birunsatan Oluşturma zamanı: Nisan 5, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 5, 2008 Kadının Kısa Tarihçesi Ağır sanayinin başlamasıyla birlikte ucuz işgücü olarak kibar köleliğin lütfu kadın keşfedildi. Hiçbir sosyal ve çalışma güvencesi olmadan günde on iki saatten fazla çalışan kırk binin üzerinde kadın, tarihte ilk defa 8 Mart 1857’de bu haksızlığı bir mitingle protesto etti. O andan başlayan kadın hareketi, kadının kendine karşı güveni ve siyasal kimliğinin belirginleşmesinde en önemli etken oldu. 1910’da Kopenhag’ta gerçekleşen “II. Enternasyonal” toplantısında alınan “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nü kararını Birleşmiş Milletler 1975’te “Evrensel Kadın Günü” ilan etti. Prima (ilk) toplumlar anaerkildi. Tanrı değil; Tanrıçalar vardı. Her şeyin tek olduğu mutlak gerçek monist dinler kadını karanlık bir dünyanın içine itti. Satılan, satın alınan bir şehvet metası oldu. Kadının bu benliği erkek iktidarı peygamberler tarafından parçalanarak, kurdukları sistemin kölesi yaptı. İlk monist dinlerin monifestosu sayılan Tevrat’ta: “Fakat bu şey, genç kadında kızlık nişanları bulunmadığı (bekaret) hakikatsa; o zaman genç kadını babasının evinin kapısına çıkaracaklar, ve şehrinin adamları onu taşla taşlayacaklar, ve ölecek, çünkü babasının evinde zina etmiş olmakla İsrail’de alçaklık etmiştir; ve aranızdan kötülüğü kaldıracaksın” deniyordu;Tesniye XXII, 21,22. Eğer genç bir kız, kızlık zarını yitirmişse, Musa’nın kurduğu dinin adaleti buydu. Kaldı ki herhangi bir darebeden hemen yırtılmayan, yarım ay gibi bir çok kızlık zarı vardı. Hatta anneden doğma kızlık zarı olmayan kız çocukları vardı, var. İkinci büyük din olan Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil’deyse; “Şunu bilmenizi istiyorum. Her erkeğin başı Mesihtir. Kadının başı erkektir. Mesih’in başı Tanrı’dır. Başı örtülü olarak dua ya da peygamperlik eden her erkek, başının saygınlığını hiçe indirir. Öte yandan, başı örtülmemiş dua ya da pergamberlik eden her kadın başının saygınlığını hiçe indirir. Böyle davrananla başını tıraş eden arasında hiçbir ayrım yoktur. Kadın başını örtmeyecekse, saçlarını da kessin! Madem kadının saçlarını kesmesi ya da traş etmesi saygınlığını hiçe indirgiyor, başını örtmesi zorunludur. Ama erkek başını örtmemeli. Çünkü o Tanrı’nın benzeri ve yüceliğiyidi. Oysa kadın erkeğin yüceliğidir. Çünkü erkek kadında oluşmadı, ama kadın erkekten oluştu. Üstelik erkek kadın için yaratılmadı, ama kadın erkek için yaratıldı. İşte bu nedenle, kadının başı üzerinde bir yetki bulunduğu belgeleyen bir simegeye gerekçe vardır. Melekler yüzündedir bu. Kaldı ki Rab bağlılığında kadın erkekten, erkek de kadından ayrı sırada düşünülemez. Çünkü kadın erkekten oluştuğu gibi erkek de kadından doğar. Ama herşey Tanrı’dan oluşur.” I Korintoslulara Mektup 11; 3-12 Daha sonra kilise babaları kadınların cinsel ilişki esnasında zevk (orgazm) olmaları dinen caiz olmadığını; tersine yasak olduğunu açıkladılar. Öneri olarak da “bacaklarınızı açın o an da sadece büyük Britanya’yı düşünün.” Kuran’da ise; “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve erkekler mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için Salihe kadınlar ittatkardır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizlinin (kimse görmese de namuslarını) koruyucusudurlar. Başkaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; Çünkü Allah yücedir, büyüktür” dneiyordu, Nisa Sürasi 34. Yine; “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun.” Nur Süresi 2; “Zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik (Allaha şirk koşan, kendını Allah sanan) olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden veya müşrik olan erkekle evlenebilir. Bu, mü’münlere haram kılınmıştır.” En-Nur Süresi 3; “Sana kadınlar ahalini sorarlar. De ki: O bir ezadır.” Bakara Süresi 222; “Kadınlar sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın.” Bakara Süresi 223; “Ancak erkekler için kadınlar üzerinde bir üstünlük payı vardır.” Bakara Süresi 228; “Ey iman edenler! Öldürenler hakkında size kısas yazıldı. Hür hür, köleye köle, kadına kadın öldürülür.” Bakara Süresi 178; “...erkeklerinizden iki şahit gösterin. Eğer iki erkek bulunmazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden olmak şartıyla bir erkek iki kadın gösterin...” Bakara Süresi 282, vb. Tarih dedik de, erkeğin düşünce tarihine baktığımız zaman kadına karşı bakışı monist dinlerden farklı olmuyor. Metafiziğin babası Aristoteles, kadının eksik yaratıldığına, ruhunun olmadığına inanıyordu. Kant, kadınların aklının erkeklerinki kadar olmadığından, Fichte de duygularının yetersizliğinden bahsediyordu. Nietzsche, Zerdüşt Böyle Buyurdu'da; “Uzun zaman zorba sakladı kendini kadında. Onun için o sadece aşkı bilir, sevgiyi değil“ diyordu. Nietzsche ihtimal ki haklı! Bu itikat-ı durumu, Jung’un arketiplerine havale ediyoruz. İlk çağlarda kadınlar felesefeyle meslek olarak uğraşıyorlardı. Bu Rönesans’a kadar devam ediyor. Rönesans, kadının düşünce dünyasında bir duraklama dönemi yaşatıyor. Kadın felsefe sayfasından çekiliyor. İlk çağlarda kadınlar antropoloji, ahlak ve mistik-metafizik alanlarda uğraştılar. Rasyonal felsefeye pek ilgi duymadılar denilebilir. Şöyle kısa bir kronoloji yapacak olursak, sanıyorum ilk kadın filozof ve kurban İyokia‘dır. Pytagoros felsefeyi Delpi rahibesi Themitoklea’dan öğrenmişti. Aynı zamada öğrencilerinin çoğu kadındı. Platon’un büyük ustası Sokrates’e lütfettiği diyaloglar yöntemi, Miletli Aspasia’nın yöntemidir. Yine Sokrates’in kadın öğretmeni Diotima. Kynik ve Kyrene okullarında İskenderiyeli bir kadın kurbanı daha, Hyptia. Sokrates, zehir içirilerek öldürüldü. Hallaç, derisi yüzülerek öldürüldü. 1431’de İyokia gibi Johanna da, Fransa’da odun yığının üzerine konularak yakıldı. Sonra 1920’de Protestan Kilisesi tarafından kendisine kutsiyet ünvanı verildi. Felsefe denemeleriyle ünlü Theresa von Avilo, düşünceleriyle Leibniz’i esinleten Anne Convay, sosyalist manifestonun metin yazarı Flora Tristan. Yüzyılımızda Schopenhauer felsefesi ve gözlemci psikoloji alanında ünlü Lou Andreas Solomê. Radyoaktiviteyi bulduğu için Nobel Fizik Ödülü’nü, radyum alanında da Nobel Kimya Ödülü’nü alan Maria Curi. İnsan beynini analitik bilimsel yöntemle inceleyen ve fizyoloji, Tıp Nobel Ödülü sahibi olan Rita Levi-Mantalcini. Totalitarizmi, anti-semitizm ve emperyalizm bağlamında araştıran felsefeci Hannah Arendt. Şair, yazar İngeborg Bachmann. Yazar, denemeci Virginia Wolf. Kadının toplumsal rolünü yeni bir bakış açısı ile inceleyen ve bir dönüm noktasının temsilcisi, varoluşçu Simone de Baeuvoir. Savaş karşıtı, yazar ve bir eylem kadını Kate Millet. Ortadoğu’da heterodoks bir hayat sürmeden önce köle olarak satılan Rabia Ell-Adaviya, özgürlüğüne kavuştuktan sonra insanların cehennemden korktukları ve cennete girmeyi diledikleri için kendi iradesinin dışında Allaha inandıklarını söyleyecektir. Anadolu’da 12. yüzyılda Rum Bacıları ise (Bacıyan-ı Rum); “Zehra'nın nutkunu güzel dinleyin / Ey erenler, erler, doğrusunu söyleyin / Biz doğurmadık mı beyan eyleyin / Sizi irşad eden bu babaları“ diyorlardı. Batı’ya (Almanya’da) mistizmi tanıtan Hildegard ile daha adını sayamadığımız düşünce dünyasındaki yüzlerce kadın... Günümüzdeki kadın bağlamında tartışılan Feminizm, 1960’li yıllarda postmodernizm ile birlikte felsefesiz eleşiri'yi baz alarak, siyasal kültürü yeniden sorgulayan bir akım oldu. Aslında postmodernizm her ne kadar kendini mimaride somut olarak gösterse de, aynı zamanda siyasal-kütürel değerleri sorgulama çabasıydı da. Yani modernizmin içinde ölüme mahkum edilen, katledilip vitrine kaldırılan değerlerle, yeniyi ayağa kaldırma ya da geçmişle şimdi arasındaki uyumsuzlukları giderme çabası. Bu şarkıyı söyleyenler Flacx, Harding, Haraway, Jardine, Lyotard, Owens. Şarkı sözleri: “Bir tek kapsamlı adalet teorimiz yoktur, olamaz da. Aksine gerekli olan yalnızca `çesitliliklerin adalet’idir.“ Feminizm, postmodern bir varyant olarak aykırı bir uslanma; yani oturmuş tutuculuğa eleştirel bir dünya görüşü. Aynı zamanda postmodernistlerle aynı ocaktalar. Modern mahremin kendi hakikati, tarihi, epistemoloji, siyasi, ahlaki yeniden sorgulamaya başlamasıyla birlikte, bu soyutlama dünyasından (yaşamın ölümsüz idesi) kadın da gereken payını aldı; felsefesiz felsefe olarak. Cinsiyetçiliği sorgulama aynı zamanda psikolojiyi, sosyolojiyi, tarihi, eğitimi yeniden gözden geçirme gereği idi. Feministler, felsefeden ne kadar kaçsalar da aynı zamanda bir yaşam felsefesi, bir yaşam stili arayışı içindeler. Bu arayış toplumun geniş kesimleri tarafından benimsenmekte. Modernizmin bu açmazı insanları yeni yaşam biçimlerine zorluyor. Ortaçağ’da din, Yakınçağ’da milliyetçilik, cinselliğe kara bir dönem yaşattı. Cinsi azınlıklar yok edildi; travestiler, transseksüeller, lezbiyenler, homoseksüeller yeniden kendi kimliklerine kavuşmak istiyorlar. 1857’de başlayan bu mücadelenin uzun maratonundan sonra kadın; siyasal sistemin karar mekanizmaları dahil, toplumun her katmanında, her kademesinde yerini almayı başarmakla kalmayıp, günümüz siyasal iktidarı, toplumu şekillendirmede ve yönlendirmede büyük etkisi oldu. Hatta günümüz erkek benliğinin belirleyici öğesinin kadın olduğu her iki kesim tarafından artık kabul edilmekte. Örneğin: Almanya’da 1970’lere kadar eğitim alanda çalışan eğitimcilerin hemen hepsi erkek iken, kız çocukların başarı oranı yüzde yirmilerde; bugün bu tablo tamamen tersi bir seyir halindedir. Feminizm, siberfeminizm, postfeminizm gibi kadın hareketleri 1857’de başlayan bu mücadeleyi hala devam ettirmekte. Peki bütün bu çabalar kadına karşı yapılan kötülüğü önleyebildi mi? Tabii ki hayır! Yapılan araştırmalara göre her üç kadından biri şiddete uğruyor; ABD’de her birbuçuk dakikada bir, bir kadına tecavüz ediliyor, vb. Türkiye’de ise çocukluğumun geçtiği şehirde birçok kadının askerler tarafından tecavüze, işkenceye uğradığına bizzat kendim tanık oldum. Asker tarafından tecavüze uğrayan kadınlar hakkında doğru dürüst tek bir söz söylenmedi, tek bir dava açılmadı. Karısına, kızına yapılan bu iğrenç kötülüğü Dersimliler sadece çaresizlik içinde seyretti. Bunlardan birisi de kivremiz Yüce ailesiydi. Oğlu Mehmet Yüce yurtdışına Arap ülklerine çalışmaya gitmişti. (Geri dönen sadece cenazesi oldu.) Onun “Apocular”a katıldığı dedikodusu yayılınca askerler ailenin üzerine bir karabasan gibi çöktüler. Puslu bir geceydi, evin her tarafı kuşatılmış halde askerlerin eve girip çıktığını o gece gizlice seyretmiştik. O günden sonra Mehmet Yüce’nin genç karısı Necla Yüce birçok askeri hastahanede, “cinsel temas”ın olup olmadığını tespit etmek için defalarca muayenelerden, küfürlerden, hakaretlerden, işkencelerden geçti. Birkaç ay sonra ailenin nereye göç ettiğini bilmez olduk. Kaldı ki bu işkencelere maruz kalan sadece Necla değildi ama bu sessizliği birisi bozdu. Hasan Cemal, Cumhuriyet gazetesinin 3 Eylül 1986 sayısında “Cinsel Temas”ın ahlaki ve insan iradesine yapılmış bu ihlali işleyince bir çok kadın hakları savuncuları tarafından konu kamouyuna duyrulmaya çalışıldı. Kamouyuna olay duyrulunca ilin “en büyük” mülki amiri Vali Kenan Güven “Başka nasıl takip edecektik? Bunu tespit etmek için kadını hastahaneye sevk etmeyecek miyiz?” diyerek devletin insanlığa sığmaz bu terörünü, üstüne üstlük savunmaya kalkışmıştı. Kemal B. Cemgil Kaynaklar: Marit Rullmann, die Pilosophinnen Bernard Show, die heilige Johanna Linder Salber, Lou Andreas Salomê Nancy Fraser & Linda Nicholson Culture and Society, C.5, No.2-3, alıntı... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
biggang Yanıtlama zamanı: Nisan 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 6, 2008 Goruyoruz ki kadin tarihin baslangicindan buyana 2. sinif vatandas sifatinda... -------------------- Bedenin evlenene kadar ailenin, evlendikten sonra kocanin. Iste boyle ozgurlugu olmayan vatandasiz biz kadinlar... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Nisan 9, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 9, 2008 ata-erkil dönemin gelişmi ile birlikte ikinci sınıf vatandaş konumuna geçiyor zaten kadın. dikkat edersen, devlet oluşumu da, kapitalizm, faşizm gibi sistemlerde erkek kültürü üzerinden doğuyorlar. sistemelr içerisinde sosyalizmin kadına bakış açısı diğerlerinden farklı onu dışındaki ideolojik yaklaşımlar tamamen kadını ikinci konuma itiyorlar ki dinde bunlardan biridir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sidar Yanıtlama zamanı: Kasım 24, 2014 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 24, 2014 Kadınların toplum içine ilk çıkışı liberal demokrasiyle değil alışveriş merkezlerinin icadıyla olmuştur . Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.