Jump to content

Ağır Roman


SCARRED

Önerilen Mesajlar

Metin Kaçan'ın otobiyografik romanıdır. Halk Metin Kaçan'ı en çok karikatürist Hasan Kaçan'ın ağabeyi olarak tanır. Müjde Ar ve Mustafa Altıoklar'ın Okan bayülgen'li, Savaş Dinçel'li, Küçük İskender'li Ağır Roman filminin senaryosunu yazdığını ise/dahi bilmez - üstelik o senaryonun Kaçan'ın kendi romanından uyarlandığını hiç bilmez. Bu ilk eser şu tadda eleştiriler almıştır:

 

"Metin Kaçan, ülkemizde her türlü karşıtlığın en yoğun biçimde yaşandığı İstanbul kentine özgü zenginlikte bir toplumsal mozayiği yansıtıyor... Bu alışılmamış romanın en çarpıcı yönü, kuşkusuz dili."

- Yıldız Ecevit

 

"Günümüz argosunun birçok sözcük ve deyimini ilk kez yazıya geçiren Metin Kaçan'ı yalnızca edebiyat açısından değil, sözlükçülük açısından da kutlamak isterim."

- Hulki Aktunç

 

"Bana öyle geldi ki Ağır Roman şu yaşanan şizofrenik rüyanın şimdilik tek yazılı belgesi. İşitebilenler için siren sesleri... Yaşamın daha ilk anda yalnızca ölüme koşullandığı bir dünya; ölüm, cinayet, yangın, karanlık, serserilikler, bitirimlik, uyuşturucu ve bilinemeyecek bir sevgi. Öyle bir sevgiyi dile getirmek herhalde kolay değildi. Yazar, apaçık bir ustalıkla başarmış."

- Selim İleri-

 

Romanın girişi aşağıdaki gibidir... Üşenmeden internete kopyalayanın - ki pamuk elleri dert görmesin o şahsın - imla hatalarını vb düzeltmiyorum. Bu da benim Kolera Mahallesi'ne, Metin'e, bütün asıl "beyaz zenciler"e selamım olsun.

 

Kolera Sokağı'nın en kral kevaşesi Eda, yatıştan sonra apış arasını yıkadığı suyu, hurdaya çıkmış metal artıklarından yapılma kerhanenin pencere iskeletinden şık bir figürle boşluğa saldı. Sahte ipek gömleklerini rüzgârın asaletine satmış olan pezolar, yuttukları hapların patlamasını beklerken, Edâ'nın vizite suyuyla ıslanan Gıli Gıli Salih'e "Ulan artık hayatın boyunca kan derdin olmaz, bütün mitralar ayaklarına kapanıp tapacaklar sana," diyerek balinalar gibi gülüştüler. Bu esnada bir konsomatris yıldız güpegündüz mahalleyi yalayarak geçti.

Hayatını bu bin tılsımlı ânın çarşafından geçirecek olan Gıli Gıli Salih, havada gezinen kılları takip ederek babasının berber dükkânına doğru ikiledi.

 

Kolera'nın çalgıcıları Fil Hamit'in tamirhanesinin yanında koftisine taksim atarak aletlerinin tansiyonunu ölçüyorlardı. Parke taşlarının arasındaki nemli topraklardan çıkan buharlar, Gıli Gıli Salih'in saçlarındaki pis su ve spermlerle birleşti. Ancak kurnaz sokak delikanlılarının uyanabileceği bir büyü oluştuğunda, klarnetler parladı. Çalgıcılar darbukalarını gerip, kemanlarına inceden ayar geçtikten sonra ağır roman havası çalarak yampiri adımlarla Çitiki düğün salonuna uzadılar. Gıli Gıli Salih, taş binaları inleten, boşluğu okşayan darbuka sesleri kaybolana kadar buğulu ela gözleriyle kara şoparların peşinden baktı.

 

Gıli, daha çok tıfılken, ağır roman havasının 'zımbam zımalda zımbam' sesleriyle omuzlarım dikip gözlerini iki uzun bir kısa yakarak heriflerin peşinden Çitiki düğün salonuna gitmiş ve orada da sı-zaki olmuştu. Darbukacı Balık Ayhan, onu yüzünde tanıdık bir gülümsemeyle uyurken bulmuş, "Yıkık köprülü Berber Ali abi, oğluna dikkat edesin, böylesi yılan gibi oynar, ama bıçaklara rast gelmesin," diyerek babasına teslim etmişti. O günden sonra Gıli ne zaman arazi olduysa babası onu Çitiki düğün salonunun bahçesinde bulur olmuştu.

 

Güneş buluttan sıyrılırken Kolera'nın alemci kadınları bir omuz darbesiyle yıkılacakmış gibi duran evlerinin önünde oto tamircileriyle, marangozlarla, tornacılarla aslanlar gibi muhabbete koyuldular. Bir yandan da kaynak yaparken elleri titreyen ustalara, esrarı daha kallavi içmeleri için zıvana hazırlamaya başladılar. Köylü kadınlar, kocalarının mahalle hakkında anlattıkları korku hikâyelerinden tırstıklarından mahkûmlar gibi camdan bakıyorlardı.

Aniden ortalıkta beliren Gaftici Fethi, Fil Ha-mit'in arabasını şanına yakışır biçimde tavladı. Gaf-tici'nin hünerli ellerine kapılan araba, kapı ve pencerelerini cömertçe açtı. Fethi yatakta dostuyla beraber doldurduğu seks kasetini de teybe sürdü. Teypten çıkan seksi çığlıklar, inlemeler Kolera Sokağı'nı kapladı. Köylü kadınlar başörtülerinin uçlarını ağızlarının önüne çekip içi gözüken tül perdelerin gerisine devrildiler. Alemci kadınlar ve tamirhanede çalışanlar Gaftici Fethi'ye "Helal olsun usta sana bu yollar," dercesine baktılar. Helal olsun çekmelerinin tabii ki haklı sebepleri vardı. Romantik bir otomobil hırsızı olan Fethi, mahalledeki bütün mitraları incitmeden ayıklamıştı. "Kulağınızı açın da beni dinleyin leylekler! Ben Kolera açık hava üniversitesi seksoloji bölümü mezunuyum. Bugün size manitalar hakkında iki tane tüyo vericem. Bunlan yeri gelince en güzel şekilde kullanın. Manitanın yatakta güzel sevişip sevişmediğini anlamak için ayak bileklerine bakmanız kâfidir. Eğer bilekleri inceyse mesele yok demektir. Sizi sabaha kadar zevkten bayıltır. Manita 'Seni seviyorum, evlenelim,' ayağı yapıyorsa, önce yüz mumluk ampule yarım metre mesafeden bakın. Sonra gözlerinizi ampulden kaçırıp manitanın gözlerine dikin. Eğer cıvırın gözlerini görüyorsanız hemen evlenin, allanma.kadar sizi seviyor demektir. Hadi şimdi yaylanın bakayım kese kâğıtları!" Gafti-cinin bu bayıltıcı muhabbeti Kolera'da bir süre yankılandı.

 

Fil Hamit'in çırağı Tilki Orhan, ustasının kaynattığı çamurluğun üzerindeki çapakları taş motoruyla temizlerken gözlerine yüzlerce metal parçası kaçtı. İlk başka delikanlılığa verip gözündeki acıyı unutmaya çalışan Orhan, gözü harbiden yanmaya başladığında tamirhanenin üst katında oturan Puma Zehra'nın kapısında metal gözyaşlarıyla ağladı. Kimseye görünmeden ağladığını zannederken Puma Zehra, Orhan'ı biraz daha ağlatıp ardından haşlanmış patatesi ortadan ikiye bölerek Tilki'nin metal döken gözlerine koydu.

 

Mevzuya fırtına gibi dalan Fil Hamit, tamirdeki arabanın çıtasını çaldırdığı için Orhan'ın suratına tokadı giydirdi. Oksijen kaynağından yanmış Fil'in elleri kıpkırmızı balonlar gibiydi. "Ulan köpek, ne anan var ne baban, seni bu dükkâna zanaat öğren de sağda solda dilenme diye aldım." Tilki Orhan'ın gözünden fırlayan patatesler babasının dükkânının önünde oturan Gıli Gıli Salih'in ayaklarının dibine kadar yuvarlandı. Tilki Orhan tokatlardan sıyrılır sıyrılmaz en baba arkadaşı Gıli'ye koştu. Orhan bir soluk alıp, Gıli'ye kaybolan çıtayı bulamazsa ustasının kendisini öldüreceğim anlattı.

 

Gözbebeklerini topaç gibi çeviren Gıli, yoldan hızla geçmekte olan bir arabanın çıtasını usta bir tırnak darbesiyle uçurdu. Çıtayı öfkeyle Fil Hamit'in gaz pedalı büyüklüğündeki ayaklarının gölgesine fırlattı. Zaman bile Gıli'nin bu süratli hareketine hasta olup bir an duraksamıştı. Hafiften ve bir inceden yağan yağmur Kolera'yı ıslatırken Gıli'nin abisi Reco, dükkânın buharlan-mış aynasına parmağıyla komik resimler çiziyordu. Geri gelen Salih, abisinin çizdiği resimleri her zamanki gibi seyre daldı.

 

Reco, okulda teneffüse çıktığı zaman kantinden aldığı galeta ve sandviçten kaplumbağa yapmıştı. Okul müdürü çocuğun bu hareketini görmüş ve Re-co'yu yaratıcı kabiliyetinden dolayı geri zekâlılar sınıfına atmıştı! Ancak sınıf öğretmeni Perrin Hanım, ruh hastası ve hafif denyo olduğundan, ders bitene kadar geri zekâlılar sınıfına roket ateşleme antrema-nı yaptırmıştı. Perrin Hanım her gün bu dersi tekrarladığından, haşan, aynı zamanda da hakikaten geri zekâlı çocuklar, tamirhanelerin önünden topladıkları metal parçalarını tahtaya saplamaya başlamışlar, bazıları da kâğıttan yaptıkları uçakları tahtaya saplı metaller arasından geçirip okulun bahçesine uçurmuşlardı. Berber Ali okul müdürüyle sert ve acıklı bir pazarlık yaptıktan sonra, oğlu eski sınıfına dönmüştü.

 

Reco'nun geri zekâlılar sınıfında üç gün kalması mahallede ve okulda alay konusu olmasına, evde ise babasının onunla "Geri zekâlı oğlum, odun kafalı oğlum," diyerek dalga geçmesine yaramıştı.

 

İmparatorlar alemci kadınların hazırladığı zıvanaları bir köşeden çıkarıp kallavi bir tek kâğıtlı hazırladılar. Zanaatlarında ustalıktan sonra ulaşabilecekleri en yüksek mevkiye gelen kaportacılara bu âlemdeki insanlar imparator gözüyle bakmaya mecburdu!

 

Kısılan yağmurla beraber gökkuşağının birtakım renkleri kara şoparların sadece tahtadan ve ipten yapılmış barakalarının üstünde sevişti. Kiliselerden gelen çan sesleri, kısa bir zaman sonra hafif esrar kokusu ve ezan sesiyle karışıp havayı kapladı. Adam Mickiewicz'in şair ruhu yüzyıllık müzesinden kalkıp balıkların ve sokağa gönül vermiş çamaşırların arasından geçip kilisenin istavrozuna kondu. Ko-lera'da böyle bir görüntü turalarken, imparatorlar, cıgaralarından babacasına çektikleri dumanı kara şoparlarm bulunduğu yıkıntılara doğru üflediler. Aynı esnada, akşam gaspa çıkacak şoparlar, bıçaklayacakları adamların rahat ölmeleri için dillerinin ucunu tükürükleyerek bıçaklarının oluklarım temizliyorlardı. Yıkıkköprülü Berber Ali, Orso'nun kahvesinden, mekânına geldiğinde Reco'nun aynaya çizdiği helikopter ve uçan adam resmi, Ali'nin sertliğinden ürküp buharlaştı. Reco, gözünden rulman bilyası gibi döktüğü yaşlarla havluları katlayıp sokağa damladı. En ağlayan elbiselerini giymiş, ellerinde çiçeklerle kiliselerine giden Rumları, Ermenileri ve Sür-yanileri seyrederek kendini avuttu. Bütün bu covi-nolar kiliselerden gelen çan seslerine müthiş derecede tutkundular.

 

On üç yıldır aynı mekânda berberlik yapan Yı-kıkköprülü Ali, yakışıklılığı ve zarif kavgalarıyla en korkunç adamları bile yıldırmıştı. Haybeye racon kesmediğinden covinolarla bitirimlerin arasında kendisine demir gibi hava yaratmıştı. Askerliği sırasında gördüğü bu mahalleden bir daha kopamamış, hemşehrilerinden uzaklaşıp karısıyla beraber Kole-ra'ya yerleşmişti. Papikçilerden, psikopatlardan ve haybeci kabadayılardan korunmak için, aynı zamanda Kolera'da tutunabilmek için kelle koltukta çarpışıyordu. Bu da Kolera'da yaşamanın cabasıydı.

Berber Ali, Kolera'daki hayatın ciğerine ve sertliğine daldıktan sonra hesapta hiç yokken zevk düşkünü kevaşelerin aşk tuzağına kendini kaptırmıştı. Çapkınlık yaparken ayakbağı olmasın diye karısına öyle tırsınç hikâyeler anlatmıştı ki, kadıncağız 'Dışarı çıkarsam boğulurum,' korkusuyla uzun yıllar sokağa ayağını göstermemişti. Şehrin sokaklarının sularla kaplı olduğunu, yağmur yağdığında denizin yükselip taşacağını, küçük bir yıldırım hareketinden şehrin tamamıyla yıkılacağını sanan İmine yaşamını cam kenarına satmıştı. Bu yüzden evde Reco ve Gıli'nin bakışlarını altüst eden bir gerilim saklıydı.

 

Reco, aynada kaybolan resimlerini düşündükçe suratı matem siyahına döndü. Kiliseye giden covi-noların arkadan ve yandan görünüşünü boşluğa çizerek teselli buldu. Dükkânın önünde paslı sandalyede oturan kardeşini şeytanca bir numarayla ekti. Taş binaların altında kurulan sokak sergisine gazlamak, resimli roman dünyasına ruhunu satmak Re-co'nun tek zevkiydi.

 

Gıli'nin terbiyeli bakışlarını yere dikip sert bir hayale daldığı sıra, kırık şırıngıların gölgesinde büyüyen Kolera'nın çocukları, marangoz Mimi Usta'-nın dükkânına doluşup tahta oyuncak yapması için yalvarmaya başladılar. Mimi Usta çalıştığı pulanya makinesinin şalterini kapatıp makine tanı anlamıyla durana kadar başından ayrılmadı. Alet durunca çocukların üstüne silkeledi. Çocuklar kar yağıyor-muş gibi sevindiler. Mimi Usta'nın kafasındaki talaşlar uçuşunca, ahşap renkli saçları, sapsarı, eksik ve çürük dişleri, binlerce manaya gelen ince kavisli yüz çizgileri ortaya çıktı. Çocuklar iki dakika sonra Mimi Usta'nm dükkânından ellerinde kılıçlar, tabancalar, ok ve yaylarla dışarı fırladılar. Mimi Usta çocukların arkasından sevgilerin en güzeli, en namuslusu ile baktı. Kimisi kızılderili, kimisi kovboy olan Kolera'nın çocukları, güzel bir çocukluk hatırası olacak günü, olanca terleriyle yaşamaya çalıştılar. Dükkânın önündeki paslı sandalyede oturan Salih, oyun oynayan arkadaşlarını her zamanki gibi cıvalı gözlerle seyre daldı.

 

Kolera'da olup biten her şeye kansan zengin ve softa takımı, hiç aksatmadan tertemiz giyinip kiliselerinde Rumlara bir pislik yapmadan rahat edemi-yorlardı. Bu defa, çocukların ellerindeki okların ucuna teneke sarıp oklann ucunu sivri ve saplanır vaziyete getirerek, ahenkli adımlarla kiliseye gitmekte olan Rumların üzerine saldırttılar. Çocuklar, savaş baltalannın topraktan çıktığına inanıp 'Hoka hey' ve 'Allah Allah' naraları atarak kiliseye girmek-

te olan Rumlara oklarını çekip çekip bıraktılar. Oklar, Süryani kadınlarının cazur cuzur kızarttıkları iğrenç kuyrukyağı kokusunu delip kilisenin nakış gibi işlenmiş kapısından gerisingeriye döndü. Kole-re'ya yayılan bayıltıcı kuyrukyağı kokusu Gıli Gı-li'nin midesinde fırtına gibi esip gözlerini kararttı. Nefes almakta güçlük çeken Salih, dükkâna sürünerek girip havlu dolabının arkalarında sota bir yere sakladığı ojeyi çıkarıp defalarca koklayarak kendine gelmeye çalıştı.

 

Kiliseye saldıran kurnaz çocuklardan birkaçı alçak duvarların üzerinden tekrar oklarını çektiler. Oklardan biri hedef gibi hareketsiz bekleyen kilisenin görevlisi Panayot'un ayakkabısının topuğuna saplandı. Panayot, kilisenin bahçesinde duran çalı süpürgesini kapıp sakat ayağını zorlayarak, seke seke çocukları mahallenin içine kadar kovaladı. Çocuklar Panayot'un üzerlerine gelişinden tırsıp ellerindeki baltaları, okları Panayot'a gelişigüzel atmaya başladılar. Atılan oklardan biri kahveci Orso'nun oğlu Şenol'un gözüne saplandı. Şenol çığlıklar atarak Kolera Sokağı'nı inletirken, softa takımı, çocuğun gözünde saplı duran oka hiç el sürmedikleri gibi onu alıp hastaneye götürmeyi akıllarının ucuna bile getirmediler. Gıli Gıli Salih, inlemeler arasından Panayot'tan tarafa sert bir bakış fırlattı. Salih yürümekte yeni yeni ustalaştığı bebeklik günlerinde kilisenin çan kulesine tırmanmış, çıplak ayaklarını kuleden aşağıya sarkıtıp boşluğu seyre dalmıştı. Panayot onu kuleden indirip babasının ateş kusan ellerine atmıştı. Sandalyeden fırlayan Salih, Şenol'un gözüne saplanan oku direk bir el hareketiyle korkusuzca çekip çıkardı. Dükkâna koşup pamuk ve kolonya getirdi, Şenol'un gözünden akan kanı dindirmeye çalıştı. Şenol, acılar içinde kıvranırken Gıli Gıli'nin bu hareketini beyninin unutulmaz dostluklar bölümüne yazmayı ihmal etmedi. Orso, olayı duyar duymaz seyyar ciğerci Tıbı'nın atıyla dörtnala oğlunun yanına uçtu. Yerde ayılıp ayılıp bayılan Şenol'u Gaftici Fethi'nin yardımıyla atın arkasına koyup doludizgin hastaneye gazladı.

 

Kolera'da oturanlar akşamın olduğunu yoğurtçunun çan seslerinden anladılar. Ansızın şak diye yanan sokak lambaları, ezelden tersoların suratla-rındaki hüznü silmek, lavukları mutlu etmek için rüzgârın yardımıyla yine titrek ışık oyunları yaptı.

 

Gecenin öncülüğünü, sonuna kadar açtığı hoparlörlerden mahallenin dört tarafına yayın yapan Gaftici Fethi kaptı. Elindeki yarım duble rakıyı erkekten dönme manitasının şerefine kaldırıp şova başladı. "Lombaklar, zevk soframa gelin, bana doğru uzayın! Bir kere kuyruklu yıldızı kesin olarak bilmeniz lazım. Çünkü onun içinde insanlar olduğuna eminim. Erkek değilse bile kadınlar olduğuna eminim. İnanın ki o yıldız geçerken bütün erkeklik da-marım kabarıyor, acayip hisler duyuyorum. Sanki bir cıvırla yatıyormuş gibi oluyorum. İnanın o bir yıldız değil. Daha doğrusu uzay gemisinden başka bir şey değil. Diğer galaksilerde yaşayan kadınlar, kocalarının uzay gemilerini kapıp öylece dolaşıyorlar. Hatta bir akşam, ay senin dünya benim hesabı gezen o karılardan birine rastladım, ama boyu bizden kısaydı. Ancak çok güzeldi. Bir gözünün içinden nehirler, şelaleler akarken, öbür gözünde açel-yalar açıldı. Anında özel bir formül yaratıp çok kolay yedim onu. Uzaydaki manitaların bile problemleri aynı." Devetüyü paltolarını sırtlarına atmış, siyah ke-digözlükleri, dibi zıvanalı purolarıyla son model ara-balarından inen kumarbazlar Orso'nun mekânına dalınca, bitirimlerin coşkuyla başlayan sıcak yaz gecesi titredi. Kumarbazlar, bellerindeki agiri sadece oyun kuracaklan rakiplerine her zamanki palto açıp kapama hareketiyle gösterdikten sonra, Kolera'dan uzun gölgeleriyle geçerek kahvenin sota katına çıkıp yılanlar gibi kumara daldılar.

 

Gıli Gıli Salih, annesinin yolup pişirdiği güvercini mideye indirdikten sonra, uyumak için evin teras katına yumuşak adımlarla çıktı. Reco, evde sadece babasının oturduğu antika koltuğa yayılmış, elindeki çizgi romanın en heyecanlı karelerini, roman kahramanıyla aynı tehlikeleri, zevkleri paylaşarak okuyordu. Berber Ali'nin ışık hızıyla Reco'-nun gözüne yansıttığı ateşli bakışları, Reco'yu onluk çivi gibi koltuğa çaktı. "Ulan geri zekâlı! Biraz kardeşine çeksen olmaz mı? Elinde bir kitap, it gibi okuyorsun vıttırı zıttırı şeyleri. Bir gün de okul kitaplarına böyle çalışsan, her seneki gibi beş zayıfla, sulu gözlerle gelmezsin. Kalk! Gözüm görmesin salak oğlu salak..." Reco, babasının aslan kükremesi sesinden korkup öksüz çocuk misali koltuktan kalktı. Dağılmış duygularını odada bırakıp kadife gözyaşlarıyla tek dostu yatağına kuzu gibi serildi. Gıli Gıli Salih, odasında sıcaktan uyuyamadı. Yarım uykulu gözlerle odadaki halıyı balkona serip sırtüstü yattı. Yattığı yerden yıldızlarla, ayla oyunlar oynayıp dalmaya çalıştı. Tüm bunlara rağmen uykusu gelmeyince gecenin bir yarısı kalkıp balkonda bir hayal gibi dolaşmaya başladı. Uzay boşluğunu acemi bir kameraman gibi tarayan gözleri, beynindeki yönetmenin emriyle Kolera'nın taş binalarına doğru isteksiz isteksiz süzüldü. Balkonun karşısındaki evlerin içindeki manzarayı görünce afallayıp odaların içine zum yaptı. Şakır şukur sevişen insanları tül perdelerin gerisinden zevkle seyre daldı. Gözleri zaman zaman alemci bir lombağın gözleri gibi dışarı fırladı. Kulağına gelen siren sesleriyle bakışlarının istikametini sokağın altlarına doğru yöneltti. Aşağıda on, on beş çıplak kadının panter gibi koştuğunu, arkalarından gelen zarbo arabasının siren çalarak kadınları son gaz kovaladığını, tek şahit olarak gördü. Geceye yayılan yanık insan kokusundan mah-murlaşan Gıli Gıli, duygularını yumuşatmak için balkondaki kırık kiremitlerin arasına sakladığı ojesini çıkarıp defalarca soludu. Oje kokusu ruhuna yayıldıkça gövdesi hafifledi. Halının üzerine tüy gibi düştüğünde, hayat kadınlarının çığlıkları ve zarbo-ların cop sesleri, hızlı şoförlerin acı patinaj seslerine karıştı.

 

Lağım suları ve fare sürüleri uyuduğunda, Kolera Sokağı'nın gece gündüz yaşayan herifleri, barakaların arasından uzayıp pavyonlara, düğün salonlarına doğru vurdular. Aletlerini dokuz-sekiz ritminde tırmalaya tırmalaya geçtikleri kuytularda, Malbuşçu ve cıgaracı kadınlar, iskambil kâğıdı gibi kırıtarak oynuyorlardı.

 

Kara şoparlar, hayatın maske takmış yüzünü her gece düşürmeye, gerçek yüzünü çıkarmaya sanki doğuştan kararlıydılar. Gıli Gıli Salih, rüyasında Şenol'un gözüne saplanan okla boğuşurken, kara şoparlar, tenlerinin karalığını gecenin karanlığına yedirerek taş sokaklara sis gibi girdiler. Kucakların-daki kedileri okşaya okşaya balkonlu ve teraslı evlere doğru yürüdüler. Esrar ve ekmek paralarım zavallı tekirlerin sırtından kazanıyorlardı. Şoparlar Berber Ali'nin evinin önünde duruzladılar. Berber Ali'nin karısı İmine'nin camdan sarkıttığı halı, sokak lambasının ışığında parlamaktaydı. Kediler, kendilerini birden iki buçuk metre yukarda buldular. Tırnaklarını can havliyle halıya takıp halıyla beraber tıslayarak aşağı uçtular. Şoparlar papiklendik-leri vakit, işe çıkardıkları kedileri, en uzak yıldızlara kadar fırlatabiliyorlardı. Kedilerin çığlık çığlığa miyavlaması ve halının saklayarak yerde patlaması, bir kenar mahalle uykucusu olan Ali'yi anında yatağından zıplattı. Cama çıkıp aşağıdan gelen gürültünün ne olduğuna baktığında, halıyı kucaklayıp götürmeye çalışan şoparları gördü. "Ulan ********ler! Bırakın o halıyı olduğu yere, defolun gidin. Aşağı inersem kulaklarınızı uçururum. Ben hayatımı usturanın ucuyla kazanıyorum!" diye gürledi. Ali'nin bağırması Kolera'da uyuyan kim varsa, hepsinin kalkıp lambaları yakmasına ve olayı seyretmesine yaradı. Mahallede oturanlar için bu gibi vukuatlar gece yarısı eğlencesinden başka bir şey değildi. Şoparlar Ali'nin bağırmasını kulak arkası edip halıyla beraber taş sokaklardan barakalarına doğru kaçtılar. Ali karısının köyden uğur olarak getirdiği büyük halı makasını kapıp şoparlann peşinden yıldırım gibi sokağa fırladı. Ağzından alevler çıkararak Kolera'yı kıvılcıma boğdu. Berber Ali'nin belasından ürken hırsızlar, Adam Mickiewicz'in müzesinin civarında sota bir vaziyette dondular. Ali, şoparlann önüne kurt gibi dikilince, içlerinden biri bıçağını çekip sokak lambasının ışığında parlattı. Ancak Ali, bu ucuz sokak numarasını yemeyip elindeki makası kurnaz bir bilek hareketiyle şopara sapladı. Makası yiyen şopar olduğu yere asker bavulu gibi devrildi.

 

Ağzından köpükler saçarak öteki şoparın tepesine inen Berber Ali, aslan pençesi olmuş elini adamın yüzüne atıp yanağından bir parça kopardı. Arka arkaya gelen meşhur tokatlarıyla sopan saniyede bayılttı. İkisini de götürüp kanunun birinci basamağına teslim etti. Eve dönerken Cavit Baba'nın meyhanesine uğrayan Berber Ali, sinirlerini yatıştırmak için dört kadeh rakıyı arka arkaya götürdü. Cavit Baba'mn ısmarladığı son dubleyi de aheste aheste içerek seyyar ciğerci Tıbı'nın yanına çıktı. Küçük bir rüzgâr hareketiyle Tıbı'nın atı Şermin'den yayılan parfüm kokusu beyin damarlarına işleyince, Tıbı'nın hayat hikâyesi, rakının hiç küçümsenmeyecek etkisiyle, gözkapaklarının içinde süper projeksiyon filmlere dönüşerek oynamaya başladı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

destur var mı baba yorum için:)şşş biz biliyoz ayıp ediyon birader...yok halk bilmezmiş:)

 

çok severim hem kitabını hem filmini...ama favorim fındık 8'dir metin kaçan'ın kitapları arasında...ağır roman'ın yeri apayrıdır....hem roman olarak hem film olarak sanat dünyamızda...asıl alt kültür budur!

ayrıca metin kaçan'ın öyküleri de var...ilgilenen olursa diye.hadi bi güzellik daha yapayım...tüm eserlerini can yayınları çıkarttı yıllar evvel...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

destur var mı baba yorum için:)şşş biz biliyoz ayıp ediyon birader...yok halk bilmezmiş:)

 

Siz halk mısınız sevgili Losteiross? (bkz. eski gazete manşetidir: "Halk Sıcaktan Sahillere Hücum Etti, Vatandaş Denize Giremiyor")

 

Bu arada Metin Kaçan'ın bir ara Limon (şimdiki Leman) dergisinde arkadaşı çizer Kemal Aratan'la ortak çalışmaları da oldu. (Bkz. "İstedikleri Yere Gidenler")

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...