Jump to content

Süreya Berfe


schizophrana

Önerilen Mesajlar

Gözlerin

yükü ağır iki kırlangıç

Bana doğru kalbime doğru

uçan uçan iki kırlangıç

Kimi zaman değip geçen

kimi zaman çarpıp kalan

 

 

 

 

Asıl adı Hikmet Süreyya KANIPAK. Süreyya Kanıpak imzasıyla da yazdı (1965'e kadar). Nermin Hanım ile Fransızca öğretmeni Metin Kanıpak'ın oğlu. Baba tarafından Atatürk ile kan bağı vardır. Çanakkale Lisesi'ni bitirdikten (1960) sonra 2 yıl İÜ Hukuk Fakültesi'nde, 4 yıl İÜEF Felsefe Bölümü'nde okudu. Askerliğini yedek subay öğretmen olarak yaptı; dönüşünde Arkın Yayınevi'nde çalışmaya başladı. Ali Özgentürk ile Asyalı dergisini çıkardı (2 sayı, 1972). 1976'da Can yayınevinin çocuk kitapları bölümünde çalıştı. Daha sonra reklam şirketlerinde metin yazarlığı yaptı.

 

İlk şiiri 1961'de Zeren dergisinde çıktı. Şiirlerini Süreyya Kanıpak imzasıyla 1965'e kadar Düzlem, Zeren, Yelken, Türk Dili, Soyut gibi dergilerde, daha sonraki şiir ve yazılarını Papirüs, Yeni Dergi, Yazı, Forum, Oluşum, Soyut, Ant, Yeni Edebiyat, Yeni a, Birikim, Milliyet Sanat, Defter, kitap-lık, Gösteri dergileriyle Yeni Gazete ve Ulus gazetelerinde yayımladı. 1966'da "Kasaba" adlı şiiriyle kazandığı Türkiye Milli Talebe Federasyonu Kültür Yarışması birincilik ödülü, tanınmasını sağladı.

 

İkinci Yeni'nin etkisiyle ilk şiirlerinde soyutlamalara eğilim duydu; kişide karıncalanma duygusu uyandıran bir envanter tutkusu, sağlam bir çağrışım zinciri, tutarlı bir görüntü sevgisi ve her şeye bakmak isteyen bir derviş tavrı olduğu belirtildi. (C. Süreya)

 

1966'dan sonra, halk şiiri geleneğinin zengin kaynağından beslenen yeni bir şiir dili kurmanın olanaklarını aradı. Bu arayışın ürünü olan ilk şiir kitabı olan Gün Ola'da, Anadolu'nun bir köyünde kısa bir süre tanıklık ettiği bir dili ve dille iç içe gelişmiş olayları, durumları, koşulları yansıtmak istedi. Oldukça tartışılan bu kitabında Türkmen ve Avşar ağıtlarının, halk ozanlarının, türkülerin ve Nâzım Hikmet'in etkileri gözlendi. Daha sonraki şiirlerinde, halk şiirinin olanaklarından yararlanarak gerçekçi temaları, sağlam gözlemlerle, sıcak ve içtenlikli bir hava içinde vermeyi başardı. "Hepsi O Kadar" adlı şiiri Ece Ülker ve Vedat Sakman tarafından bestelendi.

 

özgeçmişi kendi internet sitesinden alıntıdır.

 

SON AYLARIN ŞİİRİ

 

Ben sevince yeryüzü arınır

Yüzüme vurur gölgesi

Yüreğim aşkla beslenen başaktır

Açılır

Soymak ister kabuğundan bedeni

 

Ben ağlayınca serçeler uçar

Dünya küçülür gözümde

Durur önümde bir hüzün serpintisi

Yayılır

Yıkmak ister acıdan kuleleri

 

Ben gidince öfkem ayaklanır

Dindiremez onu çocuklar bile

Köpürür taşar ama yalnız kalır

Morarır

Yalnızlığın verdiği sessizlikle

 

 

 

 

 

GURBET

 

Ayışığı unuttu karları

Nerdeyse tipi çıkar

 

Yaralı bir keklik

Uçtu önümden

Bende kaldı kanadı

 

YENİ AŞK

 

 

Yanında oturan ben değilim

Zamanla dirilen anılar

 

Sorular soran ben değilim

Pişman eden merak

 

Geçmişi kabartan ben değilim

Yeni biten maceralar

 

Seninle yaşayan ben değilim

Yere düşen yaprak

 

Duygularını şaşırtan ben değilim

Gelip geçen acımalar

 

Kolunda uyuyan ben değilim

Uzaktan gülen aşk

 

Karşında ağlayan ben değilim

Yürekte esen rüzgâr

 

YANGIN YILI

 

Öldürmüşler babamı

Yangın yılında

 

Dokunmadı kimseye

Yelim yağmurum

 

Yıllarca uyudum

Kara dağlarda

 

Ağaç mavzer yine

Ot kurşun bugün

 

Yeryüzü zulüm

Gökyüzü işkence

 

Yürüdüler mavzerler

Kan döktüler önümde

 

Yüreğime erik kurusu

Bastım uyudum

 

 

 

NEDİRCİK YAVRUSU

 

Nedir aydınlığı yaratan, günü güne benzeten

hayatı yaşanır kılan, insanı insan eden?

Nedir yarına inanmalar, inanmamalar

geçmişteki gül bahçesi, gelecekti diken?

Nedir azgınları, kaçkınları yola getireniyileştiren, yaşama gücü veren?

Nedir sevecenlik aşılayan, sıcaklık saçandestek, dayanak, merdiven?

 

 

YAŞANMIŞ

 

Sana alacakaranlıkta bile bakarım

Saçını okşarım gözyaşını silerim

Kokun duman olur durur üstümde

Adını söylerim içimden

Yalnız adını söylerim

Bir de belini örterim

Gözlerinin ışığında yaparım bütün bunları

Gözlerinin ışığındaki alacakaranlıkta

 

Sana alacakaranlıkta bile varım

Pek konuşmam

Oturur seni dinlerim

Sesin cıvıldar durur önümde

Adını söylerim içimden

Yalnız adını söylerim

Bir de ateşe değermiş gibi öperim

Acılarının ışığında yaparım bunları

Acılarının ışığındaki alacakaranlıkta

 

 

UZAKTAN

 

İkimizin olduğu ahşap bir ev

nasıl gizlenmiş ağaçların içine

akşama dönmüş yüzünü

ne bize bakıyor, ne denize

 

Andırıyor gelecek günlerin uzaklığını

merakla bekliyor güzü

ılık yaz gecelerini bırakmış geride

yaşlı bir emekli geçiyor aklından

olmazsa hayalleri karışık bir sevgili

 

Rahat mı bakımlı mı kimsesiz mi

umurunda değil

yaslanmış karşı tepeye

masallardaki gibi

puslu bulanık gri

 

HEPSİ O KADAR

 

Gidilir gelinir.

Belki sağsalim dönülür, hepsi o kadar.

Günler geceler çabuk geçer.

Çabuk geçmez şaşkın bir çocuğun hüznü

Vapurlar, arabalar, karlar çabuk geçer.

Ayrılık da özlem de herşey...

Herşey çabuk geçer

Ve birden gün ağarır.

Hepsi o kadar.

Gidilir herhalde gelinir.

Bütün gün denize bakmak kadar.

Belki ayvalar çürür.

Birşeyler kurur, atılır.

Nedir ki uzakta olmak

Ardahan´da boş duran bir ev

Hiçbir zaman suyu olmayacak bir kuyu

Unutulur, kalır. Hepsi o kadar.

O kadar anlayabilmek

O kadar acemi

O kadar toy

O kadar ilk

O kadar yeni

Ey uğursuz yolculuklar

Ey yıldızsız samanyolu

Bir daha hiç olmayacaksınız.

Çünkü yarım ve yaralı kalan

Bir akşam, yemin etmiyorum ama

En az günlerce, günlerce kanar.

Gidilir, gelinse de gidildiği gibi değildir.

Hepsi o kadar.

 

YENİ GÜVEYİ

 

Davullar zurnalar arasındaki şaşkın güveyi

Yürümek isterim son yolunu

Uyumak son geceni

Görmek isterim düşünü

Erginliğinde tanıdığın hayvanlarla boğuşmanı

 

Ah toy güveyi

Gelin geliyor gelin

İç biraz daha

Bir kurşun daha sık

Gelin geliyor gelin

Tayını tanıdığın atla

 

SUSUZ

 

İkin onlar sezer sarı bulutu

Göğün kuru çeşmesini anlar

Doğulular

Sabahçılar

 

Keserler yolumu

- Neden kalkmaz bu kalın yorgan

Ölü toprağı mıdır gece

Tarla susuz bir yalak mı

 

Söylerim

- Karanlık uzun

Sızar ağzından su kurtları

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BAZI YARALILARA

 

 

Nereye bakıyorsun

İşte yaralı insanların fotoğrafları

İşte yangından çıkarılan çocuk cesetleri

Bu, savaşmış bir atlının sakat kalan ayağı

Bu kesik kol, önemsiz bir iş kazası

 

Kime bakıyorsun

İşte bacağından alınan üç parça kemik

İşte bombardımandan sonraki yaralılar

Bu, sınırı geçemeyenin aldığı yara

Bu yarım adam, küçük bir işkence hatası

 

Neye bakıyorsun

Sayamazsın o ciğerdeki yaraları

Kime bakıyorsun

Bilemezsin geçmişindeki yaraları

Nereye bebeyken nazar boncuğu

Kime büyüyünce kurşun yarası

 

Ama sen

Yine de verirsin çiçeğini yaralı ağaç

Uçarsın yaralı keklik

Kan diner yol açılır

Gün döner gece kısalır

 

İsteyen denize isteyen kendine baksın

 

 

UÇURUM, SU, KIRLANGIÇ

 

 

Alnın bir uçurum

önce gözlerimin

sonra dudaklarımın düştüğü

ve her seferinde

saçlarına takılıp kaldığı bir uçurum

 

Serin bir su alnının kokusu

Bu çok sıcak şehirde

birdenbire önüne çıkan

yenileyen dirilten

serin bir su

 

Gözlerin

yükü ağır iki kırlangıç

Bana doğru kalbime doğru

uçan uçan iki kırlangıç

Kimi zaman değip geçen

kimi zaman çarpıp kalan

karanlık şeylerden aydınlıklar taşıyan

sevinçle kederi

aşkla çileyi

 

bugünle yarını yansıtan

iki kırlangıç

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...