birunsatan Oluşturma zamanı: Mayıs 11, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 11, 2008 Sizin hiç babanız öldü mü?.. Onların öldü, daha küçük yaşta tanıdılar ölümü… O soğuk, geri gelmeyecek gidişi, hayatı tanımadan tanıdılar hemen… Ellerini tutacakları, güçsüz olduklarında sığınacakları bir dayanakları olmayacak artık onların… Siz hiç, babanızın öldüğünü gördünüz mü?... Onlar gördü… kapının önünde yere düşmelerini, onları korumak için kendilerini siper ettiklerinde ya da “çocuğum doysun” diye, bir lokma dahi yemek yemediklerinde, o dağ gibi adamların gözlerinin önünde gördüler ölümlerini.. Siz hiç babanızın ağladığını gördünüz mü? Onlar gördü… Evine bir parça ekmek getiremediğinde, çocuğu hastalandığında ona ilaç alamadığında, sabah evden okula çocuğunu aç gönderdiğinde, ağladığını gördü. Her gün, her dakika çöküşünü, gün geçtikçe öldüğünü gördü. Ve bu çöküşün kendi için olduğunu bildi. Siz hiç baba demeden yaşayabildiniz mi? Onlar yaşadı.. Savaşlarda, kıtlıklarda, katliamlarda, iş kazalarında kaybettikleri babalarını ömürlerini boyunca göremeyerek, baba demeden yaşamak zorunda kaldılar. Sizin hiç anneniz öldü mü? Onların öldü… Siz hiç anne demeden yaşayabildiniz mi? Onlar yaşamak zorunda bırakıldı… İlk aşklarını anlatacak bir anneleri olmadı onların, ilk kırıklarını saklayacak bir babaları olmadı. Ayrıldıklarında sevdiklerinden, üzüldüklerinde, sarılıp doyasıya ağlayacakları bir anneleri, oturup, içlerini dökecekleri bir babaları olmadı. Şimdi siz, sinirlendiğinizde annenize, babanıza bağırıyorsunuz, kavga ediyorsunuz ya, onların öyle bir şansı hiç olmadı. Her şeye alışıyor insan, zaman her şeyi kendine alıştırıyor ama ölüme, yokluğa alışılmıyor hiçbir şekilde. Hele de anne baba yokluğuna hiç alışılmıyor. “Her ölüm erken ölümdür” demiş şair. Dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi topraklarda yaşarsanız yaşayın, sizden çok uzakta, birilerinin, annenizin, babanızın sizi düşündüğünü, sizin için endişelendiğini bilirsiniz. Ama onlar, bunu bilmiyor, onarlın bekleyeni yok artık. Birileri doysun diye, şişsin diye göbekleri, o kuş tüyü yataklarında “huzur” içinde yatsınlar diye, bir yerlerde çocukların anne babaları ölüyor her gün. Biraz daha şişsin diye göbekleri, biraz daha kalınlaşsın diye enseleri, “anneler günü” diye, “babalar günü” diye uyduruktan günler yaratıyorlar. Ve siz, o gün koşup büyük alışveriş mağazalarına, hediye alanlar, siz annenize hediye almıyorsunuz, aldığınız her ürünle birilerinin annelerinin babalarının ölümüne ortak oluyorsunuz. Annenize en büyük hediye sizin varlığınız, size en büyük hediye anne babanızın varlığıdır. ……………………………………………………………………………… Savaşlarda, kıtlıklarda, katliamlarda, iş kazalarında anne babalarını kaybeden çocuklara… Çocukları doysun diye ölümü göze alan, patronların k.çları büyüsün diye zorla ölüme sürüklenen anne babalara… bakınız... http://www.gnoxis.com/forum/fotograf/19632-dilleri-dinleri-olmayan-cocuklar.html -------------------- Her yıl Mayıs ayının ikinci pazarı dükkanların vitrinlerinden, gazetelerin, televiyonların reklam ilanlarından geldiğini anladığımız, çoğu zaman annelerimizin "bir tatlı söz yeter" diyeceğini bile bile hediye seçmek için tüketim kaosuna giriştiğimiz Anneler Günü yine geldi çattı. Ancak annesi olmayan çocukların yanı sıra çocuğu olmayan annelerin de en hüzünlü günlerinden biridir Anneler Günü. Hele de o anneler çocuklarını savaşta kaybettilerse... Anneler günü nasıl kutlanageldi? Tarihteki ilk Anneler Günü kutlamaları, antik Yunan’da, tanrıların annesi Rhea onuruna düzenlenen bahar kutlamalarına dayanıyor. 1600’lerin Britanya'sında “Anneler Pazarı” kutlanırdı. “Lent” adı verilen ve Paskalya’nın 40 gün öncesinden başlayan sürecin dördüncü pazarında kutlanılan “Anneler Pazarı” ile bütün Britanyalı anneler onurlandırılırdı. O zamanlar yoksul Britanyalıların çoğu, varlıklı ailelerin yanında hizmetçilik yapmaktaydı. Çalıştıkları evler çoğunlukla kendi evlerinin çok uzağında kaldığından, hizmetçilerin işverenlerinin yanında yaşamasına izin verilirdi. “Anneler Pazarı”nda hizmetçilere izin verilir, evlerine gidip günü annelerinin yanında geçirmeleri teşvik edilirdi. “Anneler Pastası” denilen özel bir pasta, bu kutlamayı daha da özel kılardı. Hıristiyanlığın Avrupa’da yaygınlaşmasıyla kutlama biçim değiştirerek “Kilise Ana” kutlamasına dönüştü. Kendilerine hayat veren ve kötülüklerden koruyan gücün “Kilise Ana” olduğuna inanılırdı. Zamanla kilise festivali ile “Anneler Pazarı” kutlamaları karıştı ve insanlar, kiliseyle birlikte annelerine de şükranlarını sunar oldular. Julia Ward Howe ABD’de Anneler Günü ilk defa 1872'de Amerikan iç savaşından sonra savaş karşıtı aktivist Julia Ward Howe tarafından barışa adanan bir gün olarak önerildi. Ölüme karşı kadınları "kalkmaya" çağıran ve onların buluşmasına izin verilmesini isteyen bir anneler günü duyurusu yazan barış savunucusu Howe'un "Barış için anneler günü" girişimi resmiyet kazanmakta başarılı olamadı. Ancak onun fikri genç ev kadını Ann Jarvis'te etkili oldu. 1958'de Jarvis'in "Annelerin emek/iş günü" adıyla girişimi oldu. Jarvis kadınları iç savaştan sonra şartların iyileştirilmesine yönelik organize etti. 1907'de o öldüğündeyse kızı Anna Jarvis Philadelphia’da ulusal bir Anneler Günü için kampanya başlattı. Jarvis, West Virginia eyaletinde annesinin bağlı olduğu kiliseyi, annesinin vefatının ikinci yıldönümü olan mayısın ikinci pazarında, Anneler Günü’nü kutlamaya ikna etti. Ertesi yıl Anneler Günü, bütün Philadelphia’da kutlanmaya başladı. Jarvis ve onu destekleyenler bakanlara, iş insanlarına ve politikacılara, ulusal bir Anneler Günü ilan edilmesi için dilekçeler yazmaya başladılar. 1911’de arzuları gerçekleşti ve Anneler Günü tüm eyaletlerde kutlanır oldu. Başkan Woodrow Wilson, 1914’te resmi bir açıklama ile Anneler Günü’nü ulusal tatil ilan etti. Böylece Anneler Günü’nün, her yıl mayısın ikinci pazarında kutlanmasına karar verilmiş oldu. Dünyanın çeşitli ülkelerinde Anneler Günü’nün farklı tarihlerde kutlanmasına karşın, Danimarka, Finlandiya, İtalya, Türkiye, Avustralya ve Belçika’da da Anneler Günü mayıs ayının ikinci pazarında kutlanıyor. Cindy Sheehan Şimdilerde tüketimi artırmak için pazarlamanın tekeline aldığı Anneler Günü'nün tarihinde yeri olan savaş karşıtlığı üzerinden son yıllarda belki de en bilinen figür ABD'li savaş karşıtı anne Cindy Sheehan. 1957 doğumlu Sheehan, 2004'de Irak'ta oğlu Casey'i kaybedince savaş karşıtı kampanyalar yürütmeye başladı. Geçen yıl Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun düzenlediği (Küresel Bak) "Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma"ya, İstanbul'a gelen Sheehan Bush'la karşılaşsa soracağı iki soru olduğunu söylemişti: "Hangi asil sebep için oğlumu ölüme gönderdiniz?", "Geceleyin rahat uyuyor musunuz?" Sheehan, içinde bulunduğu hareketi ve kadınların savaş karşıtı mücadelede yerlerini şöyle anlatmıştı: "Çocuklarını Irak savaşında kaybeden anneler, 11 Eylül saldırısında yakınlarını kaybedenler, eskiden asker olan kadınlar var aramızda. Baktığınızda bütün riskleri yüklenen, tutuklanan, gözaltında alınanların kadınlar olduğunu görüyoruz. Kadınlar kadın oldukları için başka engellemelerle de karşılaşıyor. Ama kendimizi haklı, doğru gördüğümüz için bu mücadeleyi yürütüyoruz. "Bunu hissetmeyen, bizim acılarımızla tanışmayan kadınların da, bir gün bunu, bu acıyı yaşayabileceklerini anlatmaya çalışıyoruz. Oğlumun ölümünden sonra uyandığım her sabah, onun ölmüş olduğunu bilerek hayatımı sürdürmek çok güçtü. Ama bunu kişiselleştirmek istiyorum. Bu kişisel acının başkalarının başına da gelebileceğini anlatmak istiyorum." Sheenan'ın altını çizdiği kadınların savaş karşıtı mücadeledeki yerini korumak erkek egemen dünyada kolay değil. Anneler Günü'ne iki gün kala, "Hiçbir zaman anne olamayacağım, ama olsaydım çocuğumu savaşa göndermezdim" diyen ve hakkında "halkı askerlikten soğutmak" gerekçesiyle dava açılan Bülent Ersoy'dan çocukları savaşta, operasyonda, gözaltında öldürülen ancak çığlıklarına yaygın medyada asla yer verilmeyen diğer kadınlara, en insani tepkilerinin önünün türlü yollarla tıkanması örnekliyor durumu. Üstelik tek tek çığlıkların dışında mücadeleye Türkiye'den iki örnek de verilebilir: Cumartesi ve Barış anneleri. Cumartesi anneleri: Cumartesi Anneleri / Cumartesi İnsanları 27 Mayıs 1995 gününden başlayarak İstanbul, İstiklal Caddesinde Galatasaray Lisesi önünde her Cumartesi saat 12:00'de, "Kayıplar akıbeti açıklansın, sorumlular ortaya çıkarılarak yargılansın ve kayıplar son bulsun" talebiyle basın açıklaması yaptılar, yapmaya çalıştılar. Yapmaya çalıştılar çünkü, 15 Ağustos 1998'de 170. haftada başlayan engellemelerin 30 hafta sürmesi üzerine Cumartesi Anneleri / Cumartesi İnsanları 200. haftada, yani 13 Mart 1999'da, sürekli gözaltı, kötü muamele ve dayaktan güvenlik kuvvetlerinin biber gazı kullanmalarına varan engellemeler karşısında Galatasaray'a ara verdiler. Barış isteyen tüm kadınların, annelerin Anneler Günü kutlu olsun. alıntıdır... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sepia Yanıtlama zamanı: Mayıs 11, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 11, 2008 güzel yazı olmuş birunsatan, başı soner yalçın'ın kitabını çağrıştırdı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sambala Yanıtlama zamanı: Mayıs 15, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 15, 2008 son zamanlarda gezip okuyup etkilendiğim tek yazı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.