Kinyas Oluşturma zamanı: Mayıs 9, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 9, 2008 '' Kaç cemre düştü yüreğine şimdiye kadar, kaç unutulmuş nisan var vişne sürgünü kollarında? '' ÖZDEMİR İNCE 1 Eylül 1936’da Mersin’de doğdu. 1956'da Mersin Lisesi'nden mezun oldu. 1960'ta Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nü bitirdi. Bir süre ortaokullarda öğretmenlik yaptı. Ardından 1965'te Pariste Sorbonne Üniversitesi’nde çağdaş Fransız edebiyatıyla ilgili incelemeler yaptı. Yurda dönüşünde Aydın ve Muğla liselerinde öğretmen olarak çalıştı. 1969’da TRT’ye girdi. 1982’de kurumdan "gönülsüz" emekli oldu. Çeviri yaparak hayatını kazandı. 1989’da İstanbul’a yerleşti. Can Yayınları’nda editörlük yaptı. 1996’dan sonra Telos Yayınları’nda editör ve genel yayın yönetmeni. Hürriyet Gazetesi yazarlarından. İlk şiiri 1954'te "Kaynak" dergisinde yayınlandı. Pazar Postası, Türk Dili, a, Değişim, Dost, Şiir Sanatı, Papirüs, Soyut, Türkiye Yazıları, Milliyet Sanat, Yusufçuk, Adam Sanat gibi dergilerde yayınlanan şiirleriyle tanındı. Toplumsal içeriği ağır basan bir şiire yöneldi. Şiir üzerine kuramsal yazılar yazdı. Öte Benden, onlara benzer olmamı beklemeyin, Ve onları yineler olmayı beklemeyin. Herkes yeniliğine varır, kendi kalırsa. Kimseden bana benzer olmayı beklemeyin. Bir Yaz Gecesi Gülmecesi -I- Son konuk olacağım uyuyan kurşun gövdende gözcü sudan ve terli topraktan başka bir de yuvarlak turuncu ve asi -II- İki gözün olacak bakan irdeleyen yüzünde bengi savaşcısı etin tuzun kara ekmeğin umut aşkın , yakın aşkın , kin aşkın. -III- Ağzının ince sessizliğinde ve kara kışın direnmesi öç alması gibi durgun etinde yaşanacak eşit harlı günlerde senin aşkın benim gücüm olacak. Bir Ülke Olabilir Sevda Kaç cemre düştü yüreğine şimdiye kadar, kaç unutulmuş nisan var vişne sürgünü kollarında? Dağılıyor uyku kokusu gövdenin dilim meme uçlarına dokunduğu zaman; ateşten sapı üzerinde dönüyor ayçiçeği, bir güneş doğuyor bacaklarının arasında. Kollarımla sarıyorum, örtüyorum seni, günler ve geceler uzuyor ve savurmaya hazırlanıyor gövden gövdemi. Evren Yorumcusu Atlayarak çiz dünyayı, gerçekler söylenmeyen alanlarda kalsın, yani gerçekleri söyle, sadece onları; Bana sorarsan -ki sormasan da olur-, yüreğindedir yaşamın bütün ipuçları. Dört Duvar Arasında Bir şeyler kapanıyordu bir yerlerde, belki bir kapı, belki bir mezar - ama çatı değildi - sanki bir yangın, tavşanların, kuşların hızından anlıyordun, ama çatı değildi kapanan, üzerinde bir bayrak dalgalanan. Ama çatı değildi kapanan; biraz daha ışık, diye haykırdın, dağlarıma ve uçurumlarıma, hepsini gövdeme duvarlarıma kazıyacağım. Bir şeyler kapanıyordu bir yerlerde: Kiminin bahtı, kiminin yüreği, kiminin kapısı ve penceresi. Düşündün: Her şey butun bir sonsuzluk ve bir dakikaydı önünde ve sonunda. Bir dakika, o senin olan bir dakika, yani yaşaman için sana bırakmadıkları. Pay Ev kurmak için bir zaman tarla açmak için bir zaman sevişmek için bir zaman bakmak için bir zaman görmek için bir zaman anlamak için bir zaman duymak için bir zaman ayaklanmak için bir zaman konuşmak için bir zaman ekim için bir zaman bağbozumu için bir zaman kalmak için bir zaman doğmak için bir zaman yaşamak için bir zaman çalışmak için bir zaman. -Ölüm mü , demiştin? Ölüme yer yok ülkemizde, ölüme zaman yok. 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2008 BİR KENTİ YAŞAMAK Bir kenti yaşamak ona boyun eğmektir- sözleşmesiz, anlaşmasız-, ne derse tek tek yapacaksın, düşünmeden, direnmeden. Yabancıysan ve gezgin değilsen "bir kent yeter" diyeceksin, "tek bir ölüm"; boğazına oturmuş olan bir bardak su isteyen. SEVİYORSANIZ EĞER Seviyorsanız eğer; Geç kalmayın sakın aşkınızı söylemeye telgraf çekin, telefon edin, mektup yazın... Uçaklara, trenlere tüm taşıtlara binin... Koşun, arayın, bulun, haber gönderin, birine anlatın... Duvarlara yazın, ağaçlara kazıyın... Yani deneyin bütün olanakları, hiç olmazsa; iki yaprak samanlı kağıda yazın... Ama sakın geç kalmayın! AŞKINIZI SÖYLEMEYE... Boyun eğeceksin yolcu! bir köle gibi tıpkı, anlamak için belki, nedir mutluluğu bir tutsağın? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 9, 2008 Asude Alkaya İçin On İki Neşeli Şarkı’dan 1. Seni tanımlamak istemiyorum şarkılarımla : Ayağına dokundum görür görmez seni, ayağını çektin, dokunma duyun biliyor. Baban o zaman tanıştırdı bizi. Pencereden bir gölge geçti, geçer gibi : Bir kavak eğilmiş bakıyordu yapraklarıyla. Baban kaldırıp kavağa gösterdi seni. 2. İlk gün gözlerin kapalıydı, düşünüyordu, anımsamak istiyordu senin saat kulesi halini : Ana karnında çalar saate benzer çocuklar. Böyle bir dize yazmıştım gençliğimde, Tan bey annesi Ülker hanımın karnındayken. Tan beyi yüreğimin üzerine bastırmıştım, ama sana yalnızca baktım ve dünya ısındı. 3. Aylardan ağustos, benim derbeder ayım, ağustos böcekleri şımarıyor zeytin ağacında, testereyle sanki yazın demiri kesiyorlar. Sen ne testere biliyorsun ve nedir böcek, ama hem testere hem de böcek olan yaratıklar vardır hayvanlar aleminde, tırtıl denir bunlara, kırkayak da vardır. Toroslarda hızar kokar tahtacıların evi. (Adam Sanat, 174) ateş bilgisi Çok eski bir gelenektir bizde ateşe bakıp geleceği okumak, varsa bir yaşanmış geçmişin. Ateş ıslık çalarsa uzaktan yolcun gelecektir. Geceleyin ıslık çalmasın ateşin, iyi değildir. Kutlu ateş, çakmaktaşından sağılıp gelen kutlu ateş kir tutmaz paslanmaz ateş gel, okşa boynumu ve omuzlarımı eriyen rüzgârınla. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.