Jump to content

Nora "Bir Bebek Evi"


ensiferum13

Önerilen Mesajlar

http://www.resimupload.org/files/li0b8e85w2nb05s2hleu.jpg

 

"Kimin haklı olduğunu göreceğim, toplum mu, ben mi?"

Ibsen, burjuva tragedyası ve kimliğinin peşindeki kadın

 

Ibsen, 1879'da yazdığı Nora'yla yeni bir şeyi dener. Oyun, Aristokrasi'ye ait olan tragedyanın, burjuva toplumu için denenmesidir. Ancak Nora'nın içerdiği bir "ilk" daha vardır. Nora, erkek egemen burjuva dünyasında, kendi özgürlüğünün peşine düşen ve işin garip tarafı, Ibsen tarafından hayatta bırakılan, böylece çevresindeki yıkımın içinden bir tür zaferle çıkan ilk kadındır edebiyat tarihinde. Ibsen'in İtalya'dayken yazdığı, Flaubert'in Madame Bovary'sinden 20, Tolstoy'un Anna Karenina'sından 10 yıl sonraya denk gelen yapıtında, Nora bu ünlü kadınlardan daha farklıdır: Bovary ve Karenina, erkek egemen toplumun kurbanları haline gelirken, Nora sahneden sahneye geçildikçe tamamlanmış bir kişilik halini alır. Bu haliyle, tiyatro tarihinin en çekici ve çarpıcı kadın karakterlerinden biridir. İşte birkaç an, birkaç replik:

 

 

Üzerindeki baskılar giderek yoğunlaştığında, Nora'nın ağzından şu sözler dökülür: "Kimin haklı olduğunu göreceğim, toplum mu, ben mi."

 

Ünlü Tarantella dansı sahnesinde, kocası Hemler Nora'ya şunu söyler: "Fakat Nora, hayatım; sanki hayatın buna bağlıymışçasına dans ediyorsun." Nora'nın yanıtı kısadır: "Evet. Tastamam öyle."

 

Ibsen'in Nora'sı, döneminde --kaçınılmaz olarak-- öyle çabuk ün kazandı ki, birçok dile çevrildi, Güney Amerika ve Avustralya'da bile sahnelendi. Ancak her yerde de, büyük tepkiyle, saldırıyla karşılaştı. Hatta, Nora kocasını ve çocuklarını terk ettiği için, Alman tiyatrolarında oyunun sonu değiştirildi; Nora evde kalmaya "ikna edildi."

 

125 yıl sonra Nora, yeniden

 

Schaubühne'nin Nora'sı, 2003 sezonunda bol bol ödül almış bir yapım. Ancak bu yeni Nora'nın önemli bir farkı var. Ibsen'in orijinaldeki "bağlarından kurtuluş" teması, bugüne, başka bir şekilde taşınıyor. Nora'nın erkek egemen toplumun boyunduruğuna karşı duruşu, 19. yüzyılın burjuva tragedyası, Ostermeier'in elinde, bugünün orta sınıfının ve imajla tıka basa dolu tüketim toplumunun boyunduruğuyla mücadeleye dönüşüyor.

 

Oyun, sinema, pembe diziler, çizgi romanlar ve popüler kültür alıntılarıyla örülü. Bu alıntılar, grotesk bir biçimde öne çıkarılıyor. Sonuçta, Schaubühne'nin Nora'sı, kimliğinin peşine düşen modern insanın, toplumsal rollerin klişelerince ne denli kuşatıldığına bir vurgu halini alıyor.

 

Ostermeier'in Nora'sından bahsetmişken, Anne Tismer'i es geçmemek gerek. Bu yapımdan yaklaşık bir yıl önce gruba katılan Tismer, Nora'daki performansıyla, yılın kadın oyuncusu seçildi. Birçok tiyatro eleştirmenine göreyse, Tismer, Almanya'nın en heyecan veri kadın oyuncusu.

 

Yeni bir tiyatro: Schaubühne ve Ostermeier

 

Schaubühne'nin, tiyatroya yeni bir soluk getirdiği söylenebilir. Sasha Waltz, Thomas Ostermeier, Jochen Sandig ve Jens Hillje'nin sanatsal yönetmenliğindeki bu ödenekli tiyatro, gerçek bir "ensemble" olmanın peşinde. Dansa ve oyunculuğuna denk ağırlıklar veren bir tiyatro anlayışıyla çalışıyorlar.

 

Grubun manifestosu, "yeni, neo-liberal dünyamızda" tiyatronun neden ve nasıl hâlâ varolduğu sorusuna bir yanıt niteliğinde:

 

"Tedirginlikle örülü, dağınık bir halde, bilinçsizce yaşıyoruz. Yeni bir başlangıca gerek var. Her zaman olduğu gibi, ekonomik açıdan etkin olmanın ve neoliberalizmin pazar kanunlarının ötesinde, tümden özgür bir yaşam için yanıp tutuşuyoruz. Bireylerin ve toplumların mevcut yaşamlarını değiştirmek için sahip oldukları olanaklar ya da bilinç olmaksızın, herhangi bir değişime olanak yok. Tiyatro, tam da bu bilincin --politik bir yeniden uyanışın-- hayata geçtiği yerdir. Bu nedenle, çağdaş bir tiyatroya, kelimenin tam anlamıyla, insanoğlunu bugünkü toplumun ihtilaflarıyla --varoluşsal karşısında ekonomik olan, birey karşısında toplum-- ilişkilendiren bir tiyatroya ihtiyacımız var. Pazar kanunlarına tümden boyun eğmiş bir sistemin içindeki yüce bireysel özgürlüğün tarihselliğinde, tiyatroya şu soruyu sormak düşüyor: Günümüzde nasıl yaşamalıyız?"

 

Bu manifestoyu yaratanlardan biri olarak, yönetmen Thomas Ostermeier, Avrupa tiyatrosunun özlediği, yeni soluklardan biri. 1968 doğumlu yönetmen, 90'ların başlarındaki oyunculuk deneyiminin ardından yönetmenliğe başlıyor. Kısa zamanda ödüllü ve "ümit vaat eden" bir yönetmen olarak adını duyuran Ostermeier, 1999'dan bu yana Schaubühne'nin sanatsal yönetmenlerinden biri. Son dönemdeyse, modern klasiklere ve "toplumun ötekilerine" yoğun bir ilgi duyuyor.

 

Ostermeier'in gerçekçilik anlayışı, aydınlanma ekseninde. Yok etmenin keyfiliğine ve "ne olsa iş görür"ün estetiğine karşı duruyor. Kendi deyişiyle, "İnsanların toplumsal yaşantıları öylesine dağıldığı, hatta çoğu zaman öylesine kırıldığı için, birlik, bağlam ve tasarım gibi şeylerin, en azından taklit edilmesine olan ihtiyaç giderek artıyor."

 

Ostermeier'in tiyatrosunun kalbi, oyuncu. Oyuncunun kendini fiziksel olarak en yüksek derecede teslim etmesini bekliyor. Duygunun kendini "psikolojik coşkulanmalarda" değil, somut, net fiziksel aksiyonda göstermesini istiyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...