KATA Oluşturma zamanı: Nisan 25, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 25, 2008 canım ormancıma... Küçülen Ay Ve çok zayıf ve solgun, ölmekte olan bir hanımefendi gibi, Öne doğru sendeleyen, tüllü bir peçeyle örtülü, Yol gösterilen, yatak odasından dışarı Sönmekte olan beyninin delirmiş ve halsiz gezintileriyle, Ay çıktı meydana orada karanlık doğunun içersinde, Beyaz ve şekilsiz bir kütle. BİR SÖZCÜK GEREĞİNDEN FAZLA BAYAĞILAŞTIRILMIŞTIR Percy Bysshe Shelley Bir sözcük gereğinden fazla bayağılaştırılmıştır Benim onu bayağılaştırmam için Bir his gereğinden fazla küçümsenir yanlış yere Senin onu küçümsemen için Bir ümit gereğinden fazla benzer ümitsizliğe Sağduyunun onu boğması için Ve senden gelen acıma daha değerli Gelenden başkasından. Veremem sana ben başka adamların aşk dediğini; Fakat kabul etmezmisin Kalbin göklere doğru kaldırdığı hayranlığı Ve gök kubbelerinin reddetmediği, -- Pervanenin arzusunu yıldız için, Gecenin arzusunu yarın için, Düşkünlüğü uzakta birşey için Küresinden bizim kederimizin? Ay İçin Senin soluk yorgunluğun Gökyüzünde tırmanmaktan ve yeryüzüne bakmaktan mı gelir, Arkadaşsız gezinerek Başka bir doğuştan gelen yıldızların arasında,-- Ve durmadan-değişerek, neşesiz bir göz gibi Hiçbir nesneyi ona bağlanacak kadar değerli bulmayan? DÜZENSİZ SIRAYLA DEĞİŞKENLİĞİ YAĞMURUN Percy Bysshe Shelley Düzensiz sırayla değişkenliği yağmurun, Ürperten rüzgâr, acı çekermiş gibi isteksizken Kendi ağır rutubetinden, orada burada Gezinir arasından gri ve ışık vermeyen atmosferin BİR TARLA KUŞUNA Selamlar olsun sana, tasasız can! Kuş ta olsan hiçbir zaman olmayan— Ne cennetten ne de onun yakınından Geniş kalbini savurgan gerginleşmelerin içinde akıtan Önceden tasarlanmamış sanattan. Yükseklere ve daha yükseklere atlayan Dünyadan, Bir bulut gibi kaçan yangından; Derin deniz mavisi bile olsa kanatların, Ve hala şarkı söylerken havalarda süzülen, ve süzülürken şarkı söyleyen hiç durmaksızın. Yıldırımının içinde altından Batan güneşin, Üstünde bulutların rengi açılmakta olan onun, Bedensiz bir keyif gibi dolaşır ve koşarsın sen Yarışına az önce başlamış olan. Soluk erguvan rengi düzgün Uçuşunun etrafında erir senin; Bir yıldız gibi gökten Göze çarpan gün aydınlıkken Göze gözükmesen de sen, tiz ses çıkartan neşeni işitirim ben buna rağmen — Oklarının keskin olduğu kadar O gümüş kürenin Onun güçlü lambası azalırken Beyaz şafağın içinde açıkça duran, Biz onu güçlükle görünceye kadar, biz onun orada olduğunu hissedinceye kadar Bütün yeryüzü ve hava Çok daha parlaktır senin sesinle, Açık olduğunda gece Tek bulutla yalnızbaşına Ay yağmur gibi yağdırır ışıktan demetlerini, ve dolup taşmıştır gökyüzü. Bilmeyiz biz nesin sen; Nedir sana en çok benzeyen? Damlalar akmaz ebemkuşağı bulutlarından Göze bu kadar parlak gözüken, Sanki bir yağmur yağıyormuş gibi nağmeden senin buradalığından:-- Bir ozan gibi sanki saklı duran Işığı içinde düşüncenin, Şarkısını söylerek ilahilerin kendiliğinden, Dünyayı umutlarla ve korkularla dövünceye kadar paylaşması için Önemsemediği acıyı onun: Bir hanımefendi gibi saray kulesinde doğan Asil olaraktan, Onun aşk yüklü ruhunu müzikle yatıştıran Gizemli saatte, aşk kadar tatlı olan Dolup taşıran çardağını onun: Bir ateşböceği gibi altından Bir çiyin kuytu yerinde duran Serperek kimseye borçlanmadan Onun renk özünü havadan Arasında çiçeklerin ve çimenin onu gözden saklayan: Bir gül gibi korunan İçinde kendine ait yeşil yaprakların Sıcak rüzgârlarla koparılan Verdiği koku bayıltıncaya kadar çok fazla tadından O ağır kanatlı hırsızların. Sesinden ilkbahara ait sağanakların Parıldayan üstünde çayırın, Çiçeklerden yağmurla uyandırılan-- Gelmişin ve geçmişin hepsinden Sevinçli ve aydınlık ve ışıl ışıl —senin müziğin daha baskın. Öğret bize, hayalet ya da kuş, Ne tatlı düşünceler geçer senin aklından: İşitmemiştim asla ben Övgü aşktan ya da şaraptan Bir sel gibi püsküren bu kadar ilahi bir kendinden geçiş. Evlilik törenine ait korolar, Ya da zafere ait ilahiler, Seninkisiyle karşılaştırılsalardı eğer, olmazlardı bütünüyle onlar Boş bir övüngenlikten başka hiç birşey— İnce bir şey fakat içinde bizim sezinlediğimiz kadarıyla bir hayli gizli istek var. Hangi cisimlerdir fıskıyeleri Senin sevinçli gerilmelerinin? Hangi kırları, ya da dalgaları, ya da tepeleri? Hangi şekilleri gökyüzünün ya da düz yerin? Ne çeşit aşktır bu senin kendi cinsinin? hangi bilmezliği acının? Açık keskin sefanla senin Olamaz isteksizliğin: Gölgesi rahatsızlıkların Asla gelmiş olamaz sana çok yakın: Seversin, fakat asla bilmezsin üzgün doymuşluğunu sevginin. Uykudan uyanırken ya da uyumuşken Ölümden saymalısın sen Şeyleri daha gerçek ve daha derin Düşlerinde görebildiğinden biz ölümlülerin, Yoksa nasıl bu kadar billur gibi bir akarsunun içinde akabilirdi notaların? Önceye ve sonraya bakarız biz, Ve yas tutarız olmayan için: En gönülden kahkahamız Bir hayli acıyla doludur bizlerin; En kederli düşünceyi anlatanlardır en tatlı şarkılarımız bizim. Eğer gene de tepesinden bakabilseydik biz Nefretin ve gururun ve korkunun, Eğer doğmuş olan şeyler olsaydık biz Bir damla gözyaşı dökmemek için, Hiç bilmem nasıl yakınına gelebilirdik senin neşenin. Bütün ölçülerinden daha iyi Hoş sesin, Bütün gömülerden daha iyi Kitapların içlerinde bulunan, Ozana senin hünerlerin, ey yere tepeden bakan! Öğret bana yarısını memnuniyetin Bilmesi gereken senin beyninin; Böylesine uyumlu delilik Aktıysa dudaklarımdan benim, Ben nasıl dinliyorsam onu şimdi, dünyanın da beni o zaman öyle dinlemesi gerek. Çeviren: Vehbi Taşar Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.