geistgeist Yanıtlama zamanı: Eylül 13, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 13, 2015 Ruh halim Sen yalnızlığımın düşmanı, Seni terk eden, seni yapmadığını kendine yapandır Ve sen terk ederken de güzeldin. Dostları görünce açtık kolları Kaldırdık perdeleri Aşk denen şeytan buldu yine açığımızı. Mikrop kaptı hep kalpleri. Bir gün göreceğiz birbirimizi. Herkesin gördüğünü görmezden gelip, Kimsenin bakmadığı gibi bakacağız birbirimize. Konuşmayacağız elbet ama anlayacağız. Senin bana yaptığını ben sana yapamam ama, Yani, sapamam o yola. Eğer ben başka bir tende teselli bulursam farkım kalmaz senden . İnkar etme boşuna..Yokluğun var kocaman.. Aklımdan çıkmamak güzel ama hep olmaz ki. Hiç gelmezsen hep özleyemem ki. Arada bir yerde hatırlanmakta var kim benden daha çok hakediyor ki..Her prensip her değer bedelini bekler o yüzden gitmedin hala.. Görsem tanımam seni . Hep birşeyler hatırlatmaz bazen unutturur gördüklerim.. Sayende öğrendim artık yalancısın kokusunu bildiğin yabancısın... Ceyhun Yilmaz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
electronicalev Yanıtlama zamanı: Eylül 13, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 13, 2015 Tir'd with all these, for restful death I cry, As, to behold desert a beggar born, And needy nothing trimm'd in jollity, And purest faith unhappily forsworn, And guilded honour shamefully misplaced, And maiden virtue rudely strumpeted, And right perfection wrongfully disgraced, And strength by limping sway disabled, And art made tongue-tied by authority, And folly (doctor-like) controlling skill, And simple truth miscall'd simplicity, And captive good attending captain ill: Tired with all these, from these would I be gone, Save that, to die, I leave my love alone. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AurorA Yanıtlama zamanı: Eylül 19, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 19, 2015 Gözlerin üstüme eğilince yüreğim taşabilir sesinle batık aşklar çekilir kıyılarıma ne bahçesi kalır gecenin ne suların feneri dağlar küsebilir bize denizler terk edebilir sonumu yitiririm senin karanlık ormanında Gözlerindeki telaş kimin bakışlarını dindirebilir gözlerin kimsenin bakmadığı bir çocuk gibi ıssız ve öyle kırılmış ki hiç susmayabilir gün gelir kötü bir şiir bile dokunur insana çünkü bazı sözcükler anılardan da kederlidir Bu şiir kederlidir çünkü gözlerin kederlidir bu şiir kederlidir çünkü… ağlama şimdi gözlerin gözyaşlarından da kederlidir! Haydar Ergülen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
compl3x Yanıtlama zamanı: Ekim 21, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 21, 2015 altı kadın vardı demir kapının önünde, beşi toprağa oturmuş, ayakta biri; sekiz çocuk vardı demir kapının önünde. besbelli henüz öğrenmemişler gülmeyi. altı kadın vardı demir kapının önünde, ayakları sabırlı, ellerinde keder, sekiz çocuk vardı demir kapının önünde, cin gibi bakıyor kundaktakiler. altı kadın vardı demir kapının önünde, sımsıkı gizlemişler saçlarını, sekiz çocuk vardı demir kapının önünde, biri kavuşturmuş avuçlarını. bir jandarma vardı demir kapının önünde. ne dost ne düşman, nöbet uzun, hava sıcak. bir beygir vardı demir kapının önünde, nerdeyse ağlayacak. bir köpek vardı demir kapının önünde. burnu kara, tüyü sarı, kamış sepetlerde yeşil biber vardı, torbalarda kömür, heybelerde soğan sarmısak. altı kadın vardı demir kapının önünde ve demir kapının ardında beş yüz erkek vardı efendim; altı kadından biri sen değildin, ama beş yüz erkekten biri bendim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
sirius Yanıtlama zamanı: Ekim 21, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 21, 2015 Beyaz adam küçücüktü ilk geldiğinde ve oturmaktan bütün kemikleri sızlıyordu büyük teknesinde Beyaz adam kızılderililerin sunduğu yiyeceklerle beslenip topraklarına uzandığında büyüdü bulutlar arasında barış içinde yaşayan manitu yerine tapmamızı istediği de işkence görüp çarmıha gerilen bir ölüydü Beyaz adam özgürlük adına dev bir kadın heykeli dikti doğu denizinin kıyısına ve her gece altında dans ettiğimiz yıldızları bayrak diye tutsak etti bir bez parçasına Beyaz adam özgürlük gibi adaleti de bir kadın heykeliyle simgeledi ama elinde terazi tutan zavallı kadın gözleri bağlı olduğu için kendisine tecavüz edenin kim olduğunu göremedi... -Sunay Akın 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
naughty Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2015 Çiçekli badem ağaçlarını unut. Değmez, bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı. Islak saçlarını güneşte kurut : olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın nemli, ağır kızıltılar... Sevgilim, sevgilim, mevsim sonbahar... Nazım Hikmet Ran Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2015 hiçbir şeyin önemi yok bir yatakta debelenmekten başka ucuz hayaller ve bir birayla yapraklar ölürken ve atlar ölürken ve ev sahipleri koridorlarda dikmiş gözlerini bakarken; canlıdır müziği, çekilmiş perdelerin, sinek sürüleri ve patlamalar sonsuzunda son insanın mağarası; hiçbir şeyin önemi yok sızdıran lavabodan başka, boş şişeden, keyiften, kıstırılmış, bıçaklanmış ve traş edilmiş gençlikten başka, kendisine sözcükler öğretilip, ölsün diye arkası yastıkla desteklenmiş gençlikten başka. - Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
compl3x Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 28, 2015 Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı. Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telâşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi. Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vakit olmadı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
naughty Yanıtlama zamanı: Ekim 29, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 29, 2015 Mutluluk nasıl dayanıksız. Cemal Süreya Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Witch Of Rain Yanıtlama zamanı: Ekim 30, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 30, 2015 http://pbs.twimg.com/media/BXLDfNLIQAAo_h_.jpg:large Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
masal perisi Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2015 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 5, 2015 [TABLE=width: 100%] [TR] [TD]Bekle dedi gitti Ben beklemedim, o da gelmedi... Ölüm gibi bir şey oldu Ama kimse ölmedi...[/TD] [/TR] [/TABLE] Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ilithyia Yanıtlama zamanı: Mart 15, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 15, 2016 erkeğin aradığı kadın olmak istedin uzattın saçlarını geceler boyu düşlerin uykularına sığmadı sabaha nöbetçi geceye isyankar oldun koynuna aldığın karanlık ısıtmadı kollarını aynadaki yüz sana mı aitti..? erkeğin aradığı kadın olmak istedin temizledin ihanetlerle kirlenmiş olan yüreğini sevişmek, sahnesi olmayan bir oyun, kırbaçsız bir sahipti yumuk ellerinde ellerini suskunluğunla yıkadın gözlerinin ıslaklığı yağmurdan mıydı..? erkeğin aradığı kadın olmak istedin biriktirdin özlemlerini ayrılıklara inat gezinirken rüyalarının sahilinde, kırık cam parçaları kesti ayaklarını sadece bedenden akmadı kan, yüreğin sızladı kilitledin dudaklarını iki yüzlü öpüşlere suskunluğun ümitsizliğinden miydi..? erkeğin aradığı kadın olmak istedin soyundun yağmurlarda gündüz vakti eline el değdi sarıldın ve terkedildin uçurum kıyılarında şarkını çaldılar ihpar etmedin çocukluğundu isyanlarını bastıran bekledin, beklediğinin kim olduğunu bilmeden acıların büyüttüğü yürek yoksa senin miydi..? erkeğin aradığı kadın olmak istedin yalnızlığına kustun bütün gözyaşlarını çirkefliğin biri beş paraydı beş kuruşa sattın umutlarını devirdin, bütün kadehleri devirdin bar köşelerinde özlediğin gelmedi yıkıldın uzun ve kıllı kollar taşıdı vücudunu vücudunu temiz tutmak için savaştın haykırışlara gizlediğin savunmasız çocukluğun muydu..? erkeğin aradığı kadın olmak istedin bastırdın arzularını yağmurlu günlerde utanılacak hiçbir şey kalmamıştı soyundun, çıplaklığını gösterdin gün batımı kızıllığında saçların dağınık ve uzundu beline kadar indi yılların birikmişliği göğsünde büyüttüğün masumiyeti denize bağışladın seviştin rüzgarla kimse görmeden doğurduğun yalnızlık rüzgarın oğlu muydu..? erkeğin aradığı kadın olabilirdin belki de ama erkek neyi aradığını bilemedi erkeğin aradığı kadın, erkeğin düşlerinde kaldı ...ama sen hiç yılmadın erkeğin aradığı kadın olmak istedin sadece 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
magy Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 16, 2016 Lan bekle dedi gitti Ben beklemedim o da gelmedi Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi Hep kandırdılar beni -Duman Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2016 Yanarım Düşen yapraklarının arkasından çırpınan Bir dal gibi bakarım dünkü şiirlerime, Zavallılıklarının suçu benimken, inan, Onlara zulmedecek, zaman, benim yerime. San'at, bahar günümde, çiçekli bir fidandı, Kış gelince bir balta altında parçalandı... Dün gölge veren ağaç, bugün ocakta yandı, Şimdi bir yan bakan yok kül olan hünerime! Sevda başımda ateş, gurbet içimde düğüm... Yangından çıkan eşya gibi kırık, döküğüm. Fakat bunlar değildir uğruna yaş döktüğüm, Yanarım benden evvel can veren eserime. (Faruk Nafiz Çamlıbel) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paganlaw Yanıtlama zamanı: Temmuz 4, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 4, 2016 "Bana irmez renc ü mihnetde, sana irmez şekl ü sûretde, Eger Mecnûn eger Vâmık eger Leylî v’eger Azrâ... " -Ahmedî Benim gördüğüm cefaya Mecnun da Vamık da erişemez. Senin güzelliğine de Leyla da Azra da yetişemez. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
PatavatsiZ Yanıtlama zamanı: Temmuz 15, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 15, 2016 Kor gecelerin kara alevi düşerdi üzerime hergece, Ansızın çökerdi yalnızlık üzerime , Dar gelir bu oda , Şu duvarlar , Yanan ışık, Ve Kokunun sindiği bu yatak... Gündüzleri Açamazdım Gözlerimi Güneşe, Sabahları yiyemez , içemez , konuşamazdım kendimle, Ey gidi aşk neredesin şimdi ? Sen orda, ben burda..!! İki ayrı kalp ırak köşelerde... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
PatavatsiZ Yanıtlama zamanı: Temmuz 15, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 15, 2016 YOSUN GÖZLÜ SEVGİLİM Ben bir başaktım biçilmeyi bekleyen Ve sen o zamanlar yosun gözlü sevgili Hiç bilmediğin umutlar ötesindeydin Ve yıllanmış şaraptı içtiğim gözlerinden Sen idin en tutkulusu melodilerin... Mevsimler hiç geçmedi sanki bak şimdi nisan yağmurlarında gözlerim Beni terkedip gittiğin o anadan beri... Aslında yosun gözlü sevgili Aramızda yaşanmış ve bitmiş olan Aşk değildi hiçbir zaman Sadece içimizdeki yaşama sevinciydi tükenen Tek düzeneğinden sıyrılıpta hayatın O hep hayalini kurduğumuz açık denizlere yelken açamamaktı bizimkisi. Ve mahalleli BERDUŞ koymuştu adımı Neymiş içki içer tütün çekermişim geceleri Birde 10 da girmezmişim içeri Mahallenin o en sevdiğim hatunları Birde lakap takmışlarkii onu hiç sormayın SERSERİ.. Berduşça sarsılır Serseri gibi gezerim Ama içlerinden birini Hani o da biliyorya der-di halimi Kedi yavrusu gibi kaçırır gözlerimden gözlerini Ben hergece çok ayrı dertten alıştım bu merede Herkesler kötülerde Neşelendilermi yada keyifleri kaçtımı Benden bile fazla gö.türürler şişeyle... Neyse ; bunlar uzun hikaye Elimde şarap şişem Cebimde emektar sigaramla Seyr-i alemdeyim dünyayı ben yine O simsiyah gökyüzünde umutlarım yıldız olmuş kayıp gitmişti bir meçhule Ve sen, ve sen söyle yosun gözlü sevgili; Aydınlatabilirmisin geceleri,heryeri,herşeyi Ben güneşim diye Yağan yağmura dam olup, yeryüzüne dökülen damla damla sulardan beni koruyabilir misin, Sen zamanı durdurabilirmisin,dakika dakika saniye saniye, Hiç kafa tutabilirmisin esen rüzgara, Mani olabilirmisin ağacın dökülen yapraklarına , Ve bir defa olsun gözleriminiçine baka baka, İsyanla Kinle nefretle yada Sevgiyle Haykırabilir söyleyebilir misin BEN SANA AŞIĞIM diye....... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
AnDMe Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2016 Sevgiliyi Huzura Davet Savrulmada uzun yeleleri, işitiyorum Gölgemsi Atları, Şiddetli toynakları gürültülü, gözleri beyaz ışıkla dolu; Kuzey üzerlerinde açıyor geceye ait dar ve ürpertici katları, Sabah dağılmadan önce açıyor gizli sevincini doğu, Batı ağlıyor solgun çiy içinde ve iç çekerek geçip gidiyor, Güney aşağılara doğru güllerini fırlatıyor kızıl ateşin: Ah boşunalığı uykunun, umudun, arzunun ve düşün, Yokoluşun atları boğucu balçığa batıyor: Sevgili, göz kapakların aralansın, vursun kalbin bırak Üstünde kalbimin, aksın saçların göğsümün üzerinde, Aşkın ıssız saatini boğarak huzurun derin seherinde, Ve onların savrulan yelelerini, gürültülü ayaklarını saklayarak. William Butler YEATS Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
adEda Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2016 suyun ayak sesi annemin sessiz geceleri için! kaşanlıyım geçinip gidiyorum bir lokma ekmeğim, azıcık aklım, iğne ucu kadar bir zevkim var. ağaç yaprağından iyi bir annem, akan sudan iyi dostlarım var. ve bir de bu yakınlarda bir tanrım: şu şebboyların arasında, o ulu çamın altında suyun bilincinin üzerinde, otun yasasının üzerinde. ben müslümanım. kıblem kırmızı bir güldür namaz yerim bir pınar, mührüm nur seccadem ova. ben pencerelerin kalp atışıyla abdest alırım namazımın içinden ay akar, tayf akar. bütün zerreleri billurlaşır namazımın, namazımın arkasında taş görünür: ben namazımı rüzgar servinin minaresinde ezanını okuduğunda kılarım otun başlama tekbirinden, dalganın “kad kamet”inden sonra kılarım. kâbem su kıyısında, kâbem akasyaların altındadır. kâbem bir esinti gibi bahçeden bahçeye, şehirden şehre gider. hacerül esved’im bahçenin aydınlığıdır. kaşanlıyım işim resim yapmaktır. bazen boyalarla bir kafes yapar size satarım içindeki mahpus gelinciğin şarkısıyla tazelensin diye yalnız gönlünüz. ne hayal, ne hayal... biliyorum tuvalim cansızdır, iyi biliyorum, resmimin havuzu balıksızdır. kaşanlıyım soyum belki hindistan’da bir bitkiye, siyelk toprağından yapılmış bir çömleğe, soyum belki de buharalı bir fahişeye dayanır. babam, kırlangıçların iki gelişinin ardından, iki kar yağışının babam eyvanda iki yatışın ardından, babam zamanların ardından öldü. babam öldüğü zaman, gökyüzü maviydi. annem ansızın sıçradı uykusundan, kızkardeşim güzelleşti babam öldüğünde bütün bekçiler şairdi kaç kilo kavun istiyorsun? diye sordu bana bakkal sordum: gönül hoşluğunun gramı kaça? babam resim yapardı saz yapar, saz çalardı iyi bir hattı da vardı. bahçemiz bilgeliğin gölgesinin düştüğü taraftaydı. bahçemiz duyguyla bitkinin düğümlendiği yer, bahçemiz bakışın, aynanın ve kafesin kesişim noktasıydı. bahçemiz belki de mutluluğun yeşil çemberinin bir yayıydı. tanrının ham meyvasını çiğniyordum o gün uykuda, suyu felsefesiz içiyor, dutu, bilgisiz topluyordum. bir nar çatladı mı el tutku fıskiyesine dönüşüyordu bir çayırkuşu öttü mü yürek dinlemenin zevkiyle yanıyordu bazen yalnızlık, yüzünü camın arkasına dayar, kah coşku gelir, elini duygunun boynuna dolardı. düşünce oyun oynardı. hayat, bir bayram yağışı, sığırcık dolu bir çınar gibi bir şeydi hayat o zamanlar, bir ışık ve oyuncak bebek sırasıydı. bir kucak özgürlüktü. hayat o vakitler bir müzik havuzuydu. çocuk parmaklarının ucunda yavaş yavaş uzaklaştı yusufçuklar sokağından. yükümü bağlayıp çıktım yeğni hayaller şehrinden. yüreğim yusufçuk gurbetiyle dolu. ben dünyaya konuk gittim: ben keder ovasına, ben irfan bağına, ben bilimin aydınlık eyvanına gittim. dinin basamaklarını çıktım, şüphe sokağının sonuna kadar, gönül tokluğunun serin havasına, muhabbetin ıslak gecesine dek gittim. aşkın öbür ucunda biriyle buluşmaya gittim. gittim, gittim kadına kadar, hazzın çırasına kadar, tutkunun sessizliğine, yalnızlığın kanat sesine kadar. neler görmedim ki yeryüzünde: bir çocuk gördüm ay’ı kokluyordu. kapısız bir kafes gördüm, içinde, aydınlık kanat çırpıyordu. bir merdiven gördüm, aşk onunla melekler âlemine çıkıyordu. bir kadın gördüm, havanda ışık dövüyordu. öğlen, sofralarında ekmek vardı, yeşillik vardı şebnem tepsisi vardı, sevginin sıcak kasesi vardı. bir dilenci gördüm, sokak sokak gezip çayırkuşunun şarkısını dileniyordu. bir kavun kabuğunun önünde eğilen bir çöpçü gördüm. bir kuzu gördüm, uçurtmayı yiyordu. bir eşek gördüm yoncayı anlıyordu. “nasihat” otlağında tok bir inek gördüm. bir şair gördüm, “siz” diyordu bir zambağa hitap ederken. bir kitap gördüm, kelimeleri billurdan. bir kâğıt gördüm, bahardan. bir müze gördüm yeşilden uzak, bir cami gördüm sudan uzak. umutsuz bir fakihin yastığının ucunda sorularla dolup taşan bir testi gördüm. bir katır gördüm, yükü yazı bir deve gördüm, yükü “hikmet ve nasihat”in boş sepeti. bir arif gördüm, yükü “tenenaha ya hû” aydınlık taşıyan bir tren gördüm, fıkıh taşıyan bir tren gördüm, nasıl da ağır gidiyordu. siyaset taşıyan bir tren gördüm (ne de boş gidiyordu) nilüfer tohumları ve kanarya şarkısı taşıyan bir tren gördüm ve bir uçak gördüm, binlerce fit yükseklikten penceresinden toprak görünüyordu: ibibiğin ibiği, kelebeğin kanadındaki benekler, kurbağanın havuzdaki aksi, ve sineğin yalnızlık sokağından geçişi. bir çınardan yere inen serçenin aydınlık isteği. güneşin olgunlaşması, ve oyuncak bebeğin seherle güzel kucaklaşması. şehvet serasına giden basamaklar, alkol mahzenine inen basamaklar, kırmızı gülün bozuluş yasasına hayatın matematiğinin idrakine aydınlanmanın damına tecelli sekisine giden basamaklar. annem aşağıda ırmağın hatırasında bardak yıkıyordu. şehir görünüyordu: çimentonun, demirin ve taşın geometrik göğerişi ve damları güvercinsiz yüzlerce otobüs bir çiçekçi indirim yapıyordu çiçekte. iki yasemin ağacı arasına, salıncak kuruyordu bir şair, bir oğlan çocuğu okul duvarını taşlıyordu küçük bir çocuk, erik çekirdeğini babasının solgun seccadesine tükürüyordu ve bir keçi haritadaki “hazar”dan su içiyordu. bir çamaşır ipi görünüyordu: yorgun bir sütyen. bir arabanın tekerleği, atın durmasına hasret, at, arabacının uyumasına hasret, arabacı ölüme hasret. aşk görünüyordu, dalga görünüyordu kar görününüyordu, dostluk görünüyordu. söz görünüyordu. su görünüyordu ve eşyanın sudaki aksi… kanın sıcaklığında, hücrelerin serin gölgeliği. yaşamın ıslak tarafı. insan doğasının hüzünlü doğusu kadın sokağında aylaklık mevsimi. mevsim sokağında yalnızlık kokusu. yazın elinde bir yelpaze görünüyordu. tohumun çiçeğe yolculuğu bu evin sarmaşığının o eve yolculuğu ayın, havuza yolculuğu, nevruz çiçeğinin topraktan fışkırışı. körpe asmanın duvardan süzülüşü. şebnemin uyku köprüsüne yağışı. mutluluğun ölüm hendeğinden atlayışı. hadisenin sözün arkasından geçişi. bir pencerenin ışığın isteğiyle savaşı. bir basamak ile güneşin yüksek ayağının savaşı. yalnızlık ile bir şarkının savaşı: armutların güzelliğinin boş bir sepet ile savaşı. nar ile dişlerin kanlı savaşı. “naziler”in naz çiçeğiyle savaşı. papağan ile fesahatin savaşı. alnın mührün soğukluğuyla savaşı. cami çinilerinin secdeye saldırışı. rüzgârın sabun köpüğünün miracına saldırışı. kelebek ordusunun “zararlılarla mücadele” programına saldırışı. yusufçuk takımının boru döşeyen işçilere saldırışı. kamış kalemin kara alayının kurşun harflere saldırışı. sözün şairin çenesine saldırışı. bir asrın bir şiir tarafından fethi, bir bahçenin bir sığırcık tarafından fethi, bir sokağın iki selam tarafından fethi, bir kentin üç dört tahta süvari tarafından fethi bir bayramın iki oyuncak bebek, bir top tarafından fethi. ikindi yatağında bir çıngırağın katli uyku sokağında bir masalın katli bir hüznün bir marşın emriyle katli. neonun fermanıyla ayışığının katli. bir söğüdün devlet eliyle katli. üzgün bir şairin karçiçeği tarafından katli. yeryüzü tümüyle görünüyordu: yunan sokağında düzen gidiyordu. baykuş “babilin asma bahçelerinde” ötüyordu, rüzgâr, hayber geçidinde tarihin çerçöpünden bir yumağı doğuya sürüklüyordu. durgun “negin” gölünde bir kayık çiçek götürüyor, benares’te her sokağın başında ebedi bir ışık yanıyordu. insanları gördüm. şehirleri gördüm. ovaları, dağları gördüm. suyu ve toprağı gördüm. ışığı ve karanlığı gördüm. bitkileri ışıkta ve bitkileri karanlıkta gördüm. hayvanları ışıkta ve hayvanları karanlıkta gördüm. ve insanları ışıkta ve insanları karanlıkta gördüm. kaşanlıyım, ama benim şehrim kaşan değil. benim şehrim kayıp. ben heyecan ve hummayla gecenin öbür tarafına bir ev yapmışım. ben bu evde, otun nemli bilinmezliğine yakınım. ben bahçenin soluk alışını duyuyorum. ve karanlığın sesini bir yapraktan döküldüğünde. ve ağacın arkasından aydınlığın öksürük sesini. her taş yarığından suyun aksırığını. baharın çatısından kırlangıcın sesini. ve açıp kapanan yalnızlık penceresinin saf sesini. ve aşkın belirsiz deri değiştirişinin temiz sesini. kanatta uçmak zevkinin toplanışını ruhun kendi koşumlarını çözüşünü. ben tutkunun ayak sesini, ve kanın damardaki yasal adımlarını duyuyorum. güvercin kuyularının seher çarpıntısını, cuma gecesinin kalp atışını karanfilin düşüncede akışını hakikatin saf kişneyişini, uzaktan ben maddenin esişini işitiyorum ve coşku sokağında inanç ayakkabısının sesini. ve aşkın ıslak gözkapakları üzerinde, ergenliğin hüzünlü müziği üzerinde, nar bahçelerinin şarkısı üzerinde yağmurun sesini. ve gece vakti mutluluk şişesinin kırılmasının, güzellik kağıdının yırtılmasının gurbet kâsesinin rüzgârla dolup boşalmasının sesini. ben yerin başlangıcına yakınım. çiçeklerin nabzını tutuyorum. tanışım suyun ıslak yazgısıyla, ağacın yeşil alışkanlığıyla. ruhum eşyanın taze tarafında akar ruhum gençtir ruhumun bazen şevkten öksürüğü tutar benim ruhum işsizdir: yağmur damlalarını, tuğla derzlerini sayar. ruhum bazen yoldaki taş gibi gerçektir. ben birbirine düşman iki çam görmedim, gölgesini yere satan bir söğüt de görmedim karaağaç dalını bedava verir kargaya. nerede bir yaprak varsa, orada içim açılır bir haşhaş dalı varoluşun selinde yıkamıştır beni. bir böcek kanadı gibi, seherin ağırlığını biliyorum. bir saksı gibi, göğermenin musıkîsini dinliyorum. meyve dolu bir sepet gibi olgunlaşmak için sabırsızlanıyorum. bir meyhane gibi uyuşukluğun sınırındayım sahildeki bir bina gibi ebedi çekiminden tedirginim denizin. istediğin kadar güneş, istediğin kadar bağlılık, istediğin kadar çoğalış. ben bir elmayla mutlu olurum bir papatyayı koklamakla. bir aynayla, temiz bir bağlılıkla yetinirim. gülmem, bir balon patlarsa. gülmem, bir felsefe ay’ı ikiye bölerse. ben bıldırcının kanat sesini tanırım, toyun karnının renklerini, dağ keçisinin ayak izlerini. iyi bilirim ravent nerede yetişir, sığırcık ne zaman gelir, keklik ne zaman öter, şahin ne zaman ölür, çölün uykusunda ay nedir, tutku sapındaki ölümü ve sevişmenin dişleri arasındaki lezzet böğürtlenini. güzel bir adettir yaşam yaşamın ölüm genişliğinde kanatları, aşk kadar sıçrayışı vardır. yaşam, alışkanlık rafına kaldırıp senin benim unutabileceğimiz bir şey değildir. yaşam deren elin cazibesi yaşam yazın buruk ağzında turfanda siyah incirdir, yaşam böceğin gözünde ağacın boyutudur. yaşam yarasanın karanlıktaki tecrübesidir. yaşam bir göçmen kuşun gariplik duygusudur. yaşam bir köprünün düşünde dolaşan bir tren düdüğüdür, yaşam bir uçağın kapalı penceresinden bir bahçeyi görmektir, roketin uzaya fırlatıldığı haberi, ayın yalnızlığına dokunuş, başka bir gezegende çiçek koklamak düşüncesidir. yaşam bir tabak yıkamaktır. yaşam yol kenarındaki arkta on kuruş bulmaktır. yaşam aynanın “karesi”dir. yaşam çiçek “üstü” sonsuzdur. yaşam yer “çarpı” yüreğimizin çarpıntısıdır. yaşam solukların yalın ve eşit geometrisidir. nerede olursam olayım gökyüzü benimdir. pencere, fikir, hava, aşk, yeryüzü benimdir. ne önemi var bazen bitmesinin gurbetin mantarlarının? bilmiyorum neden “at soylu hayvandır, güvercin güzeldir.” derler ve neden hiç kimsenin kafesinde akbaba yok. yoncanın kırmızı laleden neyi eksiktir. gözleri yıkamalı, başka türlü görmeli sözcükleri yıkamalı. sözcük kendisi rüzgâr, sözcük kendisi yağmur olmalı. şemsiyeleri kapatmalı. yağmur altında yürümeli. düşünceleri, hatıraları yağmur altına götürmeli. şehrin bütün halkıyla yağmura çıkmalı. dostu yağmur altında görmeli. aşkı yağmur altında aramalı. yağmur altında bir kadınla sevişmeli. yağmur altında oyun oynamalı. yağmur altında yazmalı, konuşmalı, nilüfer ekmeli. yaşam peyderpey ıslanmak, yaşam “şimdi”nin havuzunda yüzmektir. çıkaralım giysileri: su bir adım ötededir. aydınlığı tadalım. bir köy gecesini, bir ceylanın uykusunu tartalım. leylek yuvasının sıcaklığını duyalım. çimenlerin yasasını çiğnemeyelim. bağda zevkin düğümlerini çözelim. ve açalım ağzımızı ay çıkarsa kötülemeyelim geceyi ateşböceği bağın görünüşünden habersizdir demeyelim. getirelim sepeti bütün bu kırmıyızı, bütün bu yeşili toplayalım. sabahları ekmekle ebegümeci yiyelim. her sözün dönemecine bir fidan dikelim, iki hecenin arasında sessizlik tohumu serpelim. içinde rüzgâr esmeyen kitabı okumayalım, ve içinde şebnemin kabuğunun ıslak olmadığı kitabı, ve içinde hücrelerin boyutsuz olduğu kitabı okumayalım. istemeyelim sineğin tabiatın parmak ucundan uçmasını kaplanın yaratılış kapısından dışarı çıkmasını istemeyelim. ve bilelim eğer solucan olmasaydı hayattan bir şey eksilirdi ağaçkurdu olmasaydı ağacın yasası zarar görürdü. ölüm olmasaydı bir şeyi arar dururdu elimiz ve eğer ışık olmasaydı, uçmanın canlı mantığı değişirdi. ve bilelim mercandan önce denizlerin düşüncesinde boşluk vardı. ve nerdeyiz diye sormayalım, hastanenin taze petunyasını koklayalım. ve talih fıskıyesinin nerede olduğunu sormayalım sormayalım hakikatin kalbinin neden mavi olduğunu atalarımızın esintileri nasıl, geceleri nasıldı, sormayalım. geride canlı bir uzay yok. geride kuş ötmüyor. geride rüzgâr esmiyor. geride çamın yeşil penceresi kapalı. geride bütün fırıldakların üzerine toz konmuş. geride tarihin yorgunluğu var. geride dalganın hatırası sahile sessizliğin soğuk sedefini döküyor. deniz kıyısına gidelim suya ağ atalım çekelim tazeliği sudan. yerden bir çakıl taşı alıp, varoluşun ağırlığını hissedelim. ateşimiz çıktıysa ay’ı kötülemeyelim. (bazen ateşim çıktığında ay’ın aşağı indiğini görürdüm elimin melekler katına eriştiğini, ispinozun daha iyi öttüğünü. ayağımdaki yara, yerin iniş çıkışlarını öğretti bana. bazen hasta yatağımdayken çiçeğin hacmi kaç katına çıkmıştır daha da büyürdü turuncun çapı, fenerin yarıçapı) ve ölümden korkmayalım, (ölüm güvercinin sonu değildir cırcır böceğinin ters dönmesi değildir ölüm. ölüm akasyanın zihninde akar. ölüm düşüncenin güzel ikliminde yaşar. ölüm köy gecesinin kimliğinde sabahtan söz eder. ölüm üzüm salkımı ile gelir ağza. ölüm kızıl gerdanlı kuşun gırtlağında öter. ölüm kelebek kanatlarındaki güzellikten sorumludur. ölüm bazen reyhan toplar. ölüm bazen votka içer. bazen gölgede oturup bize bakar. ve hepimiz hazzın akciğerlerinin, ölüm oksijeni ile dolu olduğunu biliriz.) yazgının sesin çitlerinin ardından işittiğimiz canlı sözünün üzerine kapıyı kapatmayalım. perdeyi kaldıralım: bırakalım duygu biraz hava alsın. bırakalım ergenlik dilediği çalının altında konaklasın. bırakalım içgüdü oyun peşinde koşsun ayakkabılarını çıkarıp mevsimlerin ardısıra çiçeklerin üzerinden atlasın. bırakalım yalnızlık şarkı söylesin bir şeyler karalasın, sokağa çıksın. sade olalım sade olalım, ister bir banka gişesinde, ister bir ağacın altında. bizim işimiz değil kırmızı gülün sırrını anlamak. bizim işimiz belki de: yüzmektir kırmızı gülün büyüsünde. bilgeliğin arkasında çadır kuralım, bir yaprağın çekiminde elimizi yıkayıp sofraya oturalım, sabah güneş doğarken doğalım, heyecanları uçuralım, uzayın, rengin, sesin, gülün penceresinin idrakinin yüzüne su serpelim “varlık”ın iki hecesi arasına, gökyüzünü oturtalım, ciğerlerimizi sonsuzlukla doldurup boşaltalım, bilginin yükünü kırlangıcın omzundan alıp yere koyalım, isimleri geri alalım buluttan, çınardan, sivrisinekten, yazdan. yağmurun ıslak ayakları üstünde, sevginin zirvesine çıkalım. insana, ışığa, bitkiye ve böceğe kapıları açalım bizim işimiz belki de, nilüfer çiçeği ve çağ arasında, hakikatin şarkısının peşinde koşmaktır. kaşan, çınar köyü, yaz 1964. sohrab sepehri Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 6, 2016 https://www.youtube.com/watch?v=Ro8fFrrDp_M Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Karabuyu Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2016 Ben sana kürk alamam doğrusu. Güzel bileklerine bilezik alamam. Bir kap yemek, bir elbise. Öyle bir tat var ki fakirliğimizde, Başka hiçbir şeyde bulamam. Turgut Uyar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
arecrateria Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2016 Bir gün gelir, herkes kendi yoluna gider. Her şey nasıl başladıysa, öyle biter. Yavuz Çetin Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
paranormalfikir Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 16, 2016 İndiği haneyi zamanla tanır, Alışamaz önce, soğuk davranır. Nihayet benimser ten kafesini Ayrılırken bu kez ağlar kıvranır. Letafet mi güzel, madde mi iyi, Ne arar kafeste, bilmem ki neyi. Özgürlüğü tadan bu zavallı kuş, Nasıl sevdi hayret, bu viraneyi! İnerken Allah’a verdiği sözü, Unutup kirlenmiş tertemiz özü. Hatırlamaz olmuş anayurdunu, Şimdi melül mahzun, solgundur yüzü. Yıpranır giderek, yaşlanır kafes, Nice nev-civanlar şimdi tık nefes. Güvercin bu hâle yanar yakılır, Odur viraneden gelen yanık ses. Vade tamam olur, diner fırtına, Çileli güvercin döner yurduna. Biterken hasretlik yeniden başlar, Ayrılırken ağlar, bakar ardına… Burkulur yüreğim güller solunca, Söner ümit nurum süre dolunca, Servi boylu ay parçası güzelin Kim bakar yüzüne toprak olunca. Dalınca güvercin o son uykuya, Anlar ki bu hayat tümüyle rüya! Neler görür neler kalkınca perde. Sonsuzluğu yaşar haz duya duya… Vücut ikliminde bir an göründü, Biraz cilveleşip sırra büründü. Kimseler bilmedi mahiyetini, Bir şimşekti sanki çaktı ve söndü… (İbn Sinâ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Karabuyu Yanıtlama zamanı: Eylül 17, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 17, 2016 Anne girmem bu oyuncak dükkanına Orda toplar, tayyareler, tanklar var. Seviyorum söğüt dalı atımı Tekme atmaz, ısırmaz Ben yaşamak istiyorum Ağaç gibi sessiz sessiz ve rahat Karınca kararınca değil, serile serpile boylu boyumca. Anne girmem bu oyuncak dükkanına orda toplar, tayyareler, tanklar var. Cahit Irgat Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Karabuyu Yanıtlama zamanı: Eylül 19, 2016 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 19, 2016 Şarap küpü önüne serdik seccademizi; Şarap yakutuyla adam ettik kendimizi; Umudumuz, meyhanede yeniden bulmak Camide, medresede yiten günlerimizi. Ömer Hayyam Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.