Jump to content

Etkilendiğiniz Şiirleri, Dörtlükleri Yazın


illuminator_25

Önerilen Mesajlar

Bekârlık

 

Sessiz bir bekâr odası

Sanki herşey geride kaldı

Ne bir günün var tadı

Ne sevgilinin bir adı

 

İnanamam aşka

Kadınların kalbi katı

Ne doğacak bir bebek

Ne de onun sevimli adı

 

Bu hayatın sonu var

Diyebilmek bir intizar

Deseler sana ümit var

İstemem, gençlimi zaman aldı.

 

Akıl Hastalarının Yazdıkları Şiirler (İnilti)

Sayfa 21

14-A servisinden R.. T.. B..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ey hatırası içimde yemin kadar büyük,

Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı

Hala rüyalarıma giren ilk göz ağrısı,

Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.

 

Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk,

Kanımın akışını yenileştiren damar,

Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar

İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.

 

Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmi

Ve havaları seslerimizle dolu bahar,

Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular,

Kağıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi.

 

Duyup karşı minarede okunan yatsıyı

Yatağıma sıcaklığını getiren rüya,

Denizlerinde onunla yaşadığım dünya

Ve ey ufku beyaz cennetlere giden kıyı.

 

Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı

Ve o ilk yolculukla başlayan hasret, zindan;

Atları çıngıraklı arabanın ardından

Beyaz, keten mendilimde sallanan ilk acı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Neredesin?

Anla artık sensiz her şeyin eksik yarısı…

Sensiz her yer karanlık….

Üstüne üstlük kasırgaların ortasında kalakaldım yorgun bedenimle bir başıma…

Dünüm,bu günüm yarınlarım sende…

Sen ise titreyen ellerimin arasında tuttuğum elimden de titrek mum alevisin, Kasırgaların ortasında…

Korkuyorum artık karanlıklardan…Korkuyorum sönersin diye…Bir umudum sende…

Aşk ile lanetlenmiş ruhum,ağaç dallarından kopan sararmış sonbahar yaprakları gibi Koptu kopacak bedenimden…

Al geceler boyu gözlerimden dökülen yaşlar senin…Ki artık yalnız kan ağlıyorum..

Al acı içindeki ruhum senin…

Al nice savaşlardan çıkmış yorgun bedenim senin…

Duy artık çığlıklarımı…Beni dipsiz karanlıklara itme…

Gerekirse yak tüm bedenimi.. Alevler içinde bırak…..

Yeter ki titreyen ellerimin arasında sönüp gitme…..

Sensiz bir saniye bile yaşamaya tahammülüm yok artık…

Tükenmiş halimi soran herkese BİN UMUDUM VAR desem de…

Yalvarırım çabuk gel!!!

YALNIZ BİR UMUDUM VAR aslında…

O DA SENDE!!!!

 

Beni de bu acaaaip etkilio:swoon2: Yazarını yazmayı unutmuşum üzgünüm...Ben yazdım:)Zaten o yüzden çok etkiliyor eheheh başkası yazsa belki etkilenmezdim....

 

Çok fazla güzel olmuş bu, kalemine sağlık. Ben de çok etkilendim cidden :3

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bugün yıkığım biliyor musun?

Ezginim, çaresizim, umutsuzum

Bırakma beni, insanlar kötü

Bırakma beni korkuyorum.

 

Bir deli otlar büyüyor içimde

Sancılıyım, yorgunum, kederliyim.

Bu halini sevdim gitme kal

Çamurlar çirkefler içindeyim.

 

Bir dayak yemiş adamım şimdi

Bezginim, kararsızım, yılgınım.

Al götür beni o kayıp gecelere

Yeter ikimize yalnızlığım..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hani erken inerdi karanlik,

Hani yagmur yagardi inceden,

Hani okuldan, işten dönerken,

Işiklar yanardi evlerde,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Hani ay herkese gülümserken,

Mevsimler kimseyi dinlemezken,

Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Hani hepimiz arkadaşken,

Hani oyunlar tükenmemişken,

Henüz kimse bize ihanet etmemiş,

Biz kimseyi aldatmamişken,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Hani şarkilar bizi bu kadar incitmezken,

Hani körkütük sarhoşken gençligimizden,

Daha biz kimseye küsmemiş,

Daha kimse ölmemişken,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Şimdi ay usul, yildizlar eski

Hatiralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden

Geçen geçti,

Geceyi söndür kalbim

Geceler de gençlik gibi eskidendi

Şimdi uykusuzluk vakti.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

People are illogical, unreasonable, and self-centered.

Love them anyway.

If you do good, people will accuse you of selfish ulterior motives.

Do good anyway.

If you are successful, you win false friends and true enemies.

Succeed anyway.

The good you do today will be forgotten tomorrow.

Do good anyway.

Honesty and frankness make you vulnerable.

Be honest and frank anyway.

The biggest men and women with the biggest ideas can be shot down by the smallest men and women with the smallest minds.

Think big anyway.

People favor underdogs but follow only top dogs.

Fight for a few underdogs anyway.

What you spend years building may be destroyed overnight.

Build anyway.

People really need help but may attack you if you do help them.

Help people anyway.

Give the world the best you have and you’ll get kicked in the teeth.

Give the world the best you have anyway.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Henüz vakit varken, gülüm

Paris yanıp yıkılmadan,

henüz vakit varken, gülüm,

yüreğim dalındayken henüz,

ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri

Volter rıhtımında dayayıp seni duvara

öpmeliyim ağzından

sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a

çiçeğini seyretmeliyiz onun,

birden bana sarılmalısın, gülüm,

korkudan, hayretten, sevinçten

ve de sessiz sessiz ağlamalısın,

yıldızlar da çiselemeli,

incecikten bir yağmurla karışarak.

Henüz vakit varken, gülüm,

Paris yanıp yıkılmadan,

henüz vakit varken, gülüm,

yüreğim dalındayken henüz,

şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz

söğütlerin altından, gülüm,

ıslak salkım söğütlerin.

Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,

en güzel, en yalansız,

sonra da ıslıkla bir şey çalarak

gebermeliyim bahtiyarlıktan

ve insanlara inanmalıyız.

Yukarda taştan evler,

girintisiz, çıkıntısız,

birbirine bitişik

ve duvarları ayışığından

ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor

ve karşı yakada Luvur

aydınlanmış ışıklarla

aydınlanmış bizim için

billur sarayımız...

 

Henüz vakit varken, gülüm,

Paris yanıp yıkılmadan,

henüz vakit varken, gülüm,

yüreğim dalındayken henüz,

şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda

kırmızı varillere oturmalıyız.

Karşıda karanlığa giren kanal.

Bir şat geçiyor,

selamlıyalım gülüm,

geçen sarı kamaralı şatı selamlıyalım.

Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı?

Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın

tatlı tatlı gülümsüyor.

 

Henüz vakit varken, gülüm,

Paris yanıp yıkılmadan,

henüz vakit varken, gülüm...

Parisliler, Parisliler,

Paris yanıp yıkılmasın...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

[TABLE=width: 100%]

[TR]

[TD=width: 100%, align: left]Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?

Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?

Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?

Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

 

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;

Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;

Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,

Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

 

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,

Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!

Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince

Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;

Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.

Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,

Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,

Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;

Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

 

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,

Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...

Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,

Vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.

Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!

Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!

Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,

Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

 

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,

Tek bendeki volkanları söndürse denizler!

Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'

İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil

Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.

Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

 

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.

En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.

Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;

Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD=width: 100%] [/TD]

[/TR]

[TR]

[TD=width: 100%, align: left]

Hüseyin Nihal Atsız

[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum.

 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun.

 

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

 

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun.

 

Belki haziran da mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin

Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin.

Atilla İlhan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum.

 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun.

 

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

 

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun.

 

Belki haziran da mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin

Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin.

Atilla İlhan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hiç olmazsa unutmamak isterdim.

Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...

Yalnız bırakmayın beni hatıralar.

Az yanımda kal çocukluğum,

Temiz yürekli uysal çocukluğum...

Ah, ümit dolu gençliğim,

İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim...

-Doğdugum ev. Rahatlıyacak içim duysam

Bir tek kapının sesini.

Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...

Böyle uzaklasmayın benden, yasâdığım günler.

Güneş, getir bir bayram sabahını.

Açılın açılın tekrar

Çocuk dizlerimdeki yaralar,

Hepiniz benimsiniz:

Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...

Yalnız hatırlamak hatirlamak istiyorum

Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,

Rengine doymadığım o sema,

Ahengine kanmadığım ırmak.

Bırakıp herşeyi nereye gidiyorum?

Neler geçmişti aklımdan,

Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?

Ah nasıldı yaşamak?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sizin için, insan kardeşlerim,

Her şey sizin için;

Gece de sizin için, gündüz de;

Gündüz gün ışığı, gece ay ışığı;

Ay ışığında yapraklar;

Yapraklarda merak;

Yapraklarda akil;

Gün ışığında bin bir yeşil;

Sarılar da sizin için, pembeler de;

Tenin avıca değişi,

Sıcaklığı,

Yumuşaklığı;

Yatıştaki rahatlık;

Merhabalar sizin için;

Sizin için limanda sallanan direkler;

Günlerin isimleri,

Ayların isimleri,

Kayıkların boyaları sizin için;

Sizin için postacının ayağı,

Testicinin eli;

Alınlardan akan ter,

Cephelerde harcanan kursun;

Sizin için mezarlar, mezar tasları,

Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları;

Sizin için;

Her şey sizin için.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

...

 

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!

Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!

Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!

Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!

Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

...

 

Edgar Allan Poe - Kuzgun

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Edgar Allan Poe demişken

:o

 

It was many and many a year ago,

In a kingdom by the sea,

That a maiden there lived whom you may know

By the name of ANNABEL LEE;

And this maiden she lived with no other thought

Than to love and be loved by me.

.....

For the moon never beams without bringing me dreams

Of the beautiful Annabel Lee;

And the stars never rise but I feel the bright eyes

Of the beautiful Annabel Lee;

And so, all the night-tide, I lie down by the side

Of my darling- my darling- my life and my bride,

In the sepulchre there by the sea,

In her tomb by the sounding sea.

 

Tüylerimi diken diken eder hep bu ve The Raven ve diğer tüm Edgar Allan Poe hikaye ve şiirleri.

Piyano keman destekli şarkısını yapmışlar çok çok da harika olmuş

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Edgar Alan Poe nin yeri ayrıdır. Film uyarlaması da hoştur ayrıca.

 

KUZGUN

Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin

O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,

Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,

Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;

"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,

Başka kim gelir bu zaman?"

 

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,

Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,

Işısın istedim şafak çaresini arayarak

Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,

Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,

Adı artık anılmayan.

 

İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin

Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;

Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:

"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,

Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;

Başka kim olur bu zaman?"

 

Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden

"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan

Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,

Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."

Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan

Kapıyı açtığım zaman.

 

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,

Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;

Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,

Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,

Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;

Yalnız bu sözdü duyulan.

 

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,

İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.

İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;

Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;

Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;

Başkası değil rüzgârdan..."

 

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden

Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.

Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle

Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,

Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,

Kaldı orda oynamadan.

 

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca

Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;

"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun

Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;

Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama

Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,

İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki

Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,

Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;

Adı "Hiçbir zaman" olan.

 

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden

O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.

Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,

Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan

Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte

"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;

İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin

Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.

Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:

Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

 

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;

Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,

Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,

Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan

Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.

Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

 

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile

Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan

Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,

Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,

Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,

Değmeyecek hiçbir zaman!

 

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla

Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.

"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da

Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;

İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?

Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!

Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,

Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan

Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;

Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!

Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi

Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,

O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!

Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!

Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!

Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!

Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde

Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;

Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin

Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,

O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan

Kalkmayacak - hiçbir zaman!

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sen değiştin, resimlerin hiç değişmedi

Nasıl seviyorum bilmezsin şu albümü

Resimler yalancı değil, resimler ölmüyor,

Aslında acı olan şey; sevgilerin ölümü

Sahte renkler yerini gölgelere bırakmış

Resimlerde siyah beyaz gözlerin, dudakların

İşte bak! ellerin ellerimi arıyor

Resimlerde besbelli anlatamadıkların

Şimdi bir çerçeveden gülümsüyorsun bana

Hatırlıyor musun bu resmin çekildiği günü

Bakışların ne kadar duygulu, ne kadar sıcak

Anlıyorum neler düşündüğünü.

Bir başka resimde biraz kederlisin

Hüzünlü bir şarkı dökülüyor dudağından

Şimdi senden çok uzak bir şehirde

Seni seyrediyorum bir albüm yaprağında

Bu karanlık yoktu, bir zaman sen vardın

Yaşamak cömertçe sunduğun bir ışıktı

Sen değiştin, onlar hiç değişmedi

Resimlerin senden vefalı çıktı...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...