schizophrana Oluşturma zamanı: Haziran 26, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Haziran 26, 2008 Ufuk çizgisinde biten bereketli toprakların karanlığında, upuzun bir yoldaydık geçen hafta...ve dolunay, buğulu bir kitabe gibi gökte asılıydı. Nur yüzlü bir yol arkadaşıydı gece boyunca... Duru ve sakin izledi bizi; daldıkça camı yalayan kirpiklerimizden öperek, şefkatle... Yol boyu tenimizi parlatan ışık sağanağı, nehir kenarlarında pul pul yakamozlanıyor, meltem estikçe kavak yapraklarında yanıp sönen bir ateşböceği kafilesine dönüşüyordu. Ne zaman başımızı kaldırsak orada mağrur ve sessiz parıldıyordu; eteklerinden puslu haleler saçan sihirli bir gümüş lira gibi... Arada eflatun bir bulutun arkasına çekilip gizleniyor ve orada birkaç dakikada bütün mahcubiyetinden soyunmuşcasına cüretkâr, bu kez çırılçıplak bir raksa başlıyordu semada... Kutsal kitapların yazdığı gibi, tanrının geceye de hükmetmek üzere yarattığı bir büyülü ışıktı o... Çevresi yıldızlarca kuşatılmıştı, onun kadar parlayamadığına yanan... ve biz yol boyu, hüzünlü şiirler damıttık gözalıcı ışığından... Gerçi Fuentes'in dediği gibi, üzerinde o adamlar gezindiğinden beridir bizim romantik hayallerimizin tanrıçası olma özelliğini yitirmişti kısmen, ama hâlâ öyle güzel, öyle baştan çıkarıcıydı ki... Gece boyunca ilham verdi hepimize; bayram şekeri tadında, ilk öpücük heyecanında... ve eski bir şarkı olup yerleşti dilimize; "Dün gece mehtaba daldım hep, seni andım/öyle bir an geldi ki, mehtap... seni sandım". * * * Sonra birden bastırıverdi kasvet... Kalleş bir gölge, ağır ağır sokuldu dolunayın nurdan yüzüne... ve birkaç dakika içinde kara bir şal gibi tamamen örttü üzerini gece güneşinin... Bir süre kıvranıp durdu ay ışığı, sonra tutulup kaldı aniden... Ölü bedenlere can veren o ürpertici buğusu hoyratça gölgelendi. Karanlık, hükümranlığını ilan etti dağ yamaçlarında... Bozkır, siyaha teslim oldu. Ay tutuldu, dilimiz tutulmuşcasına şaşırtarak bizi.. Aydınlık yüzü keder bulutlarıyla gölgelenirken, gözümüzü semaya dikip paylaştık sancısını... Okşadık bakışlarımızla; doğum anında bir annenin terli saçlarını okşarcasına... Öyle masum, öyle sessiz çekiliverdi ki başucumuzdan, daha kirpiklerimizdeki nemi kurumadan ışıklı busesinin, yokluğunun boşluğuna yuvarlandık ıssız bir yol ortasında, yapayalnız... Efkârlandık mahrumiyetinden... Aya tutulduk, ay tutulurken... Yollarda esmer tenli adamlar silah sıktı ayın karanlık yüzüne doğru; kurşun dökercesine gökkubbenin uğursuz mührünün üzerine... ve çocuklar teneke çaldı dolunayın ruhunu kurtarmak için, kara büyücünün elinden... Bense durumu açıklarken "aydan dede"sini kaybetme telaşındaki oğluma; ne kara büyücülerden sözettim; ne de gezegen sisteminden: "Güneşe tutkunmuş dolunay" dedim; "lakin karalar bağlamış, aralarına dünya girince..." İzahat ne kolay, konu aşka gelince... * * * Gördünüz ya; yok bu yazının bir mesajı... Sadece dolunaya övgü için yazıldı. ... o dolunay ki, yoldaşı geceyarısı hasretliklerinin... ilhamı sevda sözcüklerinin... O dolunay ki, yüzyılda bir gölgelenir yüzü... Eh, haketti bu kadarcık sözü... Can Dündar 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SpawN Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 26, 2008 Can Dündar'ın kaleminden dolunay... çok hoş bir yazı seçmişsin serena! Tsk! Saygı ve Sevgilerimle!!! Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.