Jump to content

Hidayet Karakuş


semuel

Önerilen Mesajlar

Hidayet KARAKUŞ

 

 

6 Eylül 1946'da Yalvaç'ın Kurusarı köyünde doğdu. İlkokulu köyde okuduktan sonra1964'te Isparta Gönen İlköğretim okulunu, 1966'da Selçuklu Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü bitirdi. Adana, Manisa, İzmir'de Türkçe öğretmenliği yaptı. Romanları, Hikaye Kitapları, Çocuk Kitapları ve Radyo Oyunları da olan yazarın yayımlanmış yedi şiir kitabı vardır : Günaydın Gül Yaprağı (1979), Kemeraltı Şiirleri (1982), Hangi Leylasın Sen (1986),"1982 Nevzat Üstün Şiir Başarı Ödülü", Sesini Bana Bırak (1994) " 1993 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü", Ateş Mektupları (1995), Konuş Benimle (1998), Sıcak Sancı (2002)

 

 

SEVGİLİ

 

 

 

bir selam kadar uzaksın şimdi

bir gül atsam perçemin bozulur

sevdiğin türkülere çiy düşer

çoğalır avuçlarının kınası

 

dağlardan bir yel eser

çeşmelere seni doldurur

sular seni bekler serviler seni

bir yaprak düşer kalbinin üstüne

bin yıl öteye özlem sızar

 

şimdi hangi koyaklardasın

nerelerde biledin aşkını kim bilir

ne kirli gömleklerin yıkandı

ne yüzün okşandı onca zaman

kırağılar taradı saçlarını

yivli bir kurşun gibi

bir kuş gözlerinden ağladı

sustun yüreğin yalnız bir abdal

sustun öptüm seni

 

 

 

KİMYA

 

 

 

yürü gidelim

dingin bir gün için

gizemli değil hiçbir şey

sen varsın

kendini bile bile

ben buradayım

ki

senin kimyanla dönmüş dünyam

 

yürü gidelim

bir daha kim

rastlayabilir bizim gibi birbirine

 

 

 

 

ÖDENMEZ

 

 

 

ışığın şafağa verdiğini

verdin bana

dağları gök sınırlarında

sıyıran rüzgârların

ay ışıltısından kalan

yerlerini verdin

 

keseklerden seken tarla kuşlarını

suyun sesine koştuğunda

gün aydındı

uyanmamıştı kalbin toprağı

geniş ovalar

uçsuz bucaksız sıfatlarla

kendini tamlayan

bozkırlar verdin bana

 

bir gün dönersin dedin

bir gün dönersin

o günün adresini kestin yıldızlardan

gittiğim yerlerin

haritalarda

hasretten kanayan şehirlerin

yıkılmış yaşamlarından kalan

kitaplarını verdin bana

 

herkes unuttu beni

mevsimler defter tutmaz

yolların belleği karışık

uzun kışlardan sonra

uyanan aşkın yorgun aylarını verdin

 

nasıl sağaltır seni eğninde taşıyan

demir asa demir çarık

çöllerde donmaktan

dağlarda kurumaktan gelen ses

nereye gider

kırılgan bir yaşamın dağdağasında

fırçanın resme verdiğini

elin başağa

soluğun yüreğe verdiğini

verdin bana

 

 

 

 

ŞİMDİ ÖLME ANNE

 

 

 

1.

bu kış yine pencereler esiyor

nereden doğduğunu bilmediğim

bir öç dalgası geliyor üstümüze

yolumuzda haramiler çengi kıyamet

kurşun izlerinde yitiriyorum

günlerin mavi saydamlığını

ekmek yarım

su kirli

toprak bitkin

ben soluksuz kaldım

yalnızlığın ihtilal yaptığı odalarda

 

2.

sen ilacını içtin mi

sarısı yorgun yüzünün

beni sevgiyle beklediğin günlerden kalan

biraz sıcaklığın varsa

sar anne beni

konuş benimle

sar beni

kokun dağılsın yüreğime

 

mercanköşk kurulmuş

zaman yüzsüz

günler yalan

akşamlarımı parçalıyor bu filmler

sinirlerim bozuk

yüzüm kırışmış

gözlerim halkalı

arkana biraz bulut koydum

hadi canım uyu biraz

kuru çalılara benziyor bu dünya

dallarında etim dikenlere takılı

 

9.

cennet bahçelerinin suyu kesik anne

yine

yolsuzluk sarmış mahşer ülkelerini

altın kurnalardan akan kevserlerden

umut yok

biçimsiz düşlerime dökülüyor

büyüsü yalanların

 

 

 

 

sen

hep böyle mi bakardın anne

beni görmeden mi bakardın

gözlerin gri yeşil

tenin durulmuş

ellerin saydam

bakışlarında ovalar uzanmış sabırla

 

konuş benimle

anlattığın masallardan

bir şehzade bırak bana

taze bir aşk mayala

sağlık karnemi ver yanıma

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

AVUNTU

 

evlerde eşyaya sinen

seslerimiz vardır

annemiz onlarla avunur

odamıza girdiği zaman

 

borç aldığımız bakkal

gazeteme adımı yazmaz artık

ekmeğimi saklamaz dolabın dibine

ama arada bir içini çeker

bana benzer biri geçince sokaktan

 

babam adımla çağırır

bahçedeki japon gülünü

fideler küpe çiçekleri susar

şiirlerimi dinletir banttan

öldüğüme inanmayan

okul arkadaşıma

 

film karelerinde güler dururum

arada bir özlemden çatlayınca

ağabeyimin yüreği

hiçbir şey yakamaz beni

onun fotoğrafıma kondurduğu

öpücük kadar

 

evlerde boşlukta gezinen

bir rengimiz vardır

kardeşim onunla boyar

ev ödevlerini

karanlık resimler çizer

giysilerime baktığı zaman

kitapların yerini değiştirir

 

evlerde düşünüp duran

gölgelerimiz vardır

onlarla avunur

kapılar pencereler

sinemaya gittiğinde evdekiler

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KÜÇÜK SOLGUN IŞIK

 

avluya sermişler onu incecik

karanlığa karşı ölgün bir umut

korkular sızmasın kapılarından

gündüzün köşelerinden geçiyor gece

kör bir yolcu gibi eli değnekli

yılgın lamba yanıtsız bir bilmece

 

küçük solgun ışık

denizden koptu elime kondu

öptüm sevdim yolcu ettim

etekleri taş doluydu

ölümcül yatıyordu düşlemin bittiği yerde

acılar kendini bulmanın yoluydu

 

kapıda köpek gibiydi karanlık

evdekiler düşlerinden koptu

yoruldu perdeler pencereler yırtık

saksıda sardunya bembeyaz öttü

sabah mı geliyordu gece mi bitti

yoruldu nöbette küçük solgun ışık

 

tan yerinde pembe yüzü tanrı'nın

dağların mavisinden bir umutsuz gibi geçti

yataklarında çocukların elleri taştan

ocaklar kararmış duvarlar karışık

yanıyor yine ülkelerin kalbi

ve o küçük solgun ışık

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...