schizophrana Oluşturma zamanı: Nisan 16, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 16, 2008 1939'da Manisa’nın Akhisar ilçesinde dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenim görürken 1967'de Kanada’ya gitti. Montreal üniversitesinin felsefe bölümünden mezun oldu. Yurda dönüşünde Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Fransızca okutmanlığına başladı. Aynı üniversite de doktorasını verdi. 1992’de profesörlüğe yükseldi. İstanbul’da Kavram Yayınları'nın ve üç aylık Felsefe Dergisinin (ilk sayı Ekim-Aralık 1977) sahip ve yönetmenliğini yaptı. Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda öğretim üyesi. Yazı alanında adını 1956'da Vatan gazetesinde yayınlanan "Heykel" adlı öyküsüyle duyurdu. Şiirleri ve yazıları Yelken, Ataç, Papirüs, Yeni Edebiyat, Varlık, Soyut, Yeni Ufuklar, Milliyet Sanat, Yazko Edebiyat gibi dergilerde yayınlandı. Toplumcu dünya görüşüne bağlı, öz ve biçim bakımından bütünleşmiş bir şiir anlayışı geliştirmeye çalıştı. "Tahir ile Zühre", "Leyla ile Mecnun", "Ferhat ile Şirin", "Arzu ile Kamber", "Güllü ile Hamza" isimli halk öykülerini destan biçiminde yeniden yazarak 1969'da "Destanlar" ismiyle kitaplaştırdı. Felsefeyle ilgili kitaplarının yanısıra öykü ve deneme kitapları da yayınladı. ESERLERİ ŞİİR: Çöl (1968) Destanlar (1969) Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz (1974) Savaşçı Türküleri (1980) Ey Benim Güzel Sevdalım (1984) Bu Sevda Böyle Gider (1992) Akşam Türküleri (1996) ANTOLOJİ: Wietnam Şiiri (A. Kadir ile birlikte, 1984) Filistin Şiiri (1974-1983) Portekiz Sömürgeleri Şiiri (1975) ROMAN: Yarına Başlamak (1975, 1977) Gece Gelen Eski Dost (1980, 1983) Kıyılar Durunca (1983) ÖYKÜ: Denizli Pencere (1981) Neden Bazı Akşamlar (1985) FELSEFE-ARAŞTIRMA: Aristoteles Felsefesi (1976) Descartes Felsefesine Giriş (1980) Niçin Yapısalcılık Değil (1984) Gerçekçi Düşüncenin Kaynakları (1984) Gerçekçi Düşüncenin Gelişimi (1986) Estetik (1987) -------------------- SESSİZ AKŞAM DÜŞLERİ Bembeyaz akşamlara çıkmak Deniz kıyılarında ya da dağ başlarında Daha doğar doğmaz sarhoş Pırıl pırıl bir günden Akşam gelin gibi süzüle süzüle Yamaçlardan ağır ağır inerken Seni duymak seni sevmek seni okşamak Seni konuşmak ve seni susmak İlk karanlıkla birlikte erkenden Senin hazırladığın sofraya oturmak Senin yaydığın çarşafların üzerine Uzanıp uzun uzun düşünmek seni Dünyayı yepyeni güzelliklerle Yeniden yaratır gibi Elinle kapladığın yorganı örtünüp Seni duymak seni düşünmek seni bulmak Haritaya yeni bir ada yazdırır gibi Her yanını her şeyini öğrenmek Saçlarını boynunu sırtını belini Kollarını omuzlarını dizlerini ayaklarını Hatta ayıp olmasın en gizli yerlerini Yani baştan sona seni ezberlemek İSTERSEN AL GÖTÜR BENİ Ölümsüz gülüşünle başlıyorum Her güzelliğe her sevince Bir yağmur ince ince Sürerken beni başka zamanlara Zamanla yorgun hanlara Dönüyor işte gördün her şeyim Kuru topraklar gibi dağılıyor belleğim Sınırsız bir boşluğu süre süre Yorgunum çok uzaklardan geldim Kaygılar sıkıntılar yaşadım uzun uzun Korkuyu yakından tanıdım Ölümsüz düşmanı oldum korkunun Şimdi bakışınla bağlanıyorum Kocaman bir dünyaya umutla Bir akşam aşılmaz kaygılar Çağırıken beni sozsuzluğuma Sıcaklığın beni alıştırıyor Soğuk ve yağmurlu akşamlara Üşümüş bir kedi gibi sığınıyorum Ellerine ayaklarına saçlarına SANA SON MEKTUBUMDUR Beni rüzgâra verme Öfkeli bir deniz gibi Üstünden atma beni Yazdığın gibi silme Yumlama parçalama Ne yapsam kırılmaz diye İtme koca dağlardan Gidip gelip ağlatma Bu bensiz yapamaz de İçimin derinlerine sakla Gösterme kimseye beni Gönlünde tut bırakma Kuşlara parçalatma Çöllere koyup dönme Gözden çıkarma beni Tam her şeyimi aydınlatırken Yeter bu kadar deyip sönme Bir gidip bir gelip Çocuk gibi oyalama Korkutma yıldırma beni Beni sakın bırakma BİR AKŞAM KUŞATMASI Birlikte bir kıyıyı kuşattık Bütün tarihçiler eski kuşatmaları Evlerinde bir bir yanlış yazarken Gemilerimizi saldık serin sulara Onun gemileri benim gemilerimden Sanki biraz daha tedirgindi O tedirginlik bitti Gözlerine dalıp gittim Dalgalara sedef kakmalarını Yayarken ufkun pembeliği Açıkça seni seviyorum dedim Ben de seni seviyorum demedi Kendini bilmez bir karga Oh olsun diye bütün kargalara Yakalanıp mısırdan getirilmiş Üstünde keklik giysileri Ayıpladı kendine göre bizi Ne işiniz var dedi Bu saatte burada Ona hiçbir şey söylemedik O kim ki bizim yanımızda Biz bir denizi kuşatmışız birlikte Gözlerine bakarken anladım O da zaten çocuktu benim gibi Geçen gemileri timsaha benzettik Karton filmlerden konuştuk daha sonra SANILAR Şimdi belki benim gibi ölesiye yalnızsındır Uçan kuşları gözlemektesindir tek başına Çamların yeşiline dalmış gitmiştir gözlerin Radyo dinliyorsundur ya da susarak Bir kitabı okumaya çalışıyorsundur kim bilir Sonsuz güzellikte bir aşk düşünüyor olabilirsin Belki de anılarını deşiyorsun bir olmazı Bir açmazı derinden derine kurcalar gibi Bir kahve içmeyi bir elma yemeyi kurarak Saatine bakıyor olabilirsin uykulu gözlerle Çocukların oyununa dalmış gitmiş olabilirsin Mahpus gibi tutsak gibi belki köle gibi Yarını olmamak gibi bir duygu içindesindir Belki de kendini bağışlamıyorsundur Benim hiç bilmediğim bir şeylerden ötürü Kırık tirenler gibi öylece kalakalmışsındır Kalkıp gidip çekirdek almayı düşünüyorsundur Ya da uyumak istiyorsundur her şeyi unutmak için Belki sen de benim gibi ölesiye yalnızsındır AKŞAMDA ÇOCUK SEZGİLERİ İyileşmez çocukluğum yüzündendir Bu dalgalar arasında gidip gelişim Bilge ve güngörmüş martılarla Benim işim sevinç aşk bana göre Hele gün başladı mı sancılanmaya Başıma gelenlerin hemen hepsi İyileşmez çocukluğum yüzündendir İyileşmez çocukluğum yüzündendir Ölü resimleri gibi solgun yüzler karşısında Duyarsız kalışım hatta inatla susuşum Boş tutkuların anlamsız korkuların Kirli yağmur suları gibi biriktiği Akşamlardan güle oymaya geçişim İyileşmez çocukluğum yüzündendir İyileşmez çocukluğum yüzündendir Dağların ve denizlerin durmadan devinişi Beni çağırması bütün uzakların Birdenbire rüzgârlarla uzaylara açılışım Her şeyimin birden maviye kesmesi İyileşmez çocukluğum yüzündendir İNSANLAR ARASINDA Kır saçlı görgülü adamlar Akşam peynirle rakı içer Dünyayı yorumlardı Bazıları şiir bile yazardı Bazen de denk düşerdi takılınca Kitaplara bile geçti Sessiz akardı sular Kalçalı gecelikli kadınlar Hem anlayışlı hem titiz Gün boyu güzel yemekler yapar Durup durup bir kaygıyı anlatırdı Ben türkü söylerdim bu sesimle Süslü kızlar düş kurardı geceleri Sabah adı konulmamış bir sevda için Erkenden sokaklara düşerdi Arkalarından seslenirdi anneleri Yitirilmiş bir şeylere ağlar gibi Garip garip oğlanlar Anlaşılmaz sevdaların peşinde Koştururken sabah akşam Sözde kuşkulu duygulu sevecen Kimbilir hangi bozgundan kalma nineler Komşulara torunlarını anlatırken Kış gelir alabildiğine yağmur yağardı Evlere çekilirdik erkenden -------------------- KORKU TÜRKÜSÜ Onlar savaşçıdırlar korkuyu geçerken Bıraktılar dipsiz bir kuyuya Korku seni korkaklar ülkesine Kıral yaptım çıkardım ülkemden Bende kalan neyin varsa Al götür giderken Şimdi kıral benim kendi ülkemde Kendi ülkemde halk benim Şimdi artık kendi ordularımı Bildiğim gibi sürerim savaşa Korku seni korkaklar ülkesine Kıral yaptım çıkardım ülkemden Bende kalan neyin varsa Al götür giderken BİR SEVGİ TÜRKÜSÜ Akşam soğan kavrulan evlerde Yoksul bir çorbayı ateşe koymadan önce Son geleni bekler gibi seni beklemek Bir yudum alır gibi bir kadeh buzlu rakıdan Çocuk annesine güvenir gibi Sonu belirsiz bir yolculuğa çıkar gibi Hiçbir şey olmuyormuş gibi sevmek seni Hiçbir yalanda hiçbir kandırmada payı olmamak Hiçbir kaygının peşinde küçültmemek kendini Bir yaz sabahında balkondan nasıl bakarsa Dışarıya salınmamış çocuklar Biraz özlemle ve biraz sevinçle Nasıl bakarsa o çocuklar sokağa Senin yolunu hiç yılmadan gözlemek Benim için ölümsüzlükle birdir Hep yüzünde kalmalı bu gülüş Bu seni çağlara direnecek bir yontuya Döndüren bu sevinç pırıltısı hep kalmalı yüzünde Hep bu kadar büyük ve bu kadar güzel olmalısın Bu kadar ölümsüz ve bu kadar olağan SAVAŞLARIN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ TÜRKÜ Onlar savaşçıdırlar sabah akşam Ufuklarda güzellikler sağarlar Sen ölürsün de yapamazsın bunu Öldüremezsin bataklıkta kayık yüzdüren Sabahların altın saçlı çocuğunu Kimseyi umudundan edemezsin Toprağa ekemezsin ölüm korkusunu Sevinçleri kökünden sökemezsin Değirmende kimsesiz bırakamazsın unu Sen ölürsün de yapamazsın bunu Vuramazsın kıyıda uzakları gözleyen Sabahların gül yüzlü çocuğunu HANÇERLİ TÜRKÜ Nicedir elimde gül dalıydı Değişti değişti hançer oldu Baba bunu kendime mi saplasam Ya da bir gün doğumuna saklasam Daha gün ortalığa dağılmadan Al diye çekip vursam mı adamı Sevince inanmayanı yaşamı paylaşmayanı Ekmeği ortadan ikiye bölmeyeni Aşktan döneni savaştan kaçanı Kapılara nöbetçiler dikeni Köpeklerin sofrasında besleneniİnanç alıp satanların hepsini Baba bu gümüş hançerle vursam mı Nicedir elimde gül dalıydı Değişti değişti hançer oldu Sardı uzayan yansısıyla Sardı nar çiçeği kırmızısıyla Bugünden çekip gidecek olanı Gül dalıydı hançere dönüştü birden baba Soframızdan aşımızı çalanı Çekip bu güzel hançerle vursam mı ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 16, 2008 DENİZİN BEKLEDİĞİ Seni sevmek mor denizlerdi biraz Ne kadar gidilse bir o kadar bitmeyen Umutlar ve yıkışmalar ardında direnilen Seni sevmek mevsimler içinde en güzel yaz Seni sevmek yaşamanın aşılmaz büyüklüğü Seni sevmek kan dolu yüzyılları korkutan Ve sığınıp ılık kıyı kentlerine bir akşam Seni sevmek çocukların düşlerinde gördüğü Varılırdı daha saydam günlere isteseler İsteseler yalnızlık giremezdi evlere Seni sevmek bir kırlangıç olacak bekleseler Ve uçacak durmadan adasız denizlere Kim bulacak cam kırığı gözlerinde sevgimi Sonra yalnız kalmak gibi yoksulca uğuldayan Bütün okyanusların baş eğdiği tek kaptan Sana verdim geç diye bütün denizlerimi AŞK HERŞEYİ DENGELER Adını andığımda bir deniz sessizliği Kentin uzak yerlerine işlerdi Martı çığlıkları ve vapur düdükleri Bazen de çılgınlıklar arasında Bilenler özlem derdi Bilmeyenler elbette kınamıştır Dört yanımda kemikten kahkahalar Hep böyle yapmazlar mı Adını andığımda bir yaban menekşesi Sevinçlerle gözlerini çizerdi Duvarlara camlara suyun yüzüne Gör bendeki sevinci Adını andığımda susup kalırdım Bir deniz açılırdı önüme İki yanı silme çiçek tarlası Nerelere gitmezdim İçimde ellerinle kurduğun Aşkın en büyük krallığı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 6, 2008 BENİ RÜZGARA VERME Öfkeli bir deniz gibi Üstünden atma beni Yazdığın gibi silme Yumlama parçalama Ne yapsam kırılmaz diye İtme koca dağlardan Gidip gelip ağlatma Bu bensiz yapamaz de İçinin derinlerine sakla Gösterme kimseye beni Gönlünde tut bırakma Kuşlara parçalatma Çöllere koyup dönme Gözden çıkarma beni Tam her şeyimi aydınlatırken Yeter bu kadar deyip sönme Bir gidip bir gelip Çocuk gibi oyalama Korkutma yıldırma beni Beni sakın bırakma İSTERSEN AL GÖTÜR BENİ Ölümsüz gülüşünle başlıyorum Her güzelliğe her sevince Bir yağmur ince ince Sürerken beni başka zamanlara Zamanla yorgun hanlara Dönüyor işte gördün her şeyim Kuru topraklar gibi dağılıyor belleğim Sınırsız bir boşluğu süre süre Yorgunum çok uzaklardan geldim Kaygılar sıkıntılar yaşadım uzun uzun Korkuyu yakından tanıdım Ölümsüz düşmanı oldum korkunun Şimdi bakışınla bağlanıyorum Kocaman bir dünyaya umutla Bir akşam aşılmaz kaygılar Çağırırken beni sozsuzluğuma Sıcaklığın beni alıştırıyor Soğuk ve yağmurlu akşamlara Üşümüş bir kedi gibi sığınıyorum Ellerine ayaklarına saçlarına YAŞAMAK NEDİR ? Yaşamak bir denizdi önceleri Şimdi olsa olsa yalnız sevinçtir Ne acılar ne gözyaşları Onun güzelliğini silebilir Kayaları ellerimizde ufalayarak Kurduğumuz küçük evlerde Küçücük devler gibi ölesiye seviştik. Ağaçlar diktik çocuklar büyüttük Savaşmayı ve paylaşmayı bildik Doğrudur her zaman bir şey eksik Doğmadan ölmeye benzer Bir şey var içimizde İnancı ve sevdası bize yeter Ürkek bir gidiş gelişte Benim sende aralıksız yaşadığım Bilgelerin kitaplarda tanımladığı Sonsuzluk budur işte SENİ ÇAĞIRAN TÜRKÜ Onlar savaşçıdırlar sabah akşam İnançlar örer umutlarından Ellerin karanlıkta üşüdü gir içeri Saçların yıkandı soğuk yağmurda Gel sobanın yanına sokul da Al eline sıcak kestaneleri Kuş masalları anlat Acıyı katık etme duruşuna Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Temmuz 19, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 19, 2008 BİLDİRİ Bir mavide birden değişmek olur Bakışın bakışıma vurunca Ölüp denizlere karışmak olur Bakışın bakışımdan yorulunca Daha beyaz sabahlar var Alıp gitme bütün gülüşlerimi Götürme düşlerimi Sardunyalar güllere dokununca (Sinsi zehirler tatlı Senin her şeyin güneş) Gelip ışığında ısınıyorum Yaşamak ölüm gibi koyulunca AFŞAR TİMUÇİN -------------------- BEKLERKEN Sevdiğimin kulaklarımda sesi Bembeyaz bir gül demeti Kim bilir kaç yüzyılın gülşeninden Duvar gibi kalınlaşırken bekleyişler Birden bütün katılığın dağılması Ve sesini duyuşum bir yerlerden Kim bilir kaç yüzyılın gülşeninden Ağır bir duyguyla birarada Onsuz da olunur gibi gelirken bana Gittikçe basan sis artan duman Ve kilitlenmesi zaman zaman İçimde bir ağırlığın aşk adına Nasılsın nereden çıktın Gerçekten bana mı geldin Sen miydin o olmasa da olur gibi görünen Şimdi yosun gözlerin gözlerimde Binbir türlü rüzgarla rüzgarlanır Kim bilir kaç dünyanın denizinden. AFŞAR TİMUÇİN Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Aralık 22, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 22, 2008 Bu Bizim Şiirimizdir Bir suyun akışına dalar gibi kalıyoruz O zaman gün sızıyor saçaklardan ince ince Biz birbirimizi karşılıksız sevmeye başlayınca Birlikte bir kirazı dişler gibi oluyoruz Uzun bir kervan gibiyiz güneşte ağır ağır Aydınlığı iki ayrı sevinç gibi yaşıyoruz İki ayrı sevinci bir bütünde eriterek Şurada otursak mı yürüsek mi biraz daha Ötelere uzanmadan köşeyi bile dönmeden Birkaç yüzyıl sonraki bir şiiri okur gibi En küçük bir kıpırtıda sonsuzluğa varıyoruz Üşütür gibi titreten buydu az önce bizi Şimdi denizin sesiyle rüzgar belki de aynı şey Bu senin saçların mı yoksa benim saçlarım mı Aramıza girmeye çalışan yaramaz bir esinti mi Uzun uzun düşünmeye başlamadan Bütün zamanları birden şimdiye damıtarak Bir kuşun kanadını öper gibi kalıyoruz. Afşar Timuçin Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.