raskolnikov Oluşturma zamanı: Haziran 6, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 6, 2008 Yamyam dada manifestosu FRANCIS PICABIA hepiniz suçlanıyorsunuz; ayağa kalkın ! Kalkın ayağa sanki Marseillaise ya da Tanrı Kralı Korusun için ayağa kalkıyormuşsunuz gibi... Dada tek başına kokmaz: o hiçbirşeydir, hiçbirşey, hiçbirşey. Umutlarınız gibidir o : hiçbirşey. cennetiniz gibi : hiçbirşey. idolleriniz gibi : hiçbirşey. politikacılarınız gibi : hiçbirşey. sanatçılarınız gibi : hiçbirşey. dininiz gibi : hiçbirşey. Tıslayın, bağırın, çekin dişimi, nolmuş ki? Size hala yarım akıllı olduğunuzu söylemeye devam edeceğim. Üç ay içerisinde ben ve arkadaşlarım bir kaç franga size resimlerimizi satıyor olacağız. Manifeste cannibale dada. Francis Picabia tarafından Paris’te 27 Mart 1920 günü de la Maison de l’Oeuvre tiyatrosundaki Dada gecesinde okundu Bay Antipyrine Manifestosu TRISTAN TZARA Dada bizim yoğunluğumuzdur : tüm alman bebeklerin sumatralı kafalarının üzerine önemsiz süngüler yerleştirir; Dada terliksiz ve paralelsiz hayattır; birlik için ve birliğe karşıdır, kesinlikle geleceğe de karşıdır; hepimiz aklımızın bir yastık haline gelebileceğini bilecek kadar akıllıyız dogma karşıtlığımız bir bürokrat gibi nevi şahsına münhasırdır, hem özgür değilizdir hem de özgürlük diye haykırırız Disiplinsizlik ve ahlaksızlık kati bir gereklilik ve tükürürüz insanlığa. Dada Avrupa’nın zayıflık çerçevesinde kalır, boktandır, ama artık bundan sonra rengarenk sıçacağız ve artistik hayvanat bahçesini tüm konsoloslukların bayraklarıyla donatacağız. Bizler sirk müdürleriyiz manastırlar, genelevler, tiyatrolar, gerçeklikler, duygular, restoranlar ve karnaval rüzgarları arasında düdüğünü öttüren Hohihoho bang Kendiliğindenlik bir duygudur bizi yeterince uzun zamandır okyanus çizgilerinin ve seslerin ve fikirlerin aheste soyutluğunda fokur fokur kaynatan. Yine de hüneri cismanileştiririz, merkezi bir cevher ararız ve onu herkesten gizleyebildiğimiz zaman mutlu oluruz; onu herkesin anlamasını istemeyiz çünkü o Dada’nın balkonudur, sizi temin ederim. Oradan askeri marşları duyabilir, havayı ortadan ikiye bölüveren bir serap gibi hamamda işemeye ve meselleri anlamaya doğru göğe yüksebiliriz Dada delilik değildir – ya da bilgelik – ya da bana iyice bir göz atan ironi burjuva Sanat biblolarla oynanan bir oyundu çocuklar sonu çınlayan kelimeler topladılar ve gidip kıtalar haykırdılar kıtaya küçük bir oyuncak bebek pabucu koydular ve kıta bir kraliçeye dönüştü birazcık ölen ve kraliçe kurda dönüştü ve çocukların hepsi koştular yemyeşil olana dek ve sonra da duygunun ilahi Sefirleri çıkageldi koro halinde tarihe haykırmak için psikoloji psikoloji heehee Bilim Bilim Bilim Yaşasın Fransa biz naif değiliz biz devamlıyız biz müstesnayız biz basit değiliz ve hepimiz kolaylıkla entellektüelliği tartışma kapasitesine sahibiz Ama biz Dada onların sanat hakkındaki sanat önemsizdir görüşü değiliz sizi temin ederim ve eğer suç sergileme olayındaysak vantilatör demeyi öğrendik, sana zevk vermek için sevgili okur seni seviyorum ve yemin ederim ki sana tapıyorum DADA MANIFESTO HUGO BALL 1916 Dada yeni bir sanat akımı. Zaten yeni olduğunu hiç kimsenin bilmemesinden de anlayabiliriz, ama yarın Zürih’teki herkes ondan bahsediyor olacak. Dadayı sözlükten bulduk. Çok basit. Fransızca’da hobi atı anlamına geliyor. Almanca’da hoşça kal, düş yakamdan veya bir ara görüşürüz anlamına geliyor. Romence’de ; evet, gerçekten, haklısın, aynen. Ama tabii ki , evet, kesinlikle, doğru, gibi anlamlara geliyor. Uluslararası bir sözcük. Sadece bir sözcük, ve sözcük bir hareket. Anlaması çok basit. Gayet basit. Bundan sanatsal bir eğilim çıkarmak karışıklıklara hazır olmak anlamına da geliyor. Dada psikolojisi, dada Almanya’dan hazımsızlığa, sis hezeyanına, dada edebiyatı, dada burjuvazisi ve siz, saygıdeğer şairler, hep kelimelerle yazan ama asla kelimenin kendisini yazmayan, hep asıl yazılması gerekenin etrafında dolanıp duran. Bitmeyen bir dada dünya savaşı, başlamayan dada devrimi, dada, siz aynı zamanda şair olan arkadaşlar, değerli beyefendiler, manifaturacılar ve evanjelistler. Dada Tzara, dada Huelsenbeck, dada m'dada, dada m'dada dada mhm, dada dera dada, dada Hue, dada Tza. Birisi sonsuz saadete nasıl ulaşabilir? Dada diyerek. Birisi nasıl ünlü olur? Dada diyerek. Asil bir hareketle ve hassas münasebetle. Çıldırana dek. Bilincini kaybedene dek. Birisi, gazeteciliği, kurtçukları, iyi ve doğru olan her şeyi, ışıltılı, ahlakçı Avrupalılaştırılmış, güçsüzleştirilmiş olanı ima eden her şeyi nasıl defedebilir? Dada diyerek. Dada ruh dünyasıdır, dada tefeci dükkanıdır. Dada dünyanın en iyi leylak sütü sabunudur.Dada, Bay Rubiner, dada Bay Korrodi’dir. Dada, Bay Anastasius Lilienstein’dir. Kısaca söyleyecek olursak: İsviçrelinin misafirperverliği derinden memnuniyet duyulabilecek bir şeydir. Ve estetik meselelerinde anahtar, kalitedir. Geleneksel dili dağıtmaya çalışan, en azından artık onunla bir işi olmayan şiirler okumaya devam edeceğim. Dada Johann Fuchsgang Goethe. Dada Stendhal. Dada Dalai Lama, Buda, Incil ve Nietzsche. Dada m'dada. Dada mhm dada da. Bu bir bağlantı ve bu bağlantıları başlangıçta biraz gevşetmek meselesi. Diğer insanların icad ettiği kelimeleri istemiyorum. Tüm kelimeler diğer insanların icadı. Ben kendi malımı istiyorum, kendi ritmimi, seslilerimi, sessizlerimi, ritme uyan ve tamamen bana ait olan. Eğer bu nabız yedi yarda uzunluğundaysa onun için yedi yarda uzunluğunda kelimeler istiyorum. Bay Schulz'un kelimeleri sadece ikibuçuk santimetre uzunluğunda. Bu mafsallı dilin nasıl kullanıma girdiğini göstermeye yarayacak. Seslilerin etrafta serserilik etmesine izin vereceğim. Seslilerin bir kedinin miyavlaması gibi meydana gelmesine izin vereceğim... Sözcükler belirir, sözcük omuzları, bacakları, kolları, sözcüklerin elleri. Au, oi, uh. Hiç kimse çok fazla lafa izin vermemeli. Bir satır şiir, bu melun dile yapışan tüm pisliği baştan savmak için bir şans olmalı, sanki oraya borsacının ellerince konmuş gibi olmalı, bozuk paradan pürüssüzleşmiş eller. Sözcüğü bittiği ve başladığı yerde istiyorum. Dada’da kelimelerin kalbidir. Herşeyin kendi sözcüğü var. Ama sözcük kendi başına bir şey haline gelmiş. Neden onu ben bulmayayım? Neden bir ağaca Pluplusch denmez, ve neden yağmur yağdığında Pluplubasch denmez? Sözcük, sözcük, sizin etki alanınız dışındaki sözcük, sizin kibriniz, bu gülünesi kudretsizliğiniz, muazzam kendini beğenmişliğiniz, aşikar kısıtlılığımızın tüm basmakalıplılığı dışında. Sözcük, beyefendiler, kamunun en öncelikli sorunudur. IDDIASIZ BILDIRI TRISTAN TZARA Sanat doğacak yeni bir dünya için uykuya dalmaya gidiyor SANAT – papağan sözcük, DADA, PLESIOSAURUS veya mendil kelimeleriyle değitirilecek olan ÖĞRENILEBILEN yetenek şaiiri BUGÜNÜN uyuşturucusu haline getirir dengelerin eleştirisi artık benzerliklere meydan okumaz Kocaman ressamlar daha da irileşirler şiirselleşen ve hiptonize olan riyakar görünüşlü müezzinlerin sümbülleriyle ESKI HAREKET HESAPLAŞMALARININ HASADINI BİRLEŞTİRİN Ölümsüz garantilerin hipodromu; şeffaflık ya da görünüm gibi önem diye bir şey de yok MÜZISYENLER ENSTRÜMANLARINIZI KIRIN KÖRLER sahneye çıkın ŞIRINGA sadece benim anlayışıma hizmet eder. Yazıyorum çünkü doğal olan bu işemek kadar hasta olmak kadar SANATIN BIR OPERASYONA IHTIYACI VAR Sanat bir IDDIADIR, sidik torbasının UTANGAÇLIĞI tarafından ısıtılır, histeri STÜDYODA doğar doğrudan saf ayık gücün arayışındayız BIRICIK, arayışındayız HİÇBİRŞEYİN her bir ANIN, CANLILIĞINI onaylıyoruz spontane akrobatların anti felsefesi Şu an nefret ediyorum fısıldayan adamdan aradan önce - kolonya – ekşi tiyatro. NEŞELİ RÜZGAR Eğer heeeks aksini iddia ediyorsa haklı olduklarındandır kanımızın kazanının hareketi için hazır bekleyin - transkromatik havanın denizaltı formasyonu. uçaklar, uçuş imgeleri selüloit metallerin yukarıda kuralları ve kontrolü GÜZEL kuşların biçilen ek kuyrukları değil hala göbeğine tapınan ......................... Sanat "acilen" Ameliyat Edilmelidir! Hugo Ball, 5 Şubat 1916'da Zürih'te "Cabaret Voltaire" adını verdiği sanatçılar lokalini açtı. Bu, Dada'nın kamuya açık en önemli kurumunun doğuşu anlamına geliyordu. Berlin'den Zürih'e gelmiş olan dadacı Richard Huelsenbeck şu yorumu yapmıştı: " Dada, yüreklilik, küçümseme, üstünlük, devrimci karşı koyuş; egemen mantığın, toplumdaki hiyerarşinin yok edilmesi, tarihin yadsınması, köktenci bir özgürlük, anarşi, burjuvanın yok edilmesi anlamına gelir." Bu sanatçılar topluluğu burjuva ile savaş ve düşünce yoksulluğunu özdeşleştiriyordu. ............................... dada manifestoalrı altıkırkbeş yayınları ............................... Dada, Dadaizm veya Dadacılık I. Dünya Savaşı yıllarında başlamış kültürel ve sanatsal bir akımdır. Dada Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa bir protesto olmuştur. Mantıksızlık ve varolan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteridir. Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco ve Emmy Hennings’in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’in açtığı cafe’de toplandı. Bildirisi de burada açıklandı. Dada isminin nereden geldiği konusunda kesin bilgi olmamakla beraber Fransızca’da oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada" bu kişilerin yarattığı edebi akımın ismi olarak seçildiği yönünde bir görüş vardır. Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı. Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupault, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı Litterature'dü. Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. Dadacılar gerçeküstücülüğe (sürrealizm) yöneldi. ................................ radikalci dada manifestosu DADA MANİFESTOSU 1918 Gazetecileri beklenmedik bir dünyanın kapısına getiren bir sözcüğün – DADA – büyüsü, bizim için hiçbir önem taşımıyor. Bir manifestoya girişmek için A.B.C.’ti istemek gerek, 1, ,2, 3ê karşı ateş püskürmek, sinirlenmek ve kanatları bilemek, fethedip yaymak için küçük ve büyük a’ları, b’leri, c’leri, imzalamak, haykırmak, sövmek, mutlak, çürütülemez bir açıklık biçiminde düzenlemek düzyazıyı, doruk noktasını ispatlamak ve nasıl bir yosmanın son kez belirmesi Tanrı’nın özünü ispatlarsa, işte öyle, yeniliğin yaşama benzediğini ileri sürmek. Varlığı akordeonla, manzarayla ve tatlı sözlerle çoktan ispatlanmıştı. Kendi A. B. C.’sini dayatmak doğal bir şeydir, - dolayısıyla da acınacak bir şeydir. Herkes bir billur blöfmeryemana biçiminde öyle yapar, para sistemi, exza maddesi, ateşli ve kısır bakara çağıran çıplak bacak biçiminde. Yenilik sevgisi bir sevimli haçtır, çocuksu bir adamsendeciliği gösterir, nedensiz, geçici, olumlu işarettir. Ama bu gereksinim de eskimiştir. Sanata en aşırı sadelik insanca ve sahici olunur, sıkıntıyı çarmıha germek için atılgan ve coşkulu. Işıkların kavşağında, tetikte, dikkatli, yılları pusuda bekleyerek, ormanda. Bir manifesto yazıyorum ve hiçbir şey istemiyorum, ama bazı şeyler söylüyorum, hem ben de ilkesel olarak manifestolara karşıyım, tıpkı ilkelere de karşı olduğum gibi (ilkeler, her cümlenin manevi değeri için nicelik ölçüleri [1] - fazlasıyla kolaycılık bu; yaklaşık değeri izlenimciler icat etti). Bu manifestoyu, aynı zamanda, tek ve taze bir solukta, karşıt eylemler yapılabileceğini göstermek için yazıyorum; ben eyleme karşıyım; sürekli çelişki için, olumlama için de, ne leyhteyim ne aleyhte, ve açıklama yapmam, çünkü sağduyudan nefret ederim. DADA – işte düşünceleri ava götüren bir sözcük; her burjuva küçük bir oyun yazarıdır, değişik konular uydurur, kendi zeka düzeyine uygun kişilerine – sandalyede oturan kozalara – yer açmaktansa, entrikayı – konuşan ve kendini belirleyen öyküyü – sağlamlaştırmak üzere, (uyguladığı psikanaliz yöntemine göre) nedenleri ya da amaçları ara. Her seyirci entrikacıdır, eğer bir sözcüğü açıklamaya (öğrenmeye!) uğraşırsa. Duvarları yılansı zorluklarla kaplanmış sığmadığından, içgüdüleriyle oynanmasına göz yumar. Evlilik yaşamının mutsuzlukları da buradan doğar. Açıklamak: boş kafataslarının değirmenlerinde kızılgöbeklerin hoşça vakit geçirmesi. DADA HİÇBİR ANLAM TAŞIMAZ İşe yaramaz geliyorsa ve hiçbir anlam taşımayan bir sözcük için zaman yitiriliyorsa... Şu kafalarda dolanıp duran ilk düşünce bakteriyolojik düzeydedir: sözcüğün etimolojik, tarihsel ya da en azından psikolojik kökenini bulmak. Gazetelerden öğreniyoruz ki Kru zencileri kutsal bir ineğin kuyruğuna DAAD adını veriyor. İtalya’nın bir bölgesinde kübe ve anneye DADA deniyor. Tahta at ve dadı, hem Rusçada hem Rumencede çifte evet: DADA. Bilgili gazeteciler bebeklere yönelik bir sanat görüyorlar onda, günümüzün öbür küçük çocukları çağıran isa ermişleri ise kuru ve gürültücü ve monoton bir ilkelciliğe dönüş görüyorlar. Bir sözcüğe dayanarak duyarlılık inşa edilmez: her yapı, sıkıntı veren bir yetkinleşmeye yönelir, yaldızlı bir bataklığın durgun düşüncesine, görece insan ürününe. Sanat yapıyı, “kendi kendindeki güzellik” olmamalıdır, çünkü ölüdür; ne neşeli ne üzgün, ne aydınlık ne karanlık; ermiş hallerin pastalarını ya da atmosferler arası kambur bir koşunun terlerini sunarak ya sevindirmek ya da kötü davranmak bireylere. Bir sanat yapıtı, yasa gereği, nesnel olarak, herkes için, hiçbir zaman güzel değildir. Demek ki eleştiri gereksizdir, eleştiri her birey için, yalnızca öznel olarak, ve en küçük bir genel nitelik taşımaksızın vardır. Bütün insanlığa ortak psişik temeli bulduk mu sanıyoruz? İsa’nın girişimi ve kutsal kitap, geniş ve iyilikçi kanatlarının altında şunları gizler: boklar, hayvanlar, günler. Şu sonsuz, biçimsiz çeşitlemeyi yani insanı oluşturan kaosa düzen vermeyi nasıl isteyebiliriz ki? “Komşunu sev” ilkesi bir ikiyüzlülüktür. “Kendini tanı” bir ütopyadır ama daha kabul edilebilir niteliktedir çünkü içinde kötülüğü barındırır. Acımak yok. Katliamın ardından bize arınmış bir insanlık umudu kalır. Hep kendimden söz ediyorum çünkü ikna etmek istemiyorum, başkalarını kendi ırmağıma sürüklemeye hakkım yok, kimseyi izimden gelmeye zorlamıyorum, hem herkes sanatını kendi yolu yordamınca ortaya koyar, eğer göğün katlarına ok gibi yükselen ya da kadavraların ve doğurgan kasılmaların çiçekleriyle dolu madenlere inen neşeyi biliyorsa. Sarkıtlar: onları her yerde aramalı, acının büyütüldüğü, kreşlerde[2], meleklerin tavşanları kadar beyaz gözlerde. Böyle doğdu DADA[3], bir bağımsızlık, topluluğa güvensizlik gereksiniminden. Bize bağlı olanlar özgürlüklerini korur. Hiçbir kuram tanımayız biz. Kübist ve fütürist akademilerden, o biçimsel düşünce laboratuvarlarından bıktık. Para kazanmak ve kibar burjuvalara dalkavukluk etmek için mi yapılır sanat? Kafiyelerde para şıngırtısı duyuluyor, tonlamalar göbek kavisi boyunca kayıyor aşağı. Bütün sanatçı grupları, başka başka kuyruklu yıldızlara binerek sonunda bu bankaya vardı. Yastıklara gömülme, yeme içme olasılıklarına kapı açık. Burada verimli topraklara demir atıyoruz. Burada haykırmaya hakkımız var çünkü biz ürpermeleri ve uyanışı yaşadık. Enerjiden sarhoş olmuş hayaletleriz, umursamaz tene saplıyoruz üç dişli yabayı. Baş döndürücü yeşillliklerin tropik bolluğunda lanet selleriyiz biz, zamk ve yağmur bizim terimiz, kanıyoruz ve susuzluğu yakıyoruz, bizim kanımız güç demek. Kübizm basit bir nesnelere bakma biçiminden doğmuştu: Cézanne bir fincanı gözlerinden 20 santim aşağıda tutarak resmederdi, kübistler fincana yukardan bakıyor, kimileri görünüşü karmaşıklaştırıyor. (yaratıcıları unutmuyorum, kesin bir biçin kazandıkları malzemenin büyük hedeflerini de.) * Fütürist, aynı fincanı, birkaç kuvvet çizgisiyle muzipçe süslenmiş, yan yana dizilmiş bir nesneler silsilesi olarak, hareket halinde görür. Tuvalin, entelektüel sermaye yatırımına yönelik, iyi ya da kötü bir resim olmasına engel değildir bu. Yeni ressam bir dünya yaratır, öğeleri aynı zamanda araç-gereçleridir, yalın ve kesin bir yapıt yaratır, tartışmasız. Yeni sanatçı karşı çıkar: artık resim (simgesel ve yanılsamaya dayalı bir çoğaltım) yapmaz o, doğrudan doğruya taştan, ahşaptan, demirden, kalaydan kayalar, anlık duygulanımın saydam rüzgarıyla her yöne döndürülebilen hareketli organizmalar yaratır. * Resimsel ya da plastik her tür yapıt gereksizdir; köle zihinlere korku veren bir canavar olsa da, insan giysilerine bürünmüş hayvanların yemekhanelerini süsleyen yavan yapıtlardan, insanlığın o geometrik açıdan paralel olduğu saptanmış iki çizgiyi bir tuval üstünde, gözlermiizin önünde, yeni koşullar ve gerçekliğinde buluşturma sanatıdır. Bu dünya yapıtta belirtilmiş ya da tanımlanmış değildir, sayısız çeşitlemeleriyle seyirciye aittir. Yaratıcısı için nedensiz ve kuramsızdır. Düzen=düzensizlik; ben=ben-olmayan; olumlama=yadsıma: mutlak bir sanatın yüce ışımaları. Kozmik ve düzenli kaosun saflığı açısından mutlak; süresiz, soluksuz, ışıksız, denetimsiz bir saniye olan şu kürecikte sonsuz. * eski bir yapıtı yeniliğinden ötürü severim. Bizi geçmişe bağlayan tek şey karşıtlıktır. * Ahlak dersi veren ve psikolojik temeli tartışan ya da geliştiren yazarlarda, gizli bir kazanma arzusundan başka, sınıflandırdıkları, paylaştıkları, yönlendirdikleri gülünç bir yaşam bilgisi vardır; tempo tuttuklarında kategorilerin dans ettiğini görmek konusunda diretirler. Okurları bıyık altından güler ve devam eder: neye yarar? Doymak bilmez kitleye kadar ulaşmayan bir edebiyat vardır. Yaratıcıların yapıtı, yazarın sahici bir gereksiniminden ve yazar için doğmuş bir yapıt. Yasaların sararıp solduğu, yüce egoizmin bilgisi. * Her sayfa patlamalıdır, ya derin ve ağır ciddiyetle, burgaçla, baş döndürücülükle, yeniyle, sonsuzlukla, ezici şakayla, ilkelerin coşkusuyla ya da basılma biçimiyle. İşte sallantıda bir dünya kaçıp gidiyor, cehennem çıngıraklarının yavuklusu olmuş, işte öte yanda yeni insanlar. Kaba sabalar, sıçrayanlar, hıçkırıklara binenler. İşte sakatlanmış bir dünya ve gelişme hastalığına tutulmuş şarlatan edebiyat doktorları. Size sesleniyorum: başlangıç yok, biz titremiyoruz, duygusal değiliz. Deli rüzgar gibiyiz, yırtıyoruz bulutların ve duaların çarşafını; felaketin büyük gösterisini hazırlıyoruz, yangını, çürümeyi. Yası ortadan kaldırma hazırlığındayız, ve gözyaşlarının yerine, bir kıtadan öbürüne uzatılmış sirenleri koyuyoruz. Yoğun sevinç bayraklarını ve zehrin kederinden yoksun kalanları. * DADA soyutlamanın simgesidir; reklamlar ve işler de şiirsel öğelerdir. Hem beynin çekmecelerini kırıp döküyorum hem toplumsal örgütlenmenin: her yerde ahlakı bozmak ve göğün elini cehenneme, cehennemin gözlerini göğe fırlatmak, gerçek güçlerde yeniden kurmak evrensel bir sirkin doğurgan çarkını ve her bireyin düşlemini. Soru/n felsefedir: ne yandan bakmaya başlamalı yaşama, tanrıya, düşünceye ya da başka herhangi bir şeye. Bakılan her şey sahtedir. Göreceli sonucun, akşam yemeğinden sonra pastayla kiraz arasında yapılacak seçimden daha önemli olduğuna inanmıyorum. Dolaylı olarak kendi görüşünü dayatmak amacıyla bir şeyin öbür yüzüne çabucak bakma biçimine diyalektik denir, yani, kızarmış patateslerin ruhunun pazarlığını etmek, çevresinde yöntem dansı yapmak. İdeal, ideal, ideal, Bilgi, bilgi, bilgi, Bumbum, bumbum, bumbum, Diye bağırsam, ilerlemeyi, yasayı, ahlakı ve bütün öbür güzel nitelikleri epey doğru bir biçimde kaydetmiş olurum; bunları, çok çeşitli zeki mi zeki insanlar bir yığın kitapta tartışmış ve sonunda, yine de her biri kendi kişisel bumbumuna göre dans ettiğini ve kendi bumbumu konusunda haklı olduğunu söylemiştir;; hastalıklı merakın giderilmesi; açıklanamaz gereksinimler için özel zil; banyo; parasal sıkıntılar; yaşam üzerindeki yan etkileriyle mide; hayalet-orkestra’nın hayvansal amonyak bazlı filtrelerle yağlanmış dilsiz yaylarından bir demet biçimindeki gizemli değneğin otoritesi. Bir meleğin mavi kelebek gözlüğüyle içeriyi kazdılar, yirmi paralık bir ortak minnettarlık uğruna. * Eğer hepsi haklıysa ve eğer bütün haplar yalnız Pink’se, bir kez de haklı olmamayı deneyelim. * Yazılanın, usa yatkın bir biçimde, düşünce yoluyla açıklanabileceğine inanıyor insanlar. Ama bu çok göreceli. Düşünce felsefe için güzel bir şey ama, göreceli. Psikanaliz tehlikeli bir hastalık, insanoğlunun gerçek-karşıtı eğilimlerini uyuşturuyor ve burjuvaziyi sistemleştiriyor. Son Gerçek yoktur. Diyalektik bizi, zaten edineceğimiz görüşlere /sıradan bir biçimde/ götüren eğlenceli bir makinadır. Mantığın titiz maharetiyle, gerçeği sergilediğimiz ve görüşlerimizin doğruluğunu ortaya koyduğumuzu mu sanıyoruz? Duyularca sıkıştırılmış mantık organik bir hastalıktır. Felsefeciler bu öğeye gözlemleme gücünü eklemeyi severler. Ama zihin tam da bu olağanüstü niteliği, güçsüzlüğünün kanıtıdır. Gözlem yapılır, bir ya da birçok bakış açısından bakılır, varolan milyonlarcası arasında o bakış açıları seçilir. Deneyim de rastlantının ve bireysel yetilerin bir sonucudur. * Bilim spekülatif sistem haline gelir gelmez, yararlılık niteliğini – o son derece yararsız ama en azından bireysel niteliği – yitirir yitirmez, bana tiksinti verir. Yapış yapş nesnellikten ve uyumdan, her şey düzen içinde bulan şu bilimden nefret ederim. Devam edin, çocuklarım, insanoğulları... Bilim doğanın hizmetkarları olduğumuzu söylüyor: her şey düzen içinde, sevişin ve kafalarınızı kırın. Devam edin, çocuklarım, insanoğulları, kibar burjuvalar ve kız oğlan kız gazeteciler... * Ben sistemlere karşıyım, sistemlerin en kabul edilebilir olanı, ilke olarak hiçbir sisteme sahip olmamaktır. * Tamamlanmak, ben’inin kabını doldurana dek kendi bayağılığında yetkinleşmek, düşünceden yana ve düşünceye karşı savaşma yürekliliği, ekmeğini kazanmanın gizemi, ekonomik zambaklar biçiminde bir cehennemi sarmalın apansız harekete geçmesi: Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
raskolnikov Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 6, 2008 DADACI KENDİLİĞİNDENLİK Herkesin kendi koşullarını gözettiği, kendini korumayı değilse de öbür kişiliklere saygı duymayı yinede bildiği bir yaşam biçimine adamsendecilik derim ben, ulusal marşa dönüşen two-step, ıvır zıvır dükkanı, bach’ın füglerini aktaran kablosuz telefon, kerhaneler için ışıklı reklamlar ve afişler. Tanrı adına karanfiller dağıtan org, bütün bunlar aynı zamanda ve gerçekten fotoğrafın ve tek yanlı din eğitiminin yerini alıyor. Etkin basitlik. Aydınlık derecelerini ayırt etme güçsüzlüğü; yarıgölgeyi yalamak ve ve balla ve dışkıyla dolu koca ağızla yüzmek. Sonsuzluk ölçeğine vurulunca her eylem boşunadır—(eğer düşüncenin, sonucu alabildiğine grotesk olacak bir serüvene atılmasına göz yumarsak—insanoğlunun güçsüzlüğünü tanımak açısından önemli bir veri) Ama eğer yaşam ne amacı ne de ilk doğumu olan kötü bir şakaysa ve solgun kasımpatıları gibi, işin içinden tam anlamıyla sıyrılmamız gerektiğine inandığımıza göre, tek uzlaşma temelini ilan ediyoruz demektir:sanat. Sanat, biz zihnin yaman savaşçılarının yüzyıllardır ona bol bol verdiğimiz önemine sahip değildir. Sanat kimsenin canını yakmaz; onunla ilgilenmeyi bilenler okşanıp sevilecekler, ülkeyi sohbetleriyle doldurmak gibi pek güzel bir fırsat bulacaklar. Sanat mahrem birşeydir, sanatçı kendi için sanat yapar; anlaşılır bir yapıt gazetecilerin ürünüdür, çünkü şu anda bu canavarı yağlıboyalara karıştırmak hoşuma gidiyor: kağıt tüp metale öykünmüş, siz sıkınca otomatik olarak kin, kalleşlik,alçaklık boşaltan metale. Sanatçı, yani şair, bu endrüstrideki bir reyon şefinde yoğunlaşmış kitleden akan zehirden haz alır, kendisine hakaret edilmesinden mutlu olur: kamu yararı taşıyan bir mantonun sefil astarı, yontulmamamışlığı örten paçavralar, içinde aşağılık içgüdüler barındıran bir hayvanın kızışmışlığına katkıda bulunan sidik. Tipografik mikroplar yardımıyla çoğalan pörsük ve yavan et. İçimizde ki olur olmaz ağlayıp sızlanma eğilimini altüst ettik.Bu türden her sızıntı ishal turşusudur.Bu sanatı desteklemek onu hazmatmek demektir. Bize güçlü, sağlam,kesin ve sonsuza dek anlaşılamayacak yapıtlar gerek. Mantık bir beladır. Mantık herzaman düzmecedir.Kavramların iplerini(sözleri) dışarlara, uçlara, yansımalı merkezlere doğru çeker. Onun zincirleri öldürür, bağımsızlığı boğan binbir kollu bir devdir o.Mantıkla birleşmiş olsaydı, sanat ensest içinde yaşardı, kendi kuyruğunu içine çekerek, yiyip yutarak – kuyruk beden olurdu durmadan—kendi içinde kendini becererek; ve şehvet protestanlık katranına bulanmış bir karabasana dönerdi; bir anıta, ağır grimsi bir barsak yığınına. Ama esneklik, coşku ve hatta adaletsizliğin neşesi masumca alışkanlık haline getirdiğimiz ve bizi güzel kılan şu küçük gerçek: kurnazız biz, parmaklarımız yumuşak, uysal, ve o sokulgan, neredeyse sıvı bitkinin dalları gibi kayıyor; ruhumuzun göstergesidir adaletsizlik der kinikler. Bu da bir bakış açısı; ama neyse ki bütün çiçekler kutsal değildir ve bizde tanrısal olan şey, insan-karşıtı eylemin uyanışıdır. Burada sözkonusu çiçek, maskeli yaşamın balosuna giden, zerafetin mutfağına, uysal ya da yağ bağlamış akça pakça kuzinlere giden beylerin yakasına takılacak bir kağıt çiçek. Bizim seçtiğimizi kötüye kullanır o beyler. Kutupların karşıtlığı ve birliği bir çırpıda gerçeklik olabilir. Ne olursa olsun bu bayağılığı, libidolu, kötü-lük kokulu bir ahlakın uzantısı dile getirmekte diretiyorsak eğer. Ahlak; zeka ürünü her afet gibi, körelticidir. Ahlakın ve mantığın denetimi, polis memurları karşısında kayıtsız kalmayı dayattı bize – köleliğin nedeni bu—burjuvaların karnını tıkabasa doyuran ve sanatçılara açık kalan yegane temiz ve aydınlık cam koridorları pisleten kokuşmuş sıçanlar onlar. Her insan şöyle haykırsın: bitirilmesi gereken koca bir yıkma yadsıma işi var. Süpürmek, temizlemek. Kişinin temizliği, delilik durumundan sonra kendini gösterir, yüzyılları parçalayıp yok eden haydutların eline bırakılmış bir dünyanın saldırgan, eksiksiz deliliğinden sonra. Amaçsız, hedefsiz, düzensiz: dizginlenemez delilik, soysuzlaşma. Sözü ya da bileği güçlü olanlar ayakta kalacak, çünkü kendilerini savunmakta atik davranıyorlar, kolların bacakların ve duyguların çevikliği façetalı göğüslerinde alev alev parlıyor. Ahlak doğurdu iyilikseverlikle merhameti, fil gibi, gezegenler gibi büyüyen ve iyi diye nitelenen o iki yağ topağını. İyilikle ilgisi yok onların. İyilik açıktır, aydınlıktır, kem küm etmez, uzlaşmaya ve politikaya aman vermez. Bütün insanların damarlarına çikolata kıtır ahlak. Bu görevi buyuran doğaüstü bir güç değil, düşünce tacirleriyle, üniversite tekelcilerinin tröstüdür. Duygusallık: birbiriyle kavga eden ve sıkılan bir grup insan görünce, bilgelik ilacını icat ettiler. Şuna buna yafta yapıştırarak, filozoflar savaşı patlak verdi (bezirganlık, bilanço, inceden inceye,aşağılık önlemler) ve bir kez daha anlaşıldı ki merhamet bir duygudur, tıpkı sağlığı bozan, tiksintiyle ilintili ishal gibi, güneşe leke sürmek isteyen it heriflerin iğrenç çabasıdır. Felsefi düşünce fabrikalarından çıkmış kokuşmuş bir güneşin şu belsoğukluğuna bütün kozmik yetilerin karşı koyduğunu ilan ediyorum. DADACI TİKSİNTİNİN Bütün olanaklarıyla zorlu bir savaşı bildiriyorum. Ailenin yadsınmasına dönüşebilecek her tiksinti ürünü dadadır; yıkıcı eyleme girişmiş bütün varlığının yumruklarını havaya dikerek protesto:DADA; şimdiye dek kolayca uzlaşmanın ve nezaketin edepli cinselliğiyle reddedilmiş bütün olanakları tanıma:DADA; mantığı, yaratıcı güç yoksunlarının dansını ortadan kaldırma:DADA; uşaklarımızın değerler adına yerleştirdiği her hiyerarşi ve toplumsal denklemi ortadan kaldırma:DADA; her nesne, bütün nesneler, duygular ve karanlıklar,görünmeler ve paralel çizgilerin tam tamına çarpışması birer yoludur savaşmanın:DADA’nın; belleği ortadan kaldırma:DADA; arkeolojiyi ortadan kaldırma:DADA; peygamberleri ortadan kaldırma:DADA; geleceği ortadan kaldırma:DADA; kendiliğindenliğin dolaysız ürünü her tanrıya mutlak inanç:DADA; bir uyumdan, zarifçe, önyargısızca öbür küreye sıçrama:DADA; sesli bir disk gibi fırlatılmış bir sözün, çığlığın çizdiği yol; dönemin çılgınlığına tutulmuş bütün bireylere( ciddi, ürkerek, çekingen,ateşli, güçlü kuvvetli, kararlı ya da coşkulu) saygı duymak; kendi tapınağını bütün gereksiz ve hantal eşyalardan arındırmak; kırıcı ya da müşvik düşünceyi bir çavlan gibi kusmak, ya da—arada hiç fark yok diye büyük hoşnutluk duyarak—içinde yaşatmak o düşünceyi, ruhunun çığlığında, soylu kişi için böceklerden arındırılmış, başmelek bedenleriyle allanıp pullanmış o çalılıkta duyulan yoğunluğun aynısıyla. Özgürlük: DADA; kasılmış acıların uluması, karşıtların ve bütün karşıtlıkların birbirine sarılması, grotesklerin, sonuçsuzlukların: YAŞAMIN... Tristan tzara -------------------------------------------------------------------------------- [1] Fransızca metinde ilkeler’i kastederek “décilitres” (desilitre) sözcüğü kullanılmış. Ne var ki İngilizce çeviride daha anlaşılır olmak adına “quantifying measures” (nicelik ölçüleri) deyişi yeğlenmiş, biz de onu koymayı uygun bulduk. (ç.n.) [2] Kreş (crèche) sözcüğü Fransıcada birkaç anlama geliyor: 1) Hayvan yemliği; 2) İsa peygamberin doğduğu zaman içine konulduğu yemlik; bu durumu temsil eden sahne; 3) beşik; 4) oda, ev; 5) ve Türkçede kullandığımız çocuk yuvası anlamıyla kreş. (ç.n.) [3] 1916’da Zürih’te CABARET VOLTAIRE’de. “ Eğer burada çok önemli kararlar alınacaksa, açık ve dobra bir bakışı hâkim kılmalıyız. Kültürün önemli bir kısmının temsilcisi olarak manen ve madden hakkımızı talep ediyoruz, biz, sanatçılar, ülkenin ideolojik gelişmesine katılmak istiyoruz, biz Devleti ele geçirmek istiyoruz ve üstümüze düşen sorumluluğu yerine getirmek istiyoruz. Biz bildiriyoruz ki günümüzün kanunlarını onların ana çizgileriyle sanatsal olarak yeni baştan düzenleyeceğiz. Soyut sanatın hayaleti, insanoğlunun muazzam özgürlük duygusunun genişliğini temsil ediyor. Bizim inancımız kardeşlik sanatıdır: sanat toplumun yeni amacıdır. Sanat aydınlığı önerir, sanat yeni insanın esasına hizmet eder. Yeni insan herkes gibi sınıfsız bir topluma mensup olmalıdır. Biz, komünal girişimin tamamlanmasıyla her bireyi bilinçli bir üretim gücünün mecrasına akıtmak istiyoruz. Sistemin eksikliklerine ve gücü tahrip edenlere savaş açtık. Bizim en büyük özlemimiz insanlığı manevi yönleriyle de anlamaktır. Bu bizim görevimizdir. Bu çaba bütün insanlar için büyük bir dayanma gücü canlılık sağlayacaktır. Bunun başlangıcı bizleriz. Biz bu doğrultuda çabalamalıyız ve birbirinden çok farklı öğeleri ahenkli bir bütüne ulaştırma dileklerimizi dile getirmeliyiz. ........................ kaynaklar; kitap yurdu vikipedia dada manifestoları... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.