raskolnikov Oluşturma zamanı: Temmuz 4, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 4, 2008 Bu Şairin Veda Busesidir Gece!.. Dışarıda rüzgar, içerisi sıcak, havada tek bir bulut dahi yok!... Artık yanmıyor canım, aslında hiç yanmamıştı da. Ben yanmasını istemiştim sadece, canımın yanmasını özlemişim galiba!.. Sadist miyim bilmiyorum ama insan özlüyor bazen böyle şeyleri. Ne de olsa söylemiş şair; “.. haklı kılan acılardır birazda…” Bugün günlerden Cuma.. kim tarafından konulduğu belli olmayan bir düzende, bir haftanın son günü.. ne acayip bir haftaydı bu hafta…. Geçen gün senden yana bir seçim yaptığımı hatırlıyorum. Hayatıma girmek isteyen birine izin vermemiştim seni seçtiğim için. Oysa ben burada seni seçerken, sen orada beni çıkartıyormuşsun hayatından.. Herkes kendi kararlarını kendi verir hayatta!.. Üzgün olmamalı insan verilen kararlar karşısında, aldığı kararları sorgulamamalı çünkü kolay iş değiş karar almak, hayatını yönlendirmek kolay değil. Bir de kurulan cümlelere dikkat etmeli insan, söylenen sözlere… Her ne kadar “ söz uçar yazı kalır” denilse de, unutulmuyor hiçbir söz, kullanılan hiçbir kelime…. Şimdi ise, tam burada, yazının bu kısmında, kullanılan cümleleri, kelimeleri düşünmek lazım biraz da. Hiçbir sözün geri dönüşü yok, kullanılan hiçbir harf geriye alınamaz bu hayatta. Affetmiyor çünkü hayat, atılan adımları!... İşte o yüzden, sırf o yüzden düşünmeli insan, kullandığı bütün cümleleri… Gece!... Ay bütün ışığını saçarken geceye, içimde bir huzur, kalbim mutlulukla dolu artık.. “üzülmedim diyemem/ üzüldüm/ ama yanıp yıkılmadım” demiş şair. Doğru üzüldüm ama sanmayın ki bir ayrılığın hüznüdür bu. Söylenen sözlerin yıkıcılığı üzdü sadece beni… Saat sabaha doğru evriliyor, ben elimde kalem yazı yazıyorum. Dışarı da köpek havlaması fare seslerine karışıyor. İki kişi geçiyor sokaktan ya da üç ya da daha fazla ama sadece iki farklı ses duyuyorum dışarıdan. Camdan bakmak içimden gelmiyor. Çokta umursamıyorum kaç kişi olduklarını… Gece!... Aslında gündüze evriliyor sokaklar, ay usulca söndürürken ışığını, güneş gösteriyor kendini doruklardan. Zaman nasılda geçiyor, nasılda büyüyoruz aslında… Uzaklardan bir yerlerden ezan sesi geliyor kulağıma, sabahı müjdeliyor imam, inananlara… Gece bitti!... Kimseye ait değil bu yazı, kimse adına, ya da herhangi bir olaydan dolayı yazılmadı.. isteyen istediği yöne çekebilir sözcükleri, isteyen istediği anlamı verebilir.. Bir hikaye… Şair, bir gün İstanbul’a gelir. Bir konakta konaklar ve konakta bulunan Gülendam adlı bir kıza aşık olur. Gülendam’da bunu sevmektedir. Bir gün şairin gideceğini duyar Gülendam. Boynundan hiç çıkartmadığı kolyesini çıkartır, bir zarfa bir yazı ile koyup şaire gönderir. Yazı’da “bu Gülendam’ın gülümsemesidir” yazar. Şair gider ama geri dönmek için çok çabalar, çok uğraşır fakat geri dönmesi yılları bulur. Ama Gülendam şairin kendisini unuttuğunu sanarak evlenir. Şair şehre gelir, Gülendam’ın izini bulur. Evlendiğini öğrenir ve evini bulup, onun yanına gelir. Ama Gülendam’ın çocuğunun yaş gününü kutladığını öğrenince, boynunda duran kolyeyi çıkartıp aynı zarfa koyar ve aynı kağıda yazı yazarak gönderir. Gülendam zarfı alır, açar ve kağıdı okur. “ bu da şairin veda busesidir.” Ben o şair değilim, olamam da. Ama bilirim ki, beklemek en büyük erdemlerden biri ise, beklemeye cesaret etmekte o kadar büyük bir erdemdir. Beklemek gerek aslında, bazen bir şeyler için beklemeyi göze almak gerek. Gülendam, beklemeye takati kalmadığından, beklemeyi beceremediğinden almıştır bu veda busesini… “sevmek gibi geliyordu her şey / sevmek gibi gidiyordu kadın” der şair. İşte Gülendam, sevmek gibi gitmiştir hayatından şairin. İşte bu yüzden, veda etmek zorunda kalmıştır şair. Sonra o şaire ne oldu bilinmez. Yollara düşmüştür belki, belki de başka biri ile evlenmiştir. Ama Gülendam; o beklemeyi bilmeyen, o tahammülsüz Gülendam, bekleyemediğinden almıştır sevdiğinin veda busesini… Şimdi bu hayatın farklı yollarında, farklı çevrelerinde duruyoruz. Kim bilir ne zaman buluşur yollarımız, ne zaman aynı yolda yürürüz. Ya da yürür müyüz bir daha?!... senden sonrası da olacak bu hayatın, senden öncesi olduğu gibi… Gülendam değilsin sen, bende şair değilim ama işte çıktıysa ağızdan bir veda busesi, gerisi boş bir hayaldir şimdi… Öyle kolay olmuyor işte ayrılıklar, ki çıkmış artık dudaklardan ayrılık sözü, durmak yok eder sevgiyi bu saatten sonra… Şimdi burada, sözün son anarlında, söylemek lazım birkaç cümle daha!... Adı kutsal kız!.. Senin yapamadığını yapan biri var bu hayatta.. Senin için bekleyen biri var bu hayatta.. Sen bilirsin yine ama, o hak ediyor mutlu olmayı.. Tahammülsüzlüklerini bir kenara at artık çünkü aşk, bütün imkansızlıkları buluşturandır, tahammülsüz olanı yok edendir. Bu ana kadar sana veda busesi göndermeyene gülümsemeni gönder… Dedim ya; kimseye ait değil bu yazı, kimse içinde yazılmadı zaten. İsteyen istediği yeri alabilir, istediğini silebilir yazı da…. Şimdi/ sana söylenecek tek söz/ bende/ sana yetecek kadar ben kalmadı..” renkli yazılar alıntıdır.... 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
eisenheim Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 Çok güzeldi. Hikaye çevresinde şekillenmiş hüzün dolu bir yazı Teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
felidae Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 Bugün günlerden cumartesi.......kime ve neye göre olduğu ise uzun zamandır ilgilendirmiyor beni....Karmaşık bir haftaydı... daha da fazla olduğu söylenebilir...Sorularla dolu olduğu tarafımdan tartışma götürmez.... Şairane cümleler kurabilmeyi istermiydim...sanmıyorum....Kimsenin arkasından şair olacak halim yok... kahve mi aldım...kafamda birşeyler planlanmış durumda...ve sigaram ancak yazacaklarım süresince idare edebilecek beni...yazdıklarımın üzerine tek kelime duymayı ise hiçbirşekilde dilemiyorum... Bir zamanlar ...(yani hikayemsi bir tadı olsada....bir zamanlar girişi en uygunu sanırım... ) sevgi dillendirilmelidir derdim...hani biraz arabesktir her sevgi kendi bünyesinde....insan söylemeli ....Ne var bunu saklayacak...sürekli söyleyelim arkadaş...sürekli anlatalım ... ayıp değil ya gibilerinden savunmalar yapardım... Şimdi ise bir zamanlar kurduğum bu cümlelere dönüp nah çekmek istiyorum....kaybettiğim aşklarım için:) Önümde bir kahve fincanı var ve üzerinde kocaman bir kalp figürü....kahve fincanını alıp sağ gözüme yaklaştırıyorum ....figür gözüme denk gelecek şekilde...iyice yaklaştırıyorum ...kıpırdatsam göz kapaklarım illaki kapanacak ve sol gözümü kapatıp...sağ gözümle ne gördüğüme bakıyorum... Ne görüyorum? Gördüğüm tek şey kırmızı bir kesit... herhangi bir figüre ait olup olmadığını eğer fincanı daha önce görmüş olmasaydım söyleyemezdim...belki sadece kırmızı bir kağıt,kırmızı seramik bir plaka, kırmızı ile ilintili herhangi birşey olabilir yani.... Gözümün o kadar yakınına gelmiş ki fincan...kendisine dair herşeyi fluğlaştırmış....üzerindeki kocaman kalp figürü....seçilemez olmuş....kırmızı ile ilintili tanımsız birşeye dönüşmüş....Oysaki gördüğüm bildiğim fincan....onu gözüme götüren el bir başkasının olsa....kendi fincanıma,hergün kahve içtiğim bu fincana dair bana hiçbirşey anımsatamazdı.... ve fark ettim ki....birşey insanın ne kadar gözüne sokulursa....o kadar yitiriyor anlamını...o kadar karmaşanın içine düşüyor...o kadar anlamsızlaşıyor* Bilemem ne kadar doğru bir örnek olur benim kalpli fincanımı sevgiye benzetmek....ama bu yazıyı ben yazıyorum ve ben benzetiyorum.... Ve bu tür işlerin, (sevgi ,aşk vs. vs. artık daha hakkında türetilebilecek ne kadar kelime varsa gönül işleri* ile ilintili. hepsi uygun düşer..) yani sevginin diyelim... aman aman anlatılıp oralara buralara sığdırılamaz hallerinin...var olan herşeyi anlamsız kılmakdan öteye gidemeyeceğini düşünüyorum....içinizden yazıyı okuyup bana hadi ordan da diyor olabilirsiniz...bilemem..... Dün tahammülsüz olan benmiyim diye sorup durdum kendime...ama şimdi düşünüyorum da... hayır,ben tahammülsüz falan değilim... sadece benim için anlamı kaybettirilmiş şeylerin üzerine gitmekle uğraşmadım..uğraşsam bende fincandaki fluğ figürlerden birine dönüşebilirdim.....buna ise gerek yok.... Sert cümlelerime...hakaret içerikli uzun söylemime gelincede... insan eğer karşısındakine şiddetle birşeyi bir türlü anlatamadığını fark ediyorsa...söylediği her cümlenin aman aman başka yerlere yorulduğunu görüyor...her kelimenin ardından triplerle karşılaşıyorsa takdir edersiniz ki ağzı da bozulabilir....takdir etmezsenizde benim ki bozuluyor...siz bu durumlarda bozmazsınız olur biter:) Dillere pelesenk hiçbir sevgi... bana göre değilmiş....Yani savaşa girer gibi sevmek ...iyi bir kavram olabilir benimde literatürümde ...ama arabesk bile biraz jazz* kokmalı...biraz kahvesini yudumlarken adama Orhan Veli'nin kuyruklu şiirini hatırlatmalı.... yoksa zaten küçük emrah bile artık büyüdü...ne söylenebilir ki?...arap şükrüden bu kadın neden yalnız 'ı dinlemeyi tercih etmiyorum ilişkiler arasında.... tercih edenler mazur görsün....ortamda rakı ve balık yoksa arap şükrü sek dinlenmez.... rakı balığın yerinide aşk doldurur denemez... o vakit banada bu işler gelmez.... Bu süreç de bir araya getirilmiş her kelime için ayrıca teşekkür eder... kendi düşenin artık bu hikaye üzerinden şair olmamasını dilerim.... ve tekrar belirtmek isterim ki; "yazdıklarımın üzerine tek kelime duymayı ise hiçbirşekilde dilemiyorum..." 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
KATA Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 okuyamadım,zorlamadım da kendımı okumak ıcın... cunku tanıdık seyler ıste ve anılmaya deger degıl artık benım ıcın....ıkıncı tekıl sahıslara yazılmıs yazıları sevmıyorum 'insan,ilginç yada yararlı ne anlatabilir?başımıza gelmiş olan şeyler ya herkesın basına gelmiş yada yalnızca bizim başımıza gelmiştir.ılk durumda bayatlamıştır,ikinci durumda da bizden başkası anlayamaz onları.hissettiklerimi yazıyorsam,hissetmenin ateşini azaltmak için başka çare olmadığından.itiraflarım önemli değil,çünkü hiçbirsey önemli değil' F.P ve sadece karalama kendımce Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
felidae Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 kaçıncı tekil şahıslara yazılmış yazıları tercih ederdin acaba? Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Sambala Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 5, 2008 felidae mükemmelleştiriyorsun basit kelimeleri yanya getirip, ''Bilemem ne kadar doğru bir örnek olur benim kalpli fincanımı sevgiye benzetmek....ama bu yazıyı ben yazıyorum ve ben benzetiyorum....'' demişsin ya, Çok iyi demişsin hepimizin Aşk'ı benzettiği birşeyler olmalı diye düşünürüm ben... küçükken aşk sadece masallardaydı. -------------------- Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.