schizophrana Oluşturma zamanı: Mayıs 7, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 7, 2008 Haldun Taner' in yayınları arasında üç hikaye kitabı çıkmıştır. Bunlar yazarın en güzel hikayelerini içinde toplayan " Tuş " , "Geriye Kalan" ve " Şişhane' ye Yağmur Yağıyordu" adlı kitaplarındaki hikayelerin yeniden elden geçirilmesiyle oluşmuş bir kitaptır "Konçinalar". Taner' in her zamanki bıyık altından gülümseten alaycı üslubu ile okunası ve tavsiye edilesi bir kitap. “alt basamak olmasa üstler kime, neye öğünecek ? “ Konçinalar İskambil destesinin en sevdiğim kağıtlarından biri, üzerine The Jolly Jocker yazılı, o delişmen, o uçarı, o biraz cambaz, biraz sihirbaz, bir miktar da düzenbaz, ama neşe dolu, hayat ve hareket dolu, kanı sıcak delikanlıdır. Ne yazık ki, Jockerlere Kanasta’dan, Kumkan’dan, Remi’den başka oyunlarda pek yer verilmiyor. Verilse, her girdikleri oyuna renk ve hareket, canlılık ve şaklabanlık katarlardı. Jolly Jockerler bir yana, destenin en itibarlı kağıtları, bilindiği gibi, Beyler yani Aslar oluyor. Ayıp değil ya, ben Aslardan oldum bittim hoşlanmam. Belki kendim hiçbir zaman As olamadığım, As olamayacağım için. Kabul etmeli ki, onların dördünde de bir kral havası, bir padişah cakası vardır. Hele bazı takımlarda bunları daha da şatafatlı resm ederler. Karamaça beyinde meşum bir şeyler sezilir. Onun sarayında herhalde birtakım karanlık dalavereler dönüyor, gece, mahzenlerinde, bir sürü kelleler uçuyor olmalıdır. İspati beyini ben bir Bizans prensine benzetirim. Bunlara kıyasla, Kupa beyi daha bir bizden gibidir. Kupa beyi herhalde Osmanlı hanedanına mensup olmalı. Karo beyine gelince, bakınız, o bir Selçuk sultanıdır. Çelebi, zarif, nazik… Aksi gibi, Tekel damgasını da hep onun üstüne vururlar. Buna rağmen öylesine asil ve kibar bir havası vardır ki, bu damga bile onu çirkinleştirmez, inadına daha bir açar, daha bir sevimli yapar. Öyle ki, damgası olmayan bir Karo beyi görsek, bayağı yadırgar, bir eksiklik duyarız. Resimli kağıtlar içinde kanım en çok Kupa kızına kaynar. Kupa kızı, etine dolgun, duru beyaz, hanım hanımcık bir tazedir. Üniversiteyi felan bir kalem geçin, güç hal ile bitirdiği ortadan sonra, liseyi bile okuyamamıştır. Olsa olsa, sanar enstitüsü mezunudur. Herkesin okumaya merakı olmaz, buncağızın da başka marifetleri var: Dikişle nakışın her türlüsü, örgü işlerinin daniskası… Eteği belinde, bütün evi o çeviriyor. Yeni yetişirken mahalledeki oğlanlarla mektup alıp verdiği olmuş gerçi. Cahillik işte. Hoş görmeli. Ama evlenince eşi bulunmaz bir hayat arkadaşı olacaktır. Buna eminim. Bir kere kocasına ukala ukala karşılık vermez. Sonra bu cins kadınlar çocuklarına düşkün olurlar Daha ne? Onunla evlendiğiniz takdirde, kaynınız Kupa oğlu olacaktır ki, Allah için, uslu akıllı, yumuşak başlı, kendi halinde bir çocuktur. Babaları Kupa papazına gelince, sizden iyi olmasın, pek babacan, pek cana yakın bir adamdır. Hoş fıkralar anlatıp göbeğini hoplata hoplata güler. Daha coşarsa, küt küt karşısındakinin sırtına vurur. Evde teklif tekellüf hak getire… Sen de sen, ben de ben. Candan insanlardır vesselam. Öyle bir aileye damat gitmek isterim. İspati kızına gelince, bakın ondan her türlü sinsilik umulur. Siz onun öyle sakin ve masum göründüğüne bakmayın, o ne hinoğlu hindir o, o ne içinden pazarlıklı aşüftedir o… İskambilin üstünde gördüğünüz onun bayramlık resmi. O, bir masum bakire pozunu, fotoğrafçıda resim çektirirken bir, bir de pazarları kiliseye giderken takınır. Şöyle kulağınızı verin de bir dinleyin mahalleyi. Maçanın oğlu ile sinema localarında, plaj kabinelerinde yapmadığı kalmamış. Hal böyle iken, yine de bilmeyenlere karşı kendini dirhem dirhem satar. İspatinin oğlu ablasının kirli çamaşırlarını herkesten iyi bilir, bilir ama gel gör ki ablası da onun kumar borçlarını öder, evden şunu bunu götürüp satışını gizler. Babaları da zaten itin biri. Bu yaşa gelmiş hala sefih, kumarbaz, bir gün olsun ayık gezdiği görülmemiş. Tencere dibin kara hikayesi, kimin kime ne demeğe hakkı var. Karolara gelince, onlar kişizade, görmüş geçirmiş bir ailedir. Bakmayın şimdi biraz düştüklerine. Babaları hariciyeden emekli. Zannedersem şehbendermiş. Eski usul, mukaffa ve musanna bir İstanbul Türkçesi konuşur. Kızları, nörsler, matmazeller, el bebek gül bebek büyütüldü. Beş senedir İngiliz Filolojisi’ne gidiyor, bitiremedi. Bitiremez de elbet. Allah’ın günü kantinde ha ha ha, hi hi hi, akşam üstü de oğlanlarla altı buçuk matinesi… Erkek kardeşini sorarsanız, al onu vur ona. Karonun oğlu da, hoppala paşam, hoppala beyim dadılar tayalarla şımartılmış, kuş sütüyle beslenmiş, beyaz, tüysüz, oğlandan çok kıza yakın, tasvir gibi bir civan. En iyi mekteplere verdiler, okumadı. Günahı boynuna, bir takım uygunsuz, meymenetsiz heriflerle geziyormuş. Allah bilir, eroin de çekiyordur. Gözlerinin her daim mahmur bakışını ben pek hayra yoramıyorum. Öyle efendi babanın çocuğu böyle soysuz çıksın, yazık çok yazık… Maçalar bir Ermeni ailesidir. Gedikpaşa’da oturuyorlar. Peder koyu bir Katolik papazı. Bas bariton, tumturaklı bir sesi vardır. Oğlu Mahmutpaşa’da bir tuhafiye mağazası işletiyor. İspati kızı ile maceralarına yukarda az buçuk dokunduk. Ablası Maça kızı, esmer, kara kaşlı, kara gözlü, bazı yerleri muhakkak ki aşırı tüylü, gerçi sıcak, gerçi güzel, ama neme lazım, duasında niyazında, dini bütün bir tazedir. Belli ki babasına çekmiş, istavrozunu bir gün olsun göğsünden eksik etmez. Kardeşinin İspati kızıyla yaptıklarını duysa, utancından yerin dibine geçer. Öylesine kaba sofu ki, malum günlerde erotik rüyalar gördüğü zaman bile, şuuraltısının kendine oynadığı bu oyuna içerler, sabahleyin alelacele banyo yapıp tövbe istiğfar eder. İyi bir drahoması var. Şimdi genç değil, şöyle kırkını, kırk beşini aşmış, efendiden ağırbaşlı bir kısmet bekliyor. Hayırlısı. ( Bakmayın, Maça kızının adı edebiyata kötü geçmiş. Onun, kendisine yorulan uğursuz kadın, çok bilmiş dul, yuva yıkan vamp-dişi vasıfları ile ilişiği yoktur. İftira, tevatür, hele bizim klasik Tekel takımlarındaki, Maça kızının, İspati kızınınki gibi numaradan değil, gerçekten masum yüzüne bakınca, bana büsbütün hak vereceksiniz.) Resimli kağıtlardan sonra, ilk ağızda, Onlularla Dokuzlular gelir. Onlularla Dokuzlular, resimsiz kağıtlar içinde önemli olan oyunlara katılma imtiyazına sahip, başlıca kağıtlardır. Bundan ötürü de hallerinde görgüsüzce bir çalım, budalaca bir kurum sezilir. Haydi ‘Onlular, Asların halktan yetişme vezirleridir’ diyelim. Ya Dokuzlulara ne buyurulur? Bunlar, kendilerini sayıdan bile saymadıkları halde yine de oyunlarına alan, oyunlarına alıp onlara öbür resimsiz kağıtlardan üstün bir değer sağlayan aristokrat kağıtlara yaranmaktan, siftinmekten hoşlanırlar. Bu halleriyle Dokuzluları, efendilerinin önünde yerlere kadar eğilen, ama saray parmaklıkları dışındaki halka tepeden bakan, mabeyinciler veya stile uşaklar makulesinden saymak yanlış olmaz sanırım. Dokuzlar mabeyinci veya stile uşak olursa, Sekizlilerle Yedililere de, el ulaklığı, bahçıvan yamaklığı gibi daha aşağılık işler düşüyor. Bütün bunlardan sonra sıra nihayet Konçinalara gelir. Konçina diye, bilindiği gibi Altılıdan aşağı kağıtlara deniyor. Konçinalar, ismi üstünde işte, Konçinadır. Geçin Bezik gibi, Poker gibi kibar oyunları, Aşçı İskambili gibi en pespaye oyunlarda bile hiçbir işe yaramaz, üzgün ve küskün, oyunu dışardan seyrederler. Diyeceksiniz ki, Pinakl’da Kanasta’da oyuna alınıyorlar ya… Ben ona oyuna alınmak mı derim. Zavallılar, çıtır kozların at oynattığı meydanlarda habire gelir gider, ayak altında dolaşıp trafiği tıkar, itilip kakılır., muştalanır dururlar. Hasılı abur cuburdurlar. Böyle oynamaktansa ben yeşil çuhanın üstüne kapanıp yüz üstü uyuklamayı tercih ederim. Konçinalar bu bakımdan iskambillerin paryasıdırlar. Var oluşlarının sebebi sırf öbür kağıtlara basamak olmak, onların üstün mevkiini sağlamaktır. Alt basamak olmasa üst basamak neye, kime öğünecek? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.