EceLMeriC Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 15, 2008 Fasist namludan cikan , İrkci bir merminin ; Devrimci bir bedendeki , Komunist yurege saplanmasi kadar YARALIYIM.. Yazari : Ben.. -------------------- Şarap dünyanin kanı , Dünya ise KANLIMIZ ; O zaman neden içmeyelim , KANLIMIZIN KANINI Ömer HAYYAM Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Bloody_Mary Yanıtlama zamanı: Ağustos 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 16, 2008 MONA ROZA/SEZAİ KARAKOÇ Zeytin ağacının karanlığıdır Elindeki elma ile başlayan Bir Yakut yüzükte aydınlanaN sır Sıcak ve minnacık yüzündeki kan Zeytin ağacının karanlığıdır Ellerin ,ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli olur bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım öyle uymaz her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Meyveler sabırla olgunlaşırmış Birgün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler ne için yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Açma pencereni perdeleri çek Mona Roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Roza ben öteliyim Artık inan bana muhacir kızı Dinle ve kabul et itirafımı Bir soğuk bir garip bir mavi sızı Alev alev sardı hertarafımı... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Lorelei Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2008 Sayılarla Ayrılık Saat 03:07 Uykusuz geçen 28. saat 3. dakika.. Boşalan 4. şişe,dolan 16. bardak.. Çalan 3. telefon,açılmayan 4. kapı.. Görülen 23. hayal ve unutulan yüzlercesi.. Duyulan 4. ses ama hepsi bir,hepsi onun sesi. Hatırlanan 83. anı,hafızadan alel acele silinenlerden arta kalan.. Biten 3.sigara,verilen sözlere ihanet eden 3. duman. Ağzına kadar suyla dolan 8. bardak,içilen 5. hap.. Kayan 4. yıldız,kırılan 13.kalp Yazılan 6. mektup,vazgeçilen 9. karar.. Onsuz geçen ilk gece,sanki yıllar var sabaha kadar. Karalanan 3. resim,tualden sızan 3. ölü peri Açılan 5. pencere,intihar eden 10. umut o gittiğinden beri. Yorgun düşen bedenin 3. imdat çağrısı Yatakta kıvrandıran bilmem kaçıncı kalp ağrısı Gözlere yer eden 13. ihanet Düşen 13. Aşk Davası.. (Alıntı) 03.07 önemli benim için.. Belki de o yüzden çok sevdim bu şiiri.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SrN_ Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2008 Hep seni gösteriyor Yıllar bende geçmiyor Takvimlerden yaprak düşmüyor Aylar hiç gözükmüyor Yıllarım, aylarım, odamdaki takvimim Hep seni gösteriyor HASAN CEYLAN Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
astralruh Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2008 ADIM SONBAHAR nasıl iş bu her yanına çiçek yağmış erik ağacının ışık içinde yüzüyor neresinden baksan gözlerin kamaşır oysa ben akşam olmuşum yapraklarım dökülüyor usul usul adım sonbahar ATTİLA İLHAN Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ekim 15, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 15, 2008 Bugün vefat eden Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın çok sevdiğim bir şiiri. Kısacık bir dörtlükte ne de güzel anlatmış yare duyulan sevginin büyüklüğünü. Seni Öyle uzun seviyorum ki seni Ya yaradılışta doğmuşum Ya ölümsüzün biriyim ben... F.Hüsnü Dağlarca Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Pholymnia Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2008 ASIL ADALET İnsanlarda tek sıcak kanun, üzümden şarap yapmaları, kömürden ateş yapmaları, öpücüklerden insan yapmalarıdır. İnsanlarda tek zorlu kanun, savaşlara, yoksulluğa karşı kendilerini ayakta tutmaları, ölüme karşı yaşamalarıdır. İnsanlarda tek güzel kanun, suyu ışık yapmaları, düşü gerçek yapmaları, düşmanı kardeş yapmalarıdır. Hep var olan kanunlardır bunlar, bir çocukcağzın tâ yüreğinden başlar, yayılır, genişler, uzar gider t"a akla kadar. Paul ELUARD Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
naughty Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2008 Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor Bir de seni ekliyorum susuşlarıma Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür Bir tufan olurum sustuğun her yerde Ahmet Telli Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
wizardry Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2008 KaDeR "Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı; Gelde ayır ayırabilirsen beyazdan beyazı !" Necip Fazıl KISAKÜREK Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
kasisyah Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 27, 2008 Sayfalarımın beyazlığında bir kaç mum alevinin dansı, ilk uyanışı değil bu gözlerimin,yada son kapanışı, ne bir nefes kadar umut dolu nede bugün gibi perişan, ağlar durur gözyaşlarım,artık dualarımda pişman. Kasisyah...Suskun Pusula... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
huuzur Yanıtlama zamanı: Kasım 13, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 13, 2008 saklı tuttun,saklı tutmanı sevdim en kranlıga açılan kapını sevdim yüzümü döndürmek için az mı denizler,dalgalar az mı yangınlar bulutlar geldi savruldu üstüme, geldi yıkıldı bir nıce batık taşlara gemilerim yıkılmış ağaçlara bir nice golgelere gemilerim dedim beni alır götürür onun kıyısına bırakır onun ülkesine koskoca bir uykunun ardında bir ormanın ardında karıncaların olmadı mı en çok onu sevdim saçlarını kurutmaya yaz güneşi olmadı mı ellerini sevdim gülüşlerini ateşler yaktım ısındım karanlığında yolma çıktıkça gözlerinin akşamı ne ürkek ne büyük olduklarının akşamı sevdim . . . çağrıladım ben seni geceler günler yanlız olduğumun kıyılarında aydınlığı sürüp giderken yan yana gelmelerin dedim elleri kim bilir kimi elinde . . . saçları dudakları kim bilir kimin . . . KEMAL ÖZER Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
minerval_ Yanıtlama zamanı: Kasım 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 18, 2008 İNTİHAR Ölüm adını hatırlatır, ölüm unutturur. Kurtarıcım gelir, paslı bir bıçağın kuytularından. Bileklerimden akan kanı, dudakların kutsar. Kadim zamanlarla, boyuyorum ruhumu siyaha. Geçmiş nefretleri uyandırıp, güneşi lanetli bir gecede söndürmek. Acıyı son bir kez yüceltip, sende hatırlar gibi, kendi benliğimde unutmak... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tengri Yanıtlama zamanı: Kasım 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 18, 2008 büyük sevdalar büyük hasretler bırakırmış ardında ben sana hasretler biriktirdim başucumda, karanlık gecelerde aydınlık düşler biriktirdim ve kimsesizliğimin akşamlarında sana hasret türküler biriktirdim... ben sana eskiden kalan ama hiç eskimeyen bir sevda biriktirdim Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Kasım 28, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 28, 2008 TOBACCO KIOSK by Fernando Pessoa I am nothing I shall always be nothing I cannot wish to be anything. Aside from that, I have within me all the dreams of the world. Windows of my room, The room of one of the world's millions nobody knows about (And if they knew about me, what would they know?) Open onto the mystery of a street continually crossed by people, To a street inaccessible to any thought, Real, impossibly real, certain, unknowingly certain, With the mystery of things beneath the stones and beings, With death making the walls damp and men's hair white, With the Destiny driving the wagon of everything down the road of nothing. Today I am defeated, as if I knew the truth. Today I am clear-minded, as if I were about to die And had no more kinship with things Than a goodbye, this building and this side of the street becoming A long row of train carriages, and a whistle departing From inside my head, And a jolt of my nerves and a creak of bones as we go. Today I am bewildered, as one who wondered and discovered and forgot. Today I am divided between the loyalty I owe To the outward reality of the Tobacco Kiosk of the other side of the street And to the inward real feeling that everything is but a dream. I have missed everything. And since I had no aims, maybe everything was indeed nothing. What I was taught, I go down from the window at the back of the house. I went to the countryside with grand plans, But all I found in it was grass and trees, And when there were people, they were just like other people I step back from the window and sit in a chair. What should I think about now? (…) I have dreamed more than Napoleon did. I have held against the hypothetical heart more humanities than Christ. I have secretly created philosophies no Kant has ever written. But I am, and perhaps always should be, the one from the attic Although I don't live in it; I shall always be someone not born for this; I shall always be the one who just had qualities; I shall always be the one who has waited for a gate to open next a wall without a door And sang the song of the infinite in a poultry-yard, And heard God's voice in a blocked-up well. Believe in myself? No, not in me and not in nothing. May Nature be dissolved on my feverish head Her sun, her rain, the wind that ruffles my hair, And the rest, let it come if it must, it doesn't matter. Hearts in thrall to the stars, We have conquered the whole world before leaving our beds. But we were awakened and it was opaque, We rose and he was strange to us We left the house and it was the whole world, And also the Solar System, the Milky Way and the Indefinite... (Eat your chocolates, little one! Eat chocolates! Know there are no metaphysics in the world but chocolates. Know that all the faiths don't teach more than confectionery. Eat, dirty one, eat! If only I could eat chocolates with the same veracity you do! But I think, and when I lift the silver paper of a leaf of tin-foil I let everything fall to the ground, as I have done to my life.) (…) Musical essence of my useless verses, If only I could face you as something I had created Instead of always facing the Tobacco Kiosk across the street, Forcing underfoot the consciousness of existing, Like a carpet a drunkard stumbles on Or a straw mat stolen by gypsies and worth nothing. But the Tobacco Kiosk owner has come to the door and is standing there. I look at him with the discomfort of an half-turned head And the discomfort of an half-grasping soul. He shall die and I shall die. He shall leave his signboard and I shall leave my poems. His sign will die, and so will my poems. And soon the street where the sign is, will die too, And so will the language in which my poems are written. And so will the whirling planet where all of this happened. On other satellites of other systems something like people Will go on making something like poems and living under things like signboards, Always one thing facing the other, Always one thing as useless as the other, Always the impossible as stupid as reality, Always the mystery of the bottom as powerful as the mysterious dream of the top. Always this or always some other thing, or neither one nor the other. But a man has entered the Tobacco Shop (to buy tobacco?), And plausible reality suddenly hits me. I half rouse myself, energetic, convinced, human, And I will try to write these verses in which I say the opposite. I light a cigarette as I think about writing them, And in that cigarette I savour liberation from all thoughts. I follow the smoke as if it were my personal itinerary And enjoy, in a sensitive and capable moment The liberation of all the speculations With the conscience that metaphysics is a consequence of not feeling well. Afterwards I throw myself on the chair And continue smoking. As long as Destiny allows, I will keep smoking. (If I married my washwoman's daughter Maybe I should be happy.) Upon that, I rise. And I go to the window. The man has come out of the Tobacco Kiosk (putting change in his trousers?). Ah, I know him: he is Esteves without metaphysics. (The Tobacco Kiosk owner has come to the door.) As if by a divine instinct, Esteves turned around and saw me. He waved hello, I greet him "Hello there, Esteves!", and the universe Reconstructed itself for me, without ideal or hope, and the owner of the Tobacco Kiosk smiled. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Kasım 28, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 28, 2008 Kendine Kıyan Hiçbir yıldız kalmayacak gecede. Ne de gecenin kendisi kalacak. Öleceğim ve benimle birlikte ölecek çekilmez, katlanılmaz evrenin tümü. Yok edeceğim piramidleri, madalyaları, yüzleri ve anakaraları. Yok edeceğim birikimini geçmişin. Toza dönüştüreceğim tarihi ve tozu toza. Son kez batan güneşe bakıyorum. Son kuşu duyuyorum. Kimseye kalıt bırakmıyorum hiçliği. Jorge Luis Borges Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Aralık 6, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 6, 2008 Blowin' In The Wind How many roads must a man walk down Before you call him a man? Yes, 'n' how many seas must a white dove sail Before she sleeps in the sand? Yes, 'n' how many times must the cannon balls fly Before they're forever banned? The answer, my friend, is blowin' in the wind, The answer is blowin' in the wind. How many times must a man look up Before he can see the sky? Yes, 'n' how many ears must one man have Before he can hear people cry? Yes, 'n' how many deaths will it take till he knows That too many people have died? The answer, my friend, is blowin' in the wind, The answer is blowin' in the wind. How many years can a mountain exist Before it's washed to the sea? Yes, 'n' how many years can some people exist Before they're allowed to be free? Yes, 'n' how many times can a man turn his head, Pretending he just doesn't see? The answer, my friend, is blowin' in the wind, The answer is blowin' in the wind. Bob Dylan Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Aralık 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 7, 2008 ESKİCİ Eskiden yeterdim kendime Artardım bile Şimdi ne yapsam nafile! ... Ve Kim demiş 'can eskimez' diye Bu can tedirgin tende Can da eskimiş Ben de.. Bedri Rahmi Eyüboğlu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
JeliPhoN Yanıtlama zamanı: Aralık 7, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 7, 2008 Karşımdasın işte... Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim… Tıkandığım o an, Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim Ellerim boşlukta, ben darda kaldım Ellerim buz gibi, ben harda kaldım Bir senfoni vardı kulağımda çalınan Bitti artık hepsi... Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme. Bakış açım belli oldu yine Geride kalan, ardından bakar gidenlerin Bir meltem olacak rüzgârım dahi kalmadı benim Dağlara çarptım her esişimde Yollara küfrettim her gidişinde... Demiştim sana hatırlarsan: “Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil, ‘zamanla bırakmamak’tır…” Şimdi bana, geçen o zamanın Unutulmaz sancısı kalır… Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim? Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim... -------------------- SUSUŞTU YÜZÜN bir ufukta bitiyor yüzün ve başka bir gökyüzü başlıyor komşu ellerle sarmalanıyorsun yanıyorsun... ne kadar övülsen az avazım çıktığı kadar susuyorum ismindeki sesli harfleri mayınlı bir gülümsemeyle senin karasularında olmak üstünde ilkbahar bir entari; sanki yeniden eski bir öyküye başlamak... yüzündeki o billur akşam kahvaltısı sürgülerken özümü, ne kadarını sustuk konuştuklarımızın?... YILMAZ ERDOĞAN Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Topal Kırkayak Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 9, 2008 LİMAN KIRINTILARI Bahamalı martılar beni çağırdı bir ikinci bahar gecesi. Yalan söyledim yırtık blucinli tayfalara Seni sevmediğimi söyledim. Oysa rıhtımlar en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı; Hastaydım kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma Seni unutmak gerekiyordu... Bahamalı martılar beni çağırdı bir ikinci bahar gecesi. İskele fenerlerinin altında oturup seni bekledim sevgilim Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı. Gelip caydırabilirdin beni gitmekten Oturup sigara içer, anlaşabilirdik... Sana tapacağım yalan değildi benim olursan Seni seviyordum, seni istiyordum... Bahamalı martılar beni çağırdı bir ikinci bahar gecesi. Filler gibi içtim liman meyhanelerinde; seni unutmak için içtim... Senin sokağında geceler yıldızsızdı senin sokağında gece yağmur yağıyordu Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum Bana sevmek yaramıyordu, ben sevilemiyordum... Bahamalı martılar beni çağırdı bir ikinci bahar gecesi. Sana bırakacağım bu kentin üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor, üçüncüsü bana git dediğin yerdi İşte bu mısraları orda karalıyorum; işte demir aldı şilebimiz Gidiyor, gidiyor, gidiyorum... EDGAR ALLAN POE Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MeLankoLi_Awa Yanıtlama zamanı: Aralık 28, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 28, 2008 Hep daha çok boşvermiş göründüm, daha çok endişelenerek… Daha çok alay ettim kendimle, hayatla… Hep tutarak kendimi, hiç ağlamadım Daha çok gülümsedim, çok kızgındım oysa Daha cesur göründüm, korkudan ölüyordum oysa Daha güçlü gibi göründüm, aklımı kaybetmeye yakınken düşünüp durmaktan Panikten sağa sola koşacak gibiyken, oturdum sakin sakin Ve gülümsedim bilmişcesine… Hiç bir şeyi bilmeden Sarılmak istiyordum birine, hiç kimse bana sarılmadı diye… Sarılmadım kimseye ama, hiç kimse sarılmadı diye bana Kafamda bir yerlerde, beyaz koridorlarda gölgeler arasında, Koşarken ben deli gibi, soluk soluğa kovalıyordu yalnızlığım beni, Her an yakalayacak gibi… Sevmek istedim, sevmedim, kendimi çıkarırım diye açığa Her şey önemsiz oldu benim için, kendim bile… Hep öyle sandılar, gördükleri gibi yani Ama yanıldılar, değildim göründüğüm gibi Hep rol yaptım, her gün ayrı maske taktım Korktum herşeyden, hiç göstermedim kendimi Oradaydım esasında ama gerçek şuydu, Kimsenin bilmediği biriydim Hep açıksözlüymüşüm gibi davrandım Aklımdan geçenleri asla söylemedim oysa Hep oyunu izledim, hiç müdahale etmedim Karışmadım Ama zannettiler ki, oynadım Oysa ben hiç dahil etmedim kendimi oyuna Aklımdan siyah geçerken, beyaz dedim Siyah deseydim olmazdı, uğraşırdınız benle Ben uğraşmak istemedim sizinle Dahil olmak istemedim oyuna Beyaz dedim ve gizlendim Bilmediniz Demezdim hiç düşündüklerimi, hissettiklerimi Denmezdi, ayıp olurdu nedense… Kırılırdınız Güya yakındık ya biz birbirimize, korkunç mesafelerle Ama anlatılmazdı, ayıp olurdu Kral çıplak hesabı… Tercihen ikiyüzlülük modaydı Çıkmaz sokaklara aşinaydık ya biz El mahkum gülümserken, gözlerimiz donuktu Hep aynı devam ederdi bu oyun, kısır döngü Herkes çok iyi bilirken beni Giderek daha bir gizledim kendimi Anlatılamaz haldeydi tüm bu hesaplar Anlatmayı denediysem de önceleri Geri çekildim yenik, manzara iç açıcı değildi… Her şey yolunda gibi görünürken Her gün duyar oldum çekip gitme, kaybolma özlemini… Kimsenin bilmediği, tanımadığı bir yerde Bir yabancı olabilmek yegane dileğimdi Her şeyi kimse istemedi bilmek Kimse istemedi duymak Sözlere dökülmesi sakıncalılar listesi uzar giderdi Sustum; içimde bir yerlerde gölgesi bol serin odalarımda kapanan kapıları sayarak… Hep yalnız kalırdım hiç şikayet etmezdim değil mi Taş duvarlar gibiydim değil mi Yine de yosun tutardım çok ender de olsa ağladığım için http://www.melankolik.org/2007/02/04/bilmediler-anlamadilar-ve-yanildilar/ şairi yazılmamış Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
naughty Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2009 ÇADIR KUŞAĞI İstersem gülümserim, kolay ne var bundan. Ama karanlığı kalacak gözlerimde mezar çiçeklerinin, bir yaşlı selvinin karanlığı kalacak, alt üst olmuş yurdumun köylerinde, acı sessizlikle kuşatılmış yurdumun köylerinde, yıkıntılar arasında güçbelâ ayakta duran bir yaşlı selvinin. Hangi halkı parçalamıştır tarih, parçaladığı kadar benim halkımı? Halkım benim oldu toprağımdan, saçıldı dört bir yana halkım benim. Daldı yurdum uykuya iççekişleri arasında ufkun. Bense burdayım, gözlerim kapkara, zifir gibi, çadırların karanlığını taşır gözlerim. Çocuk dudakları değil bu dudaklar artık, analarını çağıran dudaklar değil, döndüler kuru bir ekmeğe, çağırmazlar hiç kimseyi. Siz orda barıştan dem vurun hâlâ, ben burda durayım köksüz. Ben burda boşluğa asılmış bir tavan. Çadırlarda büyüyen bir kuşağım ben, ben, çadırlarda çoğalan. Bir daha kulak verin, bir daha dinleyin beni: Büyüyen ve çoğalan bir kuşağım ben kara çadırlarda. Kalsın sizin ekmeğiniz sofranızda. Uyuyayım ben burda aç ve susuz. Ama tarih dört açsın gözünü bizim çadır kuşağına. Salim Jabran Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cheriour Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 15, 2009 Yağmurlu ve uzun bir yolu düşe kalka yürümeye çalışmıştık.. Ve inanılmayacak kadar duygusal bir geçmişimiz oldu seninle. Üstelik biz bunu ömür boyu, sürüp gider sanmıştık.. Y.H. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Loki Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2009 The Hag of the Iron Wood had three children, And the daughter was death, The son was destruction, And the third encircled the world. It is cold in Niflheim, in your cell Beneath the stone, where you hate me Redly in your dreams. I am your prey, again and again, Not out of love but rage, for what I have done to you. Yet better you take my dreamself, However deep the wounds, Than ravage another. I will not hide behind those I love When the Great Wolf comes; take me, bite off my hand, Limit and cripple me, Make me bleed and weep, Make me remember, every day after, When I reach instinctively and fall ever short, The price of my honor, And still it will be worth the price. Mountain's roots. Your feet are chained, predator of the sun, With the chain made of six impossible things That you may not run free in the world And drink slaughter. I know what you would do. Your lies cannot convince me that you would Ever be harmless. Nor would you fight for the good. There is no way around this trap. You threaten me with terrible things, Should I shut the door on your cage, But I will not be moved by threats. The worst you can do Is hurt me, and should you be free, That would come of its own at any rate. At the bottom of the mountains are the caves Where dwell black things, evil that never sees the light, The place where you hide from your mess, And leave me to the binding of wounds And tearful recriminations. There I chain you, And there let you lie on damp stone Beside the echoing trickle of underground rivers. I will bring you food and drink, what meager stuff I can, Heavy with the drugs of fantasy and dream, And you will not die, but only sleep And chase the sun in dreams. It is kinder this way. Beard of a gentle woman. Your phallus is bound, son of the fire, Most male in a family of slippery genders. All penetration is good to you, Cock ramming home into screaming hole, Teeth slicing through skin, Tongue gouging into arteries, Muzzle ripping into the softness of a curving belly. They are all to be taken, save you Who never yield yourself up in that way. You have no color vision, wolf-child, All is black or white, and you are black, And that is that. I will not let you forget The wound, the castration, the inescapable fact That there is more than man in this body, Whether you would have it so or not. I bind you With the symbols of the third, your sister-brother, Who lies like your coils of chain around the world. Lust will not stir you. It is kinder this way. Spittle of a bird. Your jaws are bound with sleep, you whose teeth Would rend and tear the very sun. I sit with raven's spittle in my hair And sing a croaking song, one that will lull you Perhaps imperfectly, but well enough for now. Like the soft music that whines everlastingly From the radio on the prison's death row, Soothing each angry man to sullen apathy, I will sing to drown out your growls And remind you that I have not forgotten you, Even if you must be bound. It is kinder this way. Footfall of a cat. Your howl is bound, singer whose voice Turns the blood to ice, freezes the prey Where it stands unblinking, paralyzed. Silence rules outside your cell; your whimpers Will not be heard by others. Nor will your terrible words of seduction, Your razor-sharp tongue that cuts and lashes. You will not lure in any others To crouch and reach timidly between the bars. They have no key to let you out anyway, And their finger-bones are not yours to gnaw on, Like smug trophies in the back of your cell. Nor will you hear their voices through these walls, But only velvet stillness. Nothing will Disturb your sleep. It is kinder this way. Breath of a fish. Your sniffing nose is bound, Hunter, tracker, chaser of prey; For when you are free, none escapes its keenness. You run the trail close behind, They can hear your panting, the pounding tread Of your sharp-nailed paws, and their breath Catches in their throats. Only water, River or stream, breath of the fish that swim therein, Can foul your tracking, foil your lethal purpose, Make you howl in confused rage at the riverbank. So I surround you with the river of my tears That you might not be waked from your sleep And go springing at the bars, only to fall Choking on the cold stone. It is kinder this way. Nerves of a bear. Your endless strength is bound, Your tireless seeking of new throats to catch. There is but one thing greater than the Rokkr warrior, Snarling beast of the pack, Jotun blood in your veins turned to werewolf, And that is Odhinn's bears of rage Who go into battle impervious to pain and wounds. So must I be impervious to your cries And never touch the door. You will make certain That I share that pain, whether I will or no, But it must never sway me Lest I come to pity, and in your world Pity is rewarded only with death. For I too love you, Wolf - how could I not? And it tears my heart to bind you, But there is no other choice. The bars must be strong And close together, and you must rest, Close your wild golden eyes, And not dwell too much on the reality Of your prison. It is kinder this way... ...at least to you, if not to me. For Fenris must be chained Or Chaos will be King. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tengri Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2009 Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden. Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini... Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları... Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "O benim" diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin... Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya, ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
chesterfield Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 16, 2009 catal yüregimle türkülü yollara düstüm ki o kadar olur... seke seke ben geldim s.....k..e s.......k..e gidiyorum... can yucel 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.