Jump to content

Yaklaşık Olarak Adam / Tristan Tzara


KATA

Önerilen Mesajlar

cok etkilendim bu şiirden ve buraya yazmayı cok istedım,okurken

cambazı ,archangelı,fcuk ı,darkvenüsü,elesisi,birunu,pitchi,cruyu ...

kısaca anladığım ve hissettiğim kadarı ıle anlayacagını ve hissedecegini düşündüğüm kısılerı andım hep...

 

çanlar çalıyor nedensiz ve biz de

...

düşünüyorum(Z) çağrıldığımız düşü...

 

bu pazar gününe yaraşır sıkılgan kırılgan bir halde,hediye ediyorum size:)

 

 

 

Yaklaşık Olarak Adam

 

 

ağır pazar örtmüş kaynayan kanı,

haftalık ağırlık çömelmiş kaslarına,

kendi içine düşmüş nedensiz

çalan çanları bulmuş ve biz de

mutlu olacağız zincir sesleriyle

çanlarla birlikte içimizde çaldıracağımız...

 

bizi kamçılayan bu dil,ne ışıkta irkiliyoruz?

sinirlerimiz kamçı zamanının avuçları içinde

ve kuşku geliyor tek bir renksiz kanatla

vidalayarak,sıkıştırarak,ezilerek içimizde,

paketi açılmış,buruşuk bir kağıt gibi,

acının balıklarının kaymasına bir başka

yaşın armağını gibi...

 

çanlar çalıyor nedensiz ve biz de...

 

meyvelerin gözleri dikkatle bize bakıyor

tüm hareketlerimiz kontrol altında,

hiçbir şeyimiz yok gizli saklı.

 

ırmağın suyu yatağını öylesine yıkamış ki,

eski değişikliklerin altı oyulmuş...

esrimeleriyle kurumuş kışkırtmalara bağlı,

güçsüzlerin ilgisini çeken hayatların yaladığı,

barlardaki duvarların ayaklarıyla sürüklenen

bakışların tatlı çocuklarını taşıyor.

 

günlük gazetelerin boğuculuğuna

hizmet eden kaynaklar,

kurumuş ellerle alınan bakışlar,

dinlenmeyi veya eğlenmeyi gerektiren

sabahın iliğine bir çiçek gibi vidalanan

gülümsemenin kaygılı zenginliğini veren

günün getirdiği aydınlık veya kuşkulu görüntü

 

 

elektriğe dokunmalar,titremeler,sarsılmalar

serüvenler,ateş,gerçeklik veya kölelik

kentin kaldırım taşlarında kullanılmış

ve sadakaların onca aşağılığı ile cezalandırılmış

farklı fırtınalar boyunca sürüklenen bakışlar

yakından izliyor su şeritlerinin çevresinde

ve denizlere doğru akıyor beraberinde götürerek

değersiz insannları ve onların aldatıcı görünüşlerini.

 

 

ırmağın suyu yatağını öylesine yıkmmaış ki

ışık bile kayıyor düz dalgada

ve kayaların keskin parıltısıyla düşüyor dibe

 

çanlar çalıyor nedensiz ve biz de...

 

kendimizle birlikte taşıdığımız kaygılar,

her sabah giydiğimiz

iç giysilerimizdir bizim.

yararsız metal bulmacalarla süslü,

gecenin düşten elleriyle yıktığı,

yuvarlak görüntülerin banyosunda arınmış,

kentlerde kırımlarla kurbanlarla hazırlanmış,

bakış açılarının yok edildiği denizlerin yakınında,

tedirgin sertliklerin dağları üzerinde,

kederli uyuşuklukların kentlerinde,

kafanın üzerindeki ağır el...

 

çanlar çalıyor nedensiz ve biz de...

 

gidişlerle gidiyor,gelişlerle geliyoruz

başkaları gelirken gidelim,giderken gelelim biz

nedensiz,biraz kuru biraz güçlü sert

ekmek,besin,daha çok ekmek eşlik eden

dilin gamındaki tatlı şarkıya

renkler ağırlıklarından vazgeçiyorlar ve düşünüyorlar

düşünüyorlar ve bağırıyorlar ve kalkıyorlar

ve besleniyorlar

çekirdeğinin etrafında sözü dokuyan

ısıyı düşüren düz duman gibi

hafif meyveleriyle çağrıldığımız düşü

 

çanlar çalıyor nedensiz ve biz de..

 

yürüyoruz karınca gibi kaynayan yollardan

kaçmak için

bir görüntü şişesiyle bir hastalık tek

tek bir hastalık ölümü beslediğimiz

ezgiyi içimde taşıdığımı biliyorum

ve korkuyorum

ölümü taşıyorum ,eğer ölürsem

ölümdür beni görünmez kollarıyla

taşıyacak olan

 

sonlar ve hafifler zayıf otun kokusu gibi,

sonlar ve hafifler nedensiz gidiş gibi,

acısız,borçsuz,pişman olmaksızın...

 

çanlar çalıyor nedensiz ve biz de

 

bizi zincire bağlayan zincirin ucunu

aramak niye?

 

çanları çalın nedensiz ve biz de

 

içimizde kırılmış çanları çalacağız

sahte paralara karışan gümüş paralar,

ağız dolusu gülünen bayramların kalıntıları

ve fırtınada

uçurumları açabilen kapılarla

hava mezarları kuzeyli kemikleri öğüten değirmenler,

başımızı göğe taşıyan ve

erimiş kurşun geceyi damarlarımıza tüküren

bayramlar.

konuşanı konuşanı konusuyorum,yalnızım

küçük bir gürültü değilim,içimde çok gürültü var

donmuş bir gürültü,dört yol ağzında ezilmiş,

nemli kaldırama atılmış.

ölümleriyle birlikte koşturup duran insanların ayaklarına

kollarını açan ölümün etrafında,

saatin kadranında tek canlı güneşte yaşayan

sıklaşıyor gecenin karanlık soluğu

ve damarlar boyunca çalıyor deniz kavalları

çeşitli varlıkların yataklarının oktavlarına aktarılmış

yaşamlar yineliyor kendini sürekli atom

yetersizliğine kadar.

 

yukarıda öylesine yukarıda ki göremeyiz

pek çok yoldan mor ötesini

bu yaşamımızla göremediğimiz

gidebileceğimiz yollar

dünyaya gelmemiş,olabileceğimiz yollar

veya uzun cok uzun zaman önce gitmiş

olabileceğimiz yollar...

unutulmuş olan ve zaman ve etimizi emen yeryüzü,

tuzlar ve erimiş metaller kuyuların dibinde saydam,

çekirdeğinde sözü dokuyan ısıyı

düşünüyorum çağrıldığımız düşü....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...