Jump to content

Metafizikçinin Bunalımı


androcktonus

Önerilen Mesajlar

Arkadaşın Andrei BUMBLOWSKI şimdi yalnız adı kalan bir orta Avrupa ülkesinde felsefe profesörlüğü yapmıştı. Bildi bileli garip bir saplantısı vardı. Zavallının. Ben daha çok sağduyuyla hareket eden bir insanım. Hayatta doğru yolu bulmak için hep mantığa başvurulmasına karşıyım. Mantık bence eğlenceli tartışmalarda karşıt düşünceyi savunanları sinirlendirmede işe yarar en çok. Ama BUMBLOWSKI hiç de bu düşüncede değildi. Mantığı onu nereye götürürse oraya giderdi. Garip şeyler gelirdi başına bu yüzden. Tartışmalara karışmayı pek hoşlanmadığı için gerçek düşüncelerini yakın arkadaşları bile doğru dürüst bilmezdi. Yalnız kimsenin gözünden kaçmayan bir gerçek vardı ortada. BUMBLOWSKİ devamlı olarak “değil” ve bunun anlamdaşları gibi olumsuzluk belirten sözcükleri kullanmaktan kaçınırdı. Örneğin “bu yumurta taze değilmiş” demek için “bu yumurtanın içinde bir takım kimyasal değişmeler olmuş” derdi; “”aradığım kitabı bulamıyorum” diyecek yerde “bulduğum kitaplar aradığımdan başka” derdi., yada “öldürmeyeceksin” yerine “yaşama değer vereceksin” sözünü kullanırdı. Kendine özgü birtakım kalıplar içerisinde yaşayıp gidiyordu. Adamcağız; ama temiz bir yaşamdı bu. Neden bilmem severdim onu, o da bilirdi kendisini sevdiğimi. Sonunda bana içini dökerek aşağıdaki olayı anlatmasının da gerçek nedeni bu olmalı. BUMBLOWSKİ’nin bu ilginç yaşantısını olduğu gibi yazıyorum.

Hastaydım o gün; ateşler içinde kıvranıyordum. Ölümle kucak kucağıydım sanki.düşümde kendimi cehennemde gördüm. Pek de imkansız diyemeyeceğim olağan dışı şeyler olup duruyordu bu cehennemde. Örneğin birtakım lanetliler buraya ilk gelişlerinde kağıt oyunlarıyla zaman öldürmeye heveslenirler; sonsuzluğu kısaltabileceklerini sanırlar böylece. Ama çok geçmeden çabalarının boşuna olduğunu anlarlar. Çünkü ellerindeki iskambil destesini ne kadar karıştırsalar kağıtların düzeni maça asından kupa papazına değin hep aynı kalır.

Bu cehennemde olasıcılık (probobilite) öğretisini benimseyenler için özel bir bölüm vardır. Burada yalnızca birkaç maymun ve içine kağıt geçirilmiş yazı makineleri bulunur. Maymunlardan biri, bir yazı makinesinin tuşları üzerinde gezinecek olsa makine rasgele SHAKERPARE!in sonelerinden birini yazıverir kağıda. Fizikçiler için ayrılan ayrılan bölümde ise başka bir işkence uygulanır. Burada birtakım çaydanlıklar ve yanan ateşler vardır. Ama çaydanlıklar ateşe konunca içindeki su taş gibi donar kalır. Bir de havasız odalar vardır. Ama fizikçiler hiçbir zaman hava girsin diye camları açmaya kalkışamazlar. Daha önce denemişlerdir çünkü; bir tek cam açılsalar odadaki havanın olanı da uçar gider, içerde tam bir boşluk kalana değin. Cehennemde oburlara da özel bir yer ayrılmıştır. Bu adamlar için en usta aşçılar en güzel yemekleri hazırlar. Ama bir obur önüne konan biftekten şöyle kıvançla bir lokma alacak olsa tadının çürük yumurtaya benzediğini fark eder. Yumurta yemeye kalksa çürük patates yemiş gibi olur.

Hume’un felsefesini karşıt tezlerle çökerten düşünceler için özel bir işkence hazırlanmıştır. Bu dik kafalı düşünürler cehennemde bile akıllanmamışlardır bir türlü. Tümevarım’a sanki bir hayvan içgüdüsüyle bağlıdırlar. Ama ne zaman tümevarım yoluyla bir yargıya ulaşsalar ardından bu yargıyı çürüten bir durumla karşılaşırlar. Bu yalnızca lanetlenişlerinin ilk yüzyılında uygulanan bir işkencedir. Yüz yıl sonra tümevarımlarının artık hep çürütüleceğini anlar ve bunu beklerler. Ama boşuna; bekledikleri tepki bir türlü gelmez. Yüz yıl daha geçip de düşünürler tümevarımlarının çürütülemeyeceği kanısına kapılana değin. Sonsuzluk boyunca süregelir bu şaşırtmacalar; hem de gittikçe daha yükselen bir mantık düzeyinde.

Yaşamları boyunca kitleleri peşlerinden sürüklemeye alışmış söylevciler için ayrı bir işkence uygulanır. Gerçi konuşma yetenekleri yerindedir bunların. Bir alay da dinleyici sıralanmıştır karşılarında. Ama ne söyleseler bir yel eser götürür, bir türlü duyuramazlar seslerini. Dinleyicilerin kulağına nereden geldiği belirsiz bir takım sözler ulaşır.

Bu cehennemin tam ortasında şeytan durmaktadır. Onun katına ancak ileri gelen lanetliler kabul edilir. Cehennem ülkesinde şeytanın bulunduğu yere yaklaştıkça daha da umulmaz şeylerin gerçekleştiği görülür. Şeytanın kendisi aklın alabileceği en büyük olanaksızlıktır, en katı hiçliktir o, yokluğun ta kendisidir. Ama hep değişme halindedir.

Felsefe alanındaki ünümden dolayı karanlıklar ülkesinin prensi ile görüşmeme izin verdiler. Şeytanın olumsuzluğun özü olduğunu kitaplardan okumuştum. Ama onu yakından görünce şaşmaktan kendimi alamadım yine de. Aklın olumsuzluğu bir yana varlığı da olumsuzdu şeytanın. Gövdesi tam bir boşluktan meydana gelmişti. Öyle bir boşluktu ki bu, içinde hiçbir atom bulunmadığı gibi, bir ışık noktası bile yok. Aklın alamayacağı olağanüstü bir rastlantıya borçlu varlığını bu boş gövde. Çünkü ne zaman bir atom içine yönelecek olsa rasgele bir başka atomla çarpışarak yolunu değiştiriyor. Bu boşluğa hiçbir ışık girmediği için görünüşte rengi kapkara. Ama bizim bildiğimiz şöyle böyle bir kara değil bu, bütün bütün, katıksız bir kara. Bu kara boşluğun bir de biçimi var. Bizim tam şeytana yakıştırdığımız biçim; boynuzları, keçi ayakları, kuyruğu, her şeyiyle. Cehennemin her yanı alevlerle kaplı bu aydınlık ortam içinde o kapkara gövdesiyle korkunç ve görkemli bir görünüşü var şeytanın. Hiç yerinde durmuyor. Varlığını meydana getiren boşluk hep hareket halinde. Bir şeye kızdı mı çöreklenmiş kuyruğunu öfkeli bir kedi gibi sallıyor.

Şeytan arada sıra yeni ülkeler almak üzere yola çıkar. Giderken pırıl pırıl bir ak zırh geçirir sırtına, böylece içindeki boşluğu gizlemiş olur. Yalnız gözlerini açıkta bırakır bu giysi; gözlerinden hiçlik ışınları fırlar şeytanın. Bu hiçlik ışınları nerede bir olumsuzlukla karşılaşsalar, nerede bir yasaklama, engelleme kültü görseler şeytana uymaya hazır olanların yüreğine işler. Tüm olumsuzluklar ondan çıkar, bir sürü gerçekleşmemiş dilekler tutsak edilir. Onun bir parçası olurlar. Böylece şeytanın gövdesi durmadan genişler; o da tüm evreni doldurana değin büyüyeceğim diye gözdağı verir çevresine.

İlkeleri yasaklamalardan, yapma – etmeden ibaret töreciler, istemlerini korkularına tutsak eden güçsüz adamlar, buyruğu altında yaşayanları korkudan titreten derebeyleri hep zamanında şeytanın birer parçası olup çıkarlar.

Şeytanın çevresinde panteizmin yerine pandiabalizmi getiren bir sürü dalkavuk düşünür toplanmıştır. Bu adamlar “varlık” denen şeyin yalnızca görünüşte kaldığını, yokluğun tek gerçek olduğunu savunurlar. Görünüm’ün yokluğu bir gün ortaya çıkacak diye düşünürler. O zaman varlık sandığımız şeylerin aslında şeytansal töz’den kopmuş birer parça olduğu anlaşılacakmış. Bu metafizikçiler söz cambazlığında gerçi pek ustaydılar ama yine de beni kandıramamışlardı. Yaşadığım sürece otoritenin ezici baskısına karşı durmuşumdur. Bu alışkanlık besbelli cehennemde de yakamı bırakmamıştı. Dalkavuk metafizikçilerle tartışmaya başladım. Sesime hem arkadaşça, hem bilgiççe bir ton vererek, “Bu söyledikleriniz çok saçma” dedim. “Yokluğun tek gerçek olduğunu söylüyorsunuz. Tapındığınız bu kapkara boşluğu bir varlıkmış gibi gösteriyorsunuz. Kısacası, yokluğun varlığına inandırmaya çalışıyorsunuz beni. Oysa tam bir çelişme bu. Cehennemin alevleri ne denli yakıcı olursa, yine de böyle bir çelişmeyi kabul ederek düşünsel varlığımı alçaltamam.”

Bu sırada dalkavukların başı söze karıştı: “Çok hızlı gidiyorsun dostum”, dedi. “Yokluğun var olmadığını mı söylemeye çalışıyorsun bize? Ama senin varlık niteliğini yakıştıramadığın şey nedir aslında? Eğer yokluk gerçekten yoksa, gerçekten hiçse, üstüne söylenen herhangi bir söz de yetersizdir, boştur. Senin yokluk için yoktur demen saçma bu yüzden. Cümle yapısının mantıklı bir şekilde nasıl çözümlendiğini pek bilmiyorsun anlaşılan. Oysa bunu daha çocukken öğrenmiş olman gerekirdi. Bilmez misin ki, her cümlenin bir öznesi vardır ve eğer bu özne yok olsa, cümlenin hiçbir anlamı kalmaz. Bu yüzden sen, büyük bir hevesle, yok olan şeytanın var olmadığını söylerken kendi kendinle çelişmeye düşüyorsun.”

Bu sözlerim üzerine bütün metafizikçiler katıla katıla gülmeye başladılar. Sonrada beni birbirlerine göstererek , “şuna bakın, nasıl da kendi kendine çelişmelere düşüyor” dediler. “Olumsuzluktan kaçınmak için uydurduğu şu yasaya bakın. Değil sözcüğünü kullanmayacakmış hiç!”

Çok sinirlenmiştim ama belli etmemeye çalışıyordum. Her zaman yanımda taşıdığım sözlüğümü cebimden çıkardım. İçinden bütün olumsuzluk belirten sözcükleri karaladıktan sonra onlara dönerek, “bundan böyle konuşmalarımda yalnızca bu geri kalan sözcükleri kullanacağım” dedim. “Bu sözcüklerin yardımıyla evrende bulunan her şeyden söz edebileceğim. Ama bunların hepsi şeytandan başka her şey olacak. Bu cehennem ülkesinde şeytan herkesin gözünü korkutmuş; oysa zırhın altında yatan yalnızca kötü bir dil alışkanlığıymış. “Değil” sözcüğünü dilimizden atabilsek, şeytanın imparatorluğu sona ermiş demektir.”

Bu tartışma boyunca şeytan sinirli sinirli sallıyordu kuyruğunu. Gittikçe artan bir öfkeye kapıldığı belliydi. Çukur gözlerinden yabansı bir karanlık fışkırıyordu. Ama sonunda ben onu “kötü bir dil alışkanlığı“ olarak tanımlayınca bir patlama duyuldu birden. Her yandan hava akmaya başladı o şeytan denen boşluğun içine; o ürkünç görüntü yok oluverdi ortadan. Cehennemin hiçlik ışınlarıyla daha da bulanıklaşan boğucu havası sanki büyülü bir el değişmişçesine birden açılıverdi. Bize maymun ve yazı makineleri gibi görünen şeylerin aslında sanat eleştirmenleri olduğu anlaşıldı. Çaydanlıklar kaynamaya, iskambil kağıtları karışmaya, camdan içeri temiz hava girmeye başladı; bifteklerin tadı da bifteğe benziyordu artık.

Bütün benliğimi saran sonsuz bir özgürlük sevinci içinde uyandım. İlk bakışta bir çılgınlık nöbetini andırıyorsa da, gördüğüm düşte ders alınması gereken bir gerçek payı olduğunu anlamıştım. Uyandıktan sonra ateşimde düştü; ama senin çılgınlık nöbeti diyeceğin şey, hiç bırakmadı yakamı. Bir saplantı oldu kaldı bende.

 

Bertramd RUSSELL

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...