MALCOLMX Oluşturma zamanı: Kasım 21, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Kasım 21, 2006 Gizem Dinleri, Greko-Romen kültür dünyasında kamuya açık resmi dinler tarafından sağlanamayan bireysel dini deneyimler sunan çeşitli gizli kültlere verilen addır. Bu dinlerin kökeninin, ilkel insanlar tarafından dünyanın çeşitli yörelerinde uygulanan kabile törenlerinde bulunduğu ileri sürülmüştür. İlkel kabile topluluklarında hemen herkes inisiye olurken, Grek dünyasında Gizem Dinlerine inisiyasyon kişisel seçim konusudur. Gizem Dinleri, İsa'dan sonra gelen ilk üç yüz yıl süresince en yaygın oldukları dönemi yaşamışlardır; ama kökenleri Grek tarihinin en eski dönemlerine kadar geri gider. Etimolojik olarak, "Mysterion" (Gizem) sözcüğü Grekçe'de "gözleri ve dudakları kapatmak" anlamını taşıyan "myein" (muein) fiilinden türemiştir. Gizem Dinleri, daima adayların "inisiye" (içeri alınma) olarak girebildikleri gizli kültlerdir. İnisiye olan kişiye "mystes", adayı öneren kişiye "mystagogos" (mystes'in önderi) adı verilir. Kültün önderinin adı ise "hierophantes" (kutsalı açıklayan) ya da "dadouchos" (meşale taşıyan) olmuştur. Bir gizem topluluğunun temel uygulamaları toplu yemekler, dans ve inisiyasyon törenleridir. Ortak yaşanan bu deneyimler kült içi bağlılıkları güçlendirir. "Gizem Dinleri" (Mystery Religions) genelde yalnızca belirli bir toplumsal birimin üyesi olarak kabul edilen kişilere açık törenlerden oluşmuştur. Yaşama ve yaşamın sürdürülmesine sıkıca bağlı olan bu gizemlerin başkalarına açıklanmaması temel koşuldur. Gizem dinleri, gizemlere ulaşan kişilere toplumsal anlamda değişmez nitelikler ve özel bir statü verir. Gizemler iki ana nitelikte ele alınabilir: birincisini, bir bireyi toplumsal yapı içinde, erişkinlerin yaşamına ya da gizli bir derneğe alan gizli törenler oluşturur ve bu törenler daima gizemci bir yeniden doğum düşüncesini içerirler; ikincisi ise, belirli mevsim değişimlerinde mitosların canlandırılmasından, her uygulamada bir "arketip" (ilk örnek) ile gerçeklik ve nitelik bakımından eşdeğer olduğu öngörülen kutsal temsillerden oluşur. Gizem Dinlerinin uygulamalarına benzer dramatik ritüeller oldukça yaygındır. Bu törenlerin nitelikleri, yaşamın sürdürülmesi için gerekli koşullar, doğal çevre ve topluluğun inanç yapısına bağlıdır. İlk çağlarda Mezopotamya'da, yaz sıcağının bitkileri yok etmesi, Tammuz'un ölümü ve dirilmesini canlandıran mitos ve kült dramalarında karşılığını bulur; güneşin kış mevsimi tarafından yenilgiye uğratılması ve baharda geri dönüşü ise, Marduk'un yeraltı dünyasına hapsedilmesini ve kurtarılmasını anlatan törenlerle kutlanır. Suriye ve Fenike'de Adonis, Batı Anadolu'da Attis ve Mısır'da Osiris de, bu tür dramatik ritüellerin başrol oyuncuları olarak görülmelidir. Bu ritüellerin hemen tümü, toprağın verimliliği ve canlıların doğurganlığı ile ilgili "Gizem" (Mystery) törenlerini oluşturur. Atina'da ünlü Eleusis törenleri ve yalnızca kadınlara özgü "Thesmaphoria" bu dinlerden sayılır. Bir "Gizem" (Mysterion), gizeme ulaşarak inisiye olanlar dışında herkesten gizli tutulan (muein = kapalı) bir ritüeldir. Adaylar, bir hierofan (ierofantis) yani "kutsalı açıklayan" önderliğinde gizemlerin kendilerine açıklanması için hazırlanırlar. İzmir'li Theon'a göre Eleusis törenlerinde bu hazırlık dört aşamada gerçekleşir: ön arınma aşaması, bilgilendirme ve yönlendirme aşaması, gizemin açıklanması aşaması ve son olarak artık ayrıcalıklı bir kişi olan kişinin başına taç ya da boynuna çelenk takılması. Üçüncü aşama olan gizemin bildirilmesinin, yalnızca konuşularak yapılan bir uygulama olmayıp, dramatik bir gösteri biçiminde olduğu da bugün bilinmektedir. Ayrıca, tüm gizem törenlerinde dansın da önemli bir yer tuttuğu açıklanmıştır. Eleusis törenlerinde gizliliğin nedenleri olarak, bazı düşünürlerce, egemen Grekler tarafından yerel halkın dinsel baskı altında tutulması sonucunda kültlerin gizliliğe sığınması biçiminde açıklanması ağırlık kazanmıştır. Gerçekten, Girit'te Grek gizem törenlerinin benzeri tümüyle açık olarak uygulanmakta olup, hiçbir gizemli yönü bulunmuyordu. Ayrıca, Eleusis'teki "Telesterion" (gizem töreninin gerçekleştiği tapınak) Minos-Miken mimari tarzında olup Eleusis adının bile büyük olasılıkla Grek öncesi bir kökeni olduğu ileri sürülmüştür. Gerek Eleusis ve gerekse diğer Gizem Dinleri törenlerinde Grek öncesi bir çok unsurun yaşamaya devam ettiği kesinlikle saptanmıştır. Bu düşünceye karşılık, Gizem Dinlerinin tanrıları arasında kesin olarak Grek olduğu bilinenlerin (Demeter, Kore gibi..) bulunması, ritüellerin yerel dinlerin kalıntısı olmadığını düşündürmektedir. Bu törenlerin, çoğu zaman soylu ve önde gelen aileler tarafından düzenlenmesi ve törenlerdeki büyü uygulamalarının varlığı gizliliğin nedeni olarak ileri sürülebilir. Gizem Dinleri tanrılarının tümü, birer toprak ya da yeraltı tanrısı (chtonian) niteliğinde olup, her ne kadar koruyucu ve iyiliksever olsalar da, doğaları gereği yanlarına yaklaşılması tehlikeli olan varlıklardır. Bu bakımdan, herhangi kritik bir anda doğabilecek bir soruna yer vermemek için, törenlerin bir gizlilik örtüsü altında yürütülmesi ve böylece "arınmamış" kişilerin uzak tutulması yoluna gidilmiş olmalıdır. Attis-Kybele, Isis ve Dionysos Sabazius'a bağlı ve sonradan Yunanistan ile Roma Imparatorluğu'nu istila eden Doğu Gizemleri, Eleusis törenleri ile bir çok ortak özellikler taşımaktadırlar. Ancak, Doğu Gizemlerinde katılanların kendinden geçişleri (vecd) çok daha şiddetli, üstelik tanrılarla bütünleşme arzusunun yarattığı psikolojik gerilim çok daha tehlikeliydi. Örneğin, baş rahibin tanrının adını taşıdığı Attis tapımında inisiyeler kendilerini hadım ederlerdi. Tanrı ile bütünleşme, ya boğa kurbanı (Taurobolium) sırasında kana bulanma, ya da sunak üzerinde kendi kollarının bıçakla kesilmesi ile sağlanırdı. Ayrıca bir kutsal evlenme töreni düzenlenir ve inisiye büyük tanrıça ile cinsel ilişki kurardı. Frigya gizemlerinde, dramatik olarak ifade edilen, Attis'in ölümü ve dirilmesi çok belirgindi. Bu törenlerin gerçekleştirildiği "Hilaria" (sevinç ve neşe) bayramı ilkbahara rastlardı. Eleusis gizem törenleri de, "Boedromion" ayının son yarısında, yani yaz sonunda gerçekleştirilirdi. Bu yörede hasat zamanı, kuzey iklimlerine göre daha önce gelir, gizem törenleri uygulandığı günlerde harmandan elde edilen taneler çoktan toprak altına gömülmüş olurdu. Törenlerin başlangıcında Kore (Persephone = tahıl bakiresi) kesin olarak yeraltına göç etmiştir. Mevsimin en yağışsız ayı olması nedeniyle, tarlalar boş ve kuru görünümdedir. Ancak, güz yağmurları başlayıp tarlaların sürülmesi ve ekim zamanı gelince Kore geri dönecektir, yani hasat olacaktır. Törende, Kore'nin yeraltına kaçırılışı temsil edildikten sonra, ritüelin yarattığı heyecan doruğa vardığı anda, biçilmiş bir buğday başağı katılanlara gösterilirdi. Bu kültlerin çoğunda inisiyeler, acı çekmişler ve sonunda zafer kazanarak tanrıyla bütünleşmişlerdir; bu dünyada tanrının sevgisini kazanmakla kalmayıp öbür dünyada da mutluluklarının garanti altına alındığı inancını taşımaktadırlar. İnisiye olanlar, tanrı ile birleşirler, onun yaşamını ve ölümünü kendilerinde gerçekleştirirler. Ölen ve yeniden yaşama dönen tanrı gibi, gerçek ölümden sonra da sonsuz yaşama kavuşacaklarına inanırlar. Gizem Dinlerinin inisiyeleri, eski yerel-ulusal dinlerin sınırlarını aşıp, artık daha kişisel ve daha derin bir kurtuluş dinine girmişlerdir. Şimdi Yunan ve Roma uygarlıklarında etkili olan Gizem Dinlerini birer birer inceleyelim: Dionysos Tüm Grek kentlerinde Dionysos'a (Bacchus) tapan erkek, kadın ya da karma özellikte çeşitli kardeşlik örgütleri vardı. Dionysos, genelde bir bereket ve bitki tanrısı olmakla birlikte, özünde şarap tanrısıydı. Dionysos adına düzenlenen ve adına "Dionysiac" ya da "Bacchanalia" denen şenlikler, topluluk üyelerinin gündelik yaşamın döngüsünün dışına çıkmaları için bir fırsat oluştururdu. Bu şenlikler, yalnızca şarap içmeyi ve cinsel eylemleri içermekle kalmaz, aynı zamanda korolar ve pandomim gösterileri gibi Grek uygarlığının değerli kültür etkinliklerini de kapsardı. Çoğu kez, yalnızca inisiye olanların bu törenlere katılmasına izin verilirdi. Ancak, zaman içinde topluluktaki hemen tüm bireylerin inisiye olması sağlandığı için, Dionysos kültüne giriş, ilkel kabilelerin inisiyasyon törenleri ile paralellik gösterir. Öyle görünüyor ki, bireyin cinsel yaşamının başlangıcı ile Dionysos kültüne girişi aynı anda gerçekleştirilirdi. Ne var ki cinsel üreme eylemi, asla ölüm düşüncesinden tümüyle ayrı tutulamadığı için, Dionysos'a tapanlar ölmüş ataları, yaşayan nesil ve topluluğun gelecekteki üyeleri arasındaki gizemci birlikteliğin bilincindeydiler. Eleusis Tahıl tanrısı Demeter (Ceres) ile kızı Kore (Persephone) adına kurulmuş en önemli tapınak Attika'da, Atina ve Megara arasında yer alan Eleusis kentindeydi. Adına "Büyük ve Küçük Eleusis Gizemleri" denilen ve tahılın ekim, filizlenme ve biçim dönemlerinin kutlandığı ünlü dinsel tarım şenlikleri Eleusis kentinde yapılırdı. Kore mitosunda dile getirilen tahılın yaşam döngüsü ile insanın yaşam döngüsünün paralel olduğuna inanılırdı. Homeros'un yazdığı "Demeter'e Ağıt"ta yer alan bu mitos, kendine bir eş arayan yeraltı tanrısı Hades'in (Pluton) Kore'yi toprağın derinliklerine kaçırışını anlatmaktadır. Günler boyu kızını arayan anne Demeter, Eleusis'e varır ve tahılların büyümesini durdurur. Sonunda Hades, Kore'yi dünyaya geri göndemeye razı olur. Kore, tahıl bakiresi olarak aydınlığa döner ve oğlu Plutus'u doğurur (Kore, "bakire", Pluton, "zengin olan", Plutus, "bolluk" anlamına gelmektedir). Oysa Kore, doğum ve ölümü simgeleyen narlardan yemiştir ve bu yüzden karanlıklardan tümüyle kurtulamaz; bir orta yol bulunur, yılın üçte birini kocası ile yeraltında geçirecek, kalan sürede annesi ile birlikte olacaktır. Bu çözüme sevinen Demeter, tahılların yeniden büyümesine izin verir ve Eleusis halkına kendi ritlerini öğretir. Eleusis şenliklerinde, Demeter ve Kore'nin tüm öyküsü titizlikle yeniden canlandırılır. Tıpkı mitosta Kore'nin yeraltına kaçırılması, Hades ile evlenmesi ve Plutus'u doğurmasında olduğu gibi; aynı biçimde, tahıl da yeni bir yaşam vermek üzere toprağa ekilir. Tıpkı topraktan fışkıran, biçilen ve hem insanoğlunun ekmeği biçimine dönüşen, hem de tohum olarak yeniden kullanılan tahıl gibi, Kore'de annesinden kopartılır ve yeni bir yaşam doğurması için bakireliği yok edilir. Ölen insanlar da, yaşamın yenilenmesi döngüsüne mistik anlamda katkıda bulunmak için toprağa gömülürler. Eleusis'in mesajı budur: her mezardan yeni bir yaşam fışkırır. Bu nedenle inisiyeler, ölümden sonra ulaşılacak ölümsüzlük için umut beslemelidirler. Tüm Grek kentlerinde Eleusis şenliklerinin yapılmasına karşın, gerçek Eleusis Gizemleri yalnızca Eleusis kentinde kutlanmaktaydı. Başlangıçta Demeter kültü yerel bir inançtı ve bu külte inisiyasyon, kişisel değil, topluluk ya da kabile düzeyindeydi. Eleusis Gizemlerine katılan birey, bağlı olduğu topluluğun tam bir üyesi oluyordu. Bu düzen, I.Ö. 600 yıllarında Eleusis'in Atina topraklarına katılmasına kadar sürdü. Bu tarihten sonra, toplumsal statü sağlama yöntemi olarak önemi azalan inisiyasyon, giderek tümüyle dinsel bir tören biçimine dönüştü. Tüm Atinalılar Eleusis Gizemlerine katıldılar ve kısa süre içinde gizemler tüm Grek dünyasına yayıldı; böylece Eleusis şenlikleri "uluslararası" bir niteliğe kavuştular. Ancak, inisiye olmak isteyenler yine de Eleusis'e gitmek zorundaydılar. Eleusis gizem riti artık bir kabile töreni olmaktan çıkmıştı. Her birey, katılıp katılmama konusunda kendi kararını kendisi veriyordu. Bu gelişim ancak, büyük bir kent olan Atina'nın, din de dahil olmak üzere, kişilere kendi yaşam biçimilerini seçme hakkını tanıyan farklı bir kültür yapısına sahip olmasıyla sağlanmıştı. Hem Dionysos, hem de Eleusis Gizemleri geniş bir anlam içeriğine sahiptiler. Bu gizemlerin özü, hiç bir yazılı kaynakta yer almaz; yalnızca topluluğun kutsal günleri olan şenlik dönemlerinde yaşanarak öğrenilirdi. Yine de katılanların büyük çoğunluğu, törenlerin sadece yüzeysel yönlerini tanıyabilirler ve hoşça zaman geçirmek için bir fırsat olarak değerlendirilerdi. Ancak, törenlerin daha derin anlamları da bulunmaktaydı; ama bu gizler, herhangi bir teoloji ya da inanç dizgesi ile açıklanmaz, doğrudan dinsel eylemin yaşanması ile aktarılırdı. Bu bakımdan, inisiye olmamış kişilere gizemleri sözlerle açıklamak olanaksızdı. Öte yandan, gizli dansları yabancılara anlatmak bile dinsel ihanet sayılırdı. Din Dışı Gizem Toplulukları Inisiyelerden oluşan bir topluluk, zamanla tüm dinsel bağlantılardan arınarak, tümüyle sosyal bir dernek biçimine dönüşebilirdi. Yine de kardeşlik, gizlilik ve birlikte yenilen yemekler sürdüğü için, Grekler ve Romalılar bu tür dernekleri de gizem toplulukları olarak görürler, dinsel gizem topluluklarından farklı olarak değerlendirmezlerdi. Bu tür dernekler arasında aristokratik nitelikte olanların Atina politikası üzerinde önemli etkileri olmuştu. I.Ö. 415 yılında ünlü "Gizem Skandalı" meydana geldi. Bir kaç aristokratik dernek, Atina demokrasisini devirmek için komplo düzenlemişti. Tüm üyeleri taahhüt altında tutabilmek amacıyla, her üyenin katılmak zorunda olduğu toplu bir suç işlenmesi yoluna gidildi. Bir gece, bütün üyeler birlikte, Atina sokaklarında bulunan sayısız Hermes heykellerinin erkeklik organlarını çekiçle kırdılar. Böylece ilerde ortak siyasal amaçtan sapma gösterecek olan kişi, kendi dostları tarafından dine karşı suç işlemek ithamıyla ihbar edilecek ve üstelik bu suçlamayı doğrulamak için bir çok tanık kolayca bulunacaktı. Atina halkı gelişmekte olan komployu kısa sürede fark etti. Bir dizi yargılama sonrası, komplocular cezalandırıldı ve sürgüne gönderildi. Komploculardan biri olan ünlü hatip Andocides'in savunma konuşması olan "On the Mysteries" (Gizemler Hakkında) bir edebiyet eseri olarak günümüze kalmıştır. Din dışı gizem toplulukları Grek ve Roma tarihi boyunca varlıklarını sürdürdüler. Özellikle Romalılar gizli topluluklara karşı güvensizlik beslemekteydiler. Bu kuşku, I.Ö. 63 yılında yönetimi devirmeye kalkışan ve bunun için gizem topluluklarını kullanan Catiline tarafından doğrulanmıştı. Örneğin, I.S. 98 - 117 yılları arasında Imparator olan Trajan, bir itfaiye ekibi oluşturmak üzere bir dernek kurmak isteyen Nicomedia (Izmit) halkına izin vermemiş; iyilik işleri için bir dernek kurmak isteyen Amisus (Samsun) halkına ise pek gönülsüz bir onay vermiştir. Orpheus Topluluk inisiyasyonlarının yanı sıra, daha derin dinsel deneyimler yaşamak isteyen bireyler için de törenler mevcuttu. Bu törenler "Orpheus Gizemleri" adını taşımaktaydılar. Orpheus, insanüstü müzik yeteneğine sahip olan ve gizemli yazılar kaleme aldığı öne sürülen bir mitos kahramanıydı. "Orphic Rapsodiler" adıyla bilinen bu yazılar, ölüm sonrası ve ruhsal arınma gibi konuları işlemekteydiler. Bağımsız bir Orpheus kültünün asla varolmamasına ve Orpheus'çu küçük toplulukların öğretilerinin birbirinden oldukça farklı olmasına karşın, söz konusu bireysel inisiyasyon uygulamalarının ortak bir yapısı olduğu görülmektedir. "Orphic" diye adlandırılan Orheus Gizemlerine bağlı kişilerin günah ve suç kavramlarına ilişkin güçlü duyguları olduğu sanılmaktadır. Insan ruhunun tanrısal özellikleri olduğuna, ruhun bedene esir düştüğüne ve insanın asıl görevinin ruhunu kurtarmak olduğuna inanırlardı. Kurtuluş, ancak "Orphic" bir yaşam sürmekle sağlanabilirdi: yani et, şarap ve cinsel ilişkiden kesinlikle uzak durmak gerekliydi. Ölüm sonrasında, ruh yargılanacaktır. Eğer kişi doğru bir yaşam sürdüyse, ruhu Elysium'un çayırlarına gitmeye hak kazanacak; ancak kişinin yaşamı kötülüklerle doluysa, ruhu çeşitli cezalara uğrayacak, hatta belki de cehenneme gidecektir. Ödüllendirme ya da cezalandırma döneminin sonunda, ruh yeni bir bedende yaşama dönecektir. Bu döngüden, yalnızca üç kez üstüste dindar bir yaşam sürdüren ruhlar kurtulabilecektir. Pisagorcular I.Ö. VI. yüz yılın başlarında Güney Italya'da ortaya çıkan Pisagor kardeşlik örgütünün temelinde Orphic inançlar yatmaktaydı. Pisagorcular, kimi zaman politik eğilimlere de sahip olan aristokratik nitelikli bir kardeşlik örgütlenmesiydi. Yine de temel başarıları müzik, geometri ve astronomi alanlarında gerçekleşmişti. Bu alanlarda yer alan çeşitli olguların, sayılar ya da orantılar sayesinde anlaşılabileceğini ortaya çıkarmışlardı. Kendi buluşları ile Orphic eskatoloji (ölüm ve ölümden sonrasının dinsel anlamda incelenmesi) arasında bir bütünlük sağlamışlar; müzik, geometri ve astronomiye dinsel değerler yüklemişlerdi. Öğretilerine göre, insan ruhunun özgün yuvası yıldızlardaydı. Ruh, yıldızlardan yeryüzüne düşmüş ve bedenle birleşmişti. Bu bakımdan, insan aslında yeryüzüne yabancıydı ve bedenin bağlarından kurtularak göklerdeki yuvasına geri dönmek için çırpınmaktaydı. Platoncular Platon'un (I.Ö. 428 - 348) felsefesi, gizem kültleri ile bağlantıların doğrudan bir sonucudur. Platon, eski Grek dininden, özellikle Pisagor kardeşlik örgütünden ve Eleusis topluluklarından bir çok düşünceyi ödünç almıştır. Kendisi de, felsefesinin gizem dinlerinden türediğini belirtmiştir. Örneğin, Eleusis Gizemlerinde pek önem verilen "arama ve bulma" kavramları Platon felsefesinde de baş köşeyi tutmaktadır: filozof, gerçeği arayışına asla ara vermemelidir. Buna karşın Platon'dan sonraki Gizem Dinleri, diyalogların zengin düşgücünden yararlanarak, Platon'un düşüncelerini ödünç almışlar ve böylece Platonculuk ile derinden kaynaşmışlardır. Evren kuramını sergilediği Timaeus adlı eserinde Platon, ayrıca bir de ruh kuramı geliştirmiştir. Yeryüzü, yedi gezegenin oluşturduğu küreler tarafından çevrelenmiştir; sekizinci küre sabit yıldızların bulunduğu küredir. Sekizinci kürenin ötesinde tanrısal ülke yer almaktadır. Tanrısal güçle devinen sabit yıldızlar küresi değişmez bir hızla sağa doğru dönmektedir. Bu saat yönünde devinim, saat yönünün tersine devinen diğer küreleri etkilemektedir. Ölümlülerin küreleri gezegenler düzeyinde başlamaktadır. Her ruhun özgün mekanı sabit yıldızlardan biridir. Kürelerin devinimi nedeniyle ruhlar kürelerden ayrılıp, bedenlerle bütünleşecekleri yeryüzüne doğru düşmektedirler. Bu düşüş sırasında ruhlar çeşitli gezegenlere özgü nitelikler kazanmaktadırlar: Saturn'den miskinlik, Mars'tan kavgacılık, Venüs'ten cinsellik, Jupiter'den şehvet ve Merkür'den açgözlülük. Sonuçta, her ruh bağlı olduğu bedenden ayrılarak, ait olduğu yıldıza geri dönmeye çabalamaktadır. Ölümden sonra ruh, kendi yıldızına geri döner, tıpkı inisiye olan adaylar gibi edindiği tüm niteliklerden sıyrılır, gündelik değerlerden arınarak kutsal mekana girmeye hazırlanır. Platon; kürelerin müziği, ruh göçü, ruhun kendi göksel kökenini anımsaması, doğrunun ödüllenmesi ve kötünün cezalanması gibi bir çok başka geleneksel inançları da yinelemektedir. Daha sonra gelişen Gizem kültleri ise bu açıklamalardan derinden etkilenerek, Platon'un pek güzel ifade ettiği bu kavramları benimsemişlerdir. Helenistik Dönem Büyük İskender'in Asya krallıklarını İndüs nehrine kadar ele geçirmesi ile Grek dünyasının sınırları büyük ölçüde genişlemiş oldu. Ne var ki, Yunanistan'ın ve İskender Imparatorluğunun Batı bölümlerinin dinsel düşüncelerinde değişim çok yavaştı, zira zaten dünyanın hakimi olan Greklerin herhangi bir değişimi gereksiz görmeleri pek doğaldı. Bu dönemde de Gizem kültlerinin etkinlikleri sürmekteydi. Örneğin, Messenia bölgesinde bulunan Andania kentinde Demeter ve Persephone onuruna gizem şenlikleri kutlanmaktaydı. I.Ö. 92 yılından kalma uzun bir anlatı, Andania ritlerinin uygulamasını oldukça kapsamlı biçimde anlatmakta, ancak doğal olarak inisiyasyon töreni sırasında olan biten hakkında hiç bir ayrıntı vermemektedir. Bir diğer örnek; Samothrace adasında uygulanan gizem ritleridir. "Cabeiri" (çeşitli bereket tanrıları) onuruna düzenlenen bu şenlikler, o dönemde büyük dikkat çekmektediler. Cabeiri, denizcilerin yardımcısı olduklarına inanılan tanrılardı ve bu gizemlere inisiyasyon, genelde her türlü felakete, ama özel olarak deniz kazalarına karşı koruyucu olarak kabul edilirdi. Dionysos Gizemleri, şenlik ve cümbüşleri ile, tüm Grek tarihi boyunca sürüp gitti. Grek uygarlığının bir çok özelliği ile birlikte, bu kült de Italya'ya taşındı. Dionysos Gizemleri daha çok alt-orta tabakadan kentlilerce kutlanıyordu ve gizliliğin altında kaba seks partileri ve şiddet içeriyordu. İ.Ö. 186 yılında, "Bacchanalia" (Dionysos şenliklerinin Latince adı) ile bağlantılı bir rezalet Romalıları öylesine olumsuz etkiledi ki, Senato çıkardığı bir karar ile bu kültü tüm İtalya'da yasakladı. Helenistik dönemde, Gizem kültleri ile ilgili en önemli gelişmeler Yunan kültürü ile Doğu dinlerinin karşı karşıya geldiği Doğu ülkelerinde meydana geldi. Grek uygarlığı ile temas, okur-yazarlığın yalnızca bir kaç rahip ve katibin ayrıcalığında bulunan Doğu'daki yaşamı tümüyle değiştirmişti. Iskender'in fetihlerinden sonra toplum yapısı önce dağıldı ve daha sonra yeni çizgilerde gelişim gösterdi. Dinsel düşüncede de değişim kaçınılmazdı. Bunu Doğu geleneklerinin Grekleri etki altına alması izledi. Gerçi, değişim süreci oldukça yavaştı ve ancak bir kaç yüz yıl sonrasında kendini açıkça belli etti. Halbuki, Krallık kurumu açısından Doğu-Batı kaynaşması pek hızlı gerçekleşmişti. Eski Yakın Doğu'da krallık kutsaldı. Suriye ve Mısır'da yeni ortaya çıkan Grek krallıklarının halkı, Makedon krallarına yarı tanrı gözüyle bakıyorlardı. Yunanlıların kendileri de, kısa süre içinde bu politik ve dinsel karışıma uyum sağladılar. Kutsal-kral bireşimi, toplumsal yapının "devlet" ya da "ulus" biçiminde soyutlanmasını kavrayamayan ve ancak politik yapının birliğini kralın kişiliğinde bulabilen Suriyeliler ve Mısırlılar için pek doğaldı. Kral, güvenliğin bir simgesiydi ve bireylerin düzenli bir toplumda yaşamasına yardım etmekteydi. Böyle bir ortamda gelişen ve adına "Kraliyet Gizemleri" (Royal Mysteries) denen ritüeller özellikle Mısır'da çok etkiliydi. Geleneksel Mısır dinine göre, egemenlik süren firavun güneş-tanrı Horus'un yeniden yaşama dönmüş biçimiydi. Firavunun karısı gökler kraliçesi İsis'i, bir önceki ölmüş firavun da bereket tanrısı Osiris'i simgelemekteydi. Helenistik dönemde Osiris'in adı, Zeus ve Apis isimlerinin bir sentezi olan Serapis olarak değişti. Tüm Mısır tanrıları Grek tanrıları ile eşdeğer biçime geldiler: İsis, Demeter ile Aphrodite'in, Horus, Apollon ile Helios'un, Serapis de hem Dionysos, hem Hades ve hem de Zeus'un yerini tutuyordu. Grek ve Mısır mitosları tüm bu tanrılara uyarlandı. Mısır'ın Büyük İskender tarafından kurulan yeni başkenti İskenderiye'nin mahallelerinden biri Eleusis adını taşımaktaydı ve burada Eleusis Gizemlerinin Mısır'a uyarlanmış bir biçimi uygulanmaktaydı. Dionysos Gizemleri ise, Mısır'da çok daha geniş bir uygulama alanı bulmuştu. Firavunun yeniden yaşama kavuşmuş Dionysos'u simgelediği "Bacchus" şenlikleri o denli sık düzenlenmekteydi ki, saray halkı bile kargaşa içine girmişti. Pisagorcu ruh göçü kavramı da aktarılarak, Horus'un hüküm süren firavun olarak yeniden doğuşu ile ilgili geleneksel Mısır inancı ile harmanlanmıştı. Ne var ki politika ve dinin içi içe geçmesi, Gizemlerin Akdeniz dünyasına yayılması için bir engel oluşturuyordu. Mısır ve Suriye'de yaşamakta olan Grekler bile, tanrı ile insan ayrımına dayanan geleneksel kavramı korumaya çalıştılar ve ancak Gizem kültlerinin politik yönleri silindikten sonra, dinsel unsurlar kendilerine ait bir bağımsızlığa kavuşabildiler. Delos adasında bulunan yazıtlar bu durumu pek iyi açıklamaktadır. Delos adasına Serapis tapımı, adanın Grek kökenli firavunlar tarafından bir deniz üssü olarak kullanıldığı dönemlerde girmişti. Ada üzerindeki Mısır etkisi hafifledikçe, Sarapis kültü gelişti ve yeni doruklara ulaştı. Delos adası, daha sonraları Romalılarca Doğu Akdeniz ticareti için serbest bir liman olarak kullanıldı ve bu sayede Sarapis ve İsis tapımı, tüm Grek limanlarına, Napoli körfezine ve Roma'ya kadar yayıldı. Kral tapımı ile Gizem kültleri unsurlarının karışımı, Doğu Anadolu topraklarında bulunan Kommagene krallığında da açıkça göze çarpar. Kommagene kralları, büyük paralar harcayarak tüm ülkeyi devasa tapınaklarla doldurmuşlardı. Bu tapınaklarda her yıl, kralların tahta çıkış günleri tanrılar onuruna düzenlenen şenliklerle kutlanmaktaydı. Tapınak kalıntılarında bulunan yazıtlar, Gizem kültlerinde kullanılan mitas ve dualarla çarpıcı benzerlikler göstermektedir. Roma İmparatorluğu Dönemi Gizem Dinlerinin en şanlı dönemi, Romalıların tüm Akdenize kendi barışlarını kabul ettirmeleri ile başlamaktadır. Dionysos dernekleri İmparatorluğun her yanında, Yunanistan'da, Ege Adaları'nda, Küçük Asya'da, Tuna boylarında ve özellikle İtalya ve Roma'da yeşerdiler. Roma'da "Porta Maggiore" (Büyük Kapı) yakınlarındaki yeraltı bazilikasında olduğu gibi, kimi topluluklarda Orheus ve Dionysos kültleri birleşmişti. Ünlü "Orpheus Ağıtları" da bu tür bir karma kültün ürünüdür. Genellikle Anadolu'da görülen bu karma kültlerin üyeleri geceleri toplanır ve meşaleler altında tapınırlardı. Ritüelde kansız bir kurban töreni uygulaması da vardı; dualar, ağıtlar söylenir; tütsüler yakılırdı. Eskiden beri bilinen Gizem kültlerinin yanı sıra, Doğu halklarının ulusal dinlerinin Grekleşmiş uyarlamaları da yayılmaya başlamıştı. Bu dinleri saran hafif ekzotik atmosfer, Romalılar ve grekler için pek çekici gelmekteydi. Doğu Gizemleri içinde en yaygını İsis kültüydü. Hıristiyanlığın doğuş yıllarında, Augustus zamanında İsis kültü Roma'da modaydı. Gerçek Roma dinsel geleneklerini yeniden geçerli kılmak isteyen Augustus, Doğu etkilerinden nefret ediyordu. Ancak, çevresindeki güçlü ve saygıdeğer kişiler İsis Gizemleri için pek güçlü bir eğilim beslemekteydiler. Aşk tanrıçası İsis, kibar saraylı hanımların da gözdesiydi. İsis kültü, İtalya'da İ.S. I. ve II. yüz yıllarda iyice yaygınlaştı. Bir bakıma, Roma İmparatorluğu topraklarında Hıristiyanlığın yayılması, Mısır kültlerinin ayyılmasıyla aynı döneme düşmektedir. Diğer bir önemli etki de Anadolu kökenli kültlerden kaynaklanmaktaydı. İ.Ö. 200 yıllarında Büyük Ana Kybele (Magna Mater) ve sevgilisi Attis, Roma pantheonuna girmişlerdi ve artık birer Roma tanrısı olarak kabul ediliyorlardı. Kybele-Attis kültü özellikle İmparator Claudius döneminde pek yaygın biçime ulaştı. "Magna Mater" evrensel ana niteliği ile öne çıkıyor ve özellikle yabanıl doğa üzerindeki egemenliği simgeliyordu. Gizem törenleri, sevgilisi Attis ile olan ilişkisi arasılığıyla, Toprak Ana'nın çocukları ile olan bağlantısını vurguluyor; inisiyeler üzerinde, özel bir yöntem sonucunda, Kybele ile bütünleştikleri hakkında öznel bir inanç durumu yaratmaya yarıyordu. Bu kült de, ölümden sonraki yaşam hakkında güçlü bir umut unsuru belirgindi. Perslerin Işık tanrısı Mithra daha geç bir dönemde, büyük olasılıkla İ.Ö. II. yüz yılda yaygınlaşmaya başladı. Mithra kültü, yaşamın başlangıcını Mithra tarafından yakalanan ve kurban edilen kutsal boğaya bağlamaktaydı. Pers kaynaklarına göre, kutsal boğa ölümü ile göklerin, gezegenlerin, yeryüzünün, bitki ve hayvanların doğumunu sağlamıştı; böylelikle Mithra yaşamın yaratıcısı durumuna yükseliyordu. Suriye'den de çeşitli kültler Batı'ya doğru yayıldılar; Jupiter Heliopolitanus (Heliopolis'in -modern Baalbek- kentinin tanrısı) ve Jupiter Dolichenus (Doliche'nin -modern Dülük- kentinin tanrısı) en önde gelenleriydi. Byblos kentinin bitki tanrısı Adonis, uzun süreden beri Greklere aşinaydı ve genellikle ritleri ve mitleri pek benzer olan Osiris ile bağlantılı kabul ediliyordu. Adonis'in dişi eşdeğeri Greklerin Aphrodite ile aynı kabul ettikleri Atargatis idi. İmparator Marcus Aurelius'un egemenlik sürdüğü yıllarda, İ.S. II. yüz yılın sonlarına doğru, Paflagonya'lı İskender adlı bir sahte-peygamber, "Glycon" adlı kutsal bir yılana tapmak üzere yeni bir Gizem kültü geliştirmiş ve çok etkili olmayı başarmıştı. Suriye etkisinin doruğa vardığı dönem, İ.S. III. yüz yılda, Sol Invictus adlı Suriye güneş tanrısının neredeyse Roma İmparatorluğunun baş tanrısı durumuna yükseldiği yıllardır. Bu kült İ.S.220 yılında, kişisel olarak İmparator Elagabalus tarafından Roma'ya tanıtılmış ve İ.S. 240 yılından başlayarak Sol onuruna düzenlenen "Pythia" şenlikleri başlamıştır. İmparator Aurelianus (270-275), Sol'u en yüce tanrı düzeyine çıkarmış ve İmparatorluğun dört bir yanında Sol tapınakları inşa edilmiştir. İmparator Büyük Constantine bile, uzun süre Sol ile İsa arasında tereddüt geçirmiş, her iki dinin birlikte hüküm sürmesine izin vermiştir. Sonunda, Constantine'in girişimi ile Hıristiyanlık Roma'nın resmi dini olmuştur. Farklı Gizem Dinleri zaman içinde birbirinden esinlenmişlerdir, ancak her bir Gizem Dini farklı bir sosyolojik gruba yönelik olmuştur. Grek ve Roma kentlerinin orta sınıf halkı Dionysos topluluklarını seçerken, İsis liman kentlerindeki orta tabakayı çekmiştir. Magna Mater'in izleyicileri çoğunlukla zanaat ve meslek örgütleri olmuş, Mithra askerleri ve memurları etkilemiştir. Köleler için ayrı inanç toplulukları oluşmamış, isteyen köle istediği külte toplumsal statüsünü korumak koşulu ile bağlanabilmiştir. Yalnızca şenlikler sırasında köleler, özgür yurttaşlar ile eşit kabul edilmişlerdir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Nietzsche Yanıtlama zamanı: Kasım 21, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 21, 2006 ellerine saglık malcom saol paylasım içn...bu kadr uzn yazıları nerden buluon anlamadmkı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Kasım 21, 2006 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 21, 2006 VALLA konular önemli olduğu için bu kadar uzun benim suçum diil özellikle uzun konuları seçmiom:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
YankeeRose Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Bunların haricinde gizen dinleri olmayan fakat gizem kültlerinden gelen yapılar da mevcut örneğin yine inisiyasyon rutlerinin olduğu masonluk veya OTO gibi yapılar da değerlendirilmelidir bence bu konu dahilinde. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 evet rose aslında masonluk ve OTO da yukarıda anlatılan bazı gizem dinlerinin devamı olarak şekillenmişlerdir zaten... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
YankeeRose Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 genellikle SOL INVICATO onların kökeni.. ama şimdi böle diyince kimse anlamadı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 valla bak şimdi bende anlamdım:) nedir SOL INVICATO? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
YankeeRose Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 SOL INVICATO: eski bir tapınım cinsi.. güneş tanrısı merkezlidir. Üç adet dişi tanrıca ile cevrili bir inanç olup bir dönem roma lejyonerleri tapındı. iinvicator olmak için erkek ve ekonomik özgürlüğe sahip olman gerekirdi. Özellikle free masonory'nin yayınladığı yazılarda (ki bunlar masonlar arasında dağıtılır sadece.. senin eline nerden geçiyor diye sorma, buluyorum ben ole şeyleri) masonluğun kökeni olarak görülür. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 evet şimdi anlaşıldı tapınakçılarına babası bunlar o zaman:) zaten masonlarda tapınakçıların çocukları sağol. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
YankeeRose Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 gibi gibi.. olayı cözdün denebilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 aslında hepsi nin kaynağının aynı olduğu dahada beliriyor.bunun için yola çıkan bir adam vardı duıjdef falan tam hatırlayamıyorum.ama kurduğu grubun ismi dördüncü yolculardı.o da tüm ezoterik ilimleri oluşturan çok eski tek bir kaynağı aramak için yola çıkmıştı.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
YankeeRose Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 sanırım tek kaynak hermetizim ve sol kol içinde var Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MALCOLMX Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 ama o ondanda öte (hermetizm) bir şeyler arıyordu elimde onunla ilgili belgeler var ama yazmam gerek uzun sürer bir ara yollarım onuda... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
YankeeRose Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 23, 2006 sanırım var.... işe yarayan bazı şeyler var ve geçekten işe yarıyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
birunsatan Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2008 Hıristiyanlığın ilk üç yüz yıllık gelişme dönemi süresince, Roma İmparatorluğu toprakları üzerinde çeşitli Gizem Kültleri yan yana varlıklarını sürdürmüşlerdir. Tüm bu kültler, ulusal ve yerel inançlardan kaynaklanarak gelişmişler ve sonradan kozmopolit ve uluslararası niteliklere kavuşmayı başarmışlardır. Ne var ki, tüm Akdeniz dünyasının Romalılar tarafından birleştirilmesinin yarattığı yeni toplumsal koşullar oluşmamış olsaydı, Gizem Dinleri asla ulaştıkları gelişim ve yayılma düzeyini sağlayamazlardı. Büyük kentlerde ve limanlarda, İmparatorluğun en uzak yörelerinden gelen halklar toplanıyordu; bir çok insan alışmış oldukları çevreden uzaklaşmak zorunda kalarak yalnızlık içine itilmişti. Bu kişiler, tanıdık bir çevre içinde özümsenme gereksinimi duyarak, yalnızca bir topluluğa ait olabilmenin sağlayacağı güvenliği aramaktaydılar. Roma İmparatorluğunun getirdiği ekonomik ve politik koşullar da, Gizemlerin gelişimini hızlandırmıştı. Bir Gizem topluluğu üyeleri birbirine destek oluyordu. Bir zanaatkar, bir tüccar ya da bir hukukçu için Gizem topluluğuna üye olmak başarının yolunu açabiliyordu. Üstelik, monarşi tarafından yönetilen bir toplumda, kişisel girişimlerin başarı şansı oldukça azdı. İmparatorluk yapısının üstünlüğü karşısında girişimleri hüsrana uğrayan kişi, daha iyi bir gelecek için umut bağlayabileceği bir topluluğa yönelmekteydi. Gizem dernekleri, böylelikle hem bireyselliğin zevkini, hem de kardeşlik ortamının yararlarını bir arada sağlamaktaydı. En azından, ilke olarak Gizem topluluklarında herkes eşit kabul ediliyor, toplumsal statü ve ulusal kökenine bakılmaksızın herkes kardeş olarak görülüyordu. Aslında, Gizem topluluklarına katılmak bir kişisel seçim konusu olduğundan, propaganda ve misyonerlik kaçınılmazdı. İsis ve Mithra kültlerinde, misyonerlerin gayretleri aşikardı; bu Gizemlerin izleyicileri Roma'yı kendi kültlerinin merkezi olarak kabul etmekteydiler. İ.S. II. yüz yılda yaşamış olan yazar Apuleius'a göre, Roma'ya "Sacrosanta Civitas" (Kutsal Kent) adını vermekteydiler. Örgütlenme Genel olarak Gizem Kültlerinin örgütlenmesi oldukça gevşekti. Dionysos Gizemlerinde rahipler, Yunanistan'da her zaman olduğu gibi, varlıklı kişilerdi. Roma'da Magna Mater Kültünde "Galli" olarak adlandırılan çok sayıda rahip görev alır; başlarında "Archigallus" denilen bir baş rahip bulunurdu. Ayrıca, saçlarını uzatan, kadın giysileri giyen ve kokulu yağlar sürünen bir hadımlar grubu da bulunurdu. Bu kişiler, Magna Mater kutlamaları sırasında, vahşi bir müzik eşliğinde çılgınca dans ederler, çoşku ve heyecanın doruklarına ulaşınca kendi kendilerini kamçılar ve yaralarlar, sonunda bitkin düşerlerdi. Rahiplerin dışında, rahibeler ve çok sayıda sıradan görevliler de bulunurdu. Kültün tüm üyeleri, ritüelik geçit töreni sırasındaki işlevlerine göre örgütlenmişlerdi: "Dendrophori" (Ağaç Taşıyanlar) ve "Cannophori" (Kamış Taşıyanlar) gibi. İsis Gizemlerinde yüksek dereceler, mutlaka Mısır'ın rahipler sınıfına mensup ya da bu soydan gelen kişilere aitti. Aslında, soy olarak rahipler sınıfına mensup olmak, daima yetenek ve ustalıktan önce gelemekteydi. Bu durum, rahiplerin sayısını sınırlı tutmakta, buna karşılık diğer dinler ile rekabette ciddi bir engel oluşturmaktaydı. Ancak, Yunan ya da Roma kökenliler için dinsel topluluğun içinde yükselmenin ikinci bir yolu daha vardı: Mısır'da adına "Pastophori" (Kutsal Sandık Taşıyanlar) denilen bir grup din adamı mevcuttu ve bunlar rahipler sınıfının en alt düzeyini oluşturmaktaydılar. Halbuki, Yunanistan ve Roma'da Pastaphori Mısır soyundan rahipler sınıfının yerini almışlar ve tüm dinsel toplulukların önderi durumuna ulaşmışlardı. Ritler ve Şenlikler Gizem kültlerine giriş törenlerinin öncesinde bir hazırlık dönemi geçirilirdi. Örneğin, İsis kültünde giriş töreni öncesinde et, şarap ve cinsel birleşmeden kaçınılması gereken on bir günlük bir süre geçirilirdi. Kült merkezinde bulunan kutsal bölümde "Hagneuontes" (Erdemli Yaşayanlar) diye adlandırılan adaylar herkesten uzak tutulurlardı. Tüm Gizem Dinlerine girişte adaylar mutlaka bir gizlilik andı içmek zorundaydılar. İsis Gizemlerinin andının kayıtlı olduğu papirüs günümüze kalmıştır. İnisiyasyon öncesinde adayların günahlarını itiraf etmeleri istenirdi. Adaylar çoğu zaman, törenin bir bölümünü oluşturan "Vaftiz" işlemine kadar geçmiş olan tüm yaşamlarını, işledikleri günahlarla birlikte anlatmak durumunda kalırlardı. Adayların itirafları tüm topluluk üyelerince dikkatle dinlenirdi. Vaftiz uygulamasının adayların geçmişteki tüm günahlarını sileceği ve o andan başlayarak adayların kurtarıcı tanrının hizmetinde daha iyi bir yaşama başlayacaklarına inanılırdı. Mithra Gizemlerinde yedi derece vardı: "Corax" (Kuzgun), "Nymphus" (Damat), "Miles" (Asker), "Leo" (Aslan), "Perses" (Pers), "Heliodromus" (Güneşin Habercisi) ve "Pater" (Baba). En alt derecedeki üyeler, ritüelin en önemli törenlerinden bir olan kutsal ekmek ve su töreninde tüm topluluğa hizmet etmekle yükümlüydüler. İnisiyasyon törenleri her zaman ölüm ve yeniden yaşama dönüşün bir taklidiydi. Bu törenler olası en çarpıcı biçimde canlandırılırdı. Kimi uygulamalarda adaylar toprağa gömülürler ya da büyük küplerin içine sokulurlar; hatta kimi zaman simgesel olarak iç organlarının çıkarılması (tören için bir hayvanın iç organları önceden hazırlanırdı) ve mumyalanmaları bile taklit edilirdi. Başka bazı uygulamalarda ise, adayların kafalarının kesilmesi ya da suda boğulmaları temsil edilirdi. Orpheus kültünde, Dionysos Zagreus mitinin temsilinde, bir çocuk kalbi simgesel olarak pişirilir ve katılanların yemesi için dağıtılırdı. Çoğunlukla ilginç etkinliklere sahne olan Vaftiz uygulaması, suyla olduğu gibi ateşle de olabilirdi. Vaftiz töreni sırasında kükürtlü meşaleler yakılır; yanan meşaleler suya daldırılır ve izleyenleri hayrete düşürerek, sudan çıkartılan meşaleler yanmaya devam ederdi. Bir başka şaşırtıcı uygulama, karanlık bir odada önceden hazırlanmış bir yazının aniden duvarda parlayarak görünmesiydi. Töreni yöneten rahibin başının çevresinde nasıl hale oluşturulacağını (bu işlem "Nimbus" etkisi olarak bilinir) anlatan talimatnameler bu güne dek kalabilmiştir. Rahibin başı traş edilir ve koruyucu bir yağ ile sıvanır, daha sonra başın arka kısmına içi az miktarda alkolle dolu bir metal kap bağlanırmış; karanlık bir odada alkol yakılınca, kısa süre için istenen "Nimbus" etkisi sağlanabilirmiş. Dionysos ve İsis Gizemlerinde, inisiyasyon töreni çoğunlukla bir "Kutsal Evlilik" yani kutsal çiftleşme riti ile noktalanırdı. İnisiyasyon törenleri genellikle müzik ve dans eşliğinde uygulanırdı. Bu törenlerde çok sayıda aktör rol alırdı. Dionysos topluluklarında, mimik gösterileri için özellikle ayrıntılı çalışmalar yapılırdı. Kutsal rollerin isimleri yöreden yöreye farklı olurdu. En çok rastlanan roller Dionysos, Ariadne (Dionysos'un eşi, bitki tanrıçası), Palaemon (bir deniz tanrısı), Aphodite (aşk ve güzellik tanrıçası), Proteurythmos (müzikte ritmi bulan tanrı), Kore, Demeter, Asclepius (tıp tanrısı), Pan (çobanlar tanrısı), Curetes (uzun saçlı gençler), Nymphe'ler (doğa tanrıçaları), çobanlar, Silen'ler, Satir'ler (yarı insan yarı hayvan vahşi yaratıklar), Maenad'lar (Dionysos kültünde gece eğlentilerine katılan kadınlar), Kentaur'lar (yarı insan yarı at yaratıklar) ve "Mağaranın Bekçisi" rolleriydi. Törenlerde her zaman İmparator'un sağlığı ve esenliği için bir dua yer alırdı; tüm Roma İmparatorluğu için de ayrıca bir hayır duası yapılırdı. Aslında, siyaset ve din öylesine iç içe geçmişti ki, zaman zaman kullanılan "Emperyal Gizemler" ifadesi hiç de şaşırtıcı değildi. Bu bakımdan, özellikle Dionysos kültü için, törenlerin uygulamaları üyelerin sosyal statülerine göre farklar göstermekteydi. Varlıklılar için ve üst orta sınıf için, şenlikler sosyal etkinlikler olarak görülürdü. Bu toplulukların üyeleri, İmparator'un kendilerine sağladığı barış, güvenlik ve iyi yaşam fırsatı için müteşekkirdiler; Roma İmparatorluğuna sadakatle bağlıydılar ve bu duygularını törenlerde belirtmekteydiler. Dionysos, aynı zamanda aktörlerin de koruyucu tanrısıydı. Uluslararası aktörler topluluğu kendi toplantılarını Dionysos Gizemlerine uygun biçimde kutlamaktaydı. Roma İmparatoru seyahate çıktığı zaman, çeşitli kentlerde İmparator onuruna düzenlenecek olan şenlikleri hazırlamak sorumluluğu bu aktörler birliğine aitti. İmparatorun gezi programı önceden belirlendiği için, yolculuk Gizem törenlerine yakından benzeyen bir cafcaflı festivaller dizisine dönüşürdü. Gizem topluluklarının toplantıları, birlikte yenilen yemeklere göre adlandırılırdı. Dionysos Gizemlerinde toplantıların adı "Stibas" (Saman) idi; zira üyeler yemeklerini saman demetlerinin üzerinde oturarak yerlerdi. Attis Gizemlerinde yemekli toplantının adı "Kline" (Sedir) idi; zira yemekler sedirlerde uzanılarak yenirdi. Mevsimsel Şenlikler Dionysos, Demeter, İsis ve Magna Mater kültlerinde bir tür dinsel takvim düzeni bulunmaktaydı. Bu takvim düzenine göre gerçekleştirilen mevsimsel festivaller, bağbozumu ve tahıl ekim-hasat zamanı ile yakından bağlantılı olan eski kabile törenlerinden miras kalmıştı. Şenliklerin zamanlaması, Gizemlerin kaynaklandığı ülkelerin mevsim ritlerine verdiği öneme ve coğrafi koşullara göre değişmekteydi. Dionysos şenlikleri dört mevsimde de kutlanırdı; ama en önemlisi bağbozumu şenlikleriydi. Dionysos kültünde, Demeter inançları ile yakından ilişkili olduğu için, tahıl ekimi ve hasat zamanı şenlikleri de kutlanırdı. Magna Mater kültünde ise, yaşamın yenilenmesini temsil eden bir bahar şenliği kutlanmaktaydı. İsis şenlikleri, Nil nehrinin döngüsü ile bağlantılı olan üç mevsime (taşkın, ekim ve hasat) göre ayarlanmıştı. Her yıl yaklaşık olarak 19 Temmuz'da, tüm ülke sıcaktan kavrulmuş durumdayken, tıpkı bir mucize gibi, Nil'in suları yükselir ve taşkın başlar. İşte Mısırlılar için kutsal yılbaşı olan o gün, güneş doğmadan önce, İsis'in yıldızı olan Sirius ufuktan yükselerek, taşkın mevsiminin ilk habercisi olur. Nil taşkını şenlikleri eski Mısır'ın en büyük şenlikleriydi. Ayrıca, ek,m ve hasat şenlikleri de vardı. Ancak Mısır takvimi, artık yıl hesabı gözetilmeden düzenlenmiş, 365 günlük bir güneş takvimi olduğu için, belirli bir tarihe bağlanan şenlikler her dört yılda bir gün geri gider ve böylece ciddi bir karışıklık ortaya çıkardı. Romalılar, artık yıl uygulamasını getirerek, Mısır takvimini yeniden düzenlediler. Roma İmparatorluğunda, İsis şenlikleri 25 Aralık, 6 Ocak ve 5 Mart tarihlerinde kutlanıyordu. -------------------- alıntıdır... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.