Jump to content

Cahit Zarifoğlu ; Hayatı ve Şiirleri


schizophrana

Önerilen Mesajlar

Cahit Zarifoğlu ( 1940)- (1987)

 

 

1940 yılında Ankara’da doğdu. Babasının memuriyeti dolayısıyla ilk ve orta öğrenimini yurdun çeşitli yerlerinde yaptı. Liseyi memleketi K.Maraş’ta tamamladı. İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Çevirmenlik yaptı. Avrupa’yı dolaştı. Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu ve TRT’de çevirmen olarak çalıştı. Son olarak TRT İstanbul Radyosu’nda denetçilik yaptı. İlk şiir ve hikâyelerini K.Maraş’ta mahalli gazetelerde yayımladı. Yine K.Maraş’ta Açı adında bir dergi çıkardı. Başta Diriliş ve Edebiyat olmak üzere birçok dergide yazdı. Mavera dergisi ve Akabe Yayınlarının kurucuları arasında yeraldı. Çeşitli gazetelerde müstear isimlerle günlük yazılar yazdı. Şiirden başka, öykü, roman, günlük, oyun ve çocuk edebiyatı alanlarında ürünler verdi. 1987 İstanbul’da öldü.

 

ARALIK GÜNLERİ İÇİN BİR AŞK DENEMESİ

 

Aşk bu

Kanatları yıldırımlanmış katı boğalar

Ateşin saydam gövdesini kırarak

Yatarak hayat dolu sarnıçların karnına

Sıkı sıkıya kapalı sivri ve kıvrak gaga

 

Delip geçecek dalıp yeryüzünü

Bak istersen avuçlarıma

Küçük parmağın hizasında o derin havzada

Göğüs göğüse iken ikimize

İki ayrı kadeh gibi doldurulmuş yudum kat'i

Sesin

Sırrım

Gözüm palaspandıras çehremde

 

Aşk bu

Çölün sarı sofrasında atlılar

Hepsinde

Gererken parçalanan elimde

Çelik yay parçaları

Ağızlarımız kum rüzgarlarıyla yanık

Yiyip içmezik acıkmazık

 

:Başkanları

Uyutmasın vahalar diye

Koynuna doldurmuş yılanları:

 

/çocuk

Bir tane.Dayanmış yanağını cama

Karşı evin balkonuna bakıyor

Orada bir çocuk

Tutunmuş demirlere../

 

İki kadeh arasında ufak kara nehrim

Beni senden bölen.Suyu yakut de ki kafur

Çölün arı çehrenin gamsız ölümün uzakça olduğu bir demde

 

Diz çökeyim söyle

Tahtın nerede

Bende kaynayan sende kaynak

Tıpatıp iki kristal küre

 

Aramızda ceylanımsı bir sıçrama

Çalkalanır sonsuzca.Şöyle irice

Bir kelime bul ok atsın döş kemiğime

 

Öfkemi iyi belesin öfken

 

Aşk duraksar ve yara alır

Uçak çelik rengi göğü sesiyle sokunca

Alçalarak yemyeşil ekinlerin arasına

Kuru ekmek yiyen üzgün köylüleri bombalamaya

 

İlkin küçük nir göl kan dolu ağzı

/hava nasıl da yeşil/

Su mu yoksa o katı ışık mı yanakların taşıdığı

Nilüferler isteklerkoca bir dev

 

Aşk bu çiğnenmiş kırbaçlanmış alta laınmış

Tanıyıp tutunacak bir insan arayan

Gördülçe çelik kazanlarının iç kaynamasını

Kaliforniyadaki silah fabrikalarını

 

/Doların egemenliğ halkın refahı:

Depolar boşalmalı/

 

Aşk aşk bir şehir harabesi daha kazandın

Kurşun kanatları gergin

Fosforlu mermiler yine taze

Yıldırımlanmış boğalar

Havanın katı gövdesini kırarak

Yararak hayat dolu sevdanın karnını

Pilot ağzı zehirli bir dil

Kentelenmiş çeneler arasından

Gözler ovaya başını çıkaran insanları

 

Haydi aşk aşk

De ki dağları delerim senin için

Yıldızlar yakarışlar açık kartlar

Ve haydi hoşçakal

 

Kilimin üstünde

Bir ampül

Bir kırbaç bir ayakkabı

 

NEREDE BULABİLSEM SENİ

 

Yetişip dizüstü düşebilsem eteklerine

Karanlık basmadan

dünyayı kapatan karanlık

Elimizde kılınç

ben ince işler ustası musa

kardeşim ya ki heybem

değişince kubbeli evim

girdabım -

tövbem

kapımın önünde akan ırmak

en zengin denizcisi incilerin -

uzak şarklara yollanan elçilerin

 

Kelimeler

okyanusla yarenliğe dalıp

çoluk çocuğu unutacak kadar bol ve bereketli

binlerce yılçün kurulmuş

bir zemberek içimizde

ağzımıza boşalttı onca sözden

Birinin heybeti ve lezzetinden

Damağımız çatlamakta

 

ya ani karanlık

'inanana rahmet

inançsıza esef' olan

 

(Hiçistanda

Bir rüzgâr belirmiş

Kulağımıza gelir-

Bir ey muhalif rüzgâr ki oyropeiş örneği

Hafifçe terli bedenin krondeli

Göz dikmiş duyduk ki

Meni yataklara bile)

 

/Japonya büyür büyür bir gün

Toprağını denize yayarak

Peygamber sözüne ordan hizmet olur/

 

Kucak açanlar kadar geniş istekli

Göçüp gelenler kadar hafif

az'la doyan yük olmadan

 

Ve başlar

Kimin yüreği daha yüce yarışı

Musa kardeşim ağlamaktan mı

Okumaktan az uyumaktan mı

Kan gölü gözlerin

 

Her an karanlığını giyinecek gibisin

Ne kadar uzun sürüyor

Ta içinden gözlerine gelmesi dikkatin

 

Karnın ne kadar küçük ve içerde

İnce belin-

Fazla kabarık değil kemiklerinden etlerin

Biliyorum ancak sen

Bu kadarla yetindikçe ve ekmeği

Böyle mübarek tutukça

doyar karnı çinin hindistanın amerikanın

Sen olabilirsin çaresi

 

Su içinde susuzluk hissinden ölen kimselerin

Musa kardeşim haya'dan mı

boyuna posuna güzelliğine rağmen

hafifçe kıvrık omuzların

hafifçe eğik başın

Hele terazi tutuşun

zarif

sapasağlam

ve artık

en insansız çölde

tek başına kalsa bile

eğilmezken adalen bile

yine de

Bir nebzesini yutsa yüreğindeki tartarkenki dikkatin

İkiye yarılır bir su aygırı

 

Ve çocuklar tuz yalarken çocuk avuçlarından

NEREDE BULABİLSEM SENİ

Baba bıçağını ağır ağır çekerken

YETİŞİP

Ana dalgın ve Su dibinde yürür gibi

DİZÜSTÜ DÜŞSEM ETEKLERİNE

Ana dalgın ve su dibinde yürür gibi

üzüm tiyekleri ceylan dolu etekleri

1

Çocuklar

Kurtulamazlar yanaklarına konan yaradan

Olmadık anda bırakılırlar

Sonra

Nice sonra

Hatta bazen karanlıklarına uzanırlarken kadar sonra

Üzerinde gözyaşı izleri

Senelerin izleri ile yol yol kalmış yanakları

Mahzun yayılır

Ancak görünür güzel dişleri

 

Ve 'kuşlar da kaderle uçar'

 

 

SEVMEK DE YORULUR

 

Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım

Bana bunu sessizce anlatıyorlardı

Bir yerde onların yönlerinden

alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki

bulvarların geceye vurdukları

çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri

uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan

bir sürü alışkanlıklar taşıyan

insanlığımızı gülüşü yalnızlar çarşısında

çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin

başkası sevsin diye en seçkin yerine

bir şal gezdirirdi

İnsanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarla

 

Bir sen varsın hep saçların ağzın

Bir merdiven hücresinde

uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem

seni sonsuz gelişinle

saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor

eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman

uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi

Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle

davranılmaz üstünde durulmaz

hiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksem

 

Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde

durmuş ki bakışın boynun bozgun

üstünden bir nehir geçer gibi

ya gecedir ondan ya bulanık sudan

bir hasta gibi ağrımaktasın

 

Gelişini aldım onu nasıl harcadım

Denizden bunalıp okyanusa

Selâm çakan vapurun

Sevindik adımına birden parka çekildik

Ve birden nasıl bayram bıyıklı

Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla

Eğip başını içlerimden gittiğin zaman

Uzağa bir yolcuya çıkar gibi

 

Selini üstüme çektin önce

camdan bir mektup dolabının

üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın

başını duvara değdirmiş bir benzetişle

josef ka benzeri bir bakışındı

ya da konuşmayı kesip aman sen

öyle bir gittin ki benimle

 

Piknik beni sana verdi önce

Gelişen güneş yalnızlıktan bir göze

Eski ellerin

Ve çağlarınla bir şeye uzanmış etin

Ve hançerinle zamana saf durmuş

Son gidişindir bu

 

Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden

Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle

zaten hangisi kavak zürafası değil

biri bütün yan odaları bekler

kuşkulu geçer camlardan

ve bırakır yerini bir koridor bekçisine

 

Haydi sen bütün onlara git benimle

Son sigaramdın

Gidişin antinikotin

Birden bir şey mutlu eşit piyano çalıyor

Elleri iki çeşit durgun

Gerçi çıkmıyor gelenlerin karanlığa duranların

Suya inen sesleri

 

Tam şimdi denizinle

bir çakıl taşına yaklaşıyor

kuma çok yakın bütün kesitlerinle

bakıyor ve bunalıyorsun

 

 

Tam şimdi ipe koşan

beni elleriyle alkışlayan

ağrıyan bir gün geliyor

 

ÖLÜ ATLAR

 

Karışık bir iç deniz bunalımı

Zafersiz bir kalyonda

Ölümün her anki hatırasından uzak

insanı her halinden tanıyan

sakat bir ölü atlar alıcısı

 

Ucuza kilitlenmiş bir dağ ceylanı

Ancak bir tabuyu öldürecek bir zamanda

göğün bütün ön görmelerinden uzak

fenerler tutulup tekmeler atılan

önemli bir es çağ tanrısı

 

Telaşla yenilen analarda kayboluşları

sevgisiz kalan babalarla

lekesiz bir güneşle ancak

çocuğunu sardığı bezler arınan

ağrıtmaz sanılan bir yaşamak şarkısı

 

ikisinden birini örter kanadı

durulmayıp tabessüm ettirilen şarkıda

sevinçsiz canlara dayanmak

her an bir başka ışıksızı arayan

acıması bir çocuğun masal cücelerine

 

? SORU İŞARETLERİNDEN BİRİ

 

Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş

Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalbteki kara leke

Dikilsen dağların ötesini tutar elin

Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde

Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun

Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde

O eski kadim iklim kimbilir nerde sürer

Perişan birkaç evde kimbilir veliler dilinde

Oturup konuşalım şunu. Bulsun kelimem kelimeni

Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse

Bir deli akıl çırpınıyor aramızda

Rızık korkusu can korkusu baş mesele

Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden

O büyülü çiçekleri yol arın bir kere

Başını eğmiş zalimleri dinlersin

Dersin 'lokmam ellerinde'

Filistin bir sınav kağıdı

Her mü'min kulun önünde

De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır

De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine

 

AŞKA DAİR

 

Öyle sofralar gördüm ki

İnsan kasları vardı tabaklarda

 

O eğik gövdeler önünde yalnızlık

Her şeyi birbirinden uzağa çarpıyordu

Bir kadın

Bir erkek

 

Gizlice soluyordu

Bir erkek av arkadaşından

Av durgunluğu gibi gösterip saklayarak

Kamışlıktaki sazların arasından

Ilık ve yapışkan fısıltıları

Ayırarak alarak

Urgan gibi bedenine doluyordu

 

Her şeye benzeyebilirken o

Hiçbir şey benzemezken ona

 

o ünlü borazan

Başlarsa saçlarımızın diplerinden

Üfürmeye. -Yırtıcı bir hayvan

Kimliği yapışır yakamıza

 

Bir erkek mi o

Göle yatmış bir güneş demetinde

O mor ışında

Bir köpek ölüsü gibi yatan

 

Hızla kayan

Yoksa bir yaban ördeği gölgesi mi

 

ANILAR DEFTERİ

 

Anılar defterin de gül yaprağı gibi

unutuldum kurudum

Başıma düşmüş sevda ağı

Bir başıma tenhalarda kahroldum

Sen kim bilir

Rüzgarlı eteklerinle

Kimbilir hangi iklimdesin

Ben sensiz bu sessizlikle

deliler gibiyim

sensiz bu sessizlikte

Ayrılıkla başım belada

Gözlerini çevirme gözlerimden

Yoksa sensiz bu sessizlikte

Kahrolacağım

sensiz bu seslikle

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

çok teşekkürler Lady.

 

Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle

 

Uzun bir geçmişimiz var

Hiç yorulmadan

En azından bir kere

eğlenceli beşik

ha biz varız

ha biz maskeli balo

Saygıya durup üstün bir gecede

Bir sır payı katlayıp

sade bir kahveden

Keyifsiz bir detayın hükmüyle

ha biz yokuz

ha biz seferde

Ya bu kez ölenleri görmeliysek

Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Parka dolalım

Park bizi alır önce

Seyrimizden bir sabah kazanır

Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle

Sayısız rampaya katlanır

ya güneşten daha zengin

sofraya diz çökeriz

ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...