armstrong Oluşturma zamanı: Haziran 1, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 1, 2008 biraz uzun ama okumanızı tavsiye ederim.Depremin arkasında haarp teknolojiside olabilir. Hep konuşulur, yazılır, filmlerde gösterilir, ama ya gerçek ise ..? İşte bu sorunun yanıtını vermek çok güç. Bu yazıyı okuyunca kanım dondu, okuyunca her şey o kadar mantıklı ve birbiri ile bağlantılı ki insanın aklı karışıyor. Sizler de bir kez okuyun ve düşünün... Burada yazılanlar gerçek olabilir mi ? Yanıt evet ise tarih , bu dünyada hiç kimsenin midesinin kaldırmayacağı büyüklükteki bu hatanın itirafını ne zaman kusacak ? 17 AĞUSTOS'DA BİNLERCE İNSANIMIZ KOBAY OLARAK AMERİKALI'LAR İÇİN FEDA EDİLDİ, ÖLDÜRÜLDÜ. Yalnız Türkiye insanının değil, tüm dünyadaki insanların ne kadar aciz, zavallı vb. gibi olduğunu gösteren bu yazılar doğru veya yanlış olsa bile bütün gerçeklerimizi açıklıyor. Dikkat !!! Çok uzun ama enteresan ve ürkütücü. Lütfen sonuna kadar okuyun. Saat gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden dışarı atarken sanki bir kıyameti yaşıyor gibiydiler. Belki de insanların çoğu, ölümün kendilerine ne denli yakın olabileceğini ilk defa bu kadar yakından gördüler. Donanma Komutanlığının görkemli devir teslim törenine müteakip, deprem hiç beklenmedik bir zamanda, ansızın çıka gelmişti. İki firkateynin, gece boyunca aydınlattığı ordu evi yerle bir oldu. Milyarlarca Liralık havai fişeklerin aydınlattığı Gölcük semaları bir kaç saat sonra bilim adamlarının deprem IŞIMASI dedikleri ancak hala ne olduğu tam olarak anlaşılamayan bir 'şey' le aydınlandı. Bir kaç saat sonra, o unutulmaz uğultunun ardından bütün Türkiye derin uykusundan uyandı. Binalar birbiri ardına devrilirken, ölüm binlerce insanı aynı anda yakalıyordu. Devlet hazırlıksız yakalanmıştı. Binlerce insan, teknik yetersizlikten ötürü enkazların altında günlerce bir kurtarıcı beklerken öldüler. Kısa süre sonra kamuoyu hummalı bir tartışmanın içinde buldu kendini. Binaların depreme dayanıklı yapılmayışı, fay hattının üzerine yerleşim alanlarının kurulması gibi argümanlar sıkça duyulan şeylerdi. Televizyon kanalları tartışma programlarını depreme ayırıyorlardı. Bu sırada deprem anını yaşayan insanlar depremle ilgili enteresan şeyler söylemeye başlıyor; kamuoyu tam olarak anlam veremese de iddiaları can kulağıyla dinliyordu. Enkazdan kurtarılan bir bayan , Ali Kırca'nın yönettiği Siyaset Meydanında şunları söylüyordu: "... O gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki; bu depremden farklı bir şeydi" İddialara durmadan yenileri ekleniyordu. Depremden hemen önce Gölcük'ten Avcılar'a kadar geniş bir alanda görülen 'ateş topu' ile ilgili bilimsel bir açıklama yapılamıyordu. Bazı bilim adamlarının, görülen ateş topunun 'deprem ışıması' olduğunu söylemelerine rağmen, neden diğer depremlerde de benzeri bir ışıma yaşanmadığı sorusunun cevabı net olarak verilemiyordu. Öyle olsa bile, bu da sadece bir tezdi ve geçerliliği de en fazla diğer tezler kadardı. Bu arada depremden neredeyse iki hafta önce elime geçen bir dergide yer alan ifadeler oldukça ilginçti. Depremin merkez üssünün Gölcük Donanma Komutanlığı olduğunun resmen açıklanmış olması, dergide yer alan ifadeleri daha da şaşırtıcı kılıyordu. Depremin merkez üssünün Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığının sembolü olan bir askeri üs olması kuşkusuz ilginçti. Furkan dergisinin Temmuz sayısında, yer alan ifadeler aynen şöyleydi: 'Mesela basına verilmeyen, ancak istihbarat kapsamında edindiğimiz bilgilere göre, Gölcük askeri tesislerinde oldukça garip olaylar meydana gelmektedir. Kapılar kendi kendine açılmakta, mühimmat depoları içinde, siyahi ziyaretçiler görülmekte, arabalar durduk yerde çalışmakta." Bu dergide yer alan ifadeler, depremden tam bir ay önce yazılmıştı. Gölcük'te neler oluyordu? Kocaeli depremi doğal bir afet miydi. ' Yoksa suni yaratılmış olabilir miydi?' Bu konuda hemen deprem sonrası bir takım teoriler ortaya atılmaya başlandı. Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı ve bu da depreme neden olmuştu. Kimileri de Yugoslavya'ya atılan bombaların yerkabuğunun dengesini bozması sebebiyle depremin gerçekleştiğini söylüyordu. Hatta bazılarına göre bu işi PKK bile yapmış olabilirdi. Nitekim CNN televizyonu Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında böyle bir soruyu sormakta herhangi bir beis görmedi. Kimi de bunun başka bir terörist örgütün işi olduğunu veya uzay araştırmalarının bir parçası olduğunu söylüyordu. Ancak bu teoriler arasında en akla yatkın olan Feture Times'da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikayeydi. Bu senaryoya göre, San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek daha deprem oluşmadan Tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllar önce Sırp asıllı Amerikan bilim adamı mucit Nikola Tesla tarafından geliştirilen bu düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli tekniğini hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlara tahribat yapabileceklerdi. Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi bir yandan da barışçı 'deprem indirgeme' sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayı ve fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya'nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sıra. Değişik zamanlarda Kafkas'larda, Okyanus tabanında ve güney Amerika'daki Ant dağlarında Tektonik uyarılar verilmek suretiyle Endüktif deprem yaratma konusunda büyük adımlar atıldı. Bu araştırmalar Amerika'da HAARP ve diğer askeri tesislerin kumanda merkezinden yürütülüyordu. Bu arada Türkiye, Japonya ve benzeri deprem bölgelerinde sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasal bilgisayarların kayıtlarına gönderilmeye başlandı. Üniversiteler ile ortak projeler geliştirilerek yüzlerce bilim adamına Amerika'dan deprem konusunda araştırma yapma bursu verildi. Ancak projenin gizliliği esastı. Bu nedenle tüm ilişkiler paravan araştırma kurumlarınca yürütüldü. Ancak zaman zaman bilgi sızıntısına da fırsat verilerek halkın bu konuda genel fikri olması istendi. Kore'de ve daha başka yerlerde meydana gelen depremlerin arkasındaki gariplikler halkası bu şekilde bazı çıkar guruplarını, terör ve mafya örgütlerinin işi gibi gösterilmek istendi. Bunda büyük ölçüde başarılı olundu. Ve gün geldi bu sistem Türkiye'de denenmek istendi. Bölge zaten bu amaçla yıllardır sismik espiyonaj altındaydı. Nitekim gelişmeleri dikkatle takip edenler depremden hemen sonra milli istihbarat teşkilatının girişimleriyle Türk Telekom'un Türkiye'nin sismik bilgilerini Pentagona ileten Nato üssünün iletişimini kestiğini hatırlayacaktır... Amaç, Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği bulguları San Andreas fay hattında uygulamaktır. Bu iş çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi İsrailli uzmanlara verilmiştir. Gerekli makine ve donanım gizlice deniz altılarla Gölcük üssüne getirilerek yeraltı-denizaltı korunaklarına kuruldu. Türk makamları durumdan detay baz"da haberdar değildi. Bunu İsraillilerle yürütülen askeri tatbikatın bir parçası olarak düşünüyorlardı belki de. İsrail'le Amerikalılar gece şartlarında elektro sismik haberleşme tatbikatı yapacaklardı. Deney başarılı olacağından sonunda kimse normal dışı bir şeyin olduğunu fark etmeyecekti. Bu amaçla Gece Şahini tatbikatının (Operation Night Hawk) saat 03:00'te başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00'te düğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye alınacaktı. O an uzay filmini andırır devasa cihazlar çalışmaya başlayacak ve 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara'nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı. Ama o gece sabaha karşı bir şeyler yanlış gitti. Ve beklenen gerçekleşmedi. Her şey bir anda olup bitmişti. Doğa kendini yönetmeye kalkanlardan bir kez daha intikam almıştı. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10.000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Her yeri bir anda yerle bir etmişti. Zayıflayan ve titreyen elektrikler az sonra geri geldiğinde, gece saat 03:05'i gösteriyordu. Daha bir kaç dakika öncesine kadar korunağın içinde şampanya patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. On binlerce insan, çoluk çocuk, o an enkaz altında can çekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu düşünce ile hepsi ürperdi. Bu tarihin en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yaratılan. Sessizliği İsrailli komutanın buz gibi emri bozdu: 'Lets pack! We're moving out! Call operation Q! Right now! Immediately! Stop whinning! Move, move,move!' (Toplanın! Kaçıyoruz! Q planına geçiyoruz' Şimdi.. Hemen! Hadi, hadi!!!) İşte o andan sonra çantalardan çıkan 'Q planı çalışmaya başladı. İlk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. 5 Dakika içinde İsrail başkanı Barak ve Birleşik devletler Başkanı Clinton'la irtibat kuruldu. O anda İsrail'de Ben Gurion'un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2 dakika sonra da İsrail deniz kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha Komutanlığına bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6'nci filosuna bağlı gemiler de rotalarını İstanbul'a çevirmek için Pentegon'dan emir aldılar. Bu arada ilginç bir şey daha olmuştu. Depremle ilgili haberler birbiri ardına gelirken, bir haber önce görünüp sonra kayboldu. 20 Ağustos Cuma akşamı televizyonlar bir İsrail uçağının Ataköy açıklarında denize düştüğünü duyurdu. Ancak bir süre sonra haber kesildi ve uçağın akıbeti ile ilgili bir daha haber alınamadı. Olaydan bir gün sonra Deniz Kuvvetlerinden bir dostum beni aradı ve bu olayda bir takım soru işaretleri bulunduğunu, bu konunun perde arkasını araştırmamı rica etti. Kısa süre sonra ulaştığım bilgiler, gerçekten ilginçti. Uçak, düştükten kısa süre sonra teknesiyle o sırada Ataköy açıklarında olan balıkçı Abdullah kaptan tarafından kurtarılmıştı. Abdullah Kaptan olayı şu şekilde anlatmıştı: 'Uçağın düştüğünü görünce derhal yardıma gittik. Uçağın kanatları yara almıştı. Hemen uçağı bağladık ve Zeytinburnu limanına çektik. Teşekkür beklerken küfür yedik. Ne olduğunu bile anlamadık. 'Bu konu o gece o bölgede görev yapan Sahil Güvenlik 4. Botunun sorumluluk alanındaydı. Araştırmalar Sahil Güvenliğin bu konuyla ilgilenmediğini ortaya çıkardı. Olay yerine gelen televizyon ekipleri ise şaşırtıcı bir şekilde çekim yapmaktan vazgeçmişlerdi. Daha sonra uçağı Zeytinburnu'na yanaştıran balıkçı Abdullah Kaptan olayı Kumkapı'da ki Gümrük muhafazaya iletti. Kısa süre sonra tutanak tutuldu. Ancak Gümrük muhafaza da tutanak tuttuğuna pişman oldu. Uçağın sahibi İsrail asıllı biriydi. O gece ne oldu ise bir türlü anlaşılmadı. Deprem için 1900'lerin başından beri Nicola Tesla adındaki Sırp asıllı bilim adamının buluşu olan elektromanyetik endüksiyon tekniği' (Tesla makinesi) kullanıldı. Tesla makinesi'nin nasıl çalıştığı hala bir sır, ama Amerikalılar'ın uzun zamandır bu makine üzerinde çalıştıkları biliniyordu. Tesla, ilk olarak ilkel bir düzenek ile 1908 yılında Sibirya'da Tsunga bölgesinde bir deney yapmıştı, burada meydana gelen patlama sonrası oluşan çevre tahribatı korkunç boyutlardaydı. Hiroşima'nın 40.000 katına yakın enerji açığa çıkmıştı. Patlamanın etkisi kilometrelerce kare alana yayılmıştı. Ancak ortada en ufak bir krater veya metal kalıntısı yoktu. Bu durumda bir göktaşının düşmüş olması ihtimali ortadan kalkıyordu. Bilim adamları Tsunga'da ne olduğunu hala tam olarak çözmüş değillerdi. Ancak yıllardır Avustralya'da karada açık arazide ve Kaliforniya'da da su üstü ve su altı askeri tesislerde bu deprem (Tesla) makinesinin denenmekte olduğu da sır değil. Burada ki garip tabiat olayları ve sık sık olan depremler ile bilgiler internette ki sitelerde bile yer almakta. Ancak başlangıçta askeri amaçlı olarak geliştirilen bu acayip doğa silahı, daha sonra kaynak sorunuyla karşılaşınca barışçı amaçlarla da kullanılacak şekilde adapte edildi.( Tıpkı atom bombası ve TNT gibi. ) Makinenin Kaliforniya'da San Andreas fay hattında olacak muhtemel bir deprem öncesi kullanılması düşünüldü. Tesla makinesi sayesinde fay hattındaki enerji birikimi çok yüksek düzeylere çıkmadan, gerilim daha küçükken, suni depremlerle deşarj edilerek boşaltılacak ve böylece büyük deprem önlenecekti. Ancak teorinin denenmesi ve deneylerle geliştirilmesi gerekliydi. Hata ve kusurların asgariye indirilmesi şarttı. Bunun için de San Andreas fay hattına benzeyen fay hattıyla, çatal yapan fay gruplarına ihtiyaç duyuluyordu. Bu fay grubu ise Türkiye'deki Kuzey Anadolu fay hattıydı. Geometrisi ve jeolojik yapısı aynı San Anderas karakterindeydi. Kuzey Anadolu fayı ile tıpa tıp birbirine benziyordu. Bu fay üzerinde yapılacak bir ön deşarj deneyi Kaliforniya'daki gelecekte olacak depremler için çok şey öğretebilecekti. Amerika bu amaçla yıllarca deney yaptı; bu ve buna benzer deprem bölgelerinde. Pentegon açısından da bulunmaz bir nimetti bu. Bu suretle hem projeye masum bir kılıf bulunuyor hem de finansman için yeni kaynaklar sağlanıyordu. Ancak yine de toplu imha silahı olma özelliği ile bu makine askeri nitelikteydi ve onunla ilgili her şey 'Çok gizli' damgasını taşıyordu. İşte Amerikalılar bu nedenle İzmit'te ki fay hattında ki hareketleri ve enerji birikimini büyük bir gizlilik içinde, herkesten habersiz ama çok yakından takip ettiler. MTA'nın ve diğer jeolojik ölçüm kurumlarının verilerini inceleyerek ve uzaydan bölgeyi izleyerek burayı adeta abluka altına aldılar. Son gerilimi de böylece çok önceden haber aldılar. Ancak ABD'nin bölge ile ilgili bu hareketliliği ne kadar gizli olursa olsun bazı kaynaklara sızmasını engelleyemedi. Kanadalı bir bilim adamı her nasılsa bu gizli verilere ulaşarak, bölgede bir deprem olacağını ve bunun için bölgenin takip altına alındığını anladı. Ve bunu kendi amaçları doğrultusunda yaklaşık 48 gün ve 240 km hata ile yayınladı. Ancak ne bu bilim adamına, ne de yayınına daha sonra nedense kimse dikkat etmedi. İzlenen bu enerji birikimi bir süre sonra depreme neden olabilecek büyüklüğe erişecek ve belki de İstanbul'u da tehdit edecek hale gelebilirdi. Bu noktada, Amerikalılar acaba konuyu Türk makamlarına haber vermişler miydi.' Ama o gece Gölcük'te askeri tesiste ve Marmara denizinde, bu Tesla makinesi kurulmuş ve çalışmaya hazır hale getirilmişti bile. Türk makamlarına acaba bilgi verilmiş miydi. Yoksa Türk makamlarına İstanbul'da olabilecek bir depremin basıncını azaltacak bir askeri sistemi deneyeceklerini mi söylemişlerdi. 'Yoksa bunun rutin bir askeri durum olduğunu mu düşünüyorlardı. 'Bu soruların cevapları hala bir sır. Gölcük Donanma Komutanlığı'nda görevli asker, astsubay ve subaylar, Donanma karargahında garip bir şeyler olduğunu fark etmişlerdi. Bu konuyla ilgili bilgiler de nasıl olduysa yukarıda ismini zikrettiğimiz dergide yer almıştı. Peki İsrail askerlerinin bu projedeki yeri neydi. 'İsrailli askerler ve üst düzey subaylar o gece Gölcük'te ne arıyorlardı. 'Bu devir teslim töreni her yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslararası bir kimliği yoktu. Ama İsrail subayları ve üst düzey yetkilileri oradaydılar! Bunun nedenini şimdi çok daha iyi kavrayabiliyoruz. Onlar oradaki Tesla makinesini kurmak ve çalıştırmak, onun gizliliğini korumak ve her ihtimale karşı bir şeyler ters giderse onu imha etmek için oradaydılar. Bizimkilerin ise bir şeyden haberi yoktu. Bize güvenen de yoktu zaten. İsrail'e ihale edilmişti. Ancak o gün nedense hiç kimse İsraillilere, bugüne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan yada telaştan, enkaz altında kaç İsrail askerinin olduğu, kaçının yaralandığını da soran olmadı. O felakette kaç İsrail askerinin öldüğünü ne Genelkurmay yayınladı ne de İsrail böyle bir bilgi açıklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya bize yardım için geldikleri şeklindeydi. Hemen bir hastane kurdular. Yaralarımızı sarmaya yardımcı olmak için. Daha sonra o bölgede bir yerleşim merkezi kuracaklarını açıkladılar. Neden? 'Esas amaçları enkaz altındaki askerlerini ve önemli askeri malzemeyi çıkararak götürmekti. Gerisi paravan operasyondu. Biz de 'Bak şu İsrail'e, helal olsun, hemen yardımımıza koştu.' diyerek sevindik. Deprem neden gündüz bir saat' te değil de çok ilginç bir şekilde, gece tam 03:02'de oldu.' Sanki 03:00 saati depremin başlaması için özel olarak seçilen bir saat gibi. Böyle geç bir saatte olacakları kimsenin görmesi olası değil, gözlemci riski ise en az düzeyde. Tıpkı bir askeri operasyonda olduğu gibi sanki talimatlara saat tam 03:00 olarak giren başlangıç saatinde yeşil ışık yakılmış ve Tesla cehennem makinesi yer altındaki sığınakta ve deniz altında çalışmaya başlamıştı. Engeç 1-2 dakika içinde de gücü en üst düzeye ulaşmış olacaktı. Aynen de öyle oldu. Makine gürültüyle enerji toplamaya başlamıştı. Bu sırada, Avustralya'da ve okyanusta bütün suni depremler öncesinde görülen elektrik boşalması, hava yarılmasından oluşan ışıklar ve patlamalar oluştu atmosferde. Ve arkasından da makinenin boşalması ile birlikte yer yarıldı ve oluşturulan enerji doğaya aktarıldı. Ancak hesapta doğanın oyunu yoktu. Oluşan deprem hem beklenenden çok uzun süreli, hem de çok daha güçlü çıktı. Şiddeti 7.4'e ulaştığında Amerika'da aletler 7.8'i gösteriyordu. Ve büyük bir patlama ile her şey kontrolden çıktı. Tesla deprem makinesi, depremin enerji gerilimine dayanamayıp parçalandı ve ortaya çıkan güç yeraltında muazzam bir patlamaya neden oldu. Ve bu yeraltı laboratuarlarının tam üstündeki, her şeyden habersiz uyuyan yüzlerce askeri barındıran ve 8 şiddetindeki depreme dahi dayanıklı olması gereken askeri tesisler un ufak olarak dağıldı. Hesaplarda hata yapılmış, belki de fay hattının tepkileri ve enerji dağılım değerleri yanlış hesaplanmıştı. Her ne olduysa oldu ve doğanın beklenmeyen bu tepkisi bütün çevreyi yerle bir etti. Bir önlem olarak tüm bölge ve hatta bütün İstanbul 4 saat süreyle bir haberleşme ablukası altına alındı. Elektrikler kesildi ve telefonlar iptal edildi. Kimsenin birbiriyle haberleşmesi istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin 'benim telefonlarım da kesikti' şeklinde garip bir açıklama yapacak ve biz de buna bir anlam veremeyecektik. Demirel tam bir şaşkınlık içindeydi. Ne yapacaklarını bilemedikleri için ne Cumhurbaşkanı, ne de Başbakan saatlerce bir şey diyemedi, demeç veremediler. 'Üzgünüz' dahi diyemediler. Ancak sabah saat 09:00 sularında televizyon ekranlarının karşısına geçip halka üstün körü bir açıklama yapabildiler. Durum vahimdi. Hatta belki de Clinton dahi o anda konuya ilk kez vakıf olan yardımcılarından ve olağanüstü Milli Güvenlik konseyinden görüş alıyor ve Türkiye'ye nasıl yardım edileceğini hesaplıyordu. Hemen gerekli sıhhi yardım ekipleri organize ediliyor ve bölgedeki tüm Amerikan askeri birlik ve filolarına Türkiye'ye doğru hareket emri veriliyordu. Amerika diyetini Türkiye'ye tam destek vererek ödemeye çalışıyordu adeta. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye'ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Her şey kontrol ve koordinasyon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. Bizde ise sanki bir emrivaki felakete karşı nasıl tavır almaları gerektiğine bir türlü karar verilemiyor; kararsızlık içinde bocalayarak büyük bir gizlilik içerisinde ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı'da bu hareketlilik yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli bir askeri hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan bu olağanüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. Böylece bu işi planlayanlar, gecenin karanlığından da yararlanıp denizaltından parçaları yere vuran Tesla makinesinin kalıntılarını toplayıp, yeraltı ve yerüstündeki tüm delilleri de yok ediyorlar ve hatta belki de insanları canlı canlı gömerek tüm izleri yok etmeye çalışıyorlardı. Ve bölgeye son hızla gelen Rus araştırma gemisi dahi sabah saat 06:30'da bölgeye vardığında, havanın aydınlanması ile birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın diye bu bölge derhal askeri karantinaya alınarak dalışa yasak bölge ilan ediliyordu. Ancak bütün bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel'in bölgeye gitmelerine izin veriliyordu. Onların dahi ne bölgeye uçuşlarına, ne de telefon irtibatı kurmalarına izin vardı. Sanki koskoca İstanbul ve Kocaeli bölgesi uzaydan gelen yaratıklar tarafından abluka altına alınmışçasına tam bir haberleşme karanlığına sokulmuştu. Tek bir telefon dahi çalışmıyor, elektrikler verilmiyordu. Ancak Ecevit ve Demirel, belki de olan biteni içlerine sindiremediklerinden olsa gerek, evleri kendilerine mezar olan binlerce insanımızın da acısıyla bir türlü rahat hareket edip halkla bütünleşemiyorlardı. CNN haber spikerinin 'depremin ardında PKK mi var" sorusuna, Ecevit ona 'siz ne saçmalıyorsunuz, deprem ile PKK'nın ne alakası var" bile diyemiyordu. Sadece spikerle göz göze gelmemeye dikkat ederek 'sanmıyorum' gibi o günlerde bizi epeyce şaşırtan bir ifade kullanıyordu. Peki Amerika ne yaptı sonra. Hemen tüm imkanlarını Türkiye için seferber etmedi mi.' Clinton Amerikan halkından Türkiye'ye yardım etmelerini istemedi mi' Kasım'da Türkiye'ye geleceğini ilan edip, Ecevit'in de bu arada Amerika'ya kendini ziyarete geleceğini haber vermedi mi' Ecevit belki de Amerika'ya bu felaketin ve binlerce şehidin diyetini konuşmaya gidecekti. Nitekim gitti de. Ardından Clinton Türkiye'ye gelerek deprem bölgesini ziyaret etti. ABD'nin bu aşırı ilgisi sadece müttefik olmasıyla açıklanamazdı. Bu arada, acaba hükümet içinden sızan bazı bilgiler, bazı bakanların yabancılara karşı saldırgan tavır takınmalarına neden olmuş olamaz mı.' İlk anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un 'yabancılara tek hasta bile vermem ve onlardan kan da almam' demesini şimdi yadırgayabiliyor musunuz.' ABD'nin saygın gazetelerinden New York Post'un haberine bir de bu gözle bakın: 'Türk Hükümeti, ABD'nin Deniz hastanelerini kullanmıyor.. Türkiye'deki şiddetli depremde 27.200'den fazla kişi yaralandı. Ancak yetkililer tarafından dün yapılan açıklamada, depremin meydana geldiği tarihten itibaren geçen iki haftalık süre içinde ABD tarafından gönderilen Deniz Kuvvetleri'ne ait üç adet yüzer hastanede henüz tek bir hastanın bile tedavi edilmediği bildirildi. Türkiye'ye gönderilmiş olan uluslararası yardımın çoğunun kullanılmaması Ankara'daki hükümetin eleştirilmesine neden oldu. Türkiye'de yayınlanan Radikal Gazetesi o günkü sayısında 750 ton yardım malzemesiyle yüklü bir İsrail gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulduğunu yazdı. ABD gemilerinin İzmit'e varışından önce Türkiye Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un bu gemilere ihtiyaç olmadığına ilişkin sözlerine geniş bir şekilde yer verildi. Ancak ABD Büyükelçiliği, aralarında 600'den fazla yatak taşıyan Kearsarge adlı geminin de bulunduğu üç adet yüzer hastaneyle ilgili olarak bir uyuşmazlık yaşanmadığını bildirdi.' Ne ölenlerimiz geri gelir, ne de anılarımız. Ancak İzmit'te, Gölcük'te, Yalova'da, Halidere'de, Avcılar'da, Bolu'da, Düzce'de ve daha nice yerleşim merkezlerinde enkaz altında yaşamlarını yitiren binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali'ye karşı bir vicdan borcumuzda mı olmayacak.' Onlar geride gözleri yaşlı on binlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforniya'da Jonny'ler, Susan'lar, Alice'ler yaşasın diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilmesin mi?Yazılanlar bir teoriden ibarettir. Kaynak : İnternet © Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ARAGORN Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 bu konuyu bi kaç kere daha duymuştum ama bu kadar ayrıntılı okumamıştım paylaşımın için teşekkürler! zaten böle bir şeyin duyulması bir savaş nedeni olurdu 50.000 insan öldürmek hiç bir milletin kabulleneceğii bir şey değildir ama az kaldı bu imparatorluk da biter... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
high_voltage Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 bende duymuştum bu teori çok kez.abd den her şey beklenir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
necrophilia Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 şaka gibi ya.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
armstrong Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 sana şaka gibi gelebilir.ama şu son çın depreminde de amerikanın kuzey kutbundaki tesislerinden tetiklenme yapıldığına dair bulgular gittikçe artıyor.böyle bir şeyin ortaya çıkması dahilinde çinin elindeki nükleer lere başvurması içten bile değil.(biraz fazla komplokar oldu ama:D) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Harry Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 bu ışın olayını duyduktan sonra izmir deki bir depremde de amerikanın parmağının olma ihtimali geldi bana.. yıllar önce sanırım 5-6 sene oldu, izmirde büyük bir deprem oldu gece ancak çok şükür kayıp olmadı. bu deprem olmadan birkaç saniye önce babam uyanmış ve gökyüzünde kırmızı bir ışık görmüş sonrasında sallantı başlamış, bir arkadaşımında abisi aynı şekilde görmüş kırmızı bir ışın, yani bu olayı duyanlar halkın uydurması diyor yahu babama inanmıcam da kime inancam. yani amerika bir haltlar karıştırıyor ancak bir şeyi unutuyor, inançlı bir ülkeyi yıkmak o kadar kolay değil, yani bir sürü insanın depremden saniyeler önce uyanması tesadüf olamaz... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
high_voltage Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 2, 2008 çindeki depremin tetikleyicisinin amerika olabileceğini ben aklımdan geçirmiştim.hatta bazı teorilere göre amreka kuzey anadolu fayını tetiklememek için türkiyeye şantaj yapıyomuş.ayrıca çindeki depremin 7 daika sürmeside çok normal değil kanımca... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
justy Yanıtlama zamanı: Haziran 3, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 3, 2008 bu yazılanların büyük oranı gerçek.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 18, 2008 HAARP teknolojsi deniyor bu işe.Yer kabuğundaki fayları harekete geçirecek tetikleyici ses dalgaları gönderiliyor ve bu dalgalardaki enerji sismik dalgalar olarak geri dönüyor.Lakin bildiğim kadarıyla ABD hala daha bu teknolojiyi kullanırken hedef belirleyemiyor.Sadece gerilimi yolluyor ve bir yerlerde deprem oluyor.Ve yine bildiğim kadarıyla denemeler genelde küçük ölçekli depremlerle yapılıyor.Belki istanbul depremi bu teknolojinin erken deneylerinde oluşan bir hesaplama hatasının sonucu olabilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest emo-beterpan Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2008 yk artık dıyorum baska bısı demıyorum... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
diioss Yanıtlama zamanı: Temmuz 15, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 15, 2008 bursada bu işlerle ugraşmayan ama jeolog olan arkadaşıma sormuştum bu deprem ışıması olayını tam olarak ışıma denemez dedi yer yüzü yıldırımı oldugunu deprem sırasında aynı bulutlarda oldugu gibi yer kabugundada elektirik boşalması oldugunu söledi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DarqCoder Yanıtlama zamanı: Ekim 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 16, 2008 Bu teknoloji gerçek oluyor, bu olaylar yaşanıyor binlerce insan ölüyor bu teori neden teori veya bir görüş olarak kalıyor ? BÖYLE BİR TEKNOLOJİ VARSA VE BUNCA İNSAN ÖLMÜŞSE DUSEN UCAKLAR BURADA YASANANLAR GERCEKSE NEDEN BU BIR TEORI SIZCE ? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
thumperest Yanıtlama zamanı: Ekim 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 16, 2008 Depremden önce yapılan kaçak binaları ve verilen rüşvetleri suçlamak yerine başkalarını suçlamak tabikide daha kolay. Öncelikle tesla'nın ölüm ışını denilen silahını inceleyelim. http://davidszondy.com/future/tesla/teslaray.htm bu ölüm ışını dediği, sanki bir duvar gibi etrafındaki herkesin ve her makinenin yok olmasını veya imha edilmesini sağlayacak bir sistem. Sanırım haberdeki makina bundan ilham almış. Fakat bunun çalışma prensibi'ni bilmeyen yazar çok büyük bir hata yapmıştır. Ölüm ışını dediği herhengi bir ışıma veya dalga boyu değildir. Devesa bir elektrostatik jeneratör ile civa taneciklerini inanılmaz hızda fırlatmasından ibarettir. Böylece herhangi bir kurşundan (ozamanlardaki tabi) daha hızlı giderek ve inanılmaz seri bir şekilde ateşlenerek geçilmez bir duvar yaratmıştır. Tabi bileceksinizki civa deprem yaratmıyor ve yer kabuğunu da kilometrelerce delemiyor. Tabi tesla'nın cep saati büyüklüğünde bir osilatör yaptığını ve bununla birkaç dakikada dünyayı ortadan ikiye bölebileceğinide idda etmişti. Sonra da mars ile iletişim kurduğundan oradaki yaşayan canlılarla haberleştiğinden bahseder. yıl 1898. Tesla'nın son anları parasızlık içinde ve bir otel odasında yalnız başına geçmiştir. O sıralar oluşturduğu bu projeler ile diğer ülkelerden kaynak istemiş fakat red cevabı almıştır. Tesla'yu burada aşağlamıyorum tabikide onun nekadar büyük ve inanılmaz projeleri başardığı tartışılmaz. Fakat son zamanlarda aklı pek yerinde olmadığı bilinen birşeydi. Sonra denizaltı olayına ve bizim ülkenin bundan bihaber olduğu duruma bakalım. Sanırım boğazdan, Türkiye'nin haberi olmadan bir denizaltı geçirmenin, ulusal yasalarca yasak olduğu ve Türkiye'nin o denizaltıyı sorgusuz sualsiz batırma hakkı olduğunu bilmekte fayda var. Eee ne var denizaltı gözükmez ki derseniz eğer, sanırım Türkiyenin boğazları nasıl koruduğundan haberiniz yok. Denizaltılar metrelerce derindeyken (200 'ün üzerinde tabikide) çıkardığı küçük titreşimler yüzeye yaklaırken artık okadar duyulmaz hale gelir ki ayırt edilemez. Fakat burada boğazlardan sözedilince, ve boğazların da denzialtılara karşı zincirlendiğini ve dinlendiğini biliyorsak, Bir denizaltının hele ki nükleer bir denizaltının farkedilmeden geçmesi imkansız. Derseniz ki nükleer değildi, o daha da imkansız elektrik motorlarının çıkardığı ses yüzünden. Buarada elektrik ve telefon hatlarının kesilmesi olayına dönecek olursak, orada bahsedilmeyen doğalgazların da kesilmesiydi. Bir yıkık bina altında patlayan doğalgaz boruları ile elektrik şebekesinin kıvılcımları ile her enkaz bir alev çemberine dönüşebilirdi. ve bunlerce hayatın daha mahfolmasına neden olabilirdi. Telefon olayına gelince, sanırım aranızda telefon hattından çarpılmış bir insan yok. Kişisel olarak bir salaklığım sonucu çarpılsam da telefon hattından çok güçlü bir akım geçer. Bu ise duvarlardan uzanan demirlere temas sağlayıp kıvılcım çıkarabilir. etrafta ezilmiş bir tüp olursa ise işte o an felaketler yaşanırdı. Ki su şebekesi ile kaçak elektiriğin birleşmesinden bahsetmiyorum bile. Asıl burada cevaplanması gereken, kimse görmeden düşen o kocaman uçağı, neden tek bir balıkçı gördü? uçak neden düştü? ve o işlemlerin yapıldığı kağıtlar nerede? Üstelik israilli askerler neden ingilizce konuşuyor? Askeri temelde ibranice'ye yasakmı geldi? Üstelik 110 yıl önce ortaya atıldığı bir aletin şuaralar hayat bulması olayın gerçekçiliği açısından şaşırtıcı hatta şüpheli. Eğer gerçekten böyle bir proje olsaydı inanın atom bombasından önce denenir, Naziler veya japonlar üzerinde kullanılırdı. veya Nazi almanyası projeyi ele geçirir V2 roketleri yerine bunu geliştirirdi. Her iki taraftanda deprem ile yok olan bir yer olmadığına göre, Sanırım bunu kulanmak yerine savaşarak yenmeyi tercih etti demek mi daha gerçekçi? yoksa böylebir sistemin olmadığını söylemek mı? Üstelik okadar insanımız hayatını kaybetti. Sırf ne için? israilli bir test denemesi içinmi? Hayır bunu kafamıza sokmalıyız ki para hırslı mütahitler, mazemeden çalan firmalar, ve rüşvet ile beslenen belediyeler bütün bu ölümlerin suçlusudur. Bu suçu başkasına atmak, sadece bak başkası yapmış bizim suçumuz yok demekten başka birşey değildir. Sırf bukadar kişinin ölümünü böyle bir gerçekçilik dışı senaryo ile kullanmak, üzerilerinden başka bir devlete kin duygularımızı yükseltmek için kullanmak, ve gerçekleri örtbas etmek, inanın onlara yapılacak en büyük ihanettir, o çürük binaları yapanları cezalandırmak yerine işi olmayan kişileri suçlayarak. Kuram veya teori, sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünüdür. Bu olay teoriyi bırakın hipotez aşamasını bile geçememektedir. Çünkü o olaylarala ilgili çok gizliydi kimde bilmiyor ama ben biliyorum'dan başka bir kanıt sunamamaktadır. Ve böyle bir temel alınarak üzerinden olaylar açıklanamaz, veya Teoriler oluşturulamaz. Umarım açıklayıcı olmuştur. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
agharta Yanıtlama zamanı: Ekim 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 16, 2008 Böyle bir alet şu an zaten var.(Harp) Bu aletin amerika gibi bir ülkede bulunması böyle bir teoriyi akla getirmesi gayet normal.Ha amerika normal kendi halinde bi ülke olur tamam.Gerçekler ortada.Belki doğru olmaya bilir ama düşünüdrmesi çok normal.Zaten kimse bizim suçumuz yok demedi ''üzerilerinden başka bir devlete kin duygularımızı yükseltmek için kullanmak, ve gerçekleri örtbas etmek, inanın onlara yapılacak en büyük ihanettir'', demişsin; biz mi onlara ihanet ediyoruz? hehe Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
NighT_marE Yanıtlama zamanı: Ekim 16, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 16, 2008 Katılıyorum Maverick... Bende bunun, küçük bir deprem için yapıldığını fakat bir hata sonucu böyle bir sonucun ortaya çıktığını düşünüyorum...Ama nolursa olsun kötü bir olay... Eğer gerçekten bu işin altında Amerika varsa, ben onlar yüzünden evimi, arkadaşlarımı, okulumu kaybettim...Az kalsında hayatımı kaybediyordum ! Allah büyük diyorum, ve O'na havale ediyorum... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.