KATA Oluşturma zamanı: Nisan 20, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 20, 2008 cok etkilendim bu şiirden ve buraya yazmayı cok istedım,okurken cambazı ,archangelı,fcuk ı,darkvenüsü,elesisi,birunu,pitchi,cruyu ... kısaca anladığım ve hissettiğim kadarı ıle anlayacagını ve hissedecegini düşündüğüm kısılerı andım hep... çanlar çalıyor nedensiz ve biz de ... düşünüyorum(Z) çağrıldığımız düşü... bu pazar gününe yaraşır sıkılgan kırılgan bir halde,hediye ediyorum size Yaklaşık Olarak Adam ağır pazar örtmüş kaynayan kanı, haftalık ağırlık çömelmiş kaslarına, kendi içine düşmüş nedensiz çalan çanları bulmuş ve biz de mutlu olacağız zincir sesleriyle çanlarla birlikte içimizde çaldıracağımız... bizi kamçılayan bu dil,ne ışıkta irkiliyoruz? sinirlerimiz kamçı zamanının avuçları içinde ve kuşku geliyor tek bir renksiz kanatla vidalayarak,sıkıştırarak,ezilerek içimizde, paketi açılmış,buruşuk bir kağıt gibi, acının balıklarının kaymasına bir başka yaşın armağını gibi... çanlar çalıyor nedensiz ve biz de... meyvelerin gözleri dikkatle bize bakıyor tüm hareketlerimiz kontrol altında, hiçbir şeyimiz yok gizli saklı. ırmağın suyu yatağını öylesine yıkamış ki, eski değişikliklerin altı oyulmuş... esrimeleriyle kurumuş kışkırtmalara bağlı, güçsüzlerin ilgisini çeken hayatların yaladığı, barlardaki duvarların ayaklarıyla sürüklenen bakışların tatlı çocuklarını taşıyor. günlük gazetelerin boğuculuğuna hizmet eden kaynaklar, kurumuş ellerle alınan bakışlar, dinlenmeyi veya eğlenmeyi gerektiren sabahın iliğine bir çiçek gibi vidalanan gülümsemenin kaygılı zenginliğini veren günün getirdiği aydınlık veya kuşkulu görüntü elektriğe dokunmalar,titremeler,sarsılmalar serüvenler,ateş,gerçeklik veya kölelik kentin kaldırım taşlarında kullanılmış ve sadakaların onca aşağılığı ile cezalandırılmış farklı fırtınalar boyunca sürüklenen bakışlar yakından izliyor su şeritlerinin çevresinde ve denizlere doğru akıyor beraberinde götürerek değersiz insannları ve onların aldatıcı görünüşlerini. ırmağın suyu yatağını öylesine yıkmmaış ki ışık bile kayıyor düz dalgada ve kayaların keskin parıltısıyla düşüyor dibe çanlar çalıyor nedensiz ve biz de... kendimizle birlikte taşıdığımız kaygılar, her sabah giydiğimiz iç giysilerimizdir bizim. yararsız metal bulmacalarla süslü, gecenin düşten elleriyle yıktığı, yuvarlak görüntülerin banyosunda arınmış, kentlerde kırımlarla kurbanlarla hazırlanmış, bakış açılarının yok edildiği denizlerin yakınında, tedirgin sertliklerin dağları üzerinde, kederli uyuşuklukların kentlerinde, kafanın üzerindeki ağır el... çanlar çalıyor nedensiz ve biz de... gidişlerle gidiyor,gelişlerle geliyoruz başkaları gelirken gidelim,giderken gelelim biz nedensiz,biraz kuru biraz güçlü sert ekmek,besin,daha çok ekmek eşlik eden dilin gamındaki tatlı şarkıya renkler ağırlıklarından vazgeçiyorlar ve düşünüyorlar düşünüyorlar ve bağırıyorlar ve kalkıyorlar ve besleniyorlar çekirdeğinin etrafında sözü dokuyan ısıyı düşüren düz duman gibi hafif meyveleriyle çağrıldığımız düşü çanlar çalıyor nedensiz ve biz de.. yürüyoruz karınca gibi kaynayan yollardan kaçmak için bir görüntü şişesiyle bir hastalık tek tek bir hastalık ölümü beslediğimiz ezgiyi içimde taşıdığımı biliyorum ve korkuyorum ölümü taşıyorum ,eğer ölürsem ölümdür beni görünmez kollarıyla taşıyacak olan sonlar ve hafifler zayıf otun kokusu gibi, sonlar ve hafifler nedensiz gidiş gibi, acısız,borçsuz,pişman olmaksızın... çanlar çalıyor nedensiz ve biz de bizi zincire bağlayan zincirin ucunu aramak niye? çanları çalın nedensiz ve biz de içimizde kırılmış çanları çalacağız sahte paralara karışan gümüş paralar, ağız dolusu gülünen bayramların kalıntıları ve fırtınada uçurumları açabilen kapılarla hava mezarları kuzeyli kemikleri öğüten değirmenler, başımızı göğe taşıyan ve erimiş kurşun geceyi damarlarımıza tüküren bayramlar. konuşanı konuşanı konusuyorum,yalnızım küçük bir gürültü değilim,içimde çok gürültü var donmuş bir gürültü,dört yol ağzında ezilmiş, nemli kaldırama atılmış. ölümleriyle birlikte koşturup duran insanların ayaklarına kollarını açan ölümün etrafında, saatin kadranında tek canlı güneşte yaşayan sıklaşıyor gecenin karanlık soluğu ve damarlar boyunca çalıyor deniz kavalları çeşitli varlıkların yataklarının oktavlarına aktarılmış yaşamlar yineliyor kendini sürekli atom yetersizliğine kadar. yukarıda öylesine yukarıda ki göremeyiz pek çok yoldan mor ötesini bu yaşamımızla göremediğimiz gidebileceğimiz yollar dünyaya gelmemiş,olabileceğimiz yollar veya uzun cok uzun zaman önce gitmiş olabileceğimiz yollar... unutulmuş olan ve zaman ve etimizi emen yeryüzü, tuzlar ve erimiş metaller kuyuların dibinde saydam, çekirdeğinde sözü dokuyan ısıyı düşünüyorum çağrıldığımız düşü.... 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Nisan 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 21, 2008 ekleme için teşekkürler Katatonik Tzara nın bu şiirini atlamışım bunda dadacı şiiri benimseyememiş olmamın rolü büyük tabi ancak böyle imge taşıyan şiirlerde çıkıyor işte Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.