Kikloplar ve başında Silenus' un bulunduğu tutsak satirler takımı ile karşılaştığı bir bölüme dayandırılmıştır. Buna ek olarak, Sophokles' in "İz Sürenler" inin büyük bir bölümü mevcuttur. Oyun, Apollon' un hırsızlar Tanrı' sı Hermes' in çaldığı bir sığır sürüsünü arama çabasını anlatır. Elimize geçen belgelerin sınırlı oluşundan dolayı biçim hakkında bir genellemede bulunmak güçtür. Fakat Satir oyunlarının tipik özellikleri üzerine tahminler yürütebiliriz. Satir oyunu adını Dionysos' un, yarı insan yarı hayvan arkadaşlarından oluşturulmuş korodan almıştır. Korobaşı, satirlerin babası Silenus' du. Satir oyununun öyküsü bazen eşlik ettiği tragedyanın teması ya da konusu ile ilintilidir ama çoklukla tamamen bağımsızdır. Aslında mitosu alaya alan (ve çoğu kez Tanrıları ve kahramanları ve serüvenlerini gülünçleştiren) bu yorum, bir kırsal çevrede geçen gürültülü aksiyonu, canlı dansı, açık saçık bir dil ve tavır içerirdi. Koro şarkıları ile bölünmüş episodlardan oluşan yapısı bakımından, satir oyunları tragedyaya benzerdi. Dil ve tartım, gündelik ve teklifsiz olmaya yatkınlığından dolayı tipik tragedya dilinden ve tartımından sapmıştı. Tragedyalardan sonra gelen bir oyun olan satir oyunu , kendinden önce oynanan ciddi oyunlara komik bir çerçeve oluştururdu. Görüldüğü gibi kısa oyun, tragedyadan sonra gelen bir oyun gibi algılanmasına rağmen, ilk etapta bağımsızlığını ilan etmeyi başarmıştır. Seyircide, daha değişik bir algı uyandırdığı aşikardır. Satir' lerin daha çok komedi ağırlıklı olması, Kısa Oyun' un kökeninin, komedi biçiminden geldiği anlamına gelmez. Satir Oyunlarını daha çok bir "biçim" olarak kısa oyunun başlangıcı saymak gerekir. Satir oyunları aynı zamanda tragedyanın ağır havasından seyirciyi başka bir boyuta çekmenin karşılığı olmuştur. Tarihsel süreç içinde eskiden İspanyol tiyatrosundaki, önceleri dinsel formatta olan "Auto Secramental" oyunlarını da Kısa Oyun başlığı altında değerlendirebiliriz. Auto Secramental, İspanya ve Portekiz' deki ' Aşai' ve 'Rabbani' ayinine ilişkin tek perdelik alegorik koşuklu dinsel oyunlar. XII. yy. da açık havada, özellikle Corpus Christi yortusu dolayısıyla düzenlenen törenlerden gelişen 'farcas sacramentales', İspanyol oyun yazarı Encina ile Portekizli oyun yazarı Gil Vicente' nin elinde olgunlaşmıştır. 'Carros' adı verilen tekerlekli yürüyen sahnelerde gerçekleştirilen Autos Secramental' ler, ciddi dinsel oyunlar değil, komik sahnelere dayalı güldürülerdir. Yortu günlerinde oynanan, gülmece ve dansın da yer aldığı bu oyunlar, dinsel tören alayının sokaklardan geçtiği tiyatroluk gösterilerdi. III. Philipp döneminde oyun yazarlarınca ele alınarak en verimli günlerini yaşayan Auto Secramental' ler, 1765' te yasaklanmıştır. Kısa Oyun, dinsel oyun geleneği içinde ilk kez İspanyol tiyatrosunda ortaya çıkmış. Tragedyalarda "ağır havayı dağıtma" işlevinde olan kısa oyun, Auto Secramental 'ler de ise dini günlerde oynanan seyirlik bir sokak oyunu biçimine dönüşmüştür. Ancak görüldüğü gibi kısa oyun' da hala daha "yazar" eksenli bir yapı yok. En fazla "uyarlayan" ya da "olgunlaştıran" yazarlardan söz ettik. Tam anlamıyla yazarının elinden çıkan kısa oyunlara ancak yirminci yüzyılda rastlamak mümkün olacak. Doğu tiyatrosuna baktığımız zaman orada da kısa oyunla ilgili modeller görürüz. Ancak orada da kısa oyun, Satir oyunlarında olduğu gibi "ara oyun" dur. Yani tek başına bağımsız bir oyun biçimi değildir. Bu da bir oyunun, canlandırdığı öyküyü anlatmak için zamana ihtiyacı olduğu gerçeğini bize bir kere daha gösterir. Ve insanların buna harcayabilecek zamanları olduğu gerçeğini…Japon tiyatrosunun komedya biçimi olan 'Kyogen' in kaynakları üzerine henüz yeterli bilgi yok. Ancak bu türün 'No' tiyatrosunun olgunluğa eriştiği dönemde var olduğu biliniyor. Kyogen, No oyunları arasında oynanan güldürülerdi. Ancak bu oyunlar, yalnız komik durumların gösterilmesiyle gelişmez; bu, klasik Japon tiyatrosunun konuşmaya, çatışmaya ve özelliği olan tiplere dayandırdığı bir düşünce oyunudur da. Kyogen' in önemli konuşma tekniği 'Kabuki' tiyatrosunun ilk biçimini ortaya çıkarmıştır. Maskesiz, müziksiz oynanan Kyogen' de önemli bir toplum taşlaması vardır. Ayrıca, insanların kusurlu ve zayıf yanları da bu oyun türü içinde gösterilir. Eleştiri ve ahlak kavramı dolaylı olarak komik öğeyle iyi bir biçimde kaynaşmış olarak karşımıza çıkar. Bu türde erotizme yer verilmez; olsa bile 'üsluplaştırma' ile seyirciye iletilir. No tiyatrosunda olduğu gibi, bu türün oyuncuları da yalnız erkektir. Baş oyun kişisi, No' da olduğu gibi 'şite' adını alır. İkinci derecedeki oyun kişilerine ise 'ado' denir. İki şite, iki-üç ado olabilir bir oyunda. Kyogen kısa oyunlarına bakarsak ilk göze çarpan şey, kısa oyunun hala "eğlendirme" amacı taşıdığıdır. Eldeki bilgiler sınırlı olsa da Kyogen' lerin bir yazarı olmadığını söyleyebiliriz. Kyogen kısa oyunlarının en çok benzerlik taşıdığı biçim Antik Yunan tragedyalarının arasında oynanan satir oyunlarıdır. Satirlerin mitologya kaynaklı bir yapılanma içinde olduğunu söylemiştik. Kyogen' in, mit kaynaklı olmasa da "güldürü" anlamında satirlerle ortaklığı vardır. Bu bilgiler ışığında, kısa oyunların halkların kendilerine özgü geleneksel kültürlerinden beslendikleri ileri sürülebilir. Kısa oyun yaşamdan kendine bulduğu her an' ı "kısa" da olsa değerlendiren bir oyun türü olarak karşımıza çıktı. XV. yüzyılın ikinci yarısı ile XVI. yüzyılın başında Fransa' da ortaya çıkan , taşlamalı kaba güldürü türü olan "Sotie" oyunlarını da kısa oyun türü olarak değerlendirebiliriz. Bu oyunlar kısa fars şeklindedir. Kalıplaşmış komik oyun tipleriyle, izleyiciyi söz oyunlarıyla güldürmeye, toplumsal aksaklıkları taşlamaya; ve bu taşlamayla birlikte ortaya bir siyasal karikatür tablosu ortaya çıkarmaya çalışan oyunlardı bunlar. "Ara oyun" olarak değerlendirilen "İntermezzo" ise kendi başına dramatik bir oyun türüdür. İntermezzo' nun zaten İtalyanca' daki karşılığı "ara oyun" dur. XV. ve XVII. yüzyıllar arasında oynanmıştır. Antik koro, İspanyol "entremése", İngiliz "İnterlude", Fransız fars, halk şarkıları ile kaba oyundan türemiş olan İntermezzo, dans, pantomim, akrobasi, koro, ezgi, okuma, şarkı, mitolojik oyun kişileri, dekorlu bale ve burleks tipler gibi özellikler gösterir. İntermezzo oyunlarıyla beraber kısa oyunun, teknik olarak da kendine özgü, bağımsız bir tür olma yolunda ilerlediğini görürüz. Gerçi, burada "ara oyun" olarak değerlendirilir ama biçim ve içerik olarak uzun oyundan ayrılmaya başlar. Artık başlı başına bir tür olarak yayılmaya başlar kısa oyun. XIX. yüzyılda "lever du rideau" denilen ön oyunlar, asıl önemli, ağırlığı olan oyundan önce gösterilen kısa, önemsiz gülmece oyunlarıydı. Öyle ki bunlar asıl oyunu görmeye gelecek seyirciler henüz salonu doldurmamışken, bir avuç meraklının izlediği oyunlardı. Yazar da büyük oyunundan yeterince kazanamadığı parayı bu oyundan aldığıyla çoğaltırdı. Daha sonra 'revue' lere, müzikli oyunlara dönüşüm yapan 'vaudville" gösterilerinde de bu çeşitli kısa oyunlar oynanıyordu. Bir başka nokta da yazarlarınca 'oynanmaz' diye nitelenen nice kısa oyunun, daha sonra sahnelendiğinde çok tutulan oyunlar olmasıdır. Alfred Musset' in kısa oyunları gibi. Puşkin, 'miniatures" adını verdiği 'Don Juan, Mozart ve Salieri, Veba Sırasında Şölen, Cimri Şovalye' gibi oyunlarının bir yenilik olduğunu, oyun kişisinin yaşamında bunaltı, doruk noktalarının dramatikleştirilmesi amacını güttüğünü belirtiyor. Profesyonel tiyatrolar kısa oyunları pek tutmadıkları , bunların gişe bakımından işlekliği olmadığı düşüncesiyle yeni bir biçim de denemiştir. Bu biçim, iki - üç kısa oyundan meydana gelen uzun oyundur. Her bir oyun kendi başına bağımsız olup, belli bir konu yakınlığında ötekilerle bir araya gelmekte, istendiğinde her bir bölüm kendi başına oynanabilmektedir. Bununla birlikte kısa oyun' un tam anlamıyla bağımsız olup, kendi biçimini bulması yirminci yüzyıla denk gelir. Yirminci yüzyıl, teknolojinin güçlendiği, bilimsel deneylerin büyük ivme kazandığı, sanayileşmeyle beraber sınıflar arası farklılıkların çok belirgin bir biçimde ortaya çıktığı bir dönemdir. Böylece, insanın işgücüne daha fazla zaman ayırması gerekiyordu. Bu zaman kısıtlaması, zorunlu olarak sanat tüketimini de etkiledi. Kısa Oyun' un ayrı bir tür olduğu ilk kez Percival Wilde 'ın "The Craftsman ship of the One Act-Play" (1923) adlı yapıtında ifade edilir. Bu kitapta Wilde, kısa oyunun, uzun oyundan ayrı bir tür olduğunu gösterirken kısa oyunun "birlik ve tutumluluk bakımından üstün, kısa sürede oynanabilen, araları, durakları gerektirmeden bir bütün olarak sindirilip özümlenebilen " bir tür olduğunu belirtiyor. İnsanların tiyatroya ayıracakları zaman da kısıtlı hale gelmişti artık. Rönesans döneminde olduğu gibi beş perdelik oyunları izlemek için bolca zamanı yoktu seyircinin. Bu, seyircinin, bazı şeyleri daha pratik, daha çabuk görmek istemesi demek. Bu da peşinden, sanatı da daha "kısa" bir zamanda tüketmek istemesi gerçeğini getirdi. Kent şartlarının değişmesiyle beraber, karşımıza her şeyi hemen isteyen, daha çok tüketime endekslenmiş, faydacı bir insan modeli de çıktı. Böylece tiyatro yapıları on-on iki bin kişilik dev anfi-theatr' lardan, küçük İtalyan sahneye; oradan da cep tiyatrosu ve Cafe-Theatr denilen daha küçük alanlara sıkıştı. Bunda güçlenen medya ilişkileri,(televizyon, sinema, internet vb.) bilgiyi daha çabuk kazanabilme lüksü ve zamana daha çok yaşam sıkıştırma isteği gibi nedenleri sayabiliriz. Yaşamda değerlendirecek alternatiflerin çoğalmasıyla birlikte, bunları zaman içine yayma zorunluluğu ortaya çıktı. Böylece tiyatral anlatım da yeni biçimleme arayışına gitti. Ve Short Play dediğimiz "kısa oyun", tek başına kuramı ve biçimiyle beraber tiyatro dünyasına girdi Tiyatrolar için, daha masrafsız, daha zahmetsiz ve daha fazla "deneyselliğe açık" bir yapı oldu kısa oyun. Yaşam içinde kendine yer bulması zor olmadı. Toplumsal koşullar değiştikçe, kısa oyun mantığının değişime uğradığını görüyoruz. Yani ticari anlamda kısa oyunun "getirisi" kendi içinde sorgulanmaya başlanıyor. Kısa oyunlar "durum" merkezli oyunlar olduğu için tek bir mekandan söz etmek gerekir. Oyunlar, genelde başladığı mekanda biter. Kendi estetiğini bu mekan-durum- olay içinde kendi formatıyla belirler. Kanımca oyunun belirleyen öğelerin, oyun içindeki sorumluluğunun, uzun oyuna nazaran kısa oyunda daha fazladır. Uzun oyunda bir öğe aksadığında, bunu diğer öğeler kapatabilir. Kısa oyunun böyle bir şansı yoktur. Çünkü her şey "kararınca" kullanılmıştır oyunda. Avrupa' da küçük tiyatrolar denilen özgür sanat tiyatrolarının gelişmeye başlamasıyla kısa oyunlar da önem kazandı. Yeats, Synge, Lady Gregory, Barrie, Maeterlinck, Lorca, Shaw, Schnitzler, Süderman, Çehov, Strindberg, Serafin ve Joaquin Qintero, Pirandello, Oscar Wilde, Sean O'Casey, Cocteau gibi yazarlar kısa oyunlar yazdılar. Çoğu kez üç kısa oyunda üç perdeli bir uzun oyun temsili düzenleniyordu. Kimi yazarlar da önce bir kalem denemesi gibi kısa oyunu daha sonra uzun oyun yapıyorlardı. Amerikan yazarlarından William Saroyan' ın, Arthur Miller' ın, Tennessee Williams' ın böyle oyunları vardır. Kısa Oyunu toplumcu tiyatro da kendi amacı için uygun buldu. Örneğin Amerika' da işçi, sendikacılık, solcu hareketleriyle 1930 - 1937 yılları arasında yüzlerce kısa oyun yazıldı. Öyle ki 1937' de yalnız kısa oyun için 'One Act - Play Magazine' adlı bir dergi bile yayınlandı. Bu çalışma, denemelere daha fazla kolaylık sağlıyor, savunulan düşünceler ülkeye, geniş halk yığınlarına daha geniş bir biçimde ulaşabiliyordu. Daha çok sayıda oyun, tiyatro yaşamına daha bir çeşitlilik, düşüncelere daha bir canlılık, açık-seçiklik, kesinlik getiriyordu. Savaşın nedenleri ve sonuçları, işsizlik, toplumsal sınıf çatışması gibi sorunlar, kısa oyunlarda daha etkili ve doğrudan doğruya verilebiliyordu. Absürd tiyatro gibi öncü denemeler de, kısa oyunları amacına yatkın buluyordu. Radyo ve televizyon tiyatrosu için de kısa oyun çok uygun bir biçimdi. Kısa Oyun, 'usdışı tiyatro' olarak tanımlanan akımın da bir özelliğidir. Eugene Ionesco' nun Kel Şarkıcı, Ders, Sandalyeler, Jasques Ya Da Boyun eğme, Yeni Kiracı, Gelecek Yumurtalardadır, İkili Sayıklama, gibi oyunlar kısa oyun örneği olarak sayılabilir. Usdışı tiyatro içinde anılan diğer yazarlardan biri ise Jean Tardieu ' dur. 1946 yılında yeni bir tiyatro dili arayan Tardieu' nun Sahne Karabasanları adında iki kısa oyun yayımladığı görülür. Bundan sonra da birçok kısa oyuna imza atmıştır Tardieu. ' Oda Tiyatrosu' ve 'Tiyatro II' adı altında toplanan bu oyunlar, Yıldırım Keskin tarafından Türkçe' ye çevrilmiştir. Fransa' da oyunlarını daha çok kahve tiyatrolarında (café-Théatre ya da caf-thé) oynatan genç kuşağın ise kısa oyunlara karşı oldukça ilgili olduğu görülmüştür. Kafelerde oynanan oyunlar, öz ve biçim yönünden; aynı zamanda zamanının kısalığı bakımından kısa oyun örnekleri arasında gösterilebilir. Türkiye' de kısa oyunun tarihine kısaca göz atmak gerekirse ilk dikkat çeken Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde yazılan kısa oyunlardır. Bu dönemde yazılan kısa oyunlar, Avrupa ' da olduğu gibi uzun bir oyunla birlikte oynanan 'lever du rideau" olarak değerlendiriliyordu. Gerek Güllü Agop' un tiyatrosunda, gerekse Mınakyan' ın ve Ahmet Fehim' in tiyatrosunda Labiche, Mme Girard, Stapleaux, Marc Michel, Moreau, Siraudin, Delacour, Grangé, Thiboust, Michel Lockroy gibi yazarların kısa oyunları çevrilip oynanıyordu. Çağın yazarları da kısa oyun yazmışlardır. İlk Türk oyunu olan Şinasi' in "Şair Evlenmesi" bunlardan biridir. Sonrasında Ali Bey' in Misafir' i İstiskal, Geveze Berber' ile Kokona Yatıyor uyarlaması; A.Cemil' in Eskici Kasım, Ali Rıza' nın Mızrak Çuvala Sığmaz, Mehmet Behçet' in Fakir Lokantanın Fakir Uşağı, Mehmet Hilmi' nin Güruh-i İnsan Nakıstır Her An, Mustafa Nuri' nin Büyücü Karı, Şemsi' nin Kendim Ettim Kendim Buldum- Fikri-paşazade Lütfi' nin Erkekler Arasında adlı oyunları bu dönemin kısa oyunları arasındadır. Meşrutiyet' le birlikte kısa oyun daha işlek bir tür olarak karşımıza çıkar. Bu dönemin yazarları da bu türde pek çok oyun yazmıştır. Cenap Şahabettin, Yalan Ve Körebe, Hüseyin Suat, Hülle, Çifteli Mikroplar, Deva-yi Aşk, Ahrette Bir Gün, Cumhuriyet' te yazdığı Tayyare, Ali Ekrem, Mama Dadım Darılır, Mehmet Rauf, Dilenci, Diken, Müfid Ratip, Zincir, Sayfiyede, Zeki Çocuk, Şahabettin Süleyman, Aralarında, Kanun, Fırtına, Yeni İzdivaçlarda, Burgu, Kırık Mahfaza, Tahsin Nahit, Hicranlar, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) Nirvana, Veda ve kısa öykü yazarı Ömer Seyfettin' in metinleri elimizde bulunmayan Şaka, İhtiyar Olsam da adlı kısa oyunlarıyla; Cumhuriyet' in ilk yıllarında Mahçubluk İmtihanı, Yusuf Ziya, Eski Mektup, Latife, Şüphe, Tatlı Ölüm adlı kısa oyunlarıyla, Nikahta Keramet adlı kitapta topladığı çok kısa on dokuz oyunu örnek verilebilir bu dönemde yazılan kısa oyunlara. Bu dönemin uzun oyunda olduğu kadar, kısa oyunda da en verimli yazarı İbnirrefik Ahmet Nuri (Sekizinci)' dir. Kısa oyunları: Asri Hülyalar, Aşk-ı Atik, Cereme, Çürük Merdiven, Dengi Dengine, Fırsat Yoksulu, Gücü Gücü Yetene, Kadın Tertibi, Kısmet Değilmiş, Tecdit-i Nikah, Açık Bono, Banka Müdürü, Büyük Yemin, Eski Adetler, Eski Adetler, Gerdaniye Buselik, Harika, İki Ateş Arasında, İki Bebek, İzdivaç Projesi, Kuduz, Madde- i Asliye, Münafıklık, Münevverin Hasbihali, Türibizadeler, Üç Misli, Yeni Dünya Meşrutiyette yazdığı kısa oyunlardır. Cumhuriyet' le birlikte pek çok kısa okul oyununun yazıldığını görürüz. Bu dönemde yazılan kısa oyunlar, özellikle amatör tiyatrolar ve radyo tiyatrosu için önem kazandı. Birçok yayınlar kısa oyunların yayınlanmasına önem verdi. Cumhuriyet sonrasında Reşat Nuri Güntekin' in yazdığı okul piyeslerine de okullarda sahnelenir. Müsamare şeklinde sahnelenen bu oyunlar da yapı olarak kısa oyunun içindedir. Kısa oyun' da tiyatroda sıkça gerekliliğinden söz ettiğimiz "dramatik " kavramı kendini daha belirgin bir şekilde var eder. Çünkü sıkışmış zaman kavramı kendini daha güçlü hissettirir kısa oyunlarda. Genelde kısa oyunlarda "karakter" özelliği gösteren oyun kişisine çok rastlamayız. Daha çok "tip" merkezli bir yapı görülür. "Tip" dediğimiz zaman oyundaki işlevini yerine getirme açısından, daha çok yazarını temsil ettiğini söyleyebiliriz. Kanımca kısa oyunlardaki tip kişileştirmesi yazarın söylemini doğrudan ifade eder ve yazarın iletmek istediği mesajı, oyun kişisinin ağzından; birincil kaynaktan verir. Tek sahne ve sıkışmış mekan, algı bütünlüğünü daha güçlü yakalayabiliyor kısa oyunda. Kısa Oyun, tiyatroya dair teknik bir tanımlama olduğu için sahne üzerinde ne ifade ettiği kısmıyla da ilgilenmek gerekir. Tam anlamıyla nedir kısa oyunun tanımı ? Yani batının "One Act Play " dediği türden "tek perdelik oyun" diyebilir miyiz? Bu tanım kanımca eksik bir tanımlamadır. Bu yaklaşım her tek perdelik oyun biçimini "kısa oyun" parantezine almak anlamına gelir. Peki süreyi baz alırsak? Yani oyunun, bir uzun oyuna göre daha kısa sürede bitmesi... Tek perdelik oyun mantığına şöyle bir açımlandırma yapmak gerekir. Anton Çehov' un "Tütünün Zararları" adlı oyunu da; Arthur Miller' in "Mr. Peter' s ' ın Bağlantıları" adlı oyunu da tek perdelik oyundur. Ancak Anton Çehov' un oyunu altı sayfalık bir oyun metniyken; Arthur Miller' in oyunu yetmiş sayfalık bir oyun metnidir. İkisi de tek perdelik oyundur. Doğal olarak Arthur Miller' ın oyununu "kısa Oyun" mantığı içerisinde değerlendiremeyiz. Bu da gösteriyor ki, "tek perdelik oyun" açıklamasından daha geniş açılımlara ihtiyacımız var. Bu konuda Metin And şöyle der: 'Kısa Oyun, gereksiz serimlerle oyalanmadan, konusunu sınırlayan, gerekince kişilerin sayısını azaltan bir türdür. Ayrıca oyunun kendi süreci veya alınan yolun sürecinin temsil sürecin çok aştığı durumlar da vardır'. Daha çok bir zaman kısıtlamasından söz etmemiz gerekir. Yazar, zamanını kısa oyun mantığına göre harmanlamıştır. Bu yüzden iletmek istediğini daha kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleştirir. Daha dolantısız ve daha ayrıntısız bir şekilde yazarın mesajıyla karşı karşıya kalırız. Kısa Oyun çözümlerken oyun kişilerinden çok "durum" la ilgilenmemiz biraz da bundandır. Ancak bazı kısa oyunlarda derinliği olan oyun kişilerine rastlamak da mümkündür. Bu da güçlü bir yazarlık deneyimi isteyen bir şeydir. Kısa Oyun' da bir "an" la karşılaşırız. Bu "an", içinde çatışma barındıran ve doğal olarak da insanla ilgili olan bir andır. Kendi durumunu, yaşamını, tıkanıklığını kendisi yarattığı için, kısa oyunda "rastlantısallık", uzun oyunlara nazaran daha azdır. Uzun oyun, içselleşen karakterleriyle büyük bir dünya yaratırken; kısa oyun bir çok şeyi eleğinden geçirerek bize göstermek istediği yerleri sivriltir. Aynı adı gibi durumları da kısadır kısa oyunun. Çünkü yazar, ulaşmak istediği yere bizi "kısa" yoldan taşımak ister. Buna "uzun oyunun kısa hali" penceresinden de bakmamak gerekir. Tarihsel sürece baktığımızda kuşku yok ki, günümüzün kısa oyun mantığı daha farklı bir yapıya oturmuştur. Günümüz insanının, hem ağırlaşan iş koşullarından dolayı; hem de zamana sıkıştırması gereken öğelerin çoğalmasından dolayı, artık her şeyi en pratik yoldan görmek istiyor. Artık zamanına daha çok şey sıkıştırmak istediği gibi; zamanını ayıracağı her kavramın, zamanının ne kadarına mal olacağını bilmek istiyor. Kısa oyunun, günümüz insanını yakalama dinamikleri biraz da bu noktadadır. Kısa Oyun' u bir olay ya da durumun "özet" i şeklinde de değerlendirmemek gerekir. Başta da dediğim gibi bu aslında yazarın elindeki malzemeyi değerlendirme dinamikleriyle doğru orantılı bir süreçtir. Bu tekniği biraz da yazar, kendisi belirler. Perdenin kapanmasının, ışıkların sönmesinin oyunun bittiği duygusunu uyandırması kısa oyuna özgü bir tekniktir. Böylece, seyirci algıları, buna göre yönlenir. Bugün ülkemizde kısa oyunun "şimdi" si hakkında çok iç açıcı şeyler söyleyemeyiz. Bunun en önemli nedenlerinden biri yazılan metinlerin azlığı ve kısa oyunların ticari olmaması. Bu konudaki en uzun soluklu ve somut uygulama DEÜ. GSF. Sahne Sanatları Bölümü "Suat Taşer Kısa Oyun Yarışması" dır. 1983 yılında yitirdiğimiz tiyatro üstadı Suat Taşer' in ailesinin ve Dokuz Eylül Üniversitesi' nin ortaklaşa düzenlediği ve üniversitelerin "Dramatik Yazarlık" anasanat dalında eğitim gören öğrencilere açık olan bir kısa oyun yarışmasında ödül alan yapıtlar, okul çatısı altında sahneleniyor. Her ne şekilde olursa olsun kısa oyunun, üzerinde daha fazla konuşulması gereken bir oyun türü olduğu ortadadır. *BURAK AKYÜZ, Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü, Dramatik Yazarlık-Dramaturgi Anasanat Dalı, Lisans Tezi, İzmir 2005, Yön: Yrd. Doç Dr. Uğur Akıncı alıntıdır... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.