schizophrana Oluşturma zamanı: Mayıs 7, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 7, 2008 Yazar Hakkında 1955 yılında Karabük’te doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Safranbolu’da tamamladı. 1977 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Memleketi Safranbolu' da yaşamını sürdürmektedir. Kitaptan Öksüz Kalmayacak Güvercin Şiiri ; Cinozoğlu Üstüne Şiirin taşrası yoktur. Ya da şiir kendi iç sürgünüyle her zaman " taşradır " Şiirin ülkesini kentli diye , kısrsal diye ayıramazsınız. Bölgesel ayrılıklar olsa bile ,gerçek değer taşıyan şiirin - değişik mevsimleriyle , engebeleriyle , akasru ve rüzgarlarıyla , karaları ve denizleriyle- tek bir coğrafyası vardır. Talat Halman IŞIK VE GÖLGEYE SERENAD bulut yağmura bıraktı saçlarını hüzne döndü şehrin buğulu camları martısız düşünemezken Kızkulesi'ni hicaz şarkılar son cengimden utkumdan sonra bu şehir yalnız benimle anılacak tanyerine akarken ırmaklar kanadı kırık güvercinlerle dağların mor uçlarını sarı bir kavisle birleştiren hilâl kıyısız denizlerdir sığınağımız pusulardan hayın avcılardan uzak ağladığım her ayna buğulu sırrında harika bir ülkenin yolcusu seyir defterini yaldızlar bu hüznü iyi tanır tenha tren garlarında gözlerim ölüm ne kadar uzaktı akşamla mızıka çalan çocuklara şehrin hovarda yüzünü aydınlatan Kızkulesi seraplar armağan ederdi susuzluğuma şehlâ bir tebessüm gözlerimde son karanfili de denize bıraktı kaptanın biri ama hep en son yolcu bendim kaçaktım firari şehirlerde ey şimal yıldızı senin ışığın mı benim kandilim mi aydınlattı şehirleri uçurumlara sığar mı yedi telli gökkuşağı kaç tüyü ıslanır nisan yağmurlarında güvercinlerin hayat sürer gazetelere sarılan şehir cesetleriyle bir kasırgada yine de deryaları aştı fırtına kuşları sirenler çalar yargısız infazlara terk eder şehir beni gizini çözeceğim bir gün bu şehrin sürerken çağdaş ağıtlarıyla Kerbela benim eski ve yiğit arkadaşlarım bu sürgünde kolları bağlı bir kahramanım yalnız Valide Sultan en sadık metresiydi Düvel-i Osmaniye'nin ben uzun bir unutkanlığı yaşamak istiyorum kendi gölgesini hançerleyen bir deliyim yüreğimin fırtınalarıyla yaşayacağım n'olur bulutlar ağlamasın güller solmasın serçeler ölmesin Ey kasvetler şehri bir tesellisi yok mu bu kıyamet sefalet dekorunun beni bağışlayacağını muştulayan melek şiirimin zifafına tanıktı bir serseri mayındım suikaste uğrardı hayallerim ben o şehirde tren dolu kadınlar bıraktım en hovarda anarşisttim sözcüklerin şatosunda sabahını hanı yağmalarda altına çevirdi sabancı çiçekler filizlenmedi toprağında kopardılar zalim elleriyle en hercai gülleri ne suçu var kıyıma uğrayan karanfillerin Düvel-i Osmaniye beni dışladı yalnız annem merhamet etti bana bir aykırı çocuktum uçurtmamı devler çaldı kendi revolverimle vurmadan kendimi dokuz milimlik bir kurşunla dağıtın usumdaki nihil denizi yağmurları seven çocuklar şelaleli uslarıyla garip mazlum kahramandılar böyle anıldılar destanlarda ben de gülleri öksüz kalan bir çocuktum meleğimi Nuh Dağında unuttum efsane bir sânım kaldı yıkılmış bozguna uğramış hayatımdan yenildim mi utku mu kazandım bu görkemli cenklerimde aksak Timur'a yenilsem de hayatımın en son fetretinden sonra görkemli bir sultanlık kurdum demir bir zırh aradım yine de yalancı tanyerlerinde kendime ve dünyaya bu sefil hayata rağmen sefil bir palyaço olmadım O r p h e u s e'nin yitirdiği toprakları kazandım ışık ve gölgeyeydi serenadım GURBET BENİMLE ANILIR her akşamın bir kasabası vardır arnavut kaldırımlı sokakları tahta sandalyeli sinemaları kış geceleri masal anlatıp mısır patlattığımız iki odalı toprak evimizde hiç rakı içmedim Abdullah Yüce'den efkârlı bir şarkı dinleyip aşkları erteleyip durdum küskün bir çiçektim bin uçurtma yaptım başkaları için ama benim bir uçurtmam olmadı sanki asırlar var aramızda bazen de dün gibi çocukluğum bilmiyordum sözcüklerin düzenini şimdi yıkılan kentlerin ardından mutsuzluğun farkına varmak ta bir mutluluktur diyorum yalnızlığa tutkun dev ozanlar ya da çocuk adamlar gibi Ben akşamım Gurbet benimle anılır O kenti bir kadın gibi severim ey kitaplar kurşunlar arasındaki gençliğim sanki aynaya yansıyan her tren bu kenti terketmiş sanki her sevdalı hançerlenmiştir telaşını kederini anımsarım işçi babamın bir dipçik gibi yüreğime saplanan acıyı gece vardiyalarında Ben akşamım Gurbet benimle anılır Belki bir akşam bu kente bir tren gelir Belki de yüreğimdeki hicranı alır gider İSTANBUL UNUTKAN YOSMA baktım İstanbul gurbetteydi çok ışıklı geceleri gizliyordu sefaletini ben böyle soylu böyle sefil şehir görmedim Üsküdar'da katip yoktu Beyazıt'ta Neyzen hüzünlü bir manastırda erganun ahengi İstanbul hareli bir değirmi değirminin dışında Islav kederi iki kez aynı poster İstanbul'un gerdanına takıldı çalmazdı mazurka kantocu Peruzlar sahiden yaşadı abisi İstanbul benden efkarlı Abdülhak Şinasi'yi sevdim diye İstanbul bana yabancı Hisarları kaygılı bana sultanlık yetmez bir ülke yetmez kasaba kılıklı şovalyeler bile unuttu en güzel dansını kılıç altında yapan Democles'i iyi bir şovalye sultanlık istemez bana bir akşam yetmez şiirin doğduğu enginlerde bana bir İstanbul yeter ey şehri diyar Asurlu gözlerini gördüm Bizans kubbelerini Aya Sofya'yı Süleymaniye'yi bir mahşeri andıran Beyazıt Alanı'nda altın özengiliydi atı Cem Sultan'ın Sultan Avni en usta bahçevandı yalancı şafaklarına kandım onyedi yaşımda yıkıldı ömrümün en güzel düşü yirmibir yaşımda sevdalısıydım Cahit Sıtkı gibi Dante görseydi "Her mihnet kabulüm" derdi bir gelin odasını andıran İstanbul'u yine bir akşam kaftan giyerim İstanbul'u birkez daha fethederim kurulurken Nizam-ı Cedit Asitane-i Saadette alıp gitmeye geldim görkemli kanatlarımla bir İstanbul bulutunu sedef tâclı Safranbolu'ya şaha kalktığında atım fethederim gurbeti hüznü efkarlıdır akşamlarımın şahı şairiyim İstanbul'un bir pusula armağan edin evcimen bir geline benzeyen telaşsız Kızkulesi'ne İstanbul bulsun dengesini İstanbul'da sırça köşk sırça köşkte bir Melike seksen sene Meliktim bu harika ülkede güzel miydi çocukken basma perdeli odaları düğün alay kervan ud sesleri derken İstanbul kamaştırdı gözlerimi değirmidir Safranbolu'da da İstanbul kubbeleri aynıydı tarihin benzersiz aylası incilerinde takılarında örenlerinde anıtlaşır tarihle Köprülü Mehmet Paşa Caminin avlusundaki güneş saati martıları seyrettim Galata Köprüsü'nden Urumeli burcuna ben de oturdum Veli'nin uçarı oğlu ben de yalnızlıktan başka yoldaş bulamadım ben de bir türkü tutturdum garibim sevdadır tek hünerim yıldızlar daha mavidir İstanbul gecelerinde telgraf tellerinde kuşlar vardı içimde yapraklanan bir ağaç vardı onbeş yıl önce İstanbul'da bir yarim vardı bir bir dağıldı gözpınarlarımda sevda yağmurları İstanbul'un başka bir hayata uğurladı beni "Hayali Cihan Değer" bir dilber o vedayı anlayamadım puslu bir İstanbul akşamında yıl dokuzyüzyetmişyedi aylardan kasım anın tek yadigarı Düşistanın akşam olur şakiler beni unutur Celali bir şehirde sokak lambaları pusludur ben bu yalnız meyhanede neylerim kadehimde açan karanfili neylerim ateş ettim Şeker Ahmet Paşa'nın resimlerine yosmalar beni beklerken Kadıköy'de sonbaharda daha yavuz atlarım teknemi yılkıya çıkarmayacağım onunla yaşlanıp onunla öleceğim mavi hülyasıyla İstanbul'un bu masalı atlı tramvayda uydurdum bahardı gönlüm Erenköy'de sarışın yarim ahu gözlüm azıcık kısaydı boyu iriydi memeleri Marilyn Monroe'ye benzerdi buralara da yağsın yağmurların buralara da gelsin vapurların yetmiyorsun İstanbul bu sürgünde bana İstanbul'da Heybeliada Heybeliada'da en güzel yaşında ama azıcık kıskanır Burgazı "Havada Bulut"ken Sait'in cigarası sonra dağ gibi yıkıldı üstüme o gökçe diyar ben Kaf Dağı'nı taşıdım İstanbul'un anılarını da taşırım karanfil serpen yağmurlarını özledim bir avcıydım kışın erken kalkandım ne aradım bilmiyordum bu batık şehirlerde bu serabı yalancı akşamlarda bu mahzun Dünya'da bir kederli yolcuydum gemilerinde yağmur getirirdi bulutları sevinçle onyedi yaşımda büyük meydanları metal çarşıları narsist aynalarıyla Kapalıçarşı ne kadar da taşkındı düşlerim onyedi yaşlarında kalmış militanlığım gecede karanfil kervanları sevi olmasaydı umut olmasaydı göremezdik altın örgülü saçlarını şiire gül nakışlayan deniz kızlarının meşalesi görkemliydi ilk şairinin Orpheus'e benzer son şairi ay yüzlü güzelleri olmasaydı matem urbası giyerdi İstanbul simgedir bir şehri dişi tanımlamak İstanbul tanyeri soyunur tüllerinden sunulmuş bir cennetti ben sultanken ÜVERCİNKA kanatlandırırdı güvercinlerini ey hayatı yadsıyan şairler (Ece) lerden daha görkemli alınlarınızdaki şairlik tâcı gurbet unutturmadı sizi tanyerine koşar atlıları Kızkulesi aslında bir handır içinde tekfurun kızı değil "Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış vardır yaslı ayrıldım İstanbul'dan ama bir tılsım armağan etti elbet söz edecek gurbet burcu sürgündeki sultanlığımdan taht şehirde sevdim Şirin'i eski kantoları Tanburi Cemil Bey'i altın bir tasta sundum Ecelerine dağların dağların ardındaki suyu bir kardelenim ben İstanbul'un beyaz steplerinde açan biliyorum ki artık hiçbir kemancının kemanı kırılmayacak düşlerimin sınırsız sahrasında daha kahramanım Gılgamış'tan dağları deryaları deryaları dağları aşarım İstanbul'u mahur makamında selamlarım - Günaydın Kadıköy vapuru - Günaydın Kızkulesi - Günaydın hülyalı martı - Günaydın avludaki güvercin en güzel akşamları Üsküdar'a vermişsin en güzel kadınları Kadıköy'e ben yalnız değildim sen yalnız değildin bu yaslı Dünya'da adın yadigar kaldı İstanbul yadigar kaldı karasevda yadigar kaldı özledim herhangi bir sabahını saçlarım taflan ya da lale mutlu anılar da biriktirdim her istasyon mavi bir pencere sen miydin İstanbul muydu turunç akasya deniz kokan bir bahardan bana saçlarını savuran rüzgar ŞAHANE KADINLAR şahane kadınlardı onlar akşamın pelerini sardığında kenti geceye aittiler bir nehir gibiydi dağılan saçları buselik makamıydı bahardı gönençliydi gönlüm alev buseler kilitlerdi dudaklarımı buğuluydu maral gözleri ceren ceylan gözleri bin aynası vardı gecenin sözcükler damlardı kırık hayatları anlatırdı kimi kimi çöküşün bohemini kiminin bir fırtınayı andıran gençlikleri kadınların saçlarını çözerdi bin aynada geceleri ışıtırdı çıplak omuzları son valsinde kentin kadınla güzelleşiyordu Dünya tutsak ederdi gözleri Dünyamı sanki ben coşkun bir denizi kamçılardım. KAR -Eğer Arz'da gözyaşları toplansaydı, Büyük Okyanus'tan büyük bir umman doğardı- bıldır seneki karda aklı bıldır seneki köyde bir afsun için kurşun döker şaman annesi tırnaklarında uğur benekleri kar yağarken diner içinin acısı bildim gözden önce kalp ağlar yağsın üstüme şehrin üstüne Simurg'tan yumuşak bu kar tufanı divâneliktir divâne gönlümün tesellisi - Beni ayartan bir gölge istemem dünyada Dünya benim gurbetim Kar yağarken yıkayın bedenimi Hâyâllerim kalsın musallada Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.