coldhellangel Oluşturma zamanı: Temmuz 16, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 16, 2008 Pek çok kaynak ve resim incelendiğinde iblislerin tarihte ilk dinlerle birlikte ortaya çıktığı söylenebilir. İyi ve kötünün sonsuz savaşında, kötünün değişmez temsilcisidir iblisler. Farklı dinlerin ve inanç sistemlerinin onlara bakış açıları değişse de bazen bambaşka iki coğrafyada çok benzer tasvirlerine rastlamak mümkündür. Günümüzde ise popüler kültürün sıkça kullandığı malzemelerden biri olan iblisler, senaryolar gereği oldukça çeşitlenmiş, efsane ve eski yazılardakilerden oldukça uzaklaşmışlardır. Bu yüzden bir kısmı sahip oldukları lanetler veya güçlerle hepimizin bildiği isimler olsalar da pek çoğu hakkında adından fazla birşey bilmeyiz. Bildiklerimiz ise, filmler, kitaplar veya bilgisayar oyunlarından öğrendiğimiz, yaratıcılarının zihinlerindeki abartılı imaj ve karakterlerdir. Biz de bu karmaşanın ardındaki gizemli ve ürkütücü gerçekleri ortaya çıkarmak için ilk özel dosya serimizde iblislerden bahsedeceğiz. Gerçekler için günümüzden biraz uzaklaşıp, iblislerin tarihteki saklı kalmış tasvirlerine göz atacağız. Neyi ne için yaptıkları, nasıl yok oldukları ya da hala nasıl olup da aramızda dolaştıklarını araştıracağız. Onları sadece kazığa bağlayıp yakmayacak, nerden geldiklerini ve onların korkunç yüzleri ardındaki bilinmeyen hikayelerini öğrenmeye çalışacağız. İlk iblis dosyamız, çok eski dönemlere ait ama hayal etmesi bugün bile korkunç dişi iblisler hakkında: Gorgonlar. Not:Burada anlatılan herşey eskilerin anlattığı gibidir... Gorgo kökü Yunanca’da “korkunç, berbat” demektir. Yunan mitolojisine göre Gorgonlar "korkunç", dişi canavarlardır. Deniz Tanrısı, Phorcys ve Ceto’nun kızlarıdır. Sivri köpek dişleri ve saçları yerine de zehirli yılanları vardır. Bazı kaynaklar Gorgonların altın kanatlara ve pirinç pençelere sahip olduğunu da söyler. Tüm özellikleri içinde onların en bilinen ve eşsiz özelliği ise bir Gorgon'un suratına bakmanın o kişiyi taşa çevireceğidir. Gorgonlar üç kızkardeştirler. Bunlar Medusa, Euryale ve Stheno'dur. Eski Yunan vazo ressamları Medusa ve kardeşlerini canavar formunda doğmuş korkunç yaratıklar olarak resmetseler de beşinci yüzyıldan itibaren heykeltıraşlar ve ressamlar tarafından güzel ve korkutucu olarak tasvir edilmeye başlandı. Medusa: Kardeşlerden tek ölümlü olandır. Bu yüzden insanların kahramanı Perseus tarafından öldürülebilmiştir. Perseus, Graeae'nin ona verdiği ayna ile Medusa'ya bakabilmiş ve böylece kafasını taşa dönüşmeden kesebilmiştir. Bazı kaynaklar ise Hermes(Merkür)'in ona verdiği orak ve Athena'nın verdiği ayna ya da kalkan ile onu öldürdüğünü söyler. Kafasını kestikten sonra Medusa’nın boynundan denize sıçrayan iki damla kandan Chrysaor ve Pegasus doğmuştur. Bazı kaynaklarda kafası kesildiğinde Medusa'nın hamile olduğu yazar. İki çocuğun da babası "Deniz Tanrısı Poseidon"dur. Bir diğer kaynak ise Medusa'nın boynundan fışkıran her bir kan damlasının yılanlara dönüştüğünü söylemektedir. Perseus, Medusa'nın kafasını kestikten sonra onu, taşa çevirme laneti ile, bir süreliğine silah olarak kullanmıştır. Eve, annesinin bulunduğu adaya döndüğünde, annesinin kralla zorla evlendirilmeye çalışıldığını görür ve ona “Anne, gözlerini kapat der.” Medusa’nın kafasını havaya kaldırır. Onu gören herkes lanetten ötürü bir anda taşa dönüşür. Daha sonra ise Perseus Medusa'nın kafasını Athena'ya verir ve Athena'da onu kalkanına yerleştirir. Başka bir kaynağa göre ise Perseus Medusa'nın kafasını Argos'taki pazar yerine gömmüştür. Ovid'e(Romalı bir şair) göre ise Medusa'nın kafasındaki yılanlar Athena'nın lanetidir. Medusa çok güzel bir kızdır ve altın sarısı saçları Poseidon'u cezbeder. Poseidon, Athena'nın bir tapınağında Medusa ile birlikte olur ve Athena buna karşılık Medusa'nın saçlarını yılanlara dönüştürür. Yüzünü de o kadar çirkin yapar ki, suratına kim bakarsa taşa dönüşür. http://img293.imageshack.us/img293/1049/605cg5.jpg Euryale: Euryale’in kelime anlamı “uzun-sıçrayan”dır. Yunan mitolojisindeki ölümsüz Gorgon'lardan bir diğeridir. Euryale kardeşlerin en büyüğüdür ve diğerleri için bir anne figürü gibidir. Tıpkı kardeşleri gibi Euryale'da baktığı her canlıyı taşa çevirirdi. Euryale’e hikayelerde genellikle yüksek sesli çığlıkları ile değinilir. Özellikle Medusa’nın Perseus tarafından öldürüldüğü hikayede. http://img293.imageshack.us/img293/5569/610yn0.jpg Stheno: Stheno Yunanca’da “güçlü” demektir. Stheno’da kardeşleri ile aynı özelliklere sahipti ve aynı kanı taşıyordu. Medusa’nın ablası ve Euryale’in kardeşiydi. Ortancaları olmasına karşın ikisinden de daha çok kişiyi öldürmüştü. Pek çoğumuz zaten onların efsaneleriyle bir şekilde karşılaşmışızdır ama, Gorgonlar hakkındaki, yukarıdaki hikayeleri çok azımız tam olarak biliriz. Onları korkunç birer iblis, şeytan tohumu olarak görürüz, var oluşlarını salt kötülüğe mal ederiz. Onları öldüreni kahraman ilan eder, hikayelerimizde sadece bir canavar olarak tasvir ederiz. Oysa yansıtıldığının aksine onlar kötü olmak için doğmamışlardır. Örneğin Medusa’nın tek suçu güzel olmaktı kardeşleri gibi korkunç bir lanete maruz kalmak için. Euryale ve Stheno’nun laneti ise ailelerinin günahıydı. Onlar açısından hüzün dolu, gözyaşlarıyla karanlık mağaralarda geçen hayatları bizler için korkunç kabuslardır. Aslında kötülüğün altında yatanın çoğu zaman haksızlık ve bir başkasının suçunun bedelini ödemek olduğunu hatırlamak için güzel bir örnek bu hikaye. Onların da bir zamanlar bizim gibi olduğunu ve bizim de birgün onlara dönüşebileceğimizi hatırlamak için… Unutmayın ki hiçbirşey nedensiz doğmaz, bir iblis bile… alıntıı -------------------- İblisler - Jikininki İblislerdeki ikinci konumuzda bize çok tanıdık gelecek bir türe farklı bir kültürün gözünden bakacağız. Hollywood'un plastik makyajlı vazgeçilmez karakterleri, "Resident Evil" serisinin hayat kaynağı ve George A. Romero'nun varoluş sebebi... Hayal gücü geniş yazarlar ve her zaman daha korkuncu tasarlamaya çalışan çizerler olmadan, sadece sıradan insanlar ve gerçek inançlarından yola çıkarak onları anlatmaya çalışacağız. İşte karşınızda, Jikininki... Japonca’da insan yiyen hayaletler demek olan “jikininki” Japon Budizmi’nde yer alır. Bunlar aç gözlü, bencil veya inançsız kişilerin ölümden sonra insan cesedi yemek üzere lanetlenmiş ruhlarıdır. Geceleri yeni ölmüş insanların cesetlerini ve ölülere bırakılmış yiyecekleri ararlar. Bazen de değerli şeyler için cesetleri soyarlar ve bunları yerel otoritelerin onları rahat bırakmaları için rüşvet olarak kullanırlar. Bunun yanında jikininki durumundan dolayı yas tutar ve iğrenç arzusundan, açlığından tüm varlığıyla nefret eder. Jikininki’nin genelde çürümekte olan kadavralara benzediği söylense de insanlara ait olmayan pençe eller veya parlayan gözler gibi özellikleri vardır. Korkunç bir görüntüleri olduğu söylenir ve onu gören her kim olursa olsun korkudan dona kalır. Ancak birkaç hikayede bazı “jikininki”lerin kendilerini sihirle normal insanlar gibi gösterebildiği, hatta bu şekilde normal bir insan gibi hayatlarını sürdürebildikleri söylenir. Son olarak “jikininki”ler hatırlanma veya belirli adaklarla özgürlüklerine kavuşturulabilirler. Bir efsaneye göre Muso Kokushi adında inançlı bir rahibin yeni gömülmüş bir bedenin yanında gözcülük yaparken ortaya çıkan bir “jikininki”yi dualarıyla durdurduğu ve özgürlüğüne kavuşturduğu söylenir. Görüldüğü üzere, jikininki günümüzde kullandığımız adıyla zombilere oldukça benziyor. Şimdi ise aralarındaki farklara ve aslında tıpatıp aynı olan benzerliklere değinelim. Zombilerden farklı olarak, jikininkilerin hayalet olduğu söylemi ölümden döndüğü için kullanılmış gibi gözüküyor. Çünkü çoğu kültürde, nasıl döndüğünden bağımsız olarak ölümden geri dönen herşey hayalet olarak adlandırılır. Çürüyen kadavralara benzemesi ise zaten jikininkinin hayaletten çok, bedeni yaşayan ölüye dönüşmüş bir ceset olduğunu ve zombi imajını tasvir ediyor. Ölümden sonra bastırılmaz bir açlıkla hayatta kalma ve insan etiyle beslenme fikri de kulağa çok yabancı gelmiyor. Bencil acımasız insanların jikininkiye dönüşeceği inanışı ise insanları her zamanki gibi kötülükten uzak tutmak için kullanılmıştır. Var oluşundan ızdırap çekme ve kendi iğrenç arzularının esiri olma düşüncesi varlıklarından bile habersiz olan beyinsiz yamyamlara dönüşme fikrinden daha ürkütücüdür. Ölümden dönen bu varlıkların sıradan insanlar gibi yaşayabilecekleri ve tanıdığımız herhangi biri olabileceği düşüncesi de tıpkı vampirler gibi tuhaf insanların davranışlarını açıklamak ve onlardan uzak durmak için bir sebep bulmak olabilir. Görünüşleri dışında tüm bu bilgiler, tahmin ve inanışlardır. Bu yüzden jikininkiler görüş ve davranış itibarı ile Japonya'da ortaya çıkmış zombilerdir diyebiliriz. Farklı bir medeniyetin olaylara bakışının zaten asla bilinemeyecek konularda farklılıklar yaratması beklenen birşeydir ve bu farklılıkların sebeplerine kısaca değindik. Ancak tüm farkları göz önünde bulundurduğumuzda bile bu efsanenin kafamızda yarattığı imajın tıpkı zombilere benzemesi tesadüf değildir. Burada birbirinden uzak ve farklı kültürlerin ortak bir iblisi nasıl yarattığı sorusu akla geliyor. Efsanelerden ün yapan gezginler ya da konuşmayı seven tüccarlar bunun sebebi olabilir. Tüm insanların ortak korkularının yaratıcılıklarını aynı şekilde etkilemeleri de bu durumu açıklamakta kullanılabilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.