Jump to content

Etkilendiğiniz Şiirleri, Dörtlükleri Yazın


illuminator_25

Önerilen Mesajlar

ne de güzel herşey,

desem de!

sahi neden güzel herşey!

 

değil de mi?

hiçbir karmaşıklık bu kadar ağır olmamıştı!

 

çok mu karmakarışıklaştım sanki!

 

yok yok!

bu böyle olmayacak,

iyisi mi...

 

iyisi mi, kötüsü mü bilmem;

ama bana hep iyisi denk geldi!

hem de en iyisi!

 

yalan söylemeyi neden beceremiyorum ben!

 

bütün iyileri ne de güzel kötülüyorum!

bilmezsiniz siz,

bilenler kötü olanlar,

onlar da zaten iyiliği hatırlamazlar,

hatırlasalar belki,

kötülüğümü söküp atacaklar,

kötülükleri gerçekten çok kötü!

iyilikleri de öyleydi,

siz bilmezsiniz!

ben hatırlarım çoğunun iyi halini!

onlar dahi unutsa,

kötülükleri baki kalmaz sonsuza!

 

çok mu kendime yoruyorum kötülükleri bilmem!

çok yoruluyorum bazen!

bazen de kulağım çok fena ağrıyor,

doktor birşey yok dedi;

ama ben inanmadım.

o görmedi kulağıma olanları!

birileri çok kötü anıyor beni!

hem de çok!

o kadar kötü anmasalar

bu kadar çok ağrımaz değil mi?

 

yok yok bu kulak ağrısı öldürecek beni,

söküp atsam anılmalarım azalır mı?

 

az anarlar mı beni,

olduğundan, yokluğuna!

 

Celal Yıldız

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

N'apacaksın Tanrı ?

 

 

N'apacaksın Tanrı, öldüğüm zaman?

Ben ki testinim senin, ya kırılırsam?

 

İçkinim, kaçarsa tadım, ya bozulursam?

Dokucu kumaşınım, giysinim senin

Kalmaz bi anlamı gidecek olsam

 

 

Evsiz barksız demeksin yokluğumda sen

Yoksun kalacaksın içli ve sıcak selamlardan

Düşecek yorgun ayağından

Kadife terliklerin, ki onlar Ben'im

Aban da sırtından yitip gidecek.

 

Bakışın ki, dinlenir yanaklarımda

Sımsıcak pamuksu yastığında

Gelecek ve beni aranacak boşuna

VE çaresiz uzanacak günbatımında

Yabancı taşların yatağında

N'apacaksın, Tanrı, Kaygılıyım.

 

R.M.Rilke

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Korkuyorum

Yağmuru seviyorum diyorsun,

yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun...

Güneşi seviyorum diyorsun,

güneş açınca gölgeye kaçıyorsun...

Rüzgarı seviyorum diyorsun,

rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun...

İşte,bunun için korkuyorum;

Beni de sevdiğini söylüyorsun...

 

William Shakespeare

Bir kaç site haricinde bu şiirin shakespeare'a ait olduğunu söyleyen bir kaynak bulamadım.. Kafama takılan şemsiye kelimesi oldu. Etimoloji sözlüğüne baktım şemsiye ilk 1700 lerde kullanılmış kelime olarak yani Shakespeare'den çok sonra.. Bilmiyorum şiir güzlede ben yine biraz araştırayım:ermm: Bilgisi olan varsa aydınlatırsa sevinirim

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

omzuma yat!

bir sigara gibi umursamaz tükeniyorsun

ve bir sigara külü kadar umursamaz düşüyorsun

aşk-tablana!

ne kadar zararlıymışsın biliyor musun?

uyarıldım, doktor tavsiyesi!

kapalı yerlerde içime çekebiliyorum seni;

ama üflemek yasak sevgili!

Celal Yıldız

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kendi kendime konuştum bazen evimde,

Hem kızdım hem güldüm halime,

Sonra dedim ki "söz ver kendine"

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,

Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.

 

 

Nietzsche

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Aşka Sevdalanma

 

Can verme sakın aşka aşk afeti candır

Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır

Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an

Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır

Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz

Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır

Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma

Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır

Aşk içre azap olduğu bilirem kim

Her kimseki aşıktır işi ahü figandır

Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin

Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır

Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var

Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.

Fuzuli

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Be Hey Dürzü

 

Ne ararsin TANRI ile aramda!...

Sen kimsin ki orucumu sorarsin?

Hakikaten gözün yoksa haramda

Basi açiga niye türban sorarsin?

 

Raki, sarap içiyorsam sana ne.

Yoksa sana bir zararim, içerim.

Ikimiz de gelsek kildan köprüye,

Ben dürüstsem sarhosken de geçerim

 

Esir iken mümkün müdür ibadet?

Yatip kalkip ATATÜRK'e dua et.

Senin gibi dürzülerin yüzünden,

Dininden de soguyacak bu millet

 

Isgaldeki hali sakin unutma.

ATATÜRK'e dil uzatma sebepsiz.

Sen anandan yine çikardin amma

Baban kimdi bilemezdin serefsiz.

 

Neyzen TEVFİK

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hansı Gülşen

 

1-Hansı gülşen gülbüni serv-i hıramanunca var

Hansı gülbün üzre gonce la’l-i handanunca var

 

(Hangi gül bahçesinin gül fidanı senin salınan selvi boyun kadar uzundur? Hangi gül fidanındaki gonca senin gülen dudaklarına benzer?)

 

2-Hansı gülzar içre bir gül açılur hüsnün kimi

Hansı gül bergi leb-i la’l-i dür-efşanunca var

(Hangi gül bahçesinde senin güzel yüzün gibi bir gül açılır? Hangi gül yaprağı senin inci saçan kırmızı dudağın gibidir?)

 

3-Hansı bağun var bir nahli kadün tek bar-ver

Hansı nahlün hasılı sib-i zenahdanunca var

(Hangi bahçenin senin boyun gibi meyveli bir fidanı vardır.Hangi fidanın meyvesi senin çenenin elmasına benzer?)

 

4-Hansı huni sen kimi cellada olmuşdur esir

Hansı celladun kılıcı nevk-i müjganunca var

(Hangi katil senin gibi bir cellada tutsak olmuştur.Hangi celladın kılıcı senin kirpiklerinin ucu gibi sivri ve keskindir?)

 

5-Hansı bezm olmış münevver bir kadün tek şem’den

Hansı şem’ün şu’lesi ruhsar-ı tabanunca var

(Hangi toplantı senin boyun gibi bir mumla aydınlanmıştır? Hangi mumun ışığı senin parlak yanağın gibidir?)

 

6-Hansı yerde tapılur nisbet sana bir genc-i hüsn

Hansı gencün ejderi zülf-i perişanunca var

(Sana benzeyen bir güzellik hazinesi nerede bulunur? Hangi hazineyi bekleyen yılan senin dağınık saçlarına benzer.)

 

7-Hansı gülşen bülbüin derler Fuzuli sen kimi

Hansı bülbül nalesi feryad-u efganunca var

(Fuzuli, hangi gülbahçesinin bülbülünün sana benzediğini söyleyebilirler? Hangi bülbülün iniltisi senin bağırışın, haykıırışın gibidir?

 

Şair Fuzuli

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil

Bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte

Yani yürekte.

 

Meselâ bir barikatta dövüşerek

Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken

Meselâ denerken damarlarında bir serumu

Ölmek ayıp olur mu?

 

Tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da

Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

 

Seversin dünyayı doludizgin

Ama o bunun farkında değildir

 

Ayrılmak istemezsin dünyadan

Ama o senden ayrılacak

Yani sen elmayı seviyorsun diye

Elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık

Yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil!

 

NAZIM HİKMET

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Saadet bir çimendir bastığın yerde biter

Yalnızlık gittiğin yoldan gelir.

……

Bir kız vardı yok gibi öyle güzel

……

...Saksılarım var benim de

Saksılarım göğün maviliğinde. (O.Rifat)

……

Ağlasam sesimi duyar mısınız

Mısralarımda.

……

Beni bu güzel havalar mahvetti. (O.V.Kanık)

……

Sarışın buğdayı rüyalarımızın.

……

Sanki bir hâtıra serinliğinden. (A.H.Tanpınar)

……

Ayrılıyorum ayrılıyorum ordayım.

……

Öyle kuvvetle hülya edeceğim ki

Artık burada olmayacağım. (F.H.Dağlarca)

……

Güzelsin ya, ne olursan ol, girdin hikâyeme.

……

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız.

……

Çağınız başlıyor ey hatıralar. (C.S.Tarancı)

……

Nerdeysen uzat ellerini

Başım dönüyor.

……

Eve dönen

Yıllardır yalnızlıktı benimle. (N.Cumalı)

……

Yoktu seninle böyle gördüğüm

Ey gözüm. (M.S.Sutüven)

……

Bir çeft güvercin havalansa

Yanık yanık koksa karanfil. (M.C.Anday)

……

İçin dışın, boz elâ gümrah gözlerin

Güzeldi, yeniydi, İstanbul’luydu.

……

Yaşım mı? dün geceydi kimbilir. (M.Eloğlu)

……

Uyanır senin sabahlı gecene yatardım.

……

En tatlı sevişlisi yaşamış kadınların

……

Senin bir yönün var orada durur yaşarım. (T.Uyar)

……

Benim küçük eşkiyam, yavru ceylan.

……

Kamyonlar kavun taşır ve ben

Boyuna onu düşünürdüm. (C.Külebi)

……

Ben bu gözlere Tokat’ta rastladımdı bir zaman.

……

Biliyor musun, az az yaşıyorsun içimde. (E.Cansever)

……

Gelsem,

Siz yine orda mısınız?

……

Geç kaldım, kuyularda ışıdı su. (B.Necatigil)

……

Uzatmış ay aydın karanlığıma

Nerden uzatmışsa tenha boynunu.

……

Bir senin gözlerin var zaten daha yok. (C.Süreya)

……

Sırılsıklam bir gökyüzü çıktı ağlardan

Masmavi bütün balıkçılar. (C.Yücel)

……

Daha çıplak daha saçlı Nevinler. (S,Başçıllar)

……

Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu

Birinciliği beyaza verdiler. (Ö.Asaf)

……

Ben beyazdım uyanıktım güzeldim. (S.Birsel)

……

Akşam bir attır bütün ülkelerde

Serin, esmer bir attır. (K.Özer)

……

Dün bazı sulara eğildim, bazı geyikler özledim. (Ü.Tamer)

……

Bir karanfil mi ben alır size veririm. (G.Akın)

……

Çocuk düşerse ölür çünkü balkon

Ölümün cesur körfezidir evlerde. (S.Karakoç)

İnsanlar anlaşıldı, cihânın da sırrı yok

…….

Dünyada sevilmiş ve seven nâfile bekler

Bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler.

…….

Öyle bir mûsikîyi örten ölüm

Bir tesellî bırakmaz insanda. (Y.K.Beyatlı)

…….

Bir kuş düşünür bu bahçelerde

Altın tüyü sonbahara uygun.

……

Yârin dudağından getirilmiş

Bir katre alevdir bu karanfil.

……

Melâli anlamayan nesle âşina değiliz. (A.Hâşim)

……

Kimbilir nerdesiniz

Geçen dakikalarım. (N.F.Kısakürek)

……

Ben güzel dersem güzelsin kadınım.

……

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla.

……

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir

Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir. (A.M.Dıranas)

 

Beyit – Mısra Antolojisi 'nden (20.yy ) / İlhan BERK

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Eksik bir şey mi var hayatımda

Gözlerim neden sık sık dalıyor

Eksik bir şey mi var hayatımda

Gökyüzü bazen ciğerime doluyor

 

Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam

Atsan atılmaz, satsan satamam

Eksik bir şey mi var, anlayamam

Bak çayım sigaram, her şeyim tamam

 

Kalksam duraktan dolmuş gibi

Arka koltukta unutulmuş gibi

Terliklerimle, gelsem sana

Sonunda aşkı bulmuş gibi

Nadir Göktürk

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kişne kirazını ve göç, mevsim

bir kadın canıma mercan sokuyor

dayamış ağzıma bir memesini;

bir tel uzayıp gidiyor saçından

damağına muhabbetle gömülmüş dişleri.

 

bir mıknatıs tutkusunda ufuk,

acıyoncam, çocuğum, bozkır çiçeği,

bak şehla parmaklarının arasında

şaşırıyor akrep eski trafiğini.

 

bir kan halkasından geçiyor ısınarak

boğazımdan dökülen sevda sözleri,

güzel olan her şeye sinmiş o kederden

özür mü zafer sesi mi teşekkürler mi?

 

ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi,

firavun'un ekinlerini yöneten yusuf da

arkadan yırtılmış gömleğiyle

kanatları dökülmüş kuşa benzerdi.

 

muhammed dermiş ki hediyeler veriniz.

cinsel tarafı düşün hediyelerdeki

beş duyunun birliğini görmek istersen

yaklaştır şurama usulca bas hançerini.

 

sonra su içtik ve uyuduk

uzakta duru kurtlar, çakal lekeleri,

dilsiz olandan karşılanmaz olana

çözüldü damar damar doğanın belleği.

 

gün doğusu ense kökümüz sırtımız

açlıkla aşkın sarsılmaz köşebendi

ve sonra günbatıdan - nasıl anlatsam

bir küçük bir yusufçuk geldi.

 

ikili, diyordu bir ses, ikili olsun; ikişer ikişer yan yana getirdik sevdiğimiz adları: hasan ile hüseyin’i, üsküdar ile kadıköy’ü, nazım ile hikmet'i, harp ve sulh ile kelile ve dimne'yi, kızılırmak ve yeşilırmak’ı, oğlak ile yengeç’i, adilcevaz’daki usta ile stradivaryus'u, baston yapar bu usta; yaptığı bastonlar uğultulu ve serindir, ardıç kokulu ve ezgilidir değme kemanlar gibi; ve çök beğenilmiştir; ben o yıllarda...adilcevaz’ın nüfusu sekiz yüz doksan dörttür (kaymakamla birlikte); tanrıları bile yoktur, öyle yoksuldur ki insanlar; delikanlılar çakmaktaşıyla tıraş olur, yüksek tutun içer ermişler; bir mıknatıs tutkusundadır ufuk; uçurumlar tazeliğini yitirmemiştir; ferit ile tanyeri’ni; yakışıklı süphan ile gizemli ağrı’yı; dört mevsim ile 365 günü; karaköse'deki boynu karışık tulu atlarla bunların sessiz binicilerini; bohçacı adapazarı ile izlenimci bursa’yı; 1847 ile 1916'yi; zakkumun verdiği deli bal ile bati bağlarının lepiska bilgeliğini; muhacir nehirler ile kurumuş su kentlerini. konuşsun diyor...

 

konuşsun diyor bir ses

konuşsun ve yağsın ve terlesin ve yansın

konuş akkavakkızı dereden tepeden

yağmursa da karsa da yağ içindekini

düzmece töreler arasından

dağların büyük uğultusuna doğru

terle iliğindeki o en eski, o en etkin,

o en uyarıcı zambak vahşetini

 

ve sen, kıyı, yan! alart çevremizi.

 

kent,

kibar ve fahişe sıfatlarla

kus barsaklarında tembelleştirdiğin ilkeyi.

 

ve öteden gelen sari tef sesi

iste onbir taze basak dizdik bir sapa

kargışla bizi.

 

gözlerim. gözleri yanıyor.

 

kişne kirazını ve göç, mevsim.

 

 

 

cemal süreya

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ölmüş tenüme aşkı anun rûh değül mi

Gamzesi ile dil dahi mecrûh değül mi

 

Aşkıyla kavuşdı gönülüm yolına anun

Aşkıyla kahilan kapu meftûh değül mi

 

Kirpüği ne kılduğını sen sanma muammâ

Gönülde anun yâresi meşrûh değül mi

 

Bin yılda eğer Nûh yaşadıyısa bin yaş

Ol yaş bana bir lâhzada memnûh değül mi

 

Maşûk ile âşık bir olur aşk oduyıla

Mâdih dahı pes hem yine memdûh değül mi

 

Kadı Burhanettin (Divan Şairi )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Her gördüğü güzele, gel motele gidek, der

Gel hele yemek yiyek, aşna fişna edek, der

Evde karın var, desen, o evdeki yedek, der

Ne nasihat kar eder, ne düzeltir uyarı

Az gelişmiş ülkenin çok gelişmiş hıyarı

 

Viskiye meze yapar acılı lahmacunu

Elbisesiyle yatar, çıkarmaz pabucunu

Lavman diye kullanır nargile marpucunu

Kabuğuyla ısırır, çiğneyip yutar narı

Az gelişmiş ülkenin çok gelişmiş hıyarı

 

Evdekini boşadı, çirkin diye, kart diye

Dört tane karı aldı örfümüzde şart diye

Armudun iyisini hep ısırır hart diye

Leyleği bülbül bilir, öyle orman kibarı

Az gelişmiş ülkenin çok gelişmiş hıyarı

 

Kıçta çifte Baretta, elde cep telefonu

Kulaklık ağza gelir, ters tutar mikrofonu

Sütlaç yemez ekmeden üzerine kimyonu

Geceleri arşınlar beş kulüp sekiz barı

Az gelişmiş ülkenin çok gelişmiş hıyarı

 

Makarena yapışı entelliğe jestidir

Hem Şopen hayranıdır, hem Mahsun’un mestidir

Zort diye burun silmek kibarlığa restidir

İnsanlık iflas etmiş, dibine ekmiş darı

Az gelişmiş ülkenin çok gelişmiş hıyarı

 

Aftosuna giydirir bikini de tanga da

Evde ağır rollerde kaldırmaz palanga da

Böylesi yetişmedi Cukurbostan – Langa’da

Sandalye der oturur görse bilgisayarı

Az gelişmiş ülkenin çok gelişmiş hıyarı

 

Anlatmaya çalıştım zontanın elitini

Piyasanın kurdunu, sosyetenin itini

Düne kadar kelinden ayıklarken bitini

Bugün yeşil yeşildir istifte milyarları

Az gelişmiş ülkenin çok gelişmiş hıyarı

alıntı ( şairinin kim olduğunu malesef bulamadım :(

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İSTİKBAL MARŞI

 

Bakma, dönmez şafak vakti yurttan kaçan o alçak!

Dönmeyip Amerika'da, arlanmaksızın yaşayacak!.

O benim milletimin hırsızıdır, yurdu soyacak,

Hortumladıkları benimdir, milletimindir ancak!

 

Çalma, kurban olayım hepsini ey hırslı çakal!

Gariban halkıma da bir pul bırakacak kadar al!

Olmaz sana götürdüğün paralar sonra helal,

Hakkını vermezsen burdaki ortaklarının behemehal!

 

Ben ezelden beri aç yaşadım,aç yaşarım!

Hangi hükümet beni kurtaracakmış,şaşarım!

Kurumuş musluk gibiyim, ne akar ne taşarım!

Yırtsam da bir tarafımı, hiç görülmez başarım!

 

Mali krizler, yoluna örmüşse çelikten bir duvar,

Benim .ceğiz, .cağız diyen bir hükümetim var!

Bağırsın korkma, nasıl işimize burnunu sokar?

'Avrupa Birliği' denen tek dişi kalmış canavar!

 

Arkadaş, Meclis'e namusuyla çalışanları uğratma sakın!

İşe aldıracakların, olsun hep sana yakın!

Gelecektir, cezanı vereceği günler Hakkın,

Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!

 

Yaktığın yerleri 'orman' diyerek geçme, tanı!

Çalışanı işten at, doldur kadroya yatanı!

Gözleri açık yatır seni kurtaran atanı,

Satılmadık o kaldı, durma satıver şu vatanı!

 

Sermaye mutlu olsun, olsa da çevre feda!

Semizlettin Apo'yu, mezarında dönsün Şüheda!

Uydurma kanunlarla Meclis'ten getirin seda!

On bin Yıllık tarihe, yurdum ederken veda!

 

Cümlenizin bu yurdu yok etmek mi emeli?

Yediğiniz herzelere başka ne demeli!

Oyuverin altını iyice sallansın temeli,

Yurdumun ki, sonunda vatandaş kükremeli!

 

O zaman durur belki gözümden akan yaşım,

O zaman doğrulur belim, yukarı kalkar başım,

O zaman boşa gitmez yıllar süren uğraşım!

HESABINI VERİP TE GİTTİĞİNİZ GÜN KARDAŞIM,

 

Dalgalanın dolar gibi sizde şimdi ey suçlular!

Olsun artık soyguncuya vurulacak bir yular,

Ebediyen, öyle yok hesapsız bir iktidar!

Hakkıdır 'garip yaşamış vatandaş'ın da gülmek,

Hakkıdır ezilmiş milletimin, aydınlık bir İstikbal!

 

Cem Yılmaz

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gecenin arkasında bir yerde,

Ufaldıkça gaz lambaları,

Nehrin omuzlarına yaslanıp

yaşlı ve dindar

Yalnızlıktan soğumuş dağlar,

Kalpaklı bir süvari dolaşırmış gizlilerde,

Köylüler böyle diyorlar,

Yatsıları..

 

 

 

Nal sesleri duyulur mu yağmur olursa

Ne mümkün

En usul havalarda duyulacak

Erzurum'a doğru şah damarın oynar gibi,

Gören eden yok, her nasılsa

Kalpaklı olduğunu biliyorlar.

 

 

 

Bir elinde kılıç, bir elinde sancak,

Kemah köylüğünde,

Fakir fukaraya azık dağıtasıymış,

Üçer arşın kefenlik,

İçlik ve mintan,

Birer kese sarı lira cep harçlığı,

Olur mu olmaz mı

Orası bilinmiyor..

 

 

 

Tılhas’ta bir kağnıya dokunmasıyla

bir ne halsa,

Araba traktöre tebdil olmuş

Allah tarafından.

Tercan toprağındaki kerametini

Anlata anlata bitiremiyorlar.

Köylüler böyle diyorlar..

 

 

 

Gecenin arkasında bir yerde,

Ufaldıkça gaz lambaları,

Nehrin omuzlarına yaslanıp

yaşlı ve dindar,

Yalnızlıktan soğumuş dağlar,

Kalpaklı bir süvari dolaşırmış

gizlilerde,

Köylüler böyle diyorlar

yatsıları..

 

 

 

Kemal Paşa'dır diyorlar...

 

 

~ Attila İLHAN ~

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben de geçtim gittim bu zulüm yurdundan,

Elimde yelden başka bir şey kalmadan;

Ama var mı ölümüme sevinip de

Ecelin şaşmaz tuzağından kurtulan?

 

---

 

Varlığın sırları saklı, benden;

Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.

Bizimki perde arkasında dedikodu:

Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun

 

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Birkaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

 

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor

Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

Gözlerin gözlerime değince

Felaketim olurdu, ağlardım

Beni sevmiyordun, bilirdim

Bir sevdiğin vardı, duyardım

Çöp gibi bir oğlan, ipince

Hayırsızın biriydi fikrimce

Ne vakit karşımda görsem

Öldüreceğimden korkardım

Felaketim olurdu, ağlardım

Ne vakit Maçka'dan geçsem

Limanda hep gemiler olurdu

Ağaçlar kuş gibi gülerdi

Sessizce bir cigara yakardın

Parmaklarımın ucunu yakardın

Kirpiklerini eğerdin, bakardın

Üşürdüm, içim ürperirdi

Felaketim olurdu, ağlardım

Akşamlar bir roman gibi biterdi

Jezabel kan içinde yatardı

Limandan bir gemi giderdi

Sen kalkıp ona giderdin

Benzin mum gibi giderdin

Sabaha kadar kalırdın

Hayırsızın biriydi fikrimce

Güldü mü cenazeye benzerdi

Hele seni kollarına aldı mı

Felaketim olurdu, ağlardım

 

Atilla İlhan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ağlasam, sesimi duyar mısınız mısralarımda?

Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle?

Bilmezdim; şarkıların bu kadar güzel

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum

Her şeyi söylemek mümkün

Epeyce yaklaşmışım görüyorum

Anlatamıyorum...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

CXXVIII

 

How oft, when thou, my music, music play'st

Upon that blessed wood whose motion sounds

With thy sweet fingers, when thou gently sway'st

The wirt concord that mine ear confounds,

Do I envy those jacks that nimble leap

To kiss the tender inward of thy hand,

Whilst my poor lips, which should that harvest reap,

At the wood's boldness by thee blushing stand!

To be so tickled they would change their state

And situation with those dancing chips

O'er whom thy fingers walk with gentle gait,

Making dead wood more blest than living lips.

Since saucy jacks so happy are in this,

Give them thy fingers, me thy lips to kiss.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...