Jump to content

Mehmet Taner


semuel

Önerilen Mesajlar

Mehmet TANER

4 Aralık 1946 tarihinde Nevşehir'in Arapsun ilçesinde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Rize, Emirdağ, Alaşehir, İzmir ve Erzurum'da sürdürüp İstanbul Bakırköy Lisesi'nde tamamladı.Birkaç yıl İstanbul İktisat ve Erzurum İşletme Fakültelerinde öğrenim gördü; Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nü bitirdi.TRT Ankara, Erzurum, Hakkari, Kars ve Van Radyolarında spiker ve yapımcı olarak çalıştı. 1976 yılından sonra sigortacılığa atıldı.

Adam Sanat, Bahçe, Defter, Edebiyat ve Eleştiri, Oluşum, Sanat Dergisi, Sombahar, Tan, Türk Dili, Türkiye Yazıları, Varlık, Yusufçuk gibi dergilerde şiirlerini yayımladı.1970 yılında "Tek Şiir" dalında TRT ödülü kazandı, Milliyet Sanat Dergisi tarafından 1974 yılının dört başarılı genç şairinden biri olarak seçildi. 1980 yılında Tan Yayınları'nı kurdu.

Cemal Süreya' nın "imgeyle retoriğin tuhaf bir uzlaşması var" biçiminde vurguladığı Mehmet Taner şiiri çağrışım debisi yüksek, çağdaş, erince eriştirici, anonimleşmeye karşı durucu, divan şiirini soğurmuş, her zaman diri ve bakışı dervişçe özellikler gösterir.

 

 

GEÇEN YILIN EKSİK GAZELİ

 

Seni seviyorum, kalb çömleğimi al

Kalbimin meyhanesini akşamla al

 

Kentleri bırakmak yangınlardır ha!

Evim yandı, bu yangın evimi al!

 

Böyle gece gece mandalını çektim kapının

Geldim ışık içinde hırsızlama Al

 

Temas

 

 

Bir palmiye gibi uzak, müziğinden senin

Geçen kışı bahçede geçirdim

 

Çevre çitin üzerinde yağmur

Gizler bahçeleri, soğutur

 

Kimsesiz miydim, hiç değil

Pencereler yanar durur, söner durur

 

 

Payınca kederli, yeterince mağrur

Başka dilden bir şeydi ama içimde hayat,

Art arda devrilen ufka bu körpe

Tepelerden ağrı dalgaların önünde

-Ona ondan da tenha, ondan da elgin

Üstünde, kolları ıssız sahilin-

Bir kaybolmuş enik, bir susmuş sema

Bir ücra gömüydü dilim benim

Uğultuyla ki yanıma salınarak

Diyordum ki kök salmış rüzgârda, uzak

Bir palmiye gibi müziğinden,

Yamaçlardan inen sûkût içinde

Bir şey söylenmiş idiyse

Benim, söylenen

 

 

 

Çitlerde yükselen şu kokulu

Sarmaşıklardan gülden işittim bunu:

Seninle sana içinde dilsiz

Dolaşacağın defterleri de gönderiyorum,

Gecede parlar, günde nemli

Kayadan ve yosundan ayırıyorum seni

 

 

Durup dinledim, kokladım takat ile

Ciğerlerime doldurdum Yaban'ın sesini;

Telafi ise telafi, istila ise istila

Görgü ise evet kör görgü için

Baktım, otun çiçeğin çitlerden öte

Gözlerinin ta içlerine

 

 

Ah! Ürpersem ne ürpermesem ne

Bildim, gene de bilmenin

Duydum fakat nedir, duymanın tesellisi

 

 

 

Tıkalı kulak, yakarışlarla açılır

Sızılarla nice kılcal kanal,

Ve orda olmayan kim bilir

Bir ana damar belirir

 

 

 

AYRILIKLAR

 

 

Çelik gibi bir dil. Aydan bir kızıllık

Doğuyu karartan bulutlar içinde

 

Işığını alıyor coşkunluğumdan

Ve boynu bükük alüminyum bir çocuğun ikindilerinden

 

Ey iç buran anılar. Ey iç buran gelecek.

Türkçeyi çelik bir tel gibi eğiyorum aranızda.

 

Belleğin son kırıntıları. Elçinin esintileri

Odanın ak aydınlığında

 

Daha demin çıktın. Boşluğunu

Doldurmadı henüz hava

 

Soluk alıyorsun henüz, burada bıraktığın

Soluğun yerine

 

- Zaman. İncecik bir zar,

İnen saydam bir giyotin, zaman

 

 

 

15 NİSAN 1975

 

 

Yetinmiyorum acıyla. Sıvı güneş

İçiyor gölgeleri, tümsek çukur ne varsa.

Kurtulmuş, göğsümde son soluk, kor ateş

Parlıyor gözlerim iki fener gibi

Canlıyım hâlâ.

 

Sağır bu. Yaşam. Bu fotoğraf:

Aldım hançerimi güzel ensesinden de, damlamadı kan.

Çığlığımın yelkeninde gülle gibi

Ben orda kaldım ben

Burda, karşımda kaldı sonsuz olan.

 

 

NİSAN ŞİİRİ

 

 

Seviyorum yıldızları, saçlarını, suyunu pınarların

Serin ilkbahar gecelerini.

Dar ağzını, ince alnını, elmacık kemiklerini,

Bacaklarını, uzun.

Gözlerini, çekik. Ilık göğsünü.

Bir yaz gecesi sevdası olan rengini yüzünün...

 

Gel bağlara gidelim seninle bir bağbozumu vaktinde!

Parıldayıp gidince dere kavakların önünden

Savrulunca üzüm, tatlı ışığında lâmbaların

Güz, ufak tepelerin ardında görününce

Orda bana bir türlü anlatamadığın sesleri söyle

Bırakılmış bir acıyla dolu şarkılar söyle...

 

Düş sona eriyor, bir güzün son günleriyle birlikte

Hele tozlu yollarda, uzaklardan gelen işçiler de

yitip gidince

Kavun kabukları ezilip, azalınca karıncalar

İçimizde, yıldızların ânı zorlayan vakte kadar

Bir hüzün

Bir yalnızlık, bağevinin açık kapısı önünde

 

Bütün kış bıçak gibi bir acı

Gözlerin, çekik.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...