raskolnikov Oluşturma zamanı: Temmuz 10, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 10, 2008 Trafik kazası geçirmeden önceki son Noel'e; hediye paketlerini açmak için ailemin evine gittiğim güne dönelim. Benimkiler her yıl aynı, yapma ağacı çıkarırlar. Kırçıllı yeşil ve üzerindeki ışıklar çok uzun süre açık kaldığında, çıkan polyester-plastik kokunun insanda baş dönmesiyle karışık bir baş ağrısı yaptığı cinsten. Ağaç kırmızı ve simli camdan süsler ve insanların buz saçağı olarak adlandırdığı, statik elektrik yüklü gümüş renkli, plastik tellerle pırıl pırıl ve büyülüymüş gibi görünüyor. Ağacın tepesinde yine aynı plastik oyuncak bebek yüzlü, kılıksız melek duruyor. Şömine rafının üzerindeyse, insanın tenine yapışan ve dokunur dokunmaz bulaşıcı bir kaşıntı başlatan cam elyafından yapılma aynı melek saçı duruyor. Müzik setinde Perry Como'nun her zamanki Noel albümü çalıyor. O zamanlar hâlâ bir yüzüm vardı, o yüzden Noel ilahileri söylemekte o kadar zorlanmıyordum. Ağabeyim Shane hâlâ ölü olduğundan, fazla ilgi görmeyi ummuyorum, sadece sessiz bir Noel o kadar. O sıralarda erkek arkadaşım Manus polislikten kovulacak diye çıldırmış vaziyetteydi ve benim de ihtiyaç duyduğum şey, spotlardan uzak birkaç gündü. Annem, babam ve ben aramızda konuşup bu yıl birbirimize büyük hediyeler almamaya karar vermiştik. Ancak işte ufak tefek hediyeler, diyorlar benimkiler, Noel çoraplarının içini dolduracak türden. Perry Como "It's Beginning to Look a Lot Like Christmas" şarkısını söylüyor. Annemin ikimiz için, yani Shane'le benim için kırmızı keçeden ördüğü çoraplar şömineye asılmış, üzerlerinde yukandan aşağıya doğru süslü harflerle beyaz keçeden isimlerimiz yazıyor. Her ikisi de içindeki hediyelerden dolayı şişkin duruyor. Noel sabahındayız ve ağacın etrafında oturuyoruz, babam düğümlenen kurdeleleri kesmek için çakısıyla bekliyor. Annemin elinde kahverengi kese kâğıdından alışveriş poşeti var ve "İş çığırından çıkmadan önce söyleyeyim; hediye paketlerini bunun içine atıyorsunuz, etrafa değil," diyor. Annemle babam sallanan sandalyelerine oturuyorlar. Ben de çoraplarla birlikte şöminenin önünde yerde oturuyorum. Bu görüntü hiç değişmiyor. Onlar kahveleriyle bana doğru eğilmiş, tepkimi izliyorlar. Ben yere bağdaş kurmuş vaziyetteyim. Bornoz ve pijamalarımız hâlâ üzerimizde. Perry Como "Fil Be Home for Christmas"ı söylüyor. Çorabımın içinden ilk olarak içi doldurulmuş küçük bir koala çıkıyor, yaylı elleri ve ayaklarıyla kaleminizi kavrayabilen türden. Benimkiler benim böyle biri olduğumu sanıyorlar. Annem üzerinde minyatür şekerlemelerin yüzdüğü bir fincan sıcak çikolata getiriyor. "Teşekkürler," diyorum. Küçük koalanın altındaki kutuyu çıkarıyorum. Benimkiler dikkat kesilip kahvelerinin üzerine eğiliyorlar ve beni izliyorlar. Perry Como "Oh, Come, Ali Ye Faithfur'u söylüyor. Küçük kutunun içinde prezervatifler var. Parıldayan, büyülü Noel ağacımızın yanında oturan babam, "Her yıl kaç tane partnerin oluyor, bilmiyoruz ama güvende olmanı istiyoruz," diyor. Prezervatifleri bornozumun cebine tıkıştırıp eriyen minyatür şekerlemelere bakıyorum. "Teşekkürler," diyorum. Annem "Bunlar lateks," diyor. "Sadece su bazlı seks kremi kullanman gerekiyor. Tabii eğer bu yaşta kreme ihtiyacın varsa. Petrol bazlı jel veya yağ ya da her türlü losyondan uzak durmalısın," diyor. "Koyun bağırsağından yapılanlardan almadık çünkü onlann üzerinde çok küçük gözenekler var ve HlV'ın bulaşmasına setap olabiliyorlar." Çorabımın içinden bir küçük kutu daha çıkıyor. Bunun içinde de prezervatif var. Kutunun üzerinde ten rengi yazıyor. Bu gereğinden fazla görünüyor. Ondan sonraki kutunun üzerindeyse kokusuz ve tatsız etiketi var. Tatsızın ne olduğunu bana sorun siz. Babam "Bir anket" diyor, "HrV bulaşma oranının yüksek olduğu şehirlerde yaşayan heteroseksüellerle yapılan bir telefon anketi çalışması, insanların kendi prezervatiflerini satın alırken rahatsız olduklarını ortaya koymuş." Ne yani, Noel Baha'dan almak daha mı iyiymiş? "Anladım," diyorum. "Sadece AİDS olsa iyi," diyor annem. "Bel soğukluğu var. Frengi var. Papilloma virüsü var. Yani genital siğiller," diyor. "Penis kalkar kalkmaz, prezervatifi takman gerektiğini biliyorsun, değil mi?" Annem "Pratik yapman gerekebilir diye şu sera muzlarına dünyanın parasını ödedim," diyor. Bu bir tuzak. Ah, evet, ben kuru ereksiyonlara prezervatif geçirmekte ustayım desem, babam kaltaklık dersi vermeye kalkışacak. Hayır desem, bu sefer de bütün Noel'i beni muzdan korumak için pratik yaparak geçirmek zorunda kalacağız. Babam "Daha başka tonlarca hastalık var," diyor. "Semptomlarından biri genital bölgede ortaya çıkan ağrılı kabarcıklar olan her-pes simplex II virüsü var," diyor ve anneme bakıyor. "Bedensel ağrılar," diyor annem. "Evet, vücudun ağrır," diyor babam. "Ve ateş. Akıntı. İşerken sızı," diyor ve anneme bakıyor. Perry Como "Santa Claus Is Corning to Town"u söylüyor. Bu prezervatif kutusunun altından bir kutu prezervatif daha çıkıyor. Tanrım, üç kutu bana menopoz olana dek yeter. Noelimi mahvettiği için kardeşimi öldürebileyim diye onun şu an hayatta olmasını ne kadar çok istediğime dönelim. Perry Como "Up on the Housetop"ı söylüyor. Annem "Hepatit B var," diyor. Babama "Diğerleri neydi?" diye soruyor. "Chlamydia var," diyor babam. "Ve lymphogranuloma." "Evet," diyor annem, "ve mucal purulent cervitis ve idrar yolu iltihabı." Babam anneme bakarak, "Ama o genellikle lateks prezervatif veya spermlere karşı alerjiyle ortaya çıkıyor," diyor. Annem kahvesinden bir yudum alıyor. Önce fincanı saran ellerine, sonra da oturduğum yerde bana bakıyor. "Babanın söylemeye çalıştığı şey şu," diyor, "kardeşinle ilgili bazı hatalar yaptığımızın farkına vardık. Ama seni korumaya çalışıyoruz," diyor. Çorabımdan dördüncü prezervatif kutusu çıkıyor. Perry Como "it Came Upon a Midnight Clear"ı söylüyor. Kutunun üzerinde uzun süreli anal ilişkide bile güvenli ve güçlüdür etiketi var. Babam anneme "Granuloma inguinale ve dölyolu iltihabı var," diyor. Parmaklarını açarak sayıyor, sonra tekrar sayıyor ve "Mol-luscum contagiosum var," diyor. Prezervatiflerin bazıları beyaz. Bazıları rengarenk. Bazıları dişli ekmek bıçağı gibi tırtıklı sanırım. Bazıları ekstra büyük. Bazıları gece parlayan cinsten. Bu durum tuhaf bir şekilde gurur verici aslında. Benimkiler benim acayip popüler olduğumu sanıyorlar galiba. Perry Como "Oh Come, Oh Come Emmanuel"i söylüyor. "Seni korkutmak istemiyoruz," diyor annem, "ama gençsin. Geceleri öylece evde oturmanı isteyemeyiz senden." "Ve eğer uyku problemin olursa," diyor babam, "bunun sebebi bağırsak kurdu olabilir." Annem "Bari senin sonun ağabeyininki gibi olmasın istiyoruz," diyor. Ağabeyim öldü ama hâlâ ona bir çorap dolusu hediye alınıyor; üstelik bunların prezervatif olmadığına bahse girerim. O öldü, ama şu anda midesine kramplar girene dek güldüğüne emin olabilirsiniz. "Dişi bağırsak kurtlan," diyor babam, "geceleri yumurtlamak için kolondan aşağıya, perianal bölgeye inerler. Bağırsak kurdu olduğundan şüphelenirsen, rektuma şeffaf bant yapıştır, sonra da bir büyüteçle banda bak. Kurtların altı milim uzunluğunda olması gerekiyor." Annem "Bob, sus," diyor. Babam bana doğru eğilip "Bu ülkedeki erkeklerin yüzde onundan bu tür kurtlar kapabilirsin," diyor. "Bunu her zaman hatırla." Çorabımdan çıkan hediyelerin hemen hepsi prezervatif; kutuların içinden, yaldızlı kâğıtlardan, kolayca yırtılabilsin diye delikli, uzun şeritli poşetlerden prezervatif çıkıyor. Diğer hediyelerim ise bir adet tecavüz düdüğü ve bir adet göz yaşartıcı cep spreyi. En kötü duruma bile hazırlıklıymışım gibi görünüyor ama yine de gerisi var mı diye sormaya korkuyorum. Her gece evde oturmam ve bekâr kalmam için bir vibratör olabilir. Vajinanın dille uyarılmasına karşı dişleri salyadan koruyan plastik kâğıt olabilir. Streç film. Lastik eldiven. Perry Como "Nuttin' for Christmas"ı söylüyor. Shane'in hediye dolu çorabına bakarak, "Shane'e hediye mi aldınız?" diye soruyorum. Eğer prezervatif almışlarsa, biraz geç kaldılar. Annemle babam birbirlerine bakıyorlar. Babam anneme "Sen söyle," diyor. "Bu hediyeyi ağabeyine sen aldın," diyor annem. "Haydi, git de bak." Kafası çorba gibi karışmış olan bana dönelim. Bana açıklık ver. Bana sebep göster. Bana cevap ver. Flaş. Şömine rafına uzanıp Shane'in çorabını alıyorum. İçi buruşturulmuş kâğıt mendille dolu. "Karıştırmaya devam et," diyor babam. Mendillerin arasından kapalı bir zarf çıkıyor. "Zarfı aç," diyor annem. Zarfın içinden daktilo edilmiş bir mektup çıkıyor, mektubun en üstünde "Teşekkür Ederiz" yazıyor. "Bu, gerçekten iki çocuğumuza da verdiğimiz bir hediyedir," diyor babam. Okuduğum şeye inanamıyorum. "Sana büyük bir hediye almaktansa," diyor annem, "senin adına Dünya AİDS Araştırma Vakfı'na bir bağış yaptık." Çorabın içinden ikinci zarfı çıkarıyorum. "Bu da," diyor babam, "Shane'in sana armağanı." Bu kadarı gerçekten çok fazla. Perry Como "I Saw Mommy Kissing Santa Claus"u söylüyor. "Benim şu hilekâr, ölü ağabeyim ne kadar da düşünceliymiş," diyorum. "Bunu yapmamalıydı. Gerçekten, ama gerçekten bu kadar zahmet etmesine hiç gerek yoktu. Belki de reddetmekten veya savaşmaktan vazgeçmeli ve ölü olduğunu kabullenmeli. Belki de tekrar doğmalı," diyorum. "Hâlâ hayattaymış gibi davranması, pek de sağlıklı değil." İçimden atıp tutuyorum. Bu yıl aslında tek istediğim yeni bir Prada çantaydı. Saç spreyinin Shane'in suratında patlaması benim suçum değildi. Sprey bom diye patladı ve o alnı morarmış şekilde sendeleyerek eve geldi. Hastaneye giden uzun yolda tek gözü şişip kapanan, yüzünün geri kalanı da şiştikçe şişen ve teninin altındaki bütün damarları kanayan S hane tek kelime bile etmedi. Hastanedeki sosyal hizmet görevlilerinin Shane'in yüzüne bir kez baktıktan sonra babamın üzerine gitmeleri de benim suçum değildi. Çocuk suiistimalinden şüpheli. İhmal veya dikkatsizlik sonucu başkasının yaralanmasına sebebiyet verme suçu. Aileye müdahale. Bunların hiçbiri benim hatam değildi. Polis zabıtları tutuldu. Bir sosyal asistan gelerek komşularımızla, okul arkadaşlarımızla ve öğretmenlerimizle görüştü, ta ki tanıdığımız herkes bana "zavallı cesur çocuk" diyene dek. Bir Noel sabahı, ancak bir penisle işe yarayabilecek bu hediyelerle otururken, bir Allah'ın kulu olanların yansını bile bilmiyor. Polis soruşturması bittikten ve hiçbir şey ispatlanamadıktan sonra bile ailem hâlâ darmadağındı. Ve herkes hâlâ o saç spreyini benim attığımı sanıyor. Bunu başlattığım için de her şeyden ben sorumluydum. Patlamadan. Polisten. Shane'in kaçmasından. Ölümünden. Ama benim suçum değildi. "Gerçekten," diyorum, "eğer Shane bana gerçekten hediye almak isteseydi, dirilir, bana borçlu olduğu yeni gardırobu alırdı. O zaman güzel bir Noel geçirmiş olurdum. O zaman gerçekten teşekkür ederdim." Sessizlik. İkinci zarfı çıkarırken annem "Seni resmi olarak 'dış dünyaya açıyoruz'," diyor. Babam "Ağabeyinin adına," diyor, "seni L.E.V.E.A.V.A. üyesi yaptık." "Leveava mı?" diye soruyorum. "Lezbiyen ve Eşcinsellerin Aileleri ve Arkadaşları, " diyor annem. Perry Como "There's No Place Like Home for the Holidays"i söylüyor. Sessizlik. Annem sandalyesinden kalkıyor ve "Ben bir koşu şu muzları getireyim," diyor. "İşi sağlama almak adına, hediyelerinden bazılarını denediğini görmek için baban da, ben de sabırsızlanıyoruz." Görünmez Canavarlar Ayrıntı Yayınları 12.Bölüm Sf.89-90-91-92-93-94-95 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
felidae Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 10, 2008 sevdiğim bi kitaptır....ayrıyetten Chuck'ın bütün kitaplarınıda yeraltı edebiyatı severlere tavsiye ederim...eline sağlık..güzel başlık olmuş... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.