Jump to content

Tapınak Şövalyeleri (Templiyerler )


boynuzsuzgeyikler

Önerilen Mesajlar

Mesih’in ve Süleyman Tapınağının Asker-Kardeşliği (Pauperes commilitones Christi Templique Solomonici)

 

Hristiyan askeri tarikatlarının başında gelmektedir. Orta çağda varlığını yaklaşık iki yüzyıl kadar sürdürmüş olan bu tarikat, Birinci Haçlı Seferi’nin akabinde kurulmuş ve Kudüs’e giden Avrupa’lı hacıların güvenliğini sağlamayı görev edinmişti.

 

Tapınakçılar hem asker hem rahip olma özellikleriyle Hristiyan dünyasında bir ilki temsil ediyorlardı. Pek çok Haçlı Seferinde görev almışlardır. Tarikatın yapısından kaynaklanan finansal imkanların modern bankacılığın da temelini oluşturduğu söylenebilir. Tarikat, Fransa Kralı IV. Filip’in gadrine uğrayana kadar Avrupa genelinde üye sayısını ve gücünü artırmıştır. Kral Filip, tarikat üyelerini işkenceyle itiraflara zorlamış ve yakmıştır. Fransa kralının etkisiyle Papa V. Clement de, 1307 yılında tarikatın zorla dağıtılması kararını almıştır.

 

Tapınak Şovalyeleri Tarikatı manastır yaşamı esasına dayanıyordu. Hristiyanlığın önde gelen din adamlarından Cistercian tarikatının kurucusu Claivaux’lu Saint Bernard’ın da desteğini alan tarikat Avrupa’nın hemen her ülkesinde örgütlenmişti. Tapınakçıların her ülkede bir üstadları vardı ve bunların hepsi tarikatın doğudaki askeri faaliyetleri ile batıdaki mali gücünü kontrolünde bulunduran Büyün Üstad’a bağlı idiler.

 

Tarikat içinde üç ayrı sınıf vardı.

  • Şovalyeler (Knights): Ağır süvariler. Üzerinde kırmızı haç bulunan beyaz kıyafet giyerlerdi.
  • Serjenler (Sergeants) ve Hizmetliler: Hafif süvariler. Daha alt sosyal sınıflardan geliyorlardı ve kahverengi kıyafet giyiyorlardı. Tarikatın mülklerini ve mali işlerini yönetiyorlardı.
  • Papazlar: Tarikatın dini rehberleri

Bunlar dışında savaşçı ihtiyacından dolayı tarikata önceden belirlenmiş sürelerle katılan, daha sonra da seküler hayata dönen şovalyeler ve evli şovalyeler de vardı. Bunlar ömür boyu üyelerden üzerinde kırmızı haç bulunan siyah ve kahverengi kıyafetlerle ayrılıyorlardı. Üstadları dahil çoğunluğu o zamanlar pekçok şovalye için geçerli olduğu gibi eğitimsiz ve okuma-yazma bilmeyen kimselerdi.

 

Tapınakçılar, Hristiyanların kutsal saydığı topraklarda pek çok kale inşa etmişlerdi. Hristiyan dünyanın yetiştirdiği en iyi savaşçılar olarak biliniyorlardı. Haçlı seferlerini tasvir eden pek çok resimde göğüslerinde beyaz cüppe üzerine kırmızı haç ile resmedilen şovalyeler Tapınakçılardır.

 

Tapınak Şovalyeleri tarikatına katılmak, kendini tamamen adamayı gerektiriyordu ve tekris işlemi gizli bir törenle gerçekleştiriliyordu. Bu ritüellerin pek azı dışarıdaki insanlar tarafından biliniyordu, bu da engizisyoncuların şüphelenmesine yol açıyordu. İlk başlarda tarikata katılabilmek için iyi bir soydan gelmek ve bütün varlıklarını tarikatın hizmetine vermek zorundaydılar. Ayrıca, tarikata üye olmak, fakirliği, erdemi, dindarlığı ve itaatı gerektiriyordu. Tapınak şovalyeleri için savaşta teslim olmamak önemli bir ilkeydi.

 

Tarikat, 1118 yılında Fransız şovalyeler Hughes de Payens ve Geoffrey de St. Omer tarafından Hayfa ve Kudüs yolundaki Hristiyan hacıları korumak maksadıyla kurulmuştur. İlk kurulduğunda dokuz üyeden oluşuyor, ve hediye ve yardımlara dayanıyordu. Bu yüzden, ilk başlarda “Mesih’in fakir şovalyeleri” olarak biliniyorlardı. Kudüs kralı II. Baldwin onlara Tapınak Tepesinde eski Süleyman Tapınağının harabeleri olduğu düşünülen yerde bir karargâh sağladı. Tarikat bundan sonra Tapınak şovalyeleri ismiyle anılmaya başladı.

 

Clairvaux’lu Bernard gibi Hristiyan din adamlarından aldığı destekle Tapınakçılar kısa sürede büyümeye başladılar. Papa, 1128’de yayınladığı bir emirle onları bir Tarikat olarak tanıdı ve doğrudan Papalık makamına bağladı. Bundan sonra Avrupa’dan para ve toprak hibeleri gelmeye başladı. Pek çok Avrupalı soylu tarikata katıldı.

 

Tarikatın Avrupa genelinde savaşçı gücünden çok daha fazla insandan oluşan güçlü bir finansal ağı vardı. Kutsal topraklara giden hacılara karşılığını yatırmaları şartıyla mektuplar veriliyor, hacılar bu mektupları tarikatın Kudüs veya başka bir yerdeki uzantılarında nakde çevirebiliyorlardı. Bu günümüzde kullanılan çeklerin ilk hali kabul edilmektedir. Gücünü gitgide artıran tarikat Avrupa ve Ortadoğu’da geniş topraklara sahip oldu, kaleler, kiliseler inşa etti, büyük çiftliklerde ürettiği ürünleri kendi adına ihraç faaliyetlerine girişti. Tarikatın kendi donanması vardı ve bir ara tüm Kıbrıs tarikatın mülkü haline gelmişti.

 

Kudüs’ün 1187’de Selahaddin-i Eyyubi tarafından tekrar fethedilmesinden sonra Haçlı Seferleri gücünü kaybetmeye ve Avrupa’nın tarikata desteği azalmaya başladı. Tapınakçıların büyük üstadı Gérard de Ridefort’un 1189’da Selahaddin tarafından Akra’nın fethinde yakalanıp boynunun vurulması da Tapınakçıların kendi içindeki motivasyonlarını ve prestijlerini sarstı. Haçlıların son kalıntılarının da 1291’de Ortadoğu’dan atılması Tapınakçılar için sonun başlangıcıydı.

 

1300’lü yılların başında Fransa Kralı IV. Filip İngiltere ile savaşında büyük bir para sıkıntısı çekiyordu. Bu yüzden Tapınakçıları sıkıştırmaya başladı. Tapınakçıların Büyük Üstadı Jacques de Molay’dan tarikatın usulsüzlük yaptığı iddiaları ile ilgili açıklama yapmasını istedi. de Molay bu iddiaları reddetti.

 

13 Ekim 1307’de Filip, tüm Fransız Tapınakçıların aynı anda tutuklanmasını sağladı ve çeşitli suçlardan Engizisyona gönderdi. İşkencelerle kendilerine yöneltilen suçları kabul etmeleri sağlandı. Bu zorlama itiraflar Filip’e Tapınakçıların mallarına el koyma imkanı verdi. 1312’de IV. Filip’in baskısıyla Papa V. Clement tarikatın dağıtılmasına karar verdi. Tarikatın tüm varlıklarının Rodos Şovalyelerine devredilmesi emredilmesine rağmen Filip Fransa’daki mülklerin büyük bölümüne el koydu. Pek çok Avrupalı yönetici de bu olayı kilisenin elindeki mülkleri azaltmak için bir fırsat olarak gördü.

 

Fransa dışındaki Avrupa ülkelerinde de Tapınakçıların pek çoğu tutuklanmış olmasına rağmen neredeyse hiçbiri suçlanmadı. Bir kısmı Malta Şovalyeleri (Hospitallers) ve Portekiz’deki Mesih Tarikatı (Order of Christ) gibi başka tarikatlere karışırken, bir kısmı seküler hayata döndü. Bir kısmı da Papalığın etki alanı dışındaki ülkelere kaçtılar. Bazı çağdaş kurgu romanlarda, tarikatın yer altına çekildiği iddiaları dile getirilmiştir. Fakat ne tarikatın donanması ne de finansal arşiviyle ilgili günümüze ulaşan bir bilgi bulunmamaktadır.

 

Bugün Katolik Kilisesinin resmi görüşü, yargılamanın adil olmadığı yönündedir. Zaten Fransa dışında suçlanan Tapınakçı da olmamıştır. IV. Filip’in yardımlarıyla papa olan V. Clement’in bu borcunu ödemek için Filip’e göz yumduğu söylenmektedir. 2002 yılında Dr. Barbara Flare tarafından Vatikan’ın gizli arşivinde bulunan Chinon parşömen’i Fransa’da suçlanan bazı Tapınakçıların Papanın gönderdiği bir ekip tarafından sorgulanma kayıtlarını içermektedir. Bu kayıtlarda Jacques de Molay dahil tüm Tapınakçı liderlerin günahlarının bağışlandığı ifade edilse de, IV. Filip tarafından serbest bırakılmamışlardır. 1314 yılında Tapınakçıların son büyük üstadı Jacques de Molay, suçlamaları halkın önünde kabul etmeyi reddettikleri için, iki arkadaşıyla birlikte yakılarak idam edilmiştir.

 

Tapınak şovalyeleri ile ilgili ortada dolaşan pek çok gizem ve mit vardır. Bunların bir kısmı Kudüs’teki kutsal tapınağın kontrolünü uzun süre elinde tutan ve koruyuculuğunu yapan Tapınakçıların orada buldukları söylenen hazinelerle ilgilidir. Bunlar arasında Kutsal Kase veya Hz. Musa’nın Kutsal Sandukası sayılabilir. “Ulusal Hazine” ve “Indiana Jones ve Son Haçlı Seferi” gibi bazı Hollywood filmlerinde bu tür efsaneler konu edilmiştir.

 

Bir başka efsaneye göre de, Tapınakçılar tapınak tepesinin altındaki gizli tünellerde gnostik Hristiyanlara ait yazmalar bulmuşlardır. Bu yazmalarda klasik Hristiyan inancında Hz. İsa’nın havarilerinden biri kabul edilen Magdalalı Meryem’in aslında onunla evlendiği ve bu evlilik yoluyla onun soyunu sürdürdüğüne dair kanıtlar buldukları iddia edilmektedir. Hatta Magdalalı Meryem’in Hz. İsa’nın ölümünden sonra Fransa’ya geçtiği ve Katolik Kilisesinin soyun devamını engellemek için tüm girişimlerine rağmen, Hz. İsa’nın kanının Merovenj hanedanının soyunda devam ettiği ve sonradan Tapınakçıların koruyuculuk görevini devraldıkları da iddialar arasındadır. Dan Brown’un beyaz perdeye de çekilen Da Vinci Şifresi isimli kitabı tümüyle bu tür efsaneler üzerine kuruludur.

 

Öte yandan Avrupa’da pek çok gizemli örgüt ve tarikat kendilerini Tapınakçılara nispet ederek onlara ait sembolleri kullanmışlardır. Hatta masonluğun doğrudan Tapınakçılar tarafından kurulduğu da iddialar arasındadır.

 

Bazı ezoterik yazarlar Tapınakçıların Atlantis, Mısır, Esseniler, Gnostikler ve daha pek çok ezoterik ve okült sırların koruyuculuğunu yaptığı ve yayılmasını sağladıklarını iddia etmişlerdir.

 

 

boynuzsuzgeyikler tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bir de ilginç bi ekleme yapmak istiyorum jaques de molay yakılmadan önce "Filip! Seni, Papa'yı ve Marigny'yi bir yıla kalmadan Âhiret'de Cehennem'e ben uğurlayacağım" demiş ve gerçekten 1 ay sonra papa V.Clement 20 nisanda, fransız kralı filip ise 29 kasım günü öldüler.Marigny ise 2 sene sonra asılarak ölmüştür.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kristof kolomb un gemilerindeki bayraklar ve ingiliz bayraklarından birinin de beyaz üzerine kızıl haç olması ilginç. Bildiğim kadarıyla tapınakçılar ingiltereye gittiler ve gül haç örgütü sonra masonlar olarak yeniden piyasaya çıktılar ayrıca kristof kolomb da ispanya dan yahudileri alarak bütün dünyaya yahudileri yaymak için yola çıkıyor o zaman mesihin geleceğine inanıyorlar sadece benim bildiklerim yanlış olma şansı var:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/43/Templarsign.jpg

 

Tapınak Şövalyelerinin Son Büyük Üstadı Jacques de Molay, 1307 yılında başlayan ve 22 Mart 1312 Tarihli "Vox in Exelso" bildirisiyle resmi olarak tamamlanan; kafirlerin yüreklerine korku salan, Kutsal Topraklar Davası'nın yılmaz savunucuları, İsa Mesih adına savaşımın sorgubilmez militanları ve barış zamanlarının kendilerini Tanrı'ya adamış keşişleri olarak yüzyıllardır büyük bir saygının öznelerinden oluşan tarikatının sonunu getirecek duruşma sürecinde karşısına çıkan gelişmelerden dehşete düşmüştü. Büyük Üstad tüm dava boyunca, neredeyse hiç toparlayamadığı cesaretini, bir türlü takınmayı başaramadığı kararlı tutumunu kuşanıp ve en nihayetinde ilk başından beri yapması gereken Papa Clemens'e duyduğu inancın saçmalığını kendi kendine itiraf etmiş biri olarak Tapınakçıların hayatta kalanlarını yargılamak üzere toplanan Komisyon'un önüne çıktı. Molay neredeyse tamamen bitmişti. 1307'den beri zindandaydı ve belli aralıklarla düzenli olarak işkence görmekteydi. Ancak manevi düzlemde yaşadığı çalkantı fiziki baskının ve kişisel olarak yaşadığı çöküş psikolojisinin gerilimlerinden doğan acılarla kıyaslanamayacak derecede büyüktü. 1313 yılında toplanan komisyon Molayli Jacques'i, tarikatın iki önemli yöneticisi Pairaudlu Hugues ve Gonenville'li Geoffroi ile birlikte itham etti ve itiraflarında ısrar ettiklerinden dolayı (1) daimi hapis cezasına çarptırdı. Ne var ki, kararın açıklanmasıyla birlikte Büyük Üstad ve yanındakiler, kendilerini yakılmaya dek götürecek bir çıkışı biçimleyecek cesaretin son itici gücünü hissedecekti. Molay, daha önce yalnızca hissettiği ama yüreğinin bir tarafında asla ihtimal vermediği Papa'nın ihanetiyle yüzleşmek zorunda kalmıştı. Kalabalığa karşın ayağa kalktı ve artık sığınabileceği tek varlığı, Tanrı'yı arkasına alarak söz aldı. Tapınakçıların tek günahının, hayatlarını kurtarmak üzere, işkence görülmüş dahi olsa, işlemedikleri suçların itiraf edilmesi olduğunu söyledi. Onunla birlikte diğer iki yönetici de daha önceki itiraflarını reddetti; böylece Tapınakçıların liderlerine ölüm yolu gözükmüştü. Charneyli Geoffroi ve Molay sapkınlığa geri dönmek suçundan Seine Nehri'ndeki Ile-des -Javiaux adlı küçük bir adada ateşe atıldı.

http://i.telegraph.co.uk/multimedia/archive/00785/knights-templar-460_785337c.jpg

Molay, yakılmadan önce yaptığı konuşmada, Kral Philippe ve Papa Clemens'i yıl bitmeden Tanrı'nın divanında yargılanmaya davet etti. (2)

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/5/50/JacquesdeMolay.jpg/220px-JacquesdeMolay.jpg

 

Tüm dünyada Tapınak Şövalyeleri ismiyle bilinen ve "Pauperes Commilitones Christi Templique Solomanis" orjinal ismiyle " Süleyman Tapınağı ve İsa Mesih'in Yoksul Şövalyeleri Tarikatı'nın " tarihi, Vox in Exelso ve Tapınakçıların mal varlığını Hospitaller tarikatına bağlayan 2 Mayıs 1312 tarihli "Ad Providam" isimli bildirilerle resmi olarak sona erer. Yine de bu, söz konusu tarihten günümüze dek uzanan subjektif eğilimlerin trajedik bir sonucu olarak "yeraltında yaşamaya devam eden", özellikle Masonluk ve benzeri oluşumlara sızarak dünyanın yönetimini ele geçirmeye çalışan, ya da örneğin Amerika kıtasındaki yerli katliamlarını yöneten, bununla da kalmayıp Fransız ihtilalini örgütleyen bir oluşumun garip ama Tapınakçıları "kesinlikle bir bütün olarak anlaşılamaz" bir örgüt haline getiren bir tarih ve yazın geleneğinin miladıdır. Hiç kuşkusuz bu tip bir eğilimi mümkün kılan tarihsel zemin vardır. Henüz başlangıcından itibaren Tapınakçılar'a yönelik soruların yanıtlanmasını sağlayacak tarihsel veri boşluğu ve çelişkiler bir hayli fazladır; ancak yine de belirtmek gerekir ki, bu yapı söz konusu karmaşayı açıklamaktan çok uzaktır. (3) Burada ansızın, araştırmacının niyetiyle belirlenen ve tarihsel bir araştırma için bir hayli sakıncalı olan yönüyle kaypak bir zemin oluşur. Türkiye piyasasındaki çok sayıda kitabın tarihsel olarak yetersizliği ve bu yetersizliğe karşın "insanlara süreç hakkında" yanlış bilgi ve kanı yerleştirmedeki cürreti düşünüldüğünde "iyi niyetten" bahsetmek pek de mümkün değildir. Ayrıntıları daha sonraya bırakmak kaydıyla burada belirtilmesi gerekir ki, söz konusu yapıtların oluşturucularında "tarihin işleyiş yasalarının bilgisine" yönelik ciddi bir ıska yatmaktadır. Bu haliyle söz konusu alanda okumak isteyen ve süreci merak eden bir bireyin herşeyden önce bir tercih yapması bugün itibariyle neredeyse kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu tercihin özünde, Tapınak şövalyelerine ilişkin kitapların "pozitif tarih disiplini" ve "gizli bilimler-spekülatif tarih disiplinleri" şeklindeki sınıflandırma zorunluluğu yatmaktadır. Gerçekten de, Tapınak Şövalyeleri'nin günümüz dünyasında neden kitlesel bir ilgiye mazhar olduğu tartışmalıysa da, tartışmasız olan, birbirini dışlayan iki eğilimin bir diğeriyle kıyaslanabilir oranda büyük bir külliyat oluşturduğudur. Doğal olarak karşımıza çıkan yapı, okuyucu için "temel amacına dair" ciddi tehlikeler ve yoldan sapmalar içerecek kadar karmaşıktır. Bu makalede Tapınak Şövalyeleri'ne ilişkin çalışmaların bu karşıtlığı ve Türkiye kitap piyasasında çok sayıda baskı yapan "spekülatif tarih" anlayışının eseri olan kitapların, tarihsel olarak bilinenler ışığında eleştirisine yer verilecektir.

 

 

Daha fazlasını isteyenlere bu kitabı önerebilirim

 

http://t1.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcTqLSisEgePUzzlYQ2IxzZl_n3AJqG-TkG5h3Skok_Oza0l3RhZqA&t=1

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tarihin en gizemli topluluklarından biri de hiç kuşkusuz Tapınakçılar’dır. Fransızca’da “Templiers” , İngilizce’de “Templars” olarak adlandırılan bu şövalyelerin gizemi günümüzde de varlığını korumaktadır. Özellikle de Mason Cemiyetlerinin bu şövalyelere sahip çıkmaları günümüzde de süregelen bir ilgiye kaynaklık etmektedir.

TARİKAT’IN DOĞUŞU

 

1099 yılında Kudüs ve Filistin’deki kutsal yerler Haçlılar’ın eline geçmişti. Ancak Haçlı kuvvetlerinin burada güven içinde olduklarını söylemek çok güçtü. Buradaki Müslüman kuvvetler , özellikle de 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra akın eden Türkler Haçlıları güç durumda bırakmaktaydılar.

Bölgeye Hristiyan hacı adaylarının da sürekli gelmesi bölgede özel güvenlik önlemlerinin alınmasını gerektirmekteydi. Hacı adayları ya fanatik Müslümanların ya da etraftaki haydutların kurbanı olmaktaydılar.

Bölgede güvenlik sağlanması ve hacı adaylarının güven içinde seyahatlerinin gerçekleştirilebilmesi için –kaynaklara göre- dokuz şövalye Fransa’da , Champagne bölgesinde , Hugues de Payns önderliğinde toplanmışlardır. Elimizdeki kayıtlara göre bu şövalyeler Hugues de Payns, Geoffroy de Saint-Omer, André de Mantbard, Payen de Montdidier, Archambaud de Saint-Aignan, Geoffroy Bisol, Hughes Rigaud, Rossal ve Gondemare’dir.

Hac yollarının emniyeti için yola çıkıp Kudüs’e varan bu şövalyeler , kral II.Baudouin tarafından çok iyi karşılanmış ve kendilerine şehirde bir yer tahsisi edilmiştir. Bu yıllar , 1119 –1120 yılları, tarikatın aynı zamanda ilk yıllarıdır. Tarikatın bu yıllardaki adı ise “İsa’nın Yoksul Şövalyeleri”dir. Birkaç sene sonra ise kral II.Baudouin , oturmakta olduğu ve Süleyman’ın Tapınağı olarak bilinen yeri terk etmiş ve burayı bu şövalyelere tahsis etmiştir. İsa’nın Yoksul Şövalyeleri’nin adı ise bundan böyle “Tapınakçılar” olarak anılmaya başlamıştır.

 

Takip eden yıllarda Tapınakçı şövalyelerin sayısı hızla artmaya başlamıştır. Artık savunmaya ihtiyaç duyan hacıların korunmasın üstlenmek isteyen şövalyeler kendilerini Tapınakçıların arasında bulmaktadırlar. Özellikle Hayfa Limanı ile Kudüs arasındaki yolun korunmasını Tapınakçılar üstlenmiştir.

Tapınakçıların sayılarının artması artık Saint Augustin’den esinlenerek konulan kuralların yerine yeni , bu tarikata mahsus kuralların konulması gerektirmişti. 1127 yılında Hugues de Payns beş arkadaşı ile birlikte Roma’ya, papa II.Honorius’u ziyarete gitmiş ve bu topluluk papa tarafından dini bir örgüt olarak tanınmış ve 13 Ocak 1128’de kurallar konulmuştur. Latince olan bu kurallar “Latince kurallar” olarak geçer. 12 yıl sonra uygulanacak olan “Fransızca kurallar” ise bunlardan çok az farklıdırlar.

 

Aslında Tapınakçıların tanınmasında ve kuralların konmasında , daha başka bir deyişle tarikatlaşmasında önemli bir isim rol oynamıştır : Saint Bernard de Clairvaux. 1090 doğumlu olan Saint Bernard de Clairvaux, genç yaşlardan beri çevresinde tanınmaya başlanmış , gerek davranışları gerekse de din kültürü ile ünü yayılmıştır. 1153 yılındaki ölümüne kadar etrafında hem sevgi dolu bir din adamı hem de karizmatik bir lider olarak saygı görmüştür. 20 Ağutos’daki ölüm tarihi, ona ait bir kült gününe dönüşmeye başladığında ise kilise müdahale etmek zorunda kalmıştı.

 

Saint Bernard de Clairvaux gibi önemli bir kişiden destek alan Tapınakçılar böylece hem savaşçı şövalye olarak hem de dindar rahipler olarak kendi kurallarını uygulamaya başlamışlardır. Tapınakçılar ayrıca kendilerini diğerlerinden ayırmak için beyaz elbiseler de giymeye başlamışlardır. Tapınakçıların kıyafetlerinin en belirgin özelliği ise beyaz elbisenin üzerinde bulunan kırmızı haçtır.

 

 

TARİKATIN BÜYÜMESİ

 

Zaman içinde Tapınakçılara bir çok şövalye katılmış ve örgüt büyümeye başlamıştır. 1147 yılında tarikatın ikinci Üstadı Robert de Craon öldüğünde sadece Kudüs’de 700 şövalye ve onlara hizmet eden 2400 kişi vardı. On üçüncü yüzılda bir çok eyalette varlık göstermekteydiler. Bunların arasında Provence , Bourgogne, Catalogne , Portekiz , gibi yerler de vardı. Filistin’de üç büyük eyalete bölünmüşlerdi : Kudüs , Tripoli ve Antakya. Bu yüzyılda Tapınakçıların 3468 adet şatoları vardı.

 

Tapınakçılar hem asker hem rahip oldukları için kadınlarla ilgilenmezler , boş vakitlerinin çoğunu ibadetle geçirirlerdi.

 

Tapınakçılar hem birtakım ayrıcalıklara sahip oldukları için hem de güvenilir oldukları için kutsal topraklara giden haçlıların paralarını da taşıyorlardı. Tapınakçılar ayrıca hem katılanlardan gelen gelirle hem bağışlarla iyice de zenginleşmişlerdi. Bunun dışında söylentilere göre Tapınakçılar civardaki Müslümanlardan da para almaktaydılar.

 

Tapınakçılar bu arada Orta Doğu’da ve İberya’da bir çok savaşlara katılmış ve başarılar da sağlamışlardı.

Sonuç olarak , Tapınakçılar Haçlı Seferleri ve Hristiyan Krallıkları döneminde güçlerinin doruğuna çıkmışlardı. Ancak bu etrafta söylentilerin doğmasına da neden olmaktaydı.

TARİKATIN SONU

 

Sağlanan bütün başarılara rağmen doğuda Latin krallıkları çok uzun ömürlü olamamışlardı. 16 Haziran 1291’de son kale de Müslümanların eline geçtiğinde sadece 16 Tapınakçı şövalye kalmıştı. Kalan şövalyeler ise Fransa’ya yerleşmişlerdi.

Belli bir amaç için kutsal topraklarda toplanan Tapınakçı şövalyelerin Fransa’da tarikatın varlığını sürdürmelerine için hiçbir neden yoktu. Artık tarikat ömrünü tamamlamıştı. Ancak şövalyeler bunu kabul etmek bir yana zenginlikleri ile ayrıcalıklı bir konumda varlıklarını sürdürüyordu.

 

Tapınakçı şövalyelerin bu zenginliği , paraya ihtiyacı olan Fransa kralı Güzel Philippe’nin (Philippe le Bel) dikkatini çekmekteydi. Bu arada Tapınakçı şövalyeler hakkında çıkan söylentiler de kralın içini kolaylaştıracak gibi durmaktaydı. Sonunda kral ustaca bir komplo ile 13 Ekim 1307’de Tapınakçı şövalyelerin büyük bir bölümünü tutuklamayı başardı.

Aralarında Büyük Üstad Jacques de Molay’ın da bulunduğu bu grup büyük işkenceler maruz kalmış ve kendilerine atfedilen suçlardan büyük bölümünü kabul etmişlerdir. Bu suçlamalar arasında birbirlerini kalçalarından ve kaba etlerinden öpmeleri, eşcinsel ilişkide bulunmaları, haça tükürmeleri, Bafomet adı verilen bir puta tapmaları da vardı.

Uzun mahkemelerden sonra Tapınakçıların sonu ateşte yanarak gelmiştir. Ancak ölümlerinden ve tarikatın yok olmasından sonra da haklarında söylentiler devam etmiştir.

 

TAPINAKÇILARIN GİZEMLERİ

 

Tapınakçıların gizemleri daha tarikatın kuruluşu ile başlar.

Aslında tarikat kurulduğu andan itibaren ezoterik bir karakter göstermiş ve amacını saklamıştır.

Tarikatın ezoterik karakteri mühründe de görülmektedir. Aynı ata binmiş iki şövalye şeklindeki bu mühür değişik araştırmacılar tarafından değişik şekillerde yorumlanmıştır. Bazı araştırmacılar bu sembolü birbirini kollayan iki şövalye olarak yorumlarken bazıları da bunu tarikatın ilk yıllarındaki fakirliğini belirttiğini iddia etmişlerdir. Aslında bu mühür , Saint Bernard’ın da «çarpışma iki yönlüdür, yeryüzünde ve gökyüzünde» şeklinde belirttiği gibi , misyonun maddi ve manevi olan iki yönünü temsil etmektedir. Bir başka deyişle görünüşteki amaçları Kutsal Topraklara giden hacılara yardım etmek olan tarikatın aslında bir de ruhsal bir amacı vardı.

 

Tarikatın ezoterik yönünün bir başka göstergesi de inisiyasyon törenleridir. Bu törenler bütün ezoterik topluluklarda görülen törenlere benzemektedir. Aday kabul edilmeden önce çeşitli sınavlardan geçmektedir. Bu sınavların tam olarak neler olduğunu bilemesek de dört elementle ilgili bir takım törenler olduğunu , bazı moral değerlerin sorgulandığını öğrenmekteyiz. Bu sınavları geçen adayı, geceleyin, on iki şövalye beklemekteydi. Dışarıda bekleyen adaya şövalyeler niçin kapıya geldiğini üç defa sorarlar , yanıtını kabul edince içeri alırlardı. Tarikata kabul edilme ise törenle olmaktaydı.

Tarikatın bir ilginç karakteri de o zamanki Orta Çağ düşüncesinden farklı düşünsel yapısı idi. Ezoterik düşünceye olan yatkınlığı Tapınakçıları diğer tarikatlardan ayırtmakta ve etrafta yanlış anlamalara yer vermekte idi.

 

Tapınakçıları tam bir ezoterik topluluk olarak düşünmek doğru olmaz ancak tarikatın zaman içinde böyle bir karakter aldığını ve diğer ezoterik topluluklara kaynak olduğu için bu özelliğinin fazla abartıldığını söyleyebiliriz.

 

 

---------

 

[h=3]TAPINAKÇILARIN İSA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ[/h]Tarih boyunca süregelen rivayetlere göre Tapınakçıların İsa hakkındaki görüşleri Hıristiyanlıktan çok daha farklıdır. Yaygın olan bir rivayete göre Tapınakçı şövalyeler Johannit mezhebe mensupturlar.

Bilindiği gibi, Hıristiyanlık tarihine baktığımızda İsa’nın gelişinden önce Vaftizci Yahya’nın kişiliğinin öne çıktığını görürüz. Ancak Yahya , kabul edilen İncillerde İsa’nın geleceğini müjdeleyip onun vaftiz olmasını sağlayan bir kişidir sadece . Hatta Matta İncilinde Yahya şöyle der : «Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O’nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh ve ateşle vaftiz edecek.» Ancak zaman içinde bazı topluluklar Yahya’yı İsa’dan daha önemli tutmuşlar hatta bu düşüncelerini çağlar boyu, İsa betimlemelerinde aslında Yahya’yı resmederek sürdürmüşlerdir.

Aslında Tapınakçıların Johannit olduklarına dair çok da somut deliller yoktur , ancak kendilerine yöneltilen birtakım suçlamalarda Johannit mezhebe yöneltilen suçlamalara benzer suçlamalar vardır. Son yıllarda yapılan araştırmalar ise , biraz zorlamalı da olsa, bazı Tapınakçı sembollerinde Johannit mezhebine ait izler bulmaktadırlar.

Tapınakçılara yakıştırılan başka inanışlara göre de Tapınakçılar İsa’nın Thomas isimli bir ikizi olduğuna ve yeniden dirilmenin ancak böyle gerçekleştiğine inanmakta ve ayrıca Maria Magdelena’nın İsa’nın karısı olduğunu öne sürmektedirler.

[h=3]
TAPINAKÇI ŞÖVALYELERİN MÜSLÜMANLARLA OLAN İLİŞKİLERİ
[/h][h=3][/h]
Haçlı seferleri sırasında kutsal topraklara giden haçlılar içinde Müslümanlar ile en yakın ilişkileri kuranlar Tapınakçılardır.

Söylentilere göre Tapınakçılar Müslümanlardan para da almaktadırlar.

Tapınakçıların en çok ilişki kurdukları topluluk ise İsmailliye mezhebinden türeyen Haşhaşiler’dir. Haşhaşiler (Batıda “Assasin” diye anılırlar ve katil anlamına gelen bu sözcük buradan türemiştir.) Hassan Sabbah’ın Alamut kalesini almasından sonra buraya yerleşen müritlere verilen isimdir. Haşhaş içtikten sonra cinayet işledikleri öne sürülen bu topluluk aslında dejenere olmuş bir ezoterik öğretiye bağlılardı. Ancak Hassan Sabbah’ın kişiliğinden de kaynaklana nedenlerle siyasete de karışan Haşhaşiler Tapınakçıların ezoterik İslam’ı tanımalarında etkili olmuşlardır.

Tapınakçılar Müslümanlarla ilişki kurdukları için çok suçlanmışlar , hatta Tapınakçıların taptığı ileri sürülen Bafomet/Bahomet adlı putun aslında Mahomet (Muhammed) sözcüğünden geldiği ve Tapınakçıların Muhammed’e taptıkları söylenmiştir. Aslında Orta Çağ’da Batı’da Müslümanların Muhammed’e taptıkları zannedildiği bilindiğinden Tapınakçıların Müslüman olmakla da suçlandıklarını düşünebiliriz.

[h=3]
SONUÇ
[/h][h=3][/h]
Aslında Tapınakçılar için söylenecek çok şey vardı, ancak biz bu yazı bir başlangıç olduğundan özellikle Tapınakçıların gizemlerine , gizli öğretilere ya da onlara yakıştırılan düşüncelere burada yer vermedik. Özellikle de Orta Çağ ve hatta günümüz Hristiyanlarının İsa’nın hayatını sorgulamaları ve İsa hakkında geleneksel kilise öğretisinin dışında geliştirdikleri görüşler bu konuya daha da ışık tutabilirdi.

Ancak özellikle de İsa ile ilgili olan düşüncelere girmemeye de çalıştık. Bu, daha sonraki çalışmaların konusu olabilir ancak. Bu arada Johannit mezhepler de, Özellikle de İstanbul ile olan alakadan ötürü üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.

Kaba hatları ile tarihini anlatmaya çalıştığımız Tapınakçıların gizemleri bugün hala gündemde . Yazılan bir çok kitapta Tapınakçıların bir çok “sırra vakıf “ oldukları, tapınağın anahtarına , Kutsal Kab’a , Ahit Sandığı’na, bilmem hangi hazinelere sahip oldukları sürekli yazılmakta. Bazı cemiyetler ise bu topluluğu gereğinden fazla abartmakta.

Tapınakçılar tarihin derinliklerinde yerlerini alırken, ezoterik bir toplulukken parayla , maddiyatla uğraşıp ateş üzerinde yok olarak günümüzde de varlığını sürdüren ezoterik topluluklara ders vermiyorlar mı?

[h=3][/h][h=3][/h][h=3][/h][h=3]
KAYNAKÇA
[/h]
ANDREWS Richard, SCHELLENBERGER Paul ,
The Tomb of God, The Body of Jesus and the Solution to a 2000-year-old Mystery
, Little,Brown and Company , London, 1996

ATIENZA Juan ,
La Meta Secreta de los Templarios
, Ediciones Martínes Roca, Barcelona, 1989

BAIGNENT Michael , LEIGH Richard ,
The Temple and the Lodge
, Arcade Publishing , New York , 1989

BAIGNENT Michael , LEIGH Richard , LINCOLN Henry,
The Holy Blood and the Holy Grail
, Corgi Books , London , 1983

BARBER Malcolm,
The New Knighthood , A History of the Order of the Temple
, Cambridge University Press , Cambridge 1994

BORDONOVE Georges ,
Les Templiers, Les Chevaliers du Christ
, Marabout, Paris, 1977

CHARPENTIER Louis ,
Les Mystères Templiers
, Robert Laffont, Paris, 1967

DAFTARY Farhad ,
The Isma’ilis, Their History and Doctrines
, Cambridge University Press, Cambridge , 1990

DAFTARY Farhad ,
The Assassin Legend, Myths of the Isma’ilis,
I.B. Tauris &Co Ltd. Publishers, London , 1995

DE SEDE Gérard ,
Les Templiers Sont Parmi Nous
, Editions J’ai lu , Paris, 1962

DEMİRKENT Işın ,
Haçlı Seferleri
, Dünya Yayıncılık , İstanbul , 1997

DEMURGER Alain ,
Vie et Mort de l’Ordre de Temple
, Editions du Seuil , Paris, 1989

GALAN Juan Eslava,
Los Templarios y Otros Enigmas Medievales
, Planeta, Barcelona , 1997

GAUTIER Léon ,
La Chevalerie
, Editions Arthaud, Paris , 1959

HANCOCK Graham ,
The Sign and the Seal
, Mandarin Paperbacks, London, 1993

KNIGHT Chistopher , LOMAS Robert ,
The Hiram Key
, Element , Massachusetts, 1998

LAMY Michel ,
Les Templiers
, Editions Aubéron , Bordeaux , 1994

MAHIEUX Jacques,
Les Templiers en Amérique
, Robert Laffont, Paris, 1981

MELVILLE Marion ,
La Vie des Templiers
, Gallimard , Paris , 1994

PARTNER Peter ,
The Knights Templar and their Myth
, Destiny Books , Vermont, 1990

PERNOUD Régine ,
Les Templiers
, Presses Universitaires de France , Paris, 1994

PERNOUD Régine ,
Les Templiers, Chevaliers du Christ
, Découvertes Gallimard , Paris, 1995

PICKNETT Lynn, PRINCE Clive ,
The Templar Revelation
, Corgi Books , London, 1998

RIVIERE Patrick ,
Les Templiers et Leurs Mystères
, Editions de Vecchi, Paris, 1992

ROBINSON John ,
Born in Blood , The Lost Secrets of Freemasonry
, M.Evans & Company, New York, 1989

 

 

(
Alıntı
dır...
)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tampliyelerin Öyküsü - I

 

Tampliye Şövalyelerin Kuruluşu......

 

Derleyen: Thamos (Geometri)

 

 

 

İlk Haçlı Seferi

(1) Kutsal Savaşa Çağrı

"Ortaçağ Avrupasında, yönetici sınıfın ahlak anlayışı Nibelungenlied efsanesi ile eski İzlanda sagalarındaki ahlak ilkelerine bağlı kalmıştı. Onuncu yüzyıla kadar, Jom-Viking'ler adı verilen bir pagan dinsel örgüt İskandinavya'da etkinlik göstermişti. Bu örgüt, çok sıkı bir disiplin altında yaşayabilen, cesaretleri kanıtlanmış müthiş savaşçılardan oluşuyordu. Savaş alanında can vererek, Valhalla'ya gitmek ve orada Woden'e (Odin) kavuşmak en büyük arzularıydı. Norman'ların İngiltere'yi fethetmeleri ile sonuçlanan Hastings Savaşında kendilerini pek kanlı bir biçimde kanıtlayan "Carles Birlikleri"nin kurucusu da, eski bir Jomsburg kardeşliği komutanı olan Kral Sweyn Forkbeard idi. Üstelik, bir çok Avrupalı soylu Norman kanı taşıyordu. Onikinci yüzyılda, bu kuzeyli şavaşçıların anıları hala çok canlıydı ve bir tür kahramanlık şiiri olan "chanson de geste"ler bu savaşçıların pagan ülkülerini dile getirmeye devam ediyordu: fizik güç, yağmacılık ve intikam hırsı."

 

Desmond Seward, The Monks of War

 

"Kuzey Avrupa Savaş Kültlerine bağlı askerler, savaş alanlarındaki çılgın vahşetleri ile korku salmışlardı. Bir çok derebeyine bağlı olarak varlıklarını sürdüren bu savaşçılar, Kutsal Roma İmparatorluğunun yönetiminde oluşturulmak istenen barış içinde bir birleşik Avrupa ülküsüne engel oluyorlardı." "Kilise, umutsuzca akan kanları durdurmaya çabaladı. Bu girişimin ilk örneklerinden biri; "Tanrısal Ateşkes" adı verilen ve soylulara belirli günlerde savaşmayı yasaklayan bir dinsel uygulamaydı. Kanlı içgüdüleri ehlileştirmek için uzun vadeli çözüm olarak da "Şövalyelik" kurumu düşünülüyordu. Savaşçılara bir Hıristiyanlık ülküsü aşılayan, özgün olarak savaş becerisini arttırmayı amaçlayan, ama pratikte, dinsel bir çağrı niteliğine bürünen, silahların kutsanması ve namus yeminleri gibi yarı dinsel ayinlerle süslü yeni bir uygulamaydı bu. Kuzeyli savaşçıların kan tutkusu, savunmasızları korumayı ön plana alan, dualarla dolu bir kendini feda etme işlemine dönüştürüldü."

 

Desmond Seward, The Monks of War

"Bir şövalye, kötülük içermeyen merhamet, hile içermeyen nezaket, acı çekenler için sefkat ve eli açıklık sahibi olmalıdır. Düşkünlere yardıma hazır olmalı, hırsızlara ve katillere karşı çıkmalıdır. Adaletli bir yargıç gibi davranmalı, onurunu yitirmektense ölümü seçmelidir. Kendini savunamayan Kutsal Kiliseyi de korumalıdır."

 

Chretien de Troyes

"Sagalar zamanla yerlerini Kral Arthur romanslarına bıraktı, çılgın Galya'lı Amadis giderek Don Quixote'ye dönüştü. Roma İmparatorluğunu işgal eden barbarları uygarlaştırma ve Avrupa ile kaynaştırma işinde Katolik Kilisesinin uygulamalarından bir örnekti bu. Ancak, bu kültürel işlem yüzyıllar sürebilirdi ve daha acil, daha hızlı bir çözüm gerekiyordu."

templar.gif"Bu gerilim Papalıkta bir devrime yol açtı. Gregory VII (1073-85) papalık kurumunu, batı Hıristiyan dünyasında tam bir yargıç ve önder konumuna yükseltti. "Tıpkı yaşam süresince, ruhun bedene bağlı olduğu gibi, dinsel iktidarın da askeri bir güce bağlı olması gerektiği"ni ileri sürerek, bir papalık ordusu, "Militia Sancti Petri"yi oluşturdu. Avrupa artık bu kral-papaları daha saygı ile dinliyordu.

"1095 yılında, Papa Urban II'nin, 683 yılından beri Müslümanların elinde olan Kudüs'ü kurtarma çağrısı olağanüstü bir heyecanla karşılandı. İsa'nın kentinin inançsızların elinde kalması Tanrı'nın buyruklarına aykırıydı. Aslında, Kutsal Savaş, barbar kanı taşıyan soyluların yıkıcı enerjilerini harcayabilecekleri bir fırsattı."

"Norman kanı taşıyan soylular, bu çağrıyı hem Tanrı'ya asker olarak hizmet etme şansı, hem de, daha önce İngiltere'de ve Güney İtalya'da olduğu gibi, yeni topraklar ele geçirme fırsatı olarak değerlendirdiler. Tüm Avrupa "Deus li volt" (Tanrı istiyor) çığlıkları ile inledi. "Vexilla regis prodeunt" (Kralın sancağı önde gidiyor) ilahisini söyleyerek, hemen her sınıftan savaşçı-hacılar Kutsal Topraklara doğru yola çıktılar."

 

Desmond Seward, The Monks of War

"İlk Haçlı Seferine katılan şövalyeler, birlik disiplini ile kişisel cesareti kaynaştıran, çeşitli savaşçı grupları olarak düzenlenmişlerdi. St. Bernard tarafından ihtirasları, yarasızlıkları ve şiddete yatkınlıkları eleştirilen bu ilk şövalyeler, giderek bireysel bir arayış tarzına dönüşen ve rahiplerin kutsal hac yolculuklarını anımsatan bir sakinliğe yaklaşan, yeni bir şövalyelik ruhuna yerlerini terk ettiler. Çoğunlukla maddi ve hatta erotik deneyimler içeren maceralar peşinde koşturan gezgin şövalye ile günahlarının affı uğruna haçlı seferlerine katılmayı kabul eden şövalye arasında artık bir benzerlik kalmamıştı."

 

Peter Partner, The Murdered Magicians

1.jpg"1099 yılı Temmuz ayında Haçlılar Kudüs'ü ele geçirdiler. Yağma ve katliamın şiddeti, Kilisenin soydan gelen kıyıcılık içgüdülerini yeterince Hıristiyanlaştırmayı beceremediğini ortaya koyuyordu. Kutsal kentin tüm nüfusu, Yahudiler ve Müslümanlardan oluşan, erkek, kadın ve çocuk tam 70.000 kişi üç gün süren bu toplu çılgınlıkta yaşamlarını yitirdiler. Kentin bazı sokaklarında askerler dizlerine kadar yükselen kan gölü içinde yürümek zorunda kaldılar. Bu şanlı (!) fatihler, gözyaşları içinde Kutsal Mezar Kilisesinde yalınayak, ağlayarak dua ediyorlar ve sonra tekrar yağma ve katliama katılmak için dışarı koşuyorlardı."

"Sonradan, Kutsal Topraklarda kalıp yerleşenler, çoğunlukla geride birşeyleri olmayan Fransız serüvencilerdi ve kendi bildikleri feodal düzeni aynen Filistin'de de kurdular."

"Kral, altın işlemesi bir cüppe ile keyfiye takıyor, toplantılarda halı üzerinde bağdaş kurup oturuyordu. Soylular, Fransa'nın yün ve kürkten oluşan giyim tarzını terkedip ucu yukarı kıvrık terlikler, turbanlar, ipekliler, şam işi muslinler ve pamuklular giyiyorlardı. Avlulu ve çeşmeli villalarda oturuyorlar, divanlara uzanıp, ut dinliyor, dans eden kızları izliyorlardı. Avrupa'nın hiç tanımadığı şekerlemeleri, narenciye ürünlerini ve kuyularda soğutulmuş kavunları yiyorlar; kadınlar da kozmetik ve ayna kullanıyorlardı. Kalabalık pazarlara, kadınlarına peçe taktırmaya ve cenazelerde profesyonel ağlayıcılar bulundurmaya alışmışlardı. Paralarının üzerinde Arapça yazılar bile vardı... Kısa ama fırtınalı kışlar ile uzun, boğucu yazlardan oluşan iklim, oldukça gelişmiş Arap tıp bilimine karşın, Filistin'in yeni sahiplerinin hastalık ve ölüm oranlarını yükseltiyordu... Halkın çoğunluğu Müslüman'dı.... Ölüm, işkence ve kölelik tarafından sürekli gölgelenen yaşam, ancak özdenetim sahibi güçlü insanların ayakta kalmasına izin veriyordu."

 

Desmond Seward, The Monks of War

costume.jpg"Kafirlerin saldırıları sonucunda, peşpeşe gelen yenilgiler ve "Tanrı'nın çocuklarının" (Hıristiyanlar) kitle halinde ölümleri ile Kutsal Kilisemizin nasıl yıprandığını öğrenince, inanıyoruz ki herkes yardıma koşacaktır. Sizleri, Kilise'yi kurtarmak ve kardeşlerimizi savunmak için elinizden gelen herşeyi yapmaya çağırıyoruz."

 

Papa Calixtus II, 1123

(2) Yeni Tarikat

"Tampliye tarikatı, ilk Haçlı Seferi sonrasında Kudüs'te kuruldu. 12. yüzyılın başlarında, Kudüs'te bulunan bir grup dindar asker "Süleyman Tapınağının Fakir Şövalyeleri Tarikatı"nı kurdu. Kutsal Toprakları ziyarete gelen hacıları, liman kenti Yafa ile Kudüs arasındaki tehlikeli yollarda yapacakları yolculuk sırasında korumak görevini üstlendiler. St. Augustine tarikatının dinsel kurallarına bağlıydılar ve Kudüs'teki Kutsal Mezar Kilisesi'nden yardım ve dinsel rehberlik sağlıyorlardı."

 

Peter Partner, The Murdered Magicians

"1104 yılında, Champagne Kontu, Kudüs'ten geri dönen bazı yüksek rütbeli soylular ile bir toplantı yaptı...Bu toplantıda, André de Montbard da bulunuyordu."

 

Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

templar-seal.gif"Toplantıdan hemen sonra, Hugues de Champagne Kutsal Topraklara yollandı. 1108 yılına kadar Filistin'de kaldı. 1114 yılında, bir kez daha kısa süreli bir yolculuk yaptı ve Champagne'a geri döndü. Clairxuax'daki malikanesini St. Bernard'a bağışladı. Bundan dört yıl sonra, Champagne Kontu'nun hem vasalı ve hem de akrabası olan Hugues de Payens önderliğinde, André de Montbard ve yedi arkadaşı görevlerine başladılar. 1125 yılında, Hugues de Champagne da tarikata katıldı ve böylece, kendi vasalının emri altına girdi."

 

Lynn Picknett & Clive Prince, Turin Shroud

"Hugues de Payens, aslen Champagne yöresindendi ve soyu Troyes Kontlarının bir dalına dayanıyordu."

"1123 tarihli bir belge, Hugues de Payens'i "Magister Militum Templi" (Tapınak Şövalyleri Üstadı) olarak nitelendirmektedir. "Magister Militum" ünvanı Roma İmparatorluğunda "Başkomutan" karşılığındadır. Oysa, o dönemde bu küçük grup sadece bir kardeşler birliğinden ibarettir ve ilk yıllarda yeni katılımcılar bulmakta pek güçlük çektikleri için neredeyse dağılmak üzeredir."

Desmond Seward, The Monks of War

"Kudüs kralı, eskiden Süleyman Tapınağının bulunduğu bölgeyi onlara merkez olarak bağışlamıştı. Bu nedenle, Tampliyeler kendilerine "militia templi" (tapınak askerleri" adını seçmişlerdi."

 

John J. Robinson, Born in Blood

 

---------

 

"Yeni tarikatın tam ismi "Pauperes Commilitones Christi Templique Solimanis" (Süleyman Tapınağının ve İsa'nın Fakir Askerleri) idi. İlk görevleri, Kudüs yolunu korumaktı ama, kısa bir süre sonra gönüllü bir polis gücüne dönüştüler."

 

Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail

 

http://www.hermetics.org/images/templar6.jpg"Kendilerini Tanrı'ya adamış, namuslu ve disiplinli bir yaşam arzulayan, varlığa değer vermeyen bazı yüksek düzeyli soylu şövalyeler, Patrik hazretlerini gözetimi altında, İsa'ya hizmet etmek için bir araya geldiler. Bu kişilerin arasında en önemlileri; Hugues de Payens ile Geoffroy de Saint-Omer'di. Kalacak bir yerleri ya da kendilerine ait bir kiliseleri bulunmadığı için, kral (Kudüs Kralı II. Baudouin) geçici olarak, onları kendi sarayına, Tapınağın güney kısmına yerleştirdi. Patri ve diğer piskoposlar tarafından, eski günahlarının affı için verilen ilk görevleri, yeteneklerinin tümünü kullanarak Kudüs yollarını, hacıların güvenliği için, soyguncular ve saldırganlardan temizlemekti."

 

William of Tyre

 

"Kral Baldwin, savaşçı-rahiplere, kendi sarayının doğu kısmını, eskiden Süleyman Tapınağının bulunduğu yerin tam karşısına düşen ve sonradan inşa edilecek olan El-Aksa Camii'nin yanında bulunan bir bölgeyi bağışladı. Kutsal Mezar Kiliseis'nin ahırları da atlarına tahsis edildi."

 

Peter Partner, The Murdered Magicians

 

(2) Sion Birliği

"Tampliye Şövalyelerinin ardında, onları askeri ve idari şubesi olarak kurmuş bulunan bir gizli örgüt mevcuttu. Çeşitli isimler altında varlığını günümüze dek sürdüren bu örgütün en çok tanınan adı "Sion Birliği" (Prieuré de Sion)'dur. Prieuré sözü, dinsel birlik ya da topluluk anlamına gelmektedir".

 

Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

 

"Baigent, Leigh ve Lincoln, Sion örgütünü de kapsayan (bir çok yerde "Our Lady of Sion" ya da "Notre Dame de Sion" diye de geçer) ve Champagne bölgesinden çok sayıda aileyi de içine alan, bir komplonun kanıtlarını ortaya çıkardılar. Onlara göre, Tampliyelerin kuruluşunun ardında bile bu komplo mevcuttu.

"Olayların ardındaki asıl düzenleyici, Tampliye tarikatının kurulmasını sağlayan ve sonradan 1125 yılında kendisi de Tampliyelere katılan Champagne kontu Hugues idi. Bazı tarihçiler, Hugues de Champagne'ın Hugues de Payens'ın akrabası olduğunu ileri sürerler, ancak bu konuda belgeler kesin değildir. Kesin olan, Hugues de Payens'ın Hugues de Champagne'ın vasalı olmasıdır."

http://www.hermetics.org/images/templar1.jpgLynn Picknett & Clive Prince, Turin Shroud

 

"Bazı yazarlar, Tampliyelerin aslında, İsa'nın yalancı peygamber olduğunu ve gerçek Mesih'in Vaftizci Yahya (John the Baptist) olduğunu ileri süren Mandean ya da Johannit (Yahyacı) din sapkınlığına bulaştığını iddia ederler. Ortadoğudaki varlıkları süresince, Tampliyeler kuşkusuz bazı Johannit mezheplerle karşılaşmışlardır".

 

Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

 

"Johannit mezhebinin başrahipleri "Christ" adını taşırlar ve Vaftizci Yahya'dan bu yana hiç aksamadan süregelen bir zincir oluştururlar. Tampliye tarikatının kuruluşu sırasında (1118 yılında), başrahip olan Theocletes, Hugues de Payens'i yakından tanıyordu. Ona Johannit gizemlerini öğretti, ayrıcalıklı davranarak, kısa sürede rahiplik ve üst düzey yöneticilik önerdi. En sonunda, Hugues de Payens'i kendi yerine geçecek kişi olarak belirledi".

 

Kenneth Mackenzie, The Royal Masonic Cyclopedia

 

"Sion Birliğinin en az iki Büyük Üstadının Johannit bağlantılı eylemlere katıldığı biliniyor. Hugues de Payens'in de gizli bir Johannit olduğu 19. yüzyılda önce Vatikan, sonra da Teosofist'lerce açıklanmıştır.

 

"Johannit'ler gizli kiliselerinin kuruluşunu Vaftizci Yahya'ya bağlarlar ve mezheplerinin başrahiplerine Christos, Mesih ya da Kutsanmış adını veririler. Başrahipler, Yahya'dan bu yana birbiri ardınca hiç aksatmadan dinsel iktidarlarını sürdürmüşlerdir. Tampliye tarikatının kuruluşu sırasında, bu hayali niteliklerin sahibi olan Theoclet isimli bir şahıs Hugues de Payens'i bu sözde kilisenin gizemlerine ve umutlarına ortak etmiş, rahiplik ve yöneticilik vaatleri ile kandırmış ve sonunda da, onu kendi yerine başrahip olacak kişi diye saptamıştır".

 

Pio Nono of Vatican, Against Freemasons

 

"İsa'nın ve Hıristiyanlığın gerçek öyküsü Johannit (diğer adıyla Nazaren) mezhebinin başrahibi tarafından Hugh de Payens'e açıklandı. Sonradan bu giz, Filistin'deki şövalyelere, ayrıca St. John tarikatının daha soylu ve daha aydın üyelerine aktarıldı. Gizli amaçları, entellektüel fikir özgürlüğüne kavuşmak ve evrensel bir dinin kurulmasıydı. İtaat, fakirlik ve namus yeminleri ile bağlanmış, vahşi topraklar üzerinde, yaban balı ve çekirgelerle beslenen, Vaftizci Yahya'nın gerçek askerleriydi onlar. Gelenekler ve gerçek kabalacı uygulama böyledir".

 

M. P. Blavatsky, Isis Unveiled

http://www.hermetics.org/images/rowknights.gif

 

---------

 

(3) Gizli Amaç

"1099 yılında Haçlılar Kudüsü aldıklarında, kentte az sayıda kalan Yahudilerden "Kutsalların Kutsalı" hemen orada, Dome of the Rock'da (Kubbet-üs Sahra'da) bulunduğunu öğrendiler. Ancak Haçlılar, yanlışlıkla islam yapısı olan Kubbet-üs Sahra'yı Süleyman Mabedi sandılar".

Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail

 

"1118 yılında, aralarında Geoffroi de Saint-Omer ve Hugues de Payens'in de bulunduğu, dokuz haçlı şövalyesi kendilerini dine adayarak, Photius zamanından beri Roma'nın dinsel otoritesine gizli ya da açık düşmanlık eden Constantinople (Istanbul) Patrik'ine yeminle bağlandılar. Tampliyelerin herkese açıklanan görevi kutsal yerleri ziyarete gelen Hıristiyan hacıları korumaktı. Gizli amaçları ise, Ezekiel tarafından kehaneti yapılan modele uygun olarak Süleyman Mabedini yeniden inşa etmekti."

 

General Albert Pike, Morals and Dogma

 

"Dokuz şövalyenin gerçek görevi, eski Mısır ve Yahudi gizli geleneklerinin özü hakkında bilgiler bulunduran, bazıları tahminen Musa'nın zamanından kalma, yazıt ve kutsal eşyaları araştırmaktı...Bu özel görevi yerine getirdiklerine hiç kuşku yoktur. Elde ettikleri bilgiler, tarikatın gizli toplantılarında ağızdan ağza yayılmıştır."

 

Gaetan Delaforge, The Templar Tradition in the Age of Aquarius

 

"1960'larda, Louis Charpentier, açık ve kesin ifadeleri ile dikkat çeken iki kitabında, Tampliyelerin Kutsal Topraklara Süleyman Mabedinin Ahit Sandığını bulup Avrupa'ya götürmek amacıyla St. Bernard tarafından gönderildiklerini iddia etti. Bu amaca ulaştıklarına dair kanıt olarak da, Tampliyelerin simya yoluyla elde ettikleri gümüşler sayesinde Avrupa'daki gotik katedralleri inşa ettirdiklerini ileri sürdü. Ayrıca, Kolomb'tan yaklaşık üçyüz yıl önce, Tampliyelerin Amerika kıtasına giderek, oradan da gümüş getirip La Rochelle limanına boşalttıklarını iddia etti."

 

Peter Partner, The Murdered Magicians

 

"...Bir çok Yahudi ve İslam efsanesi, Kudüs'teki Ruhlar Kuyusunun (Well of Souls) altında toprağın derinliklerine inen bir gizli geçit bulunduğunu ve Süleyman Tapınağının yıkıldığı zaman, Ahit Sandığının oraya gizlendiğini anlatır. Bir çok kişi, cinler ve şeytanlar tarafından korunan Ahit Sandığının hala orada olduğuna inanmaktadır. Hugues de Payens ve destekçisi Champgne Kontunun, Tampliye örgütünü kurmaları ve bu sayede Tapınak tepesinin kontrolünü ele geçirmelerinin asıl nedeni Ahit Sandığını ele geçirmek olabilir."

 

"Eğer, gerçek amaçları bu idiyse, açıkça görülüyor ki, başarısız olmuşlardır. 12. yüzyılda, basit bir kutsal eşyanın bile inanılmaz bir değeri vardı. Kaldı ki, Ahit Sandığı gibi eşsiz bir kutsal eşyaya sahip olanlar müthiş bir güç ve prestij kazanabilirlerdi. Bu nedenle, eğer Tampliyeler Ahit Sandığını bulmuş olsalardı, büyük bir zafer ilan ederek Avrupa'ya götürürlerdi ve herkes bundan haberdar olurdu."

 

Graham Hancock, The Sign and the Seal

http://www.hermetics.org/images/knight5.gif

(4) Tampliyelerin Mimari Ustalıkları

"Kudüs'te sarayın diğer yanına Tampliyeler yeni bir bina inşa ettiler. Bu yeni binanın eni, boyu, yüksekliği, bodrumu, katları, merdivenleri ve çatısı o yörede bulunan binalardan çok farklıydı. Gerçektende, binanın çatısı o denli yüksekti ki, yüksekliğini söylesem dinleyenler bana inanmazlar."

 

Theoderic (1174)

 

"Tamplyelerin mimari ustalıkları neredeyse doğaüstü bir gelişmişlikte olup, özellikle kavisler ve sivri çatılarla dikkat çekmektedir...Sivri çatılar ve kavisler, aynı zamanda gotik mimari düzeninin ayırt edici özelliği olup, 12. yüzyılda inşa edilen Chartres ve diğer Fransız katedrallerinde belirgindir. Bu yapıları, bilimsel anlamda, o dönemin mimari bilgilerinin izin verdiğinden çok daha üstün olarak değerlendiren uzmanlar vardır."

 

Louis Charpentier, The Mysteries of Chartres Cathedral

 

"Tapınak tepesinde yaptıkları kazılar sonucunda, Süleyman mabediyle ilgili yazıtlar, belgeler, planlar buldular mı? Bu bulgular, antik çağların büyük anıtlarını yapanların ve hatta piramitleri inşa edenlerin bildikleri, ama çoktandır yitirilmiş uyum, denge, oran ve geometri ile igili mimari gizleri kapsıyor muydu? Tampliyeler, tarikatlarına verdiği desteğin karşılığı olarak, bu gizleri St. Bernard ile paylaştı lar mı?"

 

Graham Hancock, The Sign and the Seal

"Tampliyelerin dinsel önderi St. Bernard, gotik mimarinin erken döneminde, bu stilin yaygınlaşması ve gelişmesinde yapıcı bir rol oynamıştır. 1134 yılında, Chartres Katedralinin kuzey kulesinin inşası sırasında St. Bernard gücünün doruklarındadır ve bu harika yapının inşasında, ama özellikle kuzey kulesinin yapımında kullanılan kutsal geometri ilkelerini sürekli olarak eserlerinde vurgulamıştır."

 

"Gotik mimari...1134 yılında Chartres Katedralinin kuzey kulesinin yapım çalışmalarıyla doğmuştur. Bu tarihten hemen önceki yıllarda, katedralin inşası için hazırlıkların sürdüğü dönemde, St. Bernard, Chartres paşpiskoposu Geoffroy ile özel bir dostluk geliştirmiş, inşaatın planlarına olağandışı bir ilgi göstermiş, yapı ustaları ile hemen hergün konuşmuştur."

"Tanrı nedir" diye sorulunca, St. Bernard'ın yanıtı "O boy, genişlik, yükseklik ve derinliktir" olmuştur. Tüm Chartres Katedrali, büyük bir dikkatle, derin dinsel gizemlerin bir anahtarı olarak, özellikle dizayn edilmiştir. Örnek olarak; mimarlar ve duvarcı ustaları, yapının birçok farklı yerinde, taşlar üzerine karanlık anlamlar taşıyan törensel sözleri kazırken "gematria" (alfabedeki harfler yerine sayıların kullanıldığı eski bir İbrani şifre sistemi) kullanmışlardır. Aynı şekilde, süslemeciler ve heykeltraşlar da, yarattıkları binlerce farklı bezeme ve figürlerde, insan doğası, geçmiş olaylar ve İncil'in anlamı hakkında karmaşık mesajları dikkatlice gizlemişlerdir. Bir diğer örnek, kuzey kapısı üzerinde yer alan bir sahnede, bir öküz arabasına yerleştirilmiş olan Ahit Sandığının bilinmeyen bir yöne doğru taşınması temsil edilmektedir. Silinmiş ve yıpranmış yazıtta "Hic Amicitur Archa Cederis" (Ahit Sandığı burada gizlidir) sözleri bulunmaktadır."

"1139 yılında, adaylığı St. Bernard tarafından heyecanla desteklenmiş olan, II Innocent papa seçilince, Tampliyelere benzeri hiç görülmemiş bir ayrıcalık tanıdı; kendi kiliselerini inşa etme hakkı. Bu ayrıcalığı Tampliyeler sonuna kadar kullanmasını bildiler ve genellikle, tıpkı Londra'daki Temple kilisesi gibi, yuvarlak formu olan ve Tampliyelerin mimari ustalıklarını vurgulayan güzel kiliseler inşa ettiler."

 

Graham Hancock, The Sign and the Seal

 

St. Bernard'ın Tüzüğü

(1) Güçlü Önder

"Kutsal hizmete baş koyan her kardeş, cehennem korkusuyla, Üstad'a mutlak itaat göstermelidir. İsa Mesih için, itaatten daha aziz bir davranış yoktur ve eğer, Üstad ya da onun yetkilendirdiği bir kişi emrederse, sanki Tanrı'dan gelen bir emirmiş gibi hemen yerine getirilmelidir...Kendi özgür iradenizden tümüyle vazgeçmelisiniz."

 

Tampliye Tüzüğü, Troyes 1128

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://www.hermetics.org/images/temknight.jpg"1118-1119 yıllarında, Tampliye şövalyeleri Kudüs'te ilk kuruluş döneminde, esas görevi kıyı kenti Yafa ile Kudüsü bağlayan yolları korumak olan "fakir" bir tarikattı. Ancak, bu yeni doğmuş örgüt, kurucularından Andre de Montbard'ın yeğeni olan St. Bernard'ın koruması altına girince, önemli değişiklikler yaşadı. Zaten, St. Bernard'ın kendisi de, yirmi yaşındayken dinsel yaşama girene kadar, tam bir şövalye eğitimi almıştı."

Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam

 

"St. Bernard'a Clairvaux topraklarını bağışlayan Hugues de Champagne'dı. St. Bernard, orada manastırını kurdu ve "imparatorluğunu" genişletmeye başladı. Tampliyelerin resmi "sponsoru" olarak, Troyes konsilinde papalığın tarikatı tanımasını sağladı...St. Bernard'ın eski öğrencilerinden ve Clairvaux'nun rahiplerinden biri olan papa Innocent II, Tampliye tarikatını papa dışında hiç bir otoriteye hesap vermek durumunda olmayan, ayrıcalıklı bir statüye yükseltti."

 

Lynn Prickett & Clive Prince, Turin Shroud

 

"1128 yılında, Bernard de Clairvaux daha henüz yirmi sekiz yaşındayken, Troyes konsili Tampliyeler için bir tüzük hazırlanmasını ondan istedi. St. Bernard, bunun çok daha fazlasını gerçekleştirdi ve tarikatın dinsel önderi oldu. Para ve arazi bağışları yapılmasını sağladı; soylu ailelerin erkeklerini, tarikata katılarak kılıç ve haç sayesinde günahlarından arınmaları konusunda teşvik etti."

 

John J. Robinson, Born in Blood

"St. Bernard, feodal soyluların enerji fazlasını yöneltebileceği ve böylece "canileri, hırsızları ve katilleri" dine kazandırabileceği bir yöntemi yaratmıştı. Hugues de Champagne'a yeni adamlar bulmak ve bir tüzük hazırlamak sözünü verdi: "Tanrı'nın savaşında, İsa'nın askerleri olacaklar..." Askeri Hıristiyanlık gerçek yaratıcısını bulmuştu."

 

Desmond Seward, The Monks of War

"...düşmanı öldürmek günah değildir...İsa'nın askerleri sevap için adam öldürür ve kendi ölürse daha büyük sevap olur. Kendi kurtuluşu için ölür, İsa için öldürür."

 

St. Bernard

 

"St. Bernard, Tampliyelerin Tanrı'yı hoşnut eden dinsel yaşantıları ile diğer şövalyelerin, zina, yağma, hırsızlık ve diğer birçok günahla dolu ahlaksız yaşantılarını kıyaslayarak, gençleri Tampliye örgütüne katılmaya çağırıyordu. İsa'ya kendini adamak, dua ve erdemlerle dolu bir yaşam, inançsızlara karşı savaşırken ölebilmek; tüm bunlar, önceden işlenmiş günahlardan arınmak için yeterliydi. Bu bakımdan, St. Bernard tüm ruhunu kötülük sarmış katilleri ve tecavüzcüleri Tampliyelere katılarak, ruhlarını kurtarmaya davet ediyordu. Aforoz edilmişler için bile bir çıkış yolu, bir af olanağıydı bu. Tampliye yemini kiliseye bağlılığın kesin kanıtıydı, gerçek haç uğruna savaşla geçecek bir yaşam da Tanrı hoşnutluğunun garantisiydi."

 

John J. Robinson, Born in Blood

 

"Tampliyeler, kuzu kadar uysal ve aslan kadar yırtıcıdırlar; bir rahibin yumuşaklığı ile bir şövalyenin cesaretini kendilerinde birleştirirler. Süleyman Mabedini mücevherler yerine silahlarla, altın taçlar yerine kalkanlarla, şamdanlar yerine koşum takımlarıyla süslerler. Şöhrete değil zafere, şatafata değil savaşa düşkündürler. Boş konuşmalardan, gereksiz eylemlerden, ölçüsüz gülüşlerden, dedikodudan ve tüm boş şeylerden nefret ederler. Çok sayıda olmalarına karşın, tek çatı altında, tek tüzüğe bağlı, yek ruh ve tek yürekle yaşarlar."

 

St. Bernard

 

"Tarikatın bir başka insan kaynağı, at ve silah alacak olanakları olmayan fakir şövalyelerdi (iyi bir savaş atının fiyatı yaklaşık 400 günlük tarım işçisi ücretine eşitti). Tarikate girişlerinde, tüm bunların yanısıra, hizmetkar ve seyislere de sahip olabiliyorlardı. Yeterli besin ve yatacak yer garantisi vardı...Önceden ne ölçüde azalmış olursa olsun, kendilerine olan saygıları kısa zamanda yükseliyordu."

 

John J. Robinson, Born in Blood

 

---------

 

http://www.hermetics.org/images/28.jpg

(2) Giriş Töreni

"Adayların tarikata kabul töreni haftalık toplantılarda yapılırdı. Kardeşlerin çoğunluğu uygun bulursa, aday toplantıya getirilir, kardeşler tarafından sorgulanırdı. Verdiği yanıtlar tatmin edici bulunursa, en önemlisi piç değilse ve eğer soylu ve özgür bir kişiyse, Üstad'ın huzuruna çıkartılırdı..."

Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail

 

"Büyük gizlilik içinde yapılan giriş törenleri, her zaman Kudüs'teki Kutsal Mezar Kilisesinin rotundasının bir örneği şeklinde düzenlenmiş bir salonda gerçekleştirilirdi. Zaten, Tampliyelerin inşa ettiği bir çok kilise ve şapel Kutsal Mezar Kilisesinin bir örneği olarak yapılmış ve tıpkı İspanya'nın Segovia kentinde bulunan Vera Cruz Tampliye kilisesinde olduğu gibi, tam merkeze İsa'nın mezarını temsil eden iki katlı ve merdivenlerle çıkılabilen bir lahit yerleştirilmiştir. Özel törenlerin belirli bir aşamasında, tarikat üyelerine bu lahite çıkarak, kısa bir süre için temsili olarak Tanrı'nın yüzüne bakabilme şansı veriliyordu."

Ian Wilson, The Shroud of Turin

 

"Geceleri yapılan gizli törenlerde yeni şövalyeler tarikata katılıyordu. Büyük Eğitmen (Grand Prior) toplantıya katılan kardeşlere, bir kaç kez adayın aralarına alınmasında bir itirazları olup olmafdığını sorardı. Eğer hiç bir itiraz yoksa, tüzük maddeleri gereğince, adayın ailesi, borçları, hastalıkları ve bir başka örgüte üyeliği sorgulanırdı. Tüm bunlara uygun yanıtlar alınırsa, aday diz çökerek, tarikatın "bir kölesi ve hizmetkarı" olmak istediğini bildirir ve "Tanrı ve Kutsal Meryem" adına bağlılık yemini ederdi."

Ancient Wisdom and Secret Sects

"Tarikate kabul töreni sırasında, bir kaç kez, Tanrı'nın ölümsüzlüğü ve Tanrı'nın oğlunun saflığı dile getirilirdi. Tören yöneticisi adaya "ölmeyen ve hiçbir zaman ölmeyecek olan Tanrı'ya inanıyor musun?" diye sorardı. Zamanı gelince, aday, yemin etmek için alışılmış olduğu üzere İncil üzerine değil de, Mass'in İsa'nın cesedinden söz eden bölümüne el basardı. Adayın kutsandığı aşamada ise, tüm kardeşler "Hoc est enim corpus meum" sözlerini hep bir ağızdan söylerlerdi. Yemin sonrasında, aday artık resmen tarikate katılmış olur ve adaya beyaz manto getirilirdi. Töreni yöneten en son olarak 133. Mezmuru okurdu."

Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail

"Ecce quam bonum et quam jocundum habitare fratres in unum."

"Ne iyi, ne güzeldir, birlik içinde kardeşçe yaşamak !

Başa sürülen değerli yağ gibi,

Sakaldan, Harun'un sakalından

Kaftanının yakasına dek inen yağ gibi.

Hermon dağında yağan çiğ

Sion dağlarına yağıyor sanki.

Çünkü Rab orada bereketi,

Sonsuz yaşamı buyurdu."

133. Mezmur (Davud'un Hac İlahisi)

 

---------

 

[TABLE=align: left]

[TR]

[TD]http://www.hermetics.org/images/Rubinov%20-%20Initiation.jpg

[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

[TABLE=align: left]

[TR]

[TD]

Jacobson Philip Rubinov - İnisiyasyon

[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

 

 

"Bu mezmur, İsraillileri Mısır'dan çıkışlarında besleyen ve yüksek bir teknoloji ürünü olan "Mana Makinası" hakkındaydı. Gizemli güçlere sahip bu makina "Ahit Sandığı" olarak da bilinmektedir."

George Sassoon, The Mana Machine

 

(3) Yoksulluk ve Kardeşlik

"Cistercian tarikatı (St. Bernard'ın kendi kurduğu tarikat) tüzüğüne göre "herşeyden önce üç temel yemin gelir; erdem, yoksulluk ve itaat yeminleri". Bu yeminleri aynen kabul eden Tampliye tarikatında, erdem kuralına göre, hiçbir şövalye, annesi ve kızkardeşi de dahil, asla bir kadına dokunamaz. Kadınlarla konuşmak bile sakıncalıdır, çoğu zaman da yasaktır. Tampliyeler hiçbir durumda çıkarmalarına izin verilmeyen kuzu derisi külotlar giyerler. Külot çıkarma yasağı, cinsel eylemleri engellemek amacıyla konmuştur. Tampliye tüzüğü kardeşlerin yıkanmalarını bile yasaklamıştır. Hiç kimse, özellikle bir diğer kardeş, bir Tampliyeyi çıplak görmemelidir. Manastırlar da dahil olmak üzere, sadece erkeklerden oluşan toplulukların sürekli problemi olan eşcinselliği engellemek maksadıyla, yatakhaneler geceleri de daima aydınlatılmış olmak zorundadır."

 

John J. Robinson, Born in Blood

 

"Sessizlik üzerinde önemle durulurdu. Yemekhanelerde, konuşma yasağı nedeniyle sadece işaretle iletişim kurulurdu. Talimler ve ayinler dışında, kardeşler daima sessizce dua eder gibi dolaşırlardı. Günde iki kez, bir kardeş İncil okurken (özellikle Jozhua ve Makabiler bölümleri) hiç konuşma olmadan yemek yenirdi. Oruç tutarak zayıf düşülmemesi için, tüm kardeşler eşler halinde birbirini denetlemek zorundaydılar. Her yemekte şarap bulunurdu ama et haftada sadece üç kez yenirdi. Tüm yaşam savaşın gereklerine göre düzenlenmişti. Her şövalyenin üç tane atı vardı. Aslan avı dışında, avlanmak da tüzük gereği yasaktı. Saçlar her zaman kısa kesilmeli, mutlaka sakal bırakılmalıydı. Hristiyanlık tarihinde ilk kez, askerler rahipler gibi yaşamak durumundaydılar."
Desmond Seward, The Monks of War

 

"Tampliyelerin kalkanları, tıpkı sonradan Hıristiyanlaştırılan Grail kahramanı Sir Galahad'ın kalkanı gibi, beyaz üzerine kırmızı renkte geniş bir haç resmi ile süslüydü. Tarikatın amblemi ise, iki şövalyenin birlikte bindikleri tek bir at figüründen oluşmuştu. Bu amblem, kardeşliği ve yoksulluğu simgelemekteydi. Kırmızı bir haç deseni işlenmiş beyaz mantolar giyerlerdi. Savaşa giderken, birliklere "Beauseant" adını taşıyan siyah-beyaz bir bayrak öncülük ederdi. Beauseant aynı zamanda Tampliyelerin savaş narasıydı."

Ancient Wisdom and Secret Sects

 

"Her şövalye emirlere sonuna kadar itaat etmek zorundaydı. Tarikat, papa dışında hiçbir otoriteye hesap vermek zorunda olmadığı için, itaatsizlik karşısında, ölüm cezasını da içeren kendi cezalandırma sistemini yürürlüğe koymuştu."

"...Tampliyelerin özel yaşamları hiç yoktu. Bir kardeşin aldığı mektup bile, herkesin arasında ve Üstadın huzurunda yüksek sesle okunurdu."

"Savaş alanını da, üçe karşı tek kalana dek, geri çekilemezlerdi. Bu da ancak Üstadın emri üzerine yapılabilirdi. Aslında, Tampliye tarikatına girenler, savaşta ölmekten başka bir umut taşıyamazlardı."

John J. Robinson, Born in Blood

 

"Bir Tampliye için,inançsız bir insanı öldürmek dinsel bir ödevdi. St. Bernard'ın sözlerine göre "İsa adına adam öldürmek, cinayet değil, kötüleri yok etmek, adaletsizliği ortadan kaldırmaktır... Bir dinsiz öldürmek, zafer kazanmaktır, zira İsa'ya şan verir... Savaşta ölmek din şehidi olarak kutsanmak anlamına gelir." Bu hevesle, iki yüzyıl boyunca, yaklaşık yirmi bin Tampliye din şehidi mertebesine yükselmiştir. St. Bernard'ın dehası, işte böylece "Kuzey Savaş Kültünü" dinsel bir adanmışlığa dönüştürmüştür; tıpkı pagan tanrıların Hıristiyan azizlerine dönüşmesi gibi. Sonunda, İsa Woden'i (Odin) yenmiştir."

Desmond Seward, The Monks of War

---------

 

Tampliyelerin Öyküsü - II

 

Kan ve Ateşle Sınav ......

 

Derleyen: Thamos (Geometri)

 

 

 

Kutsal Topraklar'da Dostlar ve Düşmanlar

 

(1) "Ölüme Gel"

"Tampliye şövalyeleri askeri mimarlıkta da çok başarılıydılar. Özel olarak inşa ettikleri, Filistin ve çevresindeki kalelerinin fethedilmesi neredeyse olanaksızdı. Bu önemli kaleler arasında en önde geleni Atlit kalesi (Chateau Pelegrin - Hacılar Şatosu) idi. Bu kale, 1218 yılında Tampliyelerin onikinci Büyük Üstadı William of Chartre tarafından inşa ettirilmişti..."

Graham Hancock - The Sign and the Seal

"Haşişi topraklarına en yakın olan kaleler, 1152 yılında Tampliyelere Kudüs kralı tarafından bağışlanmış olan Tortosa kalesi ve Beyaz kale (Chastel Blanc) idi."

"Ciddi ve manevi değerlere çok saygılı kişiler olan Tampliyeler, yitik bir yetkinlik biçimini eskilerde arayıp, duygusal ve nostaljik bir şövalye düzeni ülküsünü gerçekleştirmek amacındaydılar. Kendi cesaret, bağlılık ve dini emellerinin bilincinde olan bu kişiler, Haşişi'lerin yöntem ve amaçlarını kendilerine yakın bulmazlık edemezlerdi. Haşişi'leri ve Tampliyeleri oluşturan benzer bir insan kaynağı vardı: din dışı yaşamda bir etkinlik üstlenme fırsatları olmayan, asilzadelikten uzak, taşralı alçakgönüllü toprak sahipleri. Başarıları, her iki tarikatın da baskıcı hiyerarşik yapısı ve katı kuralları altında, kendi kişisel ve dinsel kimliklerini ısrarla aramalarından kaynaklanan, yeni tür maceracılardı bunlar."

"Tampliye örgütündeki, "birader, çavuş ve şövalye" sıralaması, Haşişi'lerdeki "lazik, fedai ve refik" düzeninin eşiydi. Tampliye şövalyelerinin, kırmızı haçla bezenmiş beyaz pelerinlerine karşılık, onların Haşişi'lerdeki eşdeğeri olan refikler beyaz üzerine kırmızı çizgileri olan bir pelerin giyerlerdi."

 

"İki tarikatın yüksek dereceleri de, dikkat çekecek kadar benzeşmekteydi. Tampliyelerin "prior (önder), baş prior ve üstad" ünvanları, "dai, büyük dai ve şeyh" derecelerine denk düşüyordu. Bu bakımdan, Tampliyelerin tüzüğünü St. Bernard hazırlarken, hiyerarşik yapının sonradan ve çok farklı bir kaynaktan aktarıldığını gözden kaçırmamak gerekir."

 

Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam

 

"Kutsal Topraklarda, silahlı Tampliye şövalyelerinin sayısı, çavuşlar da dahil edilse bile, hiç bir zaman üçyüz kişiyi aşmamıştır. Ancak, bu vurucu birlikler hemen her zaman, sıradan askerler, at uşakları ve paralı Türk askerlerle desteklenmişlerdir. Bu nedenle, büyükçe kalelerde çekirdeğini 50-60 şövalye ve çavuşun oluşturduğu, 400-500 kişilik bir garnizon bulunurdu."

 

Peter Partner, The Murdered Magicians

templar01w.jpg

"Haşişi kaleleri, etrafı surlarla çevrili bir binalar topluluğu olup, surların en zayıf noktasında bir kule bulunan, ele geçirilmesi zor korunaklardır. Aslında, bu kaleler savunma amacından çok, yapılacak operasyonlara bir üs oluşturmak görevini yerine getirirler. Hülagu'nun yaklaşık bir yüzyıl sonra Alamut'a karşı kullanacağı gelişmiş kuşatma araçlarının olmadığı bu dönemde, Suriye'de bulunan Haşişi kaleleri oldukça küçük ve İran'daki kalelerin doğal korumasından yoksundu. Tampliye ve diğer haçlı tarikatlarının, Haşişi'lerden aktarıp geliştirdikleri strateji, kalelerin, toprak kontrolü ve düşman birliklerinin yolunu kesme görevinden çok, sömürgeleştirici işlevleriydi."

 

Edward Burman, The Assassins - Holy Killers of Islam

 

"Haşişi'lerin Suriye kolunun Tampliyelere ödediği ünlü üçyüz altın olayı, hiç bir zaman çözülememiş sırlardan biridir. Bir görüş, bu tutarın Hıristiyanlara haraç olarak ödendiğini ileri sürer.

 

Bir diğer görüş ise, bu ödemeyi, büyük örgütün küçüğüne destek olması şeklinde yorumlar.

 

Haşişi'leri, fanatik Müslümanlar ve bu nedenle, kendi inançlarına göre kafir olan kişilerle asla işbirliğine yanaşmayan insanlar olarak düşünenler büyük yanılgı içindedirler. Zira, Haşişi'ler için, herşeyin doğrusunu sadece Şeyh-ül Cebel (Raşid-el Din Sinan; 1162-1193 arası Suriye Haşişi'leri şeyhi) bilir ve Kutsal Topraklarda Allah adına haçlılarla savaşan diğer Müslümanlar, Haşişi öğretisine yanaşmadıkları sürece, en az haçlılar kadar güvenilmez ve kötüdürler."

 

"...Selahaddin Eyyubi, 3 Temmuz 1187 Cuma sabahı, şafakla Hittin yakınlarında saldırıyı başlattı. Savaş sonunda, aralarında Kudüs kralının da bulunduğu, otuzbin haçlı esir edilmişti. Müslüman belgelerinde, esirler arasında hiçbir Tampliye'den söz edilmez. Oysa, o günlerde, Selahaddin'in ünlü savaş narası "Ölüme koşun, Tampliyeler!" herkes tarafından bilinmektedir. Halbuki, Hıristiyan tarihçiler, Tampliye Büyük Üstadı Gerard de Ridefort'un da esir düştüğünü bildirmektedir. "Gerçek imanın ışığına" dönmeleri koşuluyla, Selahaddin tüm esirlerin yaşamlarının bağışlanacağını söyler. Tümü reddederler ve Büyük Üstad dışında, herkesin başı vurulur."

 

"Bir başka sav, bir grup Tampliye'nin saf değiştirip, Müslümanlara katıldığı ve onların soyundan gelenlerin bugün kuzey Arabistan'da yaşayan Salibiyye (haçlılar) kabilesi olduğu biçimindedir."

John J. Robinson, Born in Blood

 

---------

 

[TABLE=width: 100]

[TR]

[TD]http://www.hermetics.org/images/truce.jpg

[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD]Gustave Dore - Onursuz Barış

[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

Aslında bir Tampliye olduğu düşünülen bir trubadurun (gezgin ozan) Provensal lehçesi ile kaleme aldığı şiirinde, 1265 yılında "feci bir şekilde yitirilen bir çok kale ve kent" (özellikle, Kayseriye kenti ve Arsuf kalesi) konu edilmektedir:

"Acı ve azap öyle yüreğimi doldurdu ki, kendi canıma kıymayı düşünüyorum. Haçta can veren adına, haçta şerefle can vermeyi ben de istiyorum. Ne Kutsal Haç, ne de O'nun adı, bizleri bu lanet Türklerden koruyamıyor. Aslında, Tanrı'nın Türkleri desteklediği aşikar. Tek bir saldırı ile Kayseriye'yi aldılar. Güçlü Arsuf kalesi de düştü. Tanrım, ne zor bir yola saldın, Arsuf duvarları arasında sıkışıp kalan şövalyeleri. Ne yazık! Suriye krallığı öyle bir yitip gitti ki, eski gücü darmadağın oldu.

"Türklerle savaşmak çılgınlık, İsa bile onlara karşı çıkmıyor. Frank'ları, Tatar'ları, Pers'leri ve Ermeni'leri yok ettiler. Ve her gün bize yeni yenilgiler tattırıyorlar. Bizim koruyucu Tanrı'mız uykuda ve Muhammed (Bafometz) Sultan için tüm gücünü kullanıyor."

Ricault Bonomel

 

(2) Akka'nın Düşüşü

 

 

"...1291 Yılı Mart ayında, 160,000 piyade ve 60,000 süvariden oluşan muazzam bir Memlük ordusu Akka üzerine yürüdü. En gelişmiş silahlara sahip Müslüman ordusunda, en az 100 kadar mancınık da vardı. Savunmadaki Akka'nın tüm sivil ahalisi 50.000 kişi kadardı ve yalnızca 14,000 düz asker ile 800 süvari savaşçı mevcuttu."

"Türk mühendisler sürekli surların ve kulelerin altına lağım kazıp, mayın döşüyorlardı. Bitmez tükenmez mancınık salvoları nedeniyle surlarda yer yer gedikler açılmaya başlamıştı. Ayrıca, kent içine doğru devamlı Rum ateşi ve ok yağmuru vardı. Henri III anlaşma yollarını denedi, ama el-Eşref koşulsuz teslimden başkasına yanaşmadı. 15 Mayıs'a gelindiğinde, ilk sıradaki surlar ve tüm savunma kuleleri tümüyle yerle bir olmuştu. İkinci surların önündeki hendeği kum torbaları, at ve insan cesetleri ile dolduran Memlükler kentin ana kapısına ulaştılar. Develere binmiş 300 davulcunun sürekli çaldıkları davullarla cesaret bulanlar kente girmeyi başardılar. Kentin dar sokaklarından at üstünde saldıran Tampliye ve Hospitalye şövalyeleri bu ilk dalgayı geri püskürtmeyi başardı. Ancak, akşama doğru, gün boyu süren saldırılardan umutlarını yitiren Frank'lar iç kaleye sığınmak zorunda kaldılar. Ertesi gün, kentin limanından, tüm kadın ve çocukları gemilere bindirip, Kıbrıs'a göndermek istediler, fakat ne yazık ki, fırtınalı hava denize açılmaya uygun değildi."

[TABLE=width: 100]

[TR]

[TD]http://www.hermetics.org/images/war_machinery.jpg

[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD]Gustave Dore - Haçlı Savaş Makineleri

[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

 

---------

 

"18 Mayıs Cuma günü, şafaktan hemen önce Sultan el-Eşref genel saldırı emrini verdi. Önce tek bir büyük davul çalmaya başladı, sonra ona katılan yüzlerce davul, borular ve zillerin ürpertici ezgileri saldırı emrini herkese ilan etti. Okçular ve mancınıklar, lanetli kenti sürekli ateş altında tutuyordu. "Neft yağlı oklar yağmur gibi yağarken" Memlük intihar timleri dumandan yararlanarak kentin içine sızdılar"

"Akka artık kesin olarak yitirilmişti. Korku içindeki halk; kadınlar, çocuklar ve yaşlılar çaresizce limana koştular. Kral Henri III çoktan denize açılmıştı ve limanda pek az sayıda gemi kalmıştı. Kalabalık sandallarda itiş kakış başladı; yükü fazla olanlar sulara gömüldüler. Tüm bu felakete bir yenisi eklendi ve müthiş bir fırtına başladı. Memlükler bu sırada rıhtıma ulaşıp geride kalanları kılıçtan geçirdiler."

"Sağ kalan Tampliye şövalyeleri, deniz kıyısında kendilerine ait olan bir kaleye çekildiler. Çok sayıda kadın ve çocuk da Tampliyelerin kalesine sığınmayı başarmıştı. Tampliyeler bu zavallıları, kendi gemilerine bindirip, Kral'ın filosuna yetişmek üzere yolcu ettiler. Herkes yetecek kadar yer olmadığı için, tüm şövalyeler, hasta ve yaralı olanlar bile geride kaldılar. Son gemilerin yola çıkışına tanık olan bir kişi, sonradan şunları kaleme almıştır: "Gemiler kıyıdan uzaklaşıp, yelken açmayı başarınca, geride kalan tüm Tampliyelerden bir sevinç çığlığı yükseldi..." Bir kaç gün sonra, Sultan el-Eşref pek uygun koşullarla bir barış önerisi gönderdi. Tarikat marşali Pierre de Sevrey, kalede bulunan tüm insanların, mal ve mülkleri ile birlikte Kıbrıs'a gitmesine izin verilmesi karşılığında, kaleyi Memlüklere teslim etmeyi kabul etti. Sayıları yüzü bulan Memlük askeri, hazırlıklar için kaleye alındı ve Sultanın hilalli sancağı burçlara asıldı. Ancak, içeri giren Memlükler tamimiyle disiplinsiz davrandılar ve Hıristiyan kadınlara saldırdılar. Buna çok kızan şövalyeler, kale içindeki tüm Memlük askerlerini kılıçtan geçirdiler. Ölünceye kadar direnmeye yemin eden Tampliyeler, Sultanın sancağını indirip yerine "Beau Seant"ı çektiler. Gece bastırınca Pierre de Sevrey, tarikatın komandanı Thibaut Gaudin ve bir kaç yaralı kişi ile tarikat hazinesi ve kutsal eşyaları bir kayıkla Sayda'ya gönderdi. Ancak, ertesi gün, el-Eşref kendi askerlerinin hatalı olduğunu ve layık oldukları ölümü bulduklarını söyleyerek, çok uygun koşullarla barış önerisini yineledi. Pierre ve bir kaç şövalye görüşmelerde bulunmak üzere kaleden çıktılar. Henüz Sultanın çadırına kadar ulaşmadan, yakalandılar ve derhal idam edildiler. Kalenin duvarları üzerinden olanları gören Tampliyeler kapıların ardına eşya yığarak mücadeleye devam ettiler, fakat Müslüman lağımcıların surların altına kadar ilerleyen büyük bir lağım kazmalarını engelleyemediler. 28 Mayıs günü, kelenin kara tarafındaki cephesi çökmeye başladı. İkibin Memlük askeri açılan gedikten kaleye daldılar. Zaten çökmekte olan temele bu ağırlık fazla geldi ve tüm bina büyük bir gürültüyle yerle bir oldu. Memlükler ve Tampliyeler yıkıntının altında kaldılar."

"...İsa'nın Fakir Şövalyeleri"nin son uğraşı olan, Kilise'nin tefecilik karşısındaki tutumunu değiştirme çabaları tam anlamıyla ekonomikti. Kapitalizmin doğuşuna, Tampliyelerden başka hiçbir Ortaçağ kurumu bu denli katkı göstermemiştir. Ancak, tüm bunlara karşın, Tampliyeler, finans uzmanları olarak anımsanmaktansa, Akka kahramanları olarak belleklerde kalmaya layıktırlar. İsa adına, tüm o çağdaki Hristiyanlığı bile huzursuz edecek kadar olağanüstü bir biçimde ölüme atılan kardeşler olarak anımsanacaktırlar."

Desmond Seward, The Monks of War

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tampliyelerin Öyküsü - III

 

Tampliye Tarikaının Sonu......

Derleyen: Thamos (Geometri)

 

Tarikatın Ortadan kalıdırlması

(1) Söylentiler ve Komplolar

"Tampliyeler büyük bir servet biriktirmeyi başarmışlardı. Batı'nın yalnızca en büyük askeri gücü olmakla kalmıyorlar, aynı zamanda en etkin bankerleri olarak da göze çarpıyorlardı. Ayrıca, katedraller inşa ettiriyorlar, uluslararası ilişkilerde arabuluculuk yapıyorlar, hatta Avrupa'nın tüm saraylarında mabeyincilik görevini de üstleniyorlardı."

 

Peter Tompkins, The Magic of Obelisks

 

"Tarikatın tüm varlıkları, hem "lisan" adı verilen ve milliyetlere bağlı olarak aynı dilin konuşulduğu bölgelere, hem de ayrıca, ülke sınırlarından bağımsız olarak doğrudan Fransa'ya bağlı, on "province"e ayrılacak tarzda örgütlenmişti. Her "lisan"ın ana merkezi (Priory) doğrudan Büyük Üstada bağlıydı. "Lisan"lar sırasıyla; Provence, Auvergne, Fransa, İtalya, Aragon (Navar, Katalonya, Rousillon ve Sardinya dahil), İngiltere (İskoçya ve İrlanda dahil), Almanya (Macaristan, Bohemya, Polonya, Danimarka, İsveç ve Norveç dahil) ve Kastilya (Leon, Portekiz, Algarve, Granada, Toledo, Galicia, ve Endülüs dahil) olarak sıralanıyordu. St. Bernard'ın hazırladığı tarikat tüzüğüne 1140 yılında yapılan bir ekle ortaya konan doğrudan Fransa'ya bağlı "province"ler de; Kudüs, Trablus, Antakya, Fransa, İngiltere, Poitou, Anjou, Portekiz, Apulia ve Macaristan şeklinde düzenlenmişlerdi.

 

Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail - A Modern Quest for the True Grail

"Tampliyelerin feodal yasalara karşı işledikleri suçlar aslında o günlerde hemen herkesin işlediği suçlardan farksızdı. Başından beri yağmaya biraz fazla hevesli olmaları bile diğer feodal beylerin tutumuna benziyordu. Hospitalyelerle birlikte, Müslüman ve Haşişi yöneticilerden aldıkları yüksek tutarlı haraçlar, olağan feodal yöntemlere ve Kutsal Topraklardaki uygulamalara paraleldi. Ancak, bir konuda Tampliyeler tüm feodal kavramların karşısına dikiliyorlardı: mevduat toplama ve nakit kredi verme...Aslında rüşvet uygulamalarına da pek yabancı sayılmazlardı. Onurlandırmak istedikleri kimselere verecekleri armağanların değerleri bile özel kurallarla belirlenmişti.

 

Peter Partner, The Murdered Magicians

 

"Yoksul soylulara yüklü tutarlarda kredi vererek, Avrupa'daki tüm hanedanların, hatta aynı zamanda kimi Müslüman hükümdarların da, bankacısı rolünü üstlenmişlerdi."

 

"Yalnızca para ticareti yapmakla yetinmiyorlar, aynı zamanda fikir alışverişinde de bulunuyorlardı. Yahudi ve İslam kültürleri ile, uzun süreli ve içtenlikli ilişkileri sayesinde, yeni düşüncelerin, yeni bilgilerin ve yeni bilimlerin adeta takas merkezi durumundaydılar. Tampliyeler, dönemlerinin en gelişmiş teknolojisi üzerinde tekel kurmuşlardı. Silah üreticilerinin, duvarcıların, deri işçilerinin, mimar ve mühendislerin en iyileri emirlerindeydi. Kadastro, haritacılık, yol inşası ve denizcilik alanlarında gelişmelere doğrudan katkıda bulunuyorlardı. Kendi limanları, tersaneleri, askeri ve sivil donanmaları vardı. Denizcilikte manyetik pusula ilk kez Tampliyeler tarafından kullanılmıştı. Tıp alanında, yaralı ve hastaları iyileştirmek için, ilaç kullanımında uzmanlaşmışlar, kendi hastanelerini kurmuşlar, kendi cerrah ve tabiplerini yetiştirmişlerdi. Temizlik ve sağlık açısından neredeyse modern ilkelere yaklaşmışlar, yara tedavisinde küf kullanarak, antibiyotikler konusunda öncülük etmişlerdir. Kendi dönemlerinden ne denli ilerde oldukları, sara hastalığını, şeytanın insanı ele geçirmesi olarak değil de, kontrol altında tutulabilecek bir hastalık olarak kabul etmelerinden anlaşılabilir."

 

Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

"Kutsal Toprakların yitirilmesiyle, kilise karşıtı hareket neredeyse evrensel bir düşkırıklığına uğradı. Bu koşullar altında, Batı'ya dönen, işsiz güçsüz ama servet ve ayrıcalık sahibi Tampliyeler ve Hospitalyeler, ikiyüzlü ve asalak rahipler sınıfına yeni ve rahatsız edici bir ilaveymiş gibi kabul edildiler."

 

Peter Partner, The Murdered Magicians

"Kutsal Mezar Kilisesi"ni kurtarmak adına toplanan parayı çarçur ettiler. Tanrı'ya karşı çıkıp, insanları aldattılar. Onlar ve Hospitalyeler, Kudüs'ü ve Akka'yı kafir Türklere kaptırdılar ve tıpkı bir şahin gibi arkalarına bile bakmadan kaçtılar. Hepsini temelli başımızdan atamamamız ne yazık!"

 

Rostan Berenguier de Marseilles

 

knight2.gif

"Şeytanın tüm Hıristiyan alemini artık doğrudan tehdit etmekte olduğu ve Kutsal Tampliye tarikatının kötülüklere karşı koruyuculuğunun bundan sonra tamamen yitirildiği düşüncesi kadar, Tanrı düzeninden uzaklaşıldığı duygusunu keskinleştiren başka bir olgu olamaz."

Peter Partner, The Murdered Magicians

 

1217_england.gif"Gizlilik ilkesini neredeyse bir saplantı şekline dönüştüren Tampliye tarikatı hakkında yıllardır acaip söylentiler yayılmıştı. Düşmanlıkla körleşen zihinler, karanlık suçlamaları yüklemeye hazırdılar; "duygu ve düşünceler arasında kuşku, tıpkı kuşlar arasında bir yarasa gibidir; alaca karanlıkta bile uçar". Bütün şövalyeler zehirli bir dedikodu ağıyla sarmalandılar."

Desmond Seward, The Monks of War

"Fransa kralı IV. Philip, Tampiyelere başlangıçta, yalnızca haçlı politikasının bir unsuru olarak bakıyordu. Bu bakımdan, hem Tampliyeler, hem de Hospitalyeler ve Papa, kralın kendi politikasına pasif bir direnç göstermekle yetinmekteydiler."

"Fransa yönetimi, yıllardır iki askeri tarikatın birleşmesini talep ediyordu. Diplomatik görüşmelerde, iki örgütün birleşmesinden sonra neler olacağı özellikle gizli tutulmaktaydı. Ancak, kral yandaşlarının yazışmaları sayesinde, bugün, Fransa kralının oğullarından birinin yönetiminde tek bir tarikat planlandığını biliyoruz. Bağnaz bir Katalan olan, Ramon Lull, tüm Hıristiyan haçlı gücünü birleştirip yönlendirecek bir "Savaşçı Kral" özlemini dile getirmeye başlamıştı."

"Geç Ortaçağ kralları arasında, haçlı seferlerine katılma sözü vererek, kiliseden yüklü paralar elde etmek, oldukça sık görülen bir uygulamaydı. "Haçlı Vergisi" adı altında, kendi ülkelerindeki kilisenin vergilendirilmesi için Papa'dan izin koparmak yetiyordu. Genellikle, toplanan vergiler doğrudan kralın kontrolüne geçer ve o da, bazen içtenlikle, bazen de ikiyüzlü olarak, paraları haçlı seferleri için harcayacağına söz verirdi. Gerçekte, toplanan paraların pek az bir kısmı haçlılar için kullanılırdı. Paralar, kraliyet hazinecilerinin eline geçince, ülkenin genel maliyesi içinde, şu ya da bu mazeret ileri sürülerek, kaybolup giderdi. Aynı çağdaşı İngiltere kralı I. Edward gibi, Güzel Philip de bu yolla büyük tutarlarda servet edinmeyi bilmişti".

Peter Partner, The Murdered Magicians

 

"...Philip gibi, herşeyden kuşkulanan ve hastalık derecesinde titiz olan bir kralın, yalnızca parasal kazanç sağlamak uğruna, Tampliyelere açıkça ve doğrudan saldırdığına inanmak pek güçtür. Diğer taraftan, Barber'ın "Tampliyelerin Yargılanması" isimli eserinde, tarikatı tümüyle dış mihraklara bağlama çabaları ve tüm şövalyelerin Philip'in işkencelerine eşit şekilde maruz kaldığını iddia etmesi ikna edicilikten uzaktır. Hor görülen Lombardiya'lıları ve Hıristiyan ahlak anlayışını zorlayan Yahudileri canından bezdirmek başka; Hıristiyan Avrupa'nın en yüce değerlerini temsil eden ve zamanla silinmeye yüz tutsa bile, yüksek bir ruhani prestije sahip olan bir manastır tarikatına karşı harekete geçmek bambaşkadır. Zaten bu iki eylemin arasındaki ahlaki farkı, dinsel duygular konusunda deneyim sahibi olan Philip'in anlamamış olması olanaksızdır".

(2) Fransa'da Toplu Tutuklamalar

 

"1305 Yılında, kral Philip'in huzurunda taç giyen Papa V. Clement'in yaşadığı kent Avignon'du...1307 Yılında, tüm Hıristiyan toprakları üzerinde yaşayan Tampliyelerin tutuklanması emrini veren de Papa V. Clement'dı."

"...Philip'in, Tampliyelere karşı olan bu eylemi, yaklaşık bir yıl öncesinden, yani 1306'dan beri planlamakta olduğunu ve bu planı Papa ile birlikte düzenlediklerini ortaya koyan kanıtlar mevcuttur."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

 

"Fransa kralı Güzel Philip, merkezi Kudüs'te bulunacak, geniş bir Hıristiyan imparatorluğunun yönetimine geçme hayalini kurmaktaydı. Paraya çok ihtiyacı vardı. Krallığındaki tüm Yahudileri yakalatıp, birer gözlerini çıkarttı. Onları, ikinci gözleri karşılığında tüm servetlerini vermeye zorladı. Sonradan, varlıklarına el koymak için, Tampliyelere karşı harekete geçti."

Peter Tompkins, The Magic of Obelisks

 

"Tampliyelerin son büyük üstadı Jacques de Molay'dı..."

"12 Ekim 1307 Perşembe gecesi, Philip'in askerleri Molay ve 60 kardeşini tutukladılar. Kimi kraliyet hapishanesine götürülürken, diğerleri tarikatın kendi zindanlarına atıldı. 13 Ekim Cuma sabahı tutuklananların sayısı 1500'e ulaşmıştı. Şövalyelerin yanısıra, çavuşlar, seyisler, hatta tarikatın çiftliklerinde çalışan köylüler bile tutuklanmışlardı. Büyük olasılıkla, bunların 500 kadarı tarikata tam üye, 200 kadarı ise üye adayı idi. Hafta sonunda, Fransa'nın her tarafında, kiliselerde vaizler, "Fakir Şövalyeleri" şaşkın kalabalıklar karşısında suçluyorlardı."

"Aslında tutuklamalar yasadışıydı. O dönemdeki yasalara göre, sivil otorite sadece Roma'ya karşı sorumlu olan din adamlarını tutuklayamazdı. Ama Philip, bir çok dinsel suçlamayı ileri sürüyordu - İsa karşıtlığı, puta tapma, haça tükürme, Albi'lilerle özdeşleşmiş doğa karşıtı günah olan eşcinsellik. Ayrıca, tüm din sapkınlığı yargılamalarında toplu halde ileri sürülen çeşitli ithamlar. İtirafları insanların ağzından çekip almakta ustalaşmış Dominikenler (Tanrı'nın köpekleri) Fransız engizisyonuna egemendiler. Şövalyeler ve tarikatın cahil askerleri, tırnak söken, kol kıran müthiş işkence aletleri ile herşeyi didikleyen yasa adamlarının birleşimi karşısında çaresiz kaldılar. İnsanların kolları ve bacakları gerdiriliyor, yüksekten bırakılan kurşun dolu torbalarla kırdırılıyor, ya da huni ile boğulana kadar gırtlaklarından içeri su boca ediliyordu. En acı veren işkenceler en basitleriydi; et ve tırnak arasına çakılan çiviler, sökülen dişler, açıkta kalan sinir uçlarının kurcalanması. O günlere kadar, Müslümanlar karşısında her türlü sıkıntıya göğüs geren Tampliyeler, rutubetli, karanlık hücrelerde sistemli olarak aç tutulduktan sonra, kendi dindaşları tarafından yapılan işkenceler karşısında umutsuzluğa düşüyorlardı."

Desmond Seward, The Monks of War

 

"...Büyük Engizisyon tarafından sorguya çekilen 138 Tampliyeden sadece 14'ü şövalye rütbesindeydi. Olaylara karışan en fazla 150 kadar şövalye olmalıdır ve bu sayı, bazılarının ileri sürdüğü gibi, Fransa kralına yönelik 2000 şövalyeden oluşan bir askeri kuvvetten oldukça uzaktır."

Peter Partner, The Murdered Magicians

 

demolaycolor.jpg(3) Kovuşturma

" Papa VII. Boniface ile Fransa kralı Güzel Philip'i karşı karşıya getiren mücadele, Kilise ve Devlet arasında oldukça eskiden beri süregelen bir çekişmeden kaynaklanıyordu. Guillaume de Nogaret adında sivil bir Fransız görevli, emrinde bulunan özel bir askeri birlikle Papa'yı İtalya'da tutuklamaya kalkışmıştı. Amacı Boniface'ı Fransa'ya götürmek ve Fransızlar tarafından kontrol edilen bir kilise konsilinde yargılamaktı. Ancak, planın bu son bölümü yürümedi ve bir kaç gün içinde, taraftarlarının bir karşı saldırısı sayesinde Papa özgürlüğüne kavuştu. Ancak, VII. Boniface, yenik ve gözden düşmüş olarak, olaydan bir kaç hafta sonra, 12 Ekim 1303 tarihinde hayata veda etti. Saldırganlara gelince, tümü otomatik olarak kilise yasalarınca afaroz edildiler."

"Doğrudan Fransa kralına karşı kilise tarafından konulan yaptırımlar ise, bir süre sonra kaldırıldı. Oysa, sonraki yıllarda Fransa başbakanlığına kadar yükselen Guillaume de Nogaret'in aforoz cezası, Boniface'ı izleyen Papa'lar tarafından asla iptal edilmedi. Fransa yönetimi ise, kendi payına hazırladığı koca bir dosya ile, ölmüş bulunan Papa'yı bir sapkın, inançsız, büyücü ve sihirbaz olarak suçlamaktan geri kalmadı. Büyücülük konusunda, ileri sürülen en etkin iddia, Boniface'ın şeytanlarla konuştuğu, onları yardıma çağırdığı ve hatta şeytana taptığı şeklindeydi."

"Tampliye davasının en ironik taraflarından biri de, onları suçlayan başsavcı Guillaume de Nogaret'in aslında kilise tarafından afaroza uğramış bir kişi olmasındadır."

Peter Partner, The Murdered Magicians

 

"Beş seçkin İngiliz akademisyen tarafından hazırlanmış bulunan "Tampliyelerin Suçu" isimli eserde, G. Legman Tampliyelerin tam olarak eşcinsel olmadıklarını, ancak gizli giriş törenlerinde, ritüelik olarak, çıplaklığa yer vermelerinden böyle bir iddianın kaynaklandığını ileri sürer."

Peter Tompkins, The Magic of Obelisks

 

"Ahlaksız öpüş, ya da Latince "osculum infame", o çağda kamuoyunu şaşkınlığa sürükleyen bir başka Tampliye uygulamasıydı."

David Conway, Ritual Magic

 

"Madde- sözü geçen tarikata yeni katılan kardeşlerin giriş töreninde, kimi zaman katılan kişi, kimi zamanda onları kabul eden kişi, ağzından, göbek deliğinden, karından, kaba etlerden ve kuyruk sokumundan öpülür.

 

Madde- kimi zaman birbirlerini göbek deliklerinden öperler.

Madde- kimi zaman birbirlerini kuyruksokumlarından öperler.

Madde- kimi zaman birbirlerini penislerinden öperler.

Suçlama Maddeleri

"...Tam aksine, St. Bernard, ruhsal yetkinliğin aşamalarını simgeleyen kutsal "üçlü öpüş" simgesini kullanırdı..."

"Tampiyelerin giriş töreni ve onun bir bölümü olan sözde öpüşme uygulaması konusunda çok şeyler uyduruldu. Aslında, Tampliyelerin öpüşmesi, o dönemde sık sık uygulanan, bir derebeyi ile vasalı arasındaki bağı sağlayan "homage" törenindeki öpüşmeden farklı değildi. Vasal dizçöker, kavuşturduğu ellerini efendisinin elleri arasına koyar ve "Efendim, artık senin adamın oldum" der, sonra da bağlılık andı içerdi. Derebeyi bunun üzerine vasalı ayağa kaldırır ve törensel olarak birbirlerini öperlerdi. Artık, bu törenden sonra vasal, "efendisinin sevdiğini sevmek, nefret ettiğinden nefret etmek, ne sözle ne de kılıçla efendisini yaralamamak" taahhüdü altına girmiştir."

Noel Currer-Briggs, The Shroud and the Grail

 

templar7.jpg"Tampliyelere karşı sürülen suçlamalar arasından en ciddisi, küfür ve sapkınlık- haça tükürme, haçın üzerine basma ve İsa'yı reddetme- suçlamalarıydı."

Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

 

"Tapınak Şövalyeleri Tarikatına karşı açılan soruşturmanın maddeleri şunlardır:

Öncelikle, Papalık makamı tarafından usulüne uygun şekilde onaylanarak kurulmuş olmasına karşın, tarikata yeni üyelerin girişinde ve giriş sonrasında, aşağıda sıralanan sapkın eylemler bir çok kez uygulanmıştır:

Esas olarak, herbir tarikat kardeşi, giriş töreni sırasında ya da daha sonradan uygun bir fırsat çıkar çıkmaz, diğer eski kardeşlerin yönlendirmesiyle, İsa'yı ya da Haçı ya da Tanrı'yı ya da Kutsal Meryem Anamızı ve kimi zaman da Tanrı'nın tüm azizlerini reddetmişlerdir.

Madde- Bunu (bu eylemi) kimi zaman giriş töreninden sonra yapmışlardır.

Madde- İsa'nın gerçek Tanrı olmadığını açıklayıp, yenilere öğretmişlerdir.

Madde- İsa'nın yalancı peygamber olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Madde- İsa'nın acı çekmediğini, aslında insanlığın kurtuluşu için değil de, kendi suçları yüzünden öldürüldüğünü söylemişlerdir.

Madde- Kurtuluşa İsa sayesinde ulaşacaklarına inanmadıklarını söylemişlerdir.

Madde- Yeni kardeşleri, Haça ya da İsa'nın resmine tükürmek zorunda bırakmışlardır.

Madde- Haçı ayaklar altına almışlar, tekmelemişlerdir.

Madde- Haçın üstüne işemişler ve bunu kutsal Cuma günü yapmışlardır.

Şuçlama Maddeleri

 

(4) "Her Türlü İşkenceyi Yapın"

"Elde edilen itirafların birbirlerine olağanüstü benzerlik göstermesi, yapılan sorgunun ne kadar standartlaşmış olduğunu göstermektedir. Daha önceleri bir çok cadı davasında başarısı kanıtlanmış bu standart sorgu yöntemi, ayrıntılarda bile dikkati çeken bir benzerliği garanti etmekteydi."

Peter Partner, The Murdered Magicians

 

"Engizisyon, sorguculara "Her türlü işkenceyi yapın !" emrini vermişti. Bu buyruk işkencecilerin en vahşi hayallerini açığa çıkarmıştır."

John J. Robinson, Dungeon, Fire and Sword

 

"Ekim ve Kasım ayları boyunca, Paris'te sorgusu yapılan 138 Tampliyeden 105 tanesi tarikata girişlerinde İsa'yı reddettiklerini, 123'ü haça tükürdüklerini, 103'ü uygunsuz şekilde öpüştüklerini ve 102'si de kardeşler arasında eşcinsel ilişkilerin bulunduğunu itiraf etmişlerdir. Ancak, doğrudan eşcinsel ilişkiye girdiklerini itiraf eden sadece 3 kişi vardır. Büyük Üstad Jacques de Molay da dahil, neredeyse tüm Tampliyelerden alınan bu müşterek itiraflar, tarikatın üzerinde artık bir daha hiç temizlenemeyecek bir leke oluşturdu. Her ne kadar, itiraflar işkence ile alınmış ve de Papalık sorgusu sırasında reddedilmiş olsalar da, Tampliyeler kendi ağızlarıyla kendilerini mahkum etmişlerdi bile."

Gabrielle M. Spiegel

demolaydegree.jpg

"Aslında, Fransa'da sorgulanan 138 kişinin 123'ünün en iğrenç suçları bile kabullenmeleri hiç de şaşırtıcı sayılmamalı. Zira, ortaçağda, insanların baskı ve işkence altındayken yeminler ederek itiraflarda bulunmaları ve daha sonra, kendilerini güvende buldukları zaman, yeminlerinden vazgeçip itiraflarını reddederek, "günahlarının bağışlanmasını istemeleri" (absolution), olağan ve yasalarca kabul edilmiş bir durumdu. "Absolution" dinsel bir uygulama olarak çok yaygındı.

"En başta, hırçınlıkla reddettiği eşcinsellik suçlaması ile aşağılanan Jacques de Molay bile sonradan bu stratejiye sığınmıştı. Büyük Üstadın itirafları, her ne kadar politik bir taktik eseri olsalar da, kardeşlerini pek kızdırmıştı. Kendisine yöneltilen her suçu kabullenen, gönüllü bir işbirliğine girerek, "puta taptıklarını" bile itiraf eden tarikat hazinecisi Fra. Hugues de Peyraud'nun tutumu ise tüm Tampliyeleri korkuya düşürmüştü. Carcasonne'da iki kardeş "Baphomet" adını verdikleri bir puta taptıklarını kabul etmişler; Floransa'lı bir başka Tampliye de bu putun adının "Mahomet" olduğunu ileri sürmüştü. Bir başkasının itiraflarında da, putun uzun sakallı ama gövdesi olmayan bir heykel olduğu ileri sürülmüştü. Kraliyet ajanları, büyük bir heyecan içinde, adı geçen bu putun peşine düşmüşler ve tarikatın kutsal eşyaları arasında metal kaplamalı bir kafatası bulmuşlardı."

"Aslında, tüm bu puta tapma itirafları, sonsuz acı ve umutsuzluk altında, insanların ne akla hayale sığmaz şeyler uydurabildiklerini göstermiş, böylece işkence altında sağlanan diğer kanıtların da değersizliğini açığa çıkarmıştır."

Desmond Seward, The Monks of War

 

molay2.jpg"İngiltere, Aragon, Navarre (Philip'in büyük oğlu Louis'nin yönetiminde), Majorca, Kastilya, Portekiz, İtalya ve Almanya'daki yargılamalar incelenirse, sadece Fransa ve Fransa yönetimi altındaki ülkelerde, Tampliyelere karşı ileri sürülen suçlamaların itiraf edildiği ortaya çıkmaktadır. Bu durum, Fransız yönetiminin işkence uygulamasının bir sonucudur. Yasaların devletin işkence yapmasını yasakladığı İngiltere ve Aragon'da, itiraflar ancak Papalık ve engizisyonun sorguyu ele alıp işkence uygulamasından sonra elde edilebilmiştir. İşkence uygulanmadan alınan itiraflar için tek istisnayı "absolution"un gücüne güvenen İngiltere Tampliyeleri oluşturmuştur."

 

Gabrielle M. Spiegel

 

"İngiltere'de Tampliyeler, kilisenin kendilerine yönelttiği suçları yani kendi sapkınlıklarını yeminle kabul ederek ve sonradan günahlarının bağışlanmasını (asbolution) talep ederek, az bir ceza ile kurtulacaklarını ve kilise nezdinde affedilerek yeniden özgür olacaklarını biliyorlardı. Bu reddedilmeyecek bir fırsattı ve İngiltere'deki tüm Tampliyeler bu şansı değerlendirdiler. Kamu karşısına çıkarak itiraflarını yaptılar, "absolution" talebinden sonra cezalarını çekmek için manastırlara kapatıldılar. Ceza süresi dolunca, bir çoğu Hospitalyelere katıldı; diğerleri ,kilisenin bir rahibin yemek ve giyimi için tahsis ettiği asgari gelire razı olarak, dinsel yaşama devam ettiler."

John J. Robinson, Dungeon, Fire and Sword

 

burn2.jpg(5) Papalık Yasakları

"Templiyelerin Haçlı Seferleri esnasında, nasıl ölümü göze alarak dövüştükleri dikkate alınırsa, onların masum olduklarına inanmak pek zor olur...En keskin suçlamaların Albi bölgesinden gelmesi elbette basit bir rastlantı değildir; Nogaret Provence'lı, Esquiu ise bir Katalan'dır. Bu bölgedeki yerel Tampliye örgütü, Katar sapkınlığının zirveye çıktığı bir önceki yüzyıl boyunca, kendi kumandanlıklarını birer Katar hücresine dönüştürmekten çekinmemişlerdi. Katar'ların son kalelerinin 1244 yılında düşmesinden hemen önce ortadan yok olan Katar hazinesini ele geçirmek amacıyla, Tampliyeler kaçak sapkınları kendi aralarına kabul etmişlerdi. 1307 yılına gelindiğinde, aslında Katarizm tümüyle yok edilmiş bulunuyordu. Ancak, Tampliyeler arasında Katar inancı ve anıları hala canlıydı. İşte bütün bunlar, Tampliyelere yöneltilen şeytana tapma, gizli ayinler yapma, eşcinsellik gibi suçlamalara kaynaklık etmiş olabilir, zira bu aynı suçlamalar zamanında Katar'lara da yöneltilmişti."

Desmond Seward, The Monks of War

 

"Tampliyelerin Katarizmle bağdaştırılmaları tümüyle bir saçmalıktan ibarettir. Bu yanlışlık, bir Tampliye Büyük Üstadı olan Bertrand de Blanquefort'un, oldukça benzer bir isim taşıyan, Bertrand de Blanchefort adlı bir Katar soylusu ile karıştırılmasından doğmuştur. Gerçekten de, Latince metinlerde iki isimde "Blancofortis" şeklinde geçmektedir. Ancak, Tampliye Büyük Üstadı Guyenne'lidir ve Languedoc'taki Katar'larla hiçbir ilgisi yoktur."

Noel Currer-Briggs, The Shroud and The Grail

 

"V. Clement 1305 yılında papa seçildikten sonra, sarayını Roma'dan Avignon'a taşıdı. Papalar bu tarihten itibaren tam 70 yıl Avignon'da oturdular (Kilise tarihinde ikinci Babil esareti diye anılan dönem). İsa'nın yeryüzündeki bu yeni temsilcisi, V. Clement, sağlığı yerinde olmayan ve zayıf karakterli bir adamdı. Üstelik, seçilmesini yüklü rüşvetler dağıtarak sağlayan Philip'ten pek çekiniyordu."

"Papa, önceleri, Tampliyelerin başına gelenlere karşı çıktı ve 27 Ekim 1307 tarihinde Fransa'da engizisyonu askıya aldı. Ancak, sonradan Philip, olağandışı bazı ipuçları bulduğunu, örneğin; Fra. Jacques de Molay'ın itirafta bulunduğunu söyleyince, Kasım sonlarında, Papa ikinci bir "bull" (papalık emirnamesi) ile tüm Tampliyelerin tutuklanmasını emretti. Hristiyan dünyasının her tarafında soruşturmalar başladı. Ocak 1308'de, bir ölçüde isteksiz de olsa, İngiltere'deki Tampliyeler de tutuklandı. Bunu İrlanda ve İskoçya izledi. İskoçya'da yakalanan Tampliyelerin, ikisi dışında tümü, sonradan kaçarak Robert Bruce'un gerilla ordusuna katıldılar. Sonradan İskoçya kralı olan Bruce, Tampliye örgütünün yasal olarak ortadan kaldırılışını asla kabul etmedi."

"İspanya ve ta uzaklardaki Kıbrıs'tan, Tampliyelerin suçsuz olduğuna dair haberler İngiltere'ye ulaşıyordu. İngiliz kraliyet sorgucuları da onları suçsuz bulmaya başlamıştı. Elde bulunan elli kadar Tampliyenin sorgularından hiç bir kanıt elde edilemedi. Papa'nın isteği ile 1310 yılında yapılan ikinci bir sorgu da sonuç vermedi. Sonunda Papa, İngiltere kralı II. Edward'a işkence kullanımını emretti. Edward, bu buyruğa karşı çıkmadı ama "organ koparma, yara açma ve şiddetli kan akıtma" olmayacak koşullarını ileri sürdü."

Desmond Seward, The Monks of War

 

"Tüm dinsel sapkınlıkların önlenmesi, ortaya çıkarılması ve cezalandırılması konularında sorumluluk öncelikle engizisyondaydı. Engizisyon ise tümüyle Dominiken tarikatının ellerine teslim edilmişti. Güney Fransa'daki Katar sapkınlarına karşı amansız mücadelesi ile adını duyurmuş olan İspanyol rahip Dominic Guzman (sonradan Saint Dominic) tarafından kurulmuştu bu tarikat... 1311 yılında, Papa tarafından İngiltere'ye gönderilen Dominiken işkenceciler "Tampliyelerin gizlerini korumak amacıyla sadece kendi rahiplerine günah çıkarttıkları ve özel durumlarda bazı günahları için "absolution" talebinde bulunabilecekleri" bilgilerinden başka bir şey öğrenemediler."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...