birunsatan Oluşturma zamanı: Nisan 22, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 22, 2008 Spiritüalizm Kelime anlamı “ruhçuluk”tur. Ruhun maddeden ayrı bir cevher olarak varlığını kabul eden bütün mehzep, öğreti, akım, yol ve inanç sistemlerini kapsayan genel ad’dır. Fakat farklı kullanımları sonucu anlamı çeşitli esnemelere de uğramıştır. Mesela kimileri için spiritüalizm, “insanın kendisini tanıma yolu”dur ve bu yolda maddi-manevi bir farklılaşma söz konusu değildir. Spiritüel jargonda kullanılan kelimeler çok da çeşitli olmadığı için spiritüel konularla ilgilenenler “spiritüalizmle ilgileniyor musun?” sorusunu duyduklarında aslında hangi konuların işaret edildiğini bilirler ve bu sözcük kişiler arasında sanki bir parolaya dönüşmüş ve yaygınlaşmıştır. Hatta o kadar yaygınlaşmaya başlamıştır ki çok yakında reklamlarda “siz de mi spiritüelleştiremediklerimizden misiniz?” tarzı sloganları da beklemektedir bünyelerimiz. Kısaca aşağıda açıklamaya çalıştığım ve bu yazıda yer almayan daha nice spiritüel kavramların hepsini kapsayan genel bir ad’dır. Yüksekbenlik İnsanın bir nev’i ruhsal menejeridir. Dünyada yapacağınız herşeyin, gideceğiniz heryerin, karşılaşacağınız herkesin önceden planlamasını yapar, senaryoyu hazırlar ve sizi hazırladıklarıyla karşı karşıya bırakır. “Ee peki madem herşeyi o ayarlıyor, biz ne halt ediyoruz burada?” diye bir soru aklınıza gelebilir bu noktada. Şöyle yanıtlayayım: Don King, Muhammed Ali, Mike Tyson gibi büyük boksörlerin menejerliğini yapmıştır. Onların maçlarını, röportajlarını, fotoğraf çekimlerini ayarlamıştır. Ama ringe çıkıp dövüşüp maçı kazanan Don King değildir. Bilmem anlatabildim mi? Reenkarnasyon “Var mı, yok mu?” tartışmalarının en çok yaşandığı ve insanın da varlığına kolay kolay inanası gelmediği, üzerine bir sürü spekülasyonlar yapılmış bir kavramdır. Genellikle üzerindeki tartışmalar “eee bir sürü hayat varsa biz hangisiyle yargılanacağız”, “Reenkarnasyona inananlar ya Kleopatra olduklarını söylüyorlar ya da Napolyon. Bunca Napolyon mu vardı canım, hiç mi kötürüm, fakür yok”, “ruh göç mi edermiş ya” tarzında cümleler eşliğinde yapılır. Bu kavramı en güzel Sheakespeare’in “Hayat bir tiyatro sahnesidir” cümlesi üzerinden giderek anlatabilirim. Bildiğiniz üzere tiyatro sahnesindeki her bir oyuncu, sahnede o anda oynanan oyundan önce bir sürü farklı oyunda ve rolde yer almışlardır ve o oyun sonrasında da farklı roller oynamaya devam edeceklerdir. Biz Cihan Ünal’ı kimi zaman bir padişah, kimi zaman bir dilenci, kimi zaman bir şair, kimi zaman da bir katil olarak izlemedik mi sahnede? (Eğer bu rollerden birini oynamadıysa Cihan Ünal beni affetsin) Bu bağlamda dünya sahnesindeki her bir ruh da farklı zaman ve mekanlarda, farklı rollerde yer aldılar ve almaya da devam ediyorlar reenkarnasyonun varlığını kabul edenlere göre. Peki o zaman “yargılama nerede?”. Yaşam bir ödül-ceza süreci değil, insanın kendini yaşayarak geliştirdiği bir yolculuktur ve en ağır yargılama anları da insanın kendisiyle yüzleşip, kendisini yargıladığı zamanlardır. İşte o yüzleşme anlarında insan kendini aynada görmek istemediği için başını yerden kaldıramaz zaten. Bundan ağır yargı olabilir mi acep? Karma Halkımızın Tarkan sayesinde aşina olduğu ve ne olduğunu öğrenmek uğruna milyonlarca kontör harcadığı popüler bir kavramdır. Farklı farklı anlamları ve göndermeleri olmakla birlikte en basit ve bilinen anlamıyla “etme bulma yasası”dır. Tıpkı matematikte “açılan her parantezin mutlaka kapatılması gerekir” ilkesi olduğu gibi, evrende de yapılan her hareketin açtığı bir parantez ve o parantezi kapatacak karşı bir hareketi olacaktır. Eğer iyilik parantezini açmışsanız, karşı bir iyilikle karşılaşılacaktır; kötü bir hareketin de aynı biçimde karşılığı olacaktır. Kısaca “ne ekersen onu biçersin” yasası da denilebilir. Son derece meşakkatli ve karışık bir konudur. Hele ki bir de işin içine geçmiş hayatlarınızda yaptıklarınızın karşılığını bu hayatınızda almanız durumu ortaya çıkarsa yüzyıllar boyu sürer gider bu parantez açıp kapamalar. Bu sistemden tek çıkış yolu vardır: “Olan herşeyi olduğu gibi kabul etmek, geçmişte yaşananların aslında insanın tekamülü için verilmiş hediyeler olduğunu görmek ve önce kendimizi, sonra da diğerlerini yaşananlardan dolayı affetmektir” (Affetmek, evrenin verdiği hediyeleri kabul etmeyi ifade eden bir teşekkür halidir aslında). Astral Seyahat Akşam işten yorgun argın çıkmışsınızdır, bir de üstüne muhasebedeki Necmi Beylerin takımıyla halı sahada maç çevirmişsinizdir. Duştan çıkıp yatağa girer, yorganın altında keyifli keyifli uyuklamaktasınızdır. Bir süre sonra kendinizi odanızın tavanında, yatakta yatan bedeninize bakar halde bulursunuz. Önce rüya gibi gelir size ve “ulan amma göbek yapmışız ha, şu bıyıkları da yarın düzeltelim” falan dersiniz. Sonra jeton birden düşer. Evinizin tavanındasınızdır ve uyuyan bedeninizi izliyorsunuzdur. O anda korkarsınız ve “ula ula ulaaa” diye bağırarak hızlan uyanırsınız, nefes nefese ne olduğunu anlamaya çalışırsınız. Tebrik ederiz, ilk defa astral bedeninizle, astral ortamda takılmanın nasıl birşey olduğunu hissettiniz. Şimdi bundan sonraki aşama bunu bilinçli olarak yapmaya çalışıp, bünyeyi iyice germektir. Spiritüel öğretilere göre insan bedeni yedi farklı katmandan oluşur ve astral beden bunlardan birisidir. Kişiler, özellikle de uykularında bilinçsiz olarak bol bol astral seyahatlar yaparlar. Fakat özel çalışmalar ve tekniklerle bilinçli olarak astral seyahat yapabilmek ve hatta astral bedenle çeşitli tanıdık yerlere gidebilmek de mümkündür. (Mesela benim bir arkadaşım sevgilisinin o anda ne yaptığını bu şekilde takip edebiliyordu. Pek hoş bir kullanım olmasa da böyleleri de mevcut) Yalnız astral seyahati bilinçli olarak yapabilmek pek kolay bir iş değildir. Bu konu üzerine kurulmuş bir sürü grup mevcuttur internette ve sürekli “sen çıkabildin mi?”, „ay ayaklarımı çıkartabildim, ama başım bir türlü çıkmadı” falan tarzında muhabbetler döner. Bunu yapabilmek kişiyi ne kadar geliştirecektir orası da ayrı bir tartışma konusudur. Aura Astral seyahat yaptığınızın ertesi günü işyerinize gidip dün gece yaşadıklarınızı rüya olarak kabul etmenin rahatlatmasıyla arkadaşınız Necmi’nin odasına gidip bir güzel de tavşan kanı çay söylediniz diyelim. Dün akşam ki maçın kritiğini yaparken birden Necmi’nin yüzü önceki günlere oranla daha farklı görünmeye başladı gözünüze. Necmi’nin çevresinde mavili, kırmızlı, sarılı, yeşilli yani kısaca yanarlı dönerli renkler görmeye başladınız. Şaşkın şaşkın bakıp, gözlerinizi ovuşturmadan veya gözlerinizin bozulduğuna kanaat getirmeden önce hatırlatalım ki gördüğünüz muhasebeci Necmi’nin aurası olabilir. Aura, insan bedeninin çevresinde yer alan enerji bölgesidir. İnsanın vücudundaki enerji partiküllerinin titreşimlerinin sonucu ortaya çıktığı söylenmektedir. İnsanın o anki ruh ve sağlık durumuna bağlı olarak çeşitli renkler alır ve bu renkler çeşitli kişiler veya araçlar tarafından görülebilir. Kimileri doğuştan aura görebilirken, kimileri de eğitim süreci sonucu bunu görmeyi başarabilirler. Ben hiç uğraşamam eğitimle falan diyenler ise internetten kendilerine bir “kirlian fotoğraf makinası“ sipariş ederler ve eşin dostun aurasının resmini çekip kendilerine hediye ederler. Aura görmek hobi olmanın ötesinde çeşitli şifa teknikleri açısından önemli bir özelliktir. Uzmanları aura renklerine bakarak kişinin hastalığını veya hastalıklı bölgelerini teşhis edebilirler falan. (Kimisi de görerek değil, auranın sıcaklık soğukluğuna göre dokunarak yapar bu teşhisi) Çakra İnsanın bedeninin çeşitli bölgelerinde bulunan enerji merkezleridir. Bunlar vücudun ruhsal enerji alışverişini sağlarlar. Bunlardan, insan vücudunun hemen her yerinde olmakla birlikte temel olarak 7 çakradan söz edilir. Yaşadığımız birçok duyguyu, o duyguyu ilgilendiren çakranın bölgesinde yoğun olarak hissederiz. Mesela sevgi çakrası olarak nitelendirilen dördüncü çakra kalbimizin üzerindedir ve sevgi enerjisini ağırlıklı olarak oradan aldığımızı hissederiz. Keza ifade çakrası yani 5. çakra boğazımızdadır ve ifade güçlüğü yaşadığımız durumlarda enerji sıkışır ve orada düğümlenir kalır falan. Bunların bir diğer özelliği de zırt pırt tıkanmaları ve sorunlar çıkartmalarıdır. Özellikle de korku gibi olumsuz duygular bunları tıpkı karbüratör memesinin tıkanması gibi güle oynaya tıkar, size de onları sanayide tamir edecek ustaları aramak kalır. Bu noktada çeşitli tamir ve temizlik yöntemleri mevcuttur. İşte bunlardan birisi de Reiki’dir. Reiki Kelime anlamı “her yerde bulunan yaşam enerjisi”dir. Doğu öğretilerinde Ki ya da Chi adı verilen yaşam enerjisi, Reiki de bir kanal olarak ayarlanmış insan vücudunun içinden, yönlendirildiği alıcaya doğru akar ve bu akışın tedavi edici olmakla başlayan bir sürü etkileri vardır. Bu sistemin işleyişi tıpkı bir klimanın işleyişi gibidir esasında. Nasıl klima havayı alıp, içinden çeşitli işlemlerden geçirip sonra da içeriye doğru yoğun bir biçimde üflüyorsa; Reiki yapan kişi de Ki enerjisini alır ve niyetine bağlı olarak, karşısındaki alıcıya yoğun bir biçimde aktarır. Biyoenerjiden farkı, kişinin Reikide kanal olmasıdır ve bunun harhangi bir yanetkisi yoktur, ama biyoenerji de ise kişi kendi enerjisini kullanarak tedavi yapmaktadır ve bunun bazı sakıncaları olabilmektedir. Reiki, son dönemin en popüler ve en hızlı yayılan öğretisidir. Bu yüzden de tıpkı hızla büyüyen şehirler gibi çarpık yerleşimlerin de kurbanı olabilmektedir. Mantar gibi bitiveren çeşitli Reiki masterlar, hocalık yeterliliklerini düşünmeden eğitim yapmakta ve çoğu kişiyi de eksik eğitimle bırakmaktadırlar. Reiki, mutlaka bir eğitmenden alınması gereken bir tekniktir (tıpkı Karate, Aikido gibi) ve bu tekniği öğrenmek isteyenlerin eğitmenlerini dikkatli seçmeleri faydalarınadır. Piyasada yetersiz eğitmenler olmakla birlikte, bu işi ciddiye alan ve çok kaliteli eğitim veren Reiki masterlar mevcuttur. Başlamadan önce masterınızı iyice araştırma yapmanız önerilir. Aralık 2012 Burak Eldem’in “Marduk’la Randevu” kitabı sayesinde son zamanlarda gündeme gelen ama aslında spiritüel konularla ilgilenenlerin uzun zamandır bildikleri bir tarihtir. Yalnız kimse kesin olarak o tarihte neler olacağını bilmemekte ve çeşitli spekülasyonlar yapılmaktadır. Anlatılan felaket senaryolarının ötesinde bu tarihe kadar ve sonrasında Dünyamızın çeşitli değişimler geçireceği düşüncesine kişisel olarak katılmakla birlikte, ben bu tarihle ilgili felaket senaryolarına inanan kişilerden değilim. Sonuçta gelecek henüz gerçekleşmedi ve gelecekte yaşayacağımız olayları belirleyen aslında insanlığın toplu bilincinin neyi yarattığıdır. Felaket senaryoları ve tellallığı ile tüm gezegeni bir meteorun çarpacağına veya bir gezegenin gelip dünyanın altını üstüne getireceğine inandırırsanız, gelmeye hiç niyeti olmayan bir gökcismini bile buyur edersiniz. Bu nedenle ben felaket senaryolarına enerji vermeyi seçmiyorum. Ama öte yandan da evrende “korktuğunuz ne varsa karşınıza çıkar, çünkü korkutuğunuz aslında görmek istemediğiniz yanınızdır ve görmek istemediğiniz yanınıza kaldırıp başınıza bakmadığınız sürece de o sizin üstünüze gelecektir” prensibi geçerlidir. Nitekim bu prensibin etkilerini de görmemiz olası 2012’de. Bizler Dünya’nın mevcut halindeki gidişatından memnun değiliz ve esasında köklü ve güzel bir değişim istiyoruz içten içe. Fakat bunu gerçekleştirmek için de kimsenin bir taraflarını yerinden kaldırmaya niyeti yok ve aslında kimsenin ayağa kalktığında neler yapabileceği konusunda pek bir fikri de yok. Bu da kişinin kendi gücünün karanlıkta kalması anlamına geliyor ki kişi bir süre sonra o karanlıktan korkmaya başlıyor. Absürd ama gerçek, kişi kendi gücünü bilmediği için karanlıkta kalan kendinden korkmaya aslında da kendi gücünden korkmaya başlıyor. İşte böyle durumlarda da kişiyi kendi karanlıkta kalan gücüyle yüzleştirecek büyük olaylar çıkar karşısına ve eğer 2012’de böyle bir meteor veya gezegen veya başka bir olay yaşanırsa, bence bunun en büyük etkisi; dünyadaki herkesin ortak bir tehdit karşısında ayağa kalkması, birleşerek kendi güçlerini keşfetmeleri olacaktır. Eee naparsınız ki hayat bazen iki tane tokat atarak kişiyi kendine getirir. 2012 konusundaki ahkamı da kestikten sonra bu yazının da finalini yapmış oluyoruz. Bu işlerin içine girdikçe zamanla daha bir sürü kelimeler ve kavramlarla karşılaşacaksınız. Artık zaman içinde onların da anlamları karşınıza çıkacaktır. alıntı... ben bulamadım, varsa artık silinir zatii... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
CleanSaw Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 22, 2008 anlatimina bayildim saol verdigin bilgiler icin boyle daha anlasilir olmus Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
shadowymoon88 Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 Aura yazısı baya iyiydi,paylaşım için teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
alpinya Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 23, 2008 teşekkürler.Anlatımın çok güzeldi. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.