semuel Oluşturma zamanı: Nisan 22, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 22, 2008 Hidayet KARAKUŞ 6 Eylül 1946'da Yalvaç'ın Kurusarı köyünde doğdu. İlkokulu köyde okuduktan sonra1964'te Isparta Gönen İlköğretim okulunu, 1966'da Selçuklu Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü bitirdi. Adana, Manisa, İzmir'de Türkçe öğretmenliği yaptı. Romanları, Hikaye Kitapları, Çocuk Kitapları ve Radyo Oyunları da olan yazarın yayımlanmış yedi şiir kitabı vardır : Günaydın Gül Yaprağı (1979), Kemeraltı Şiirleri (1982), Hangi Leylasın Sen (1986),"1982 Nevzat Üstün Şiir Başarı Ödülü", Sesini Bana Bırak (1994) " 1993 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü", Ateş Mektupları (1995), Konuş Benimle (1998), Sıcak Sancı (2002) SEVGİLİ bir selam kadar uzaksın şimdi bir gül atsam perçemin bozulur sevdiğin türkülere çiy düşer çoğalır avuçlarının kınası dağlardan bir yel eser çeşmelere seni doldurur sular seni bekler serviler seni bir yaprak düşer kalbinin üstüne bin yıl öteye özlem sızar şimdi hangi koyaklardasın nerelerde biledin aşkını kim bilir ne kirli gömleklerin yıkandı ne yüzün okşandı onca zaman kırağılar taradı saçlarını yivli bir kurşun gibi bir kuş gözlerinden ağladı sustun yüreğin yalnız bir abdal sustun öptüm seni KİMYA yürü gidelim dingin bir gün için gizemli değil hiçbir şey sen varsın kendini bile bile ben buradayım ki senin kimyanla dönmüş dünyam yürü gidelim bir daha kim rastlayabilir bizim gibi birbirine ÖDENMEZ ışığın şafağa verdiğini verdin bana dağları gök sınırlarında sıyıran rüzgârların ay ışıltısından kalan yerlerini verdin keseklerden seken tarla kuşlarını suyun sesine koştuğunda gün aydındı uyanmamıştı kalbin toprağı geniş ovalar uçsuz bucaksız sıfatlarla kendini tamlayan bozkırlar verdin bana bir gün dönersin dedin bir gün dönersin o günün adresini kestin yıldızlardan gittiğim yerlerin haritalarda hasretten kanayan şehirlerin yıkılmış yaşamlarından kalan kitaplarını verdin bana herkes unuttu beni mevsimler defter tutmaz yolların belleği karışık uzun kışlardan sonra uyanan aşkın yorgun aylarını verdin nasıl sağaltır seni eğninde taşıyan demir asa demir çarık çöllerde donmaktan dağlarda kurumaktan gelen ses nereye gider kırılgan bir yaşamın dağdağasında fırçanın resme verdiğini elin başağa soluğun yüreğe verdiğini verdin bana ŞİMDİ ÖLME ANNE 1. bu kış yine pencereler esiyor nereden doğduğunu bilmediğim bir öç dalgası geliyor üstümüze yolumuzda haramiler çengi kıyamet kurşun izlerinde yitiriyorum günlerin mavi saydamlığını ekmek yarım su kirli toprak bitkin ben soluksuz kaldım yalnızlığın ihtilal yaptığı odalarda 2. sen ilacını içtin mi sarısı yorgun yüzünün beni sevgiyle beklediğin günlerden kalan biraz sıcaklığın varsa sar anne beni konuş benimle sar beni kokun dağılsın yüreğime mercanköşk kurulmuş zaman yüzsüz günler yalan akşamlarımı parçalıyor bu filmler sinirlerim bozuk yüzüm kırışmış gözlerim halkalı arkana biraz bulut koydum hadi canım uyu biraz kuru çalılara benziyor bu dünya dallarında etim dikenlere takılı 9. cennet bahçelerinin suyu kesik anne yine yolsuzluk sarmış mahşer ülkelerini altın kurnalardan akan kevserlerden umut yok biçimsiz düşlerime dökülüyor büyüsü yalanların sen hep böyle mi bakardın anne beni görmeden mi bakardın gözlerin gri yeşil tenin durulmuş ellerin saydam bakışlarında ovalar uzanmış sabırla konuş benimle anlattığın masallardan bir şehzade bırak bana taze bir aşk mayala sağlık karnemi ver yanıma Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
zibailelectra Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2008 AVUNTU evlerde eşyaya sinen seslerimiz vardır annemiz onlarla avunur odamıza girdiği zaman borç aldığımız bakkal gazeteme adımı yazmaz artık ekmeğimi saklamaz dolabın dibine ama arada bir içini çeker bana benzer biri geçince sokaktan babam adımla çağırır bahçedeki japon gülünü fideler küpe çiçekleri susar şiirlerimi dinletir banttan öldüğüme inanmayan okul arkadaşıma film karelerinde güler dururum arada bir özlemden çatlayınca ağabeyimin yüreği hiçbir şey yakamaz beni onun fotoğrafıma kondurduğu öpücük kadar evlerde boşlukta gezinen bir rengimiz vardır kardeşim onunla boyar ev ödevlerini karanlık resimler çizer giysilerime baktığı zaman kitapların yerini değiştirir evlerde düşünüp duran gölgelerimiz vardır onlarla avunur kapılar pencereler sinemaya gittiğinde evdekiler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2008 KÜÇÜK SOLGUN IŞIK avluya sermişler onu incecik karanlığa karşı ölgün bir umut korkular sızmasın kapılarından gündüzün köşelerinden geçiyor gece kör bir yolcu gibi eli değnekli yılgın lamba yanıtsız bir bilmece küçük solgun ışık denizden koptu elime kondu öptüm sevdim yolcu ettim etekleri taş doluydu ölümcül yatıyordu düşlemin bittiği yerde acılar kendini bulmanın yoluydu kapıda köpek gibiydi karanlık evdekiler düşlerinden koptu yoruldu perdeler pencereler yırtık saksıda sardunya bembeyaz öttü sabah mı geliyordu gece mi bitti yoruldu nöbette küçük solgun ışık tan yerinde pembe yüzü tanrı'nın dağların mavisinden bir umutsuz gibi geçti yataklarında çocukların elleri taştan ocaklar kararmış duvarlar karışık yanıyor yine ülkelerin kalbi ve o küçük solgun ışık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.