Jump to content

Hitler...Parapsikoloji...Gizli Örgütler...Ve Nazi Almanyası...


whitepower

Önerilen Mesajlar

Kimilerine göre mesih,kimilerine göre sapık ruhlu bir katil...Ama her ne olursa olsun tarihin gidişatına yön veren sayılı insanlardan biri....Adolf Hitler...Bu başlık altında sizlere hayatını,hitlerin tarih sahnesine çıkmasını sağlayan gizli örgütleri ve Nazi İmparatorluğunu anlatmaya çalışacağım...Artık konuya girsem iyi olur.....

-Adolf Hitler-

20 Nisan 1889 akşamı saat 18:30 da Bavyera sınır boyundaki Branau am Inn kasabasının Gasthof zum Pommer köyünde basit bir evde dünyaya geldi...Bir Avusturya gümrük memurunun üçüncü evliliğinden doğan üçüncü çocuğuydu...Babası Alois Schicklgruber gayri meşru bi ilişki sonucu dünyaya gelmiş ve yıllarca annesinin soyadı olan Schicklgruber'i taşımıştı...Annesi ise Klara Poelz babasının aynı zamanda kuzeniydi ve evlenmeleri için kiliseden onay almak zorunda kalmışlardı....İlk okula Linz kasabasından az uzakta bulunan Fisciham köyünde gitti...Ayrıca okul hayatının bi döneminde iki yıl süreyle "Lambach"daki papaz okuluna gitti...(Lambach ile ilgili bi hikayeyi başka bi başlıkta paylaşmayı düşünüyorum)

Hitler orta okula giderken babası onun bir memur olmasını istiyordu ve babasıyla olan ilk kavgası yine bu dönemde babasının bu arzusu nedeniyle olmuştu...Hitler "Kavgam" kitabında şöyle der:"İlk defa babama karşı muhalefete geçtiğim zaman daha on iki yaşında ya vardım ya yoktum...Memur olmak istemiyordum...Babamın bende bu mesleğe karşı saygı uyandırmak için kendi hayatından anlattığı öyküler bende tam tersi bi etki yarattı..Bir masa başında özgürlükten uzak olacağımı düşündükçe midem bulanıyordu.."

Orta okul hayatında düşen notlarını da babasına karşı bir direniş yüzünden diye açıklardı...Ayrıca öğretmenlerinin çoğundan da nefret ederdi...12 Nisan 1942 de yaptığı bi konuşmada şöyle demişti:"Bana ders okutan öğretmenlerime ait anılarım hayatımın en kötü anılarıdır...Dış görünüşleri leş gibiydi...Yakaları yağlıydı...Bu adamlar her türlü düşünce bağımsızlığından yoksun bir proleteryanın ürünleriydiler...Görülmemiş bir cahillikleri vardı...Bunlar ancak çürümüş bir hükümet sisteminin temelleri olabilirlerdi...Ama Tanrıya şükür ki o sistem artık geride kaldı..."

Öğretmenlerinden biri Hitler için şunları söylemişti:"Hitler,belirli noktalarda olmakla beraber,muhakkak ki üstün bir gençti,ama heyecanlıydı.En azından söylemek gerekirse,tartışmayı seven,müstebit ruhlu,kendi düşüncelerine sımsıkı bağlı,huysuz,okul disiplinine uymayan bir öğrenci sayılabilirdi.Çalışkan da değildi.Yoksa üstün zekası olan bu çocuk daha iyi sonuçlar eldeedebilirdi..."

Babası 3 Ocak 1903 de,altmış beş yaşında akciğer kanamasından öldüğünde Hitler ilk kez göz yaşlarına hakim olamamıştı...Babasının ölümünden sonra annesiyle birlikte Linz banliyölerinden Urfahr da basit bir apartmana taşındılar...Kocasının isteğini yerine getirip Adolf'u memur yapmaya çalışan Klara ve Adolf bu yüzden sık sık tartıştılar..Ta ki Hitler bir ciğer rahatsızlığı geçirinceye kadar...Bu rahatsızlık yüzünden uzunca bir süre okula gidemedi ve Tuna kıyısında hayaller kurarak dolaşıp durdu...Bol bol da Wagner operaları dinlemeyi de unutmadı...Hayatının en güzel zamanının bu dönem olduğunu ileride yaptığı bi çok konuşmada söyleyi durdu...Hitlerin tüm bu aylaklıklarına rağmen dünya sorunlarına çok fazla kafa yorduğunu daha sonra arkadaşlarından August Kubizek şöyle anlatmıştır:"Her yerde düşmanlar görürdü...Hemen hemen her zaman birşeylere karşıydı ve dünyaya yabancıydı...Onun hiçbir şeyi hafife aldığını görmedim!"

Daha sonra Viyana'ya gitti...İlk gidişinde Viyana onu çok ama çok etkilemişti....Annesinin yanına geri döndükten sonra sürekli Viyanayı düşünüyordu...21 Aralık 1908 de annesinin ölümü Adolf'u çok derinden yaraladı...Ve yeniden Viyana gündemine geldi çünkü çalışıp para kazanmalı ve kendisine bakmalıydı,artık tek başınaydı...1909 ve 1913 yılları arası Hitler için gerçekten çok sıkıntılı geçmişti...Bu dönemde ufak tefek hayatta kalmasına yetecek kadar para kazandığı işlerde çalıştı,kar temizledi,halı silkeledi,tren garında çanta taşıdı...Bazen de yaptığı ufak tefek resimleri satıyordu...O dönemde zorlanan Hitler aynen şunları söylüyordu:"O sıralarda açlık benim tek muhafızımdı.Bir an bile benden ayrılmadı...Hayatım bu merhametsiz dostla devamlı bir savaştan ibaretti..."Beden işlerindeki bütün o tembelliğine rağmen bitmek tükenmek bilmeyen bir okuma düşkünlüğü vardı...Yine kendisi bu durumu şöyle anlatmıştır:"O sırlarda okumadan duramıyordum.İşten arta kalan zamanlarımı okumakla geçiriyordum.Böylece bu gün bile hala yararlanmakta olduğum bilginin temelleri o yıllarda atıldı."

Kısaca çocukluk ve gençliğine değindiğim bu bölümü ekte sunacağım resimlerle tamamlıyorum...Yakında siyasi fikirlerinin doğuşundan NSDAP ı kurup siyasete atılacağı döneme kadar olanları sizlerle paylaşacağım....

http://www.gnosis.gen.tr/forum/attachment.php?attachmentid=1206&d=1165846081

http://www.gnosis.gen.tr/forum/attachment.php?attachmentid=1207&d=1165846128

http://www.gnosis.gen.tr/forum/attachment.php?attachmentid=1208&d=1165846243

http://www.gnosis.gen.tr/forum/attachment.php?attachmentid=1209&d=1165846295

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

-Hitler Ve Filizlenen Siyasi Fikirleri-

Bunların bir tanesi hariç orjinal fikirler değildi.Avusturya'nın fırtınalı politikasından ve hayatından toplanmış bir takım ham fikirlerdi.1860 yılında İtalyanlar Avurturya'dan ayrıldı.1867 de Macarlar Almanlarla eşit haklara kavuştu.20. yüzyılın başlarında ise Çekler,Slovaklar,Sırplar,Hırvatlar ve geri kalanlar eşitlik hiç olmadı özgürlük istiyor,milliyet çatışmaları Avusturya politikasına yön veriyordu...İşte o dönemler Hitlere göre yalnızca egemen ırk olan Almanlar eski mutlak otoritelerini kazandıkları zaman işler düzelecekti.Kendisi bu konuya şöyle değinmiştir:"Alman olmayan ırklar,özellikle Slavlar ve herşeyden önce Çekler aşağı halklardı..Bunları demir bir pençeyle yönetmek Almanların göreviydi..Parlemento dağıtılmalı ve bu demokratik saçma sapanlığa bir son verilmeliydi"....

Siyasetle ilk ilgilendiği dönemlerde Sosyal Demokratlara karşı çok büyük bir tiksinti duymaya başladı.Bu konuda da şöyle demiştir:"Beni en çok kızdıran şey,Cermenliğin sürdürülmesi savaşına karşı olan düşmanca davranışları ve Slav yoldaşlara tatsız bir şekilde hoş görünmeye çalışmalarıydı...Bir kaç ayda yirmi otuz yıl içinde varılabilecek bir sonuca ulaştım..Sosyal erdem ve kardeşçe sevgi maskesi altında saklanan zehirli bir o...yu tanıdım."...

Viyana günlerinde sürekli işçi gösterilerine gider ve oraların havasını alırdı...Daha sonra Sosyal Demokrat basını takip etmeye başladı...Liderlerin söylevlerini inceledi,siyasi teknikleri ve sonuçları üzerine kafa yormaya başladı...Ve yine bu dönemde ileride kendisinin onlar karşı kullanacağı en büyük silah olan "propaganda"yı yine sosyal demokratlardan öğrendi.Kavgam kitabında politikada güzel söz söylemenin önemini şöyle anlatmıştır:"Tarihte büyük dinsel ve siyasal akımları başlatan güç,bilinmeyen bir zamandan beri söylenen kelimelerin esrarlı gücünden ve yalnız bundan doğmuştur.Büyük halk yığınları ancak konuşma gücüyle harekete geçirilebilir.Bütün büyük hareketler halk hareketleridir.İnsan ihtiraslarının ve heyecanlarının yanardağ gibi patlamasıdır.Bu heyecanları ya zalim bir felaket tanrıçası ya da halkın içine salınan sihirli bir söz harekete geçirir..."

Bu dönemde aynı zamanda Yahudi karşıtı basınla da tanıştı.Yahudilerin fuhuş ve benzeri konularda çok fazla sorumlulukları olduğunu farketti ve "o an sırtımdan aşağıya soğuk terler boşandı" der. "Yavaş yavaş bu adamlara karşı kin duymaya başladım...Bu benim en büyük manevi uyanışım oldu..Artık ödlek bir kozmopolit olmaktan çıktım ve bir Yahudi-Düşmanı oldum..."

-Hitler Birinci Dünya Svaşında-

1914 yılında Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla birlikte yine Hitler'in hayatındaki gizemlerden biri olan durum gerçekleşti ve kendisi bir Avusturya vatandaşı olmasına rağmen Bavyera ordusuna gönüllü olarak girdi..Ve insan üstü başarılar sergileyerek bir çok şeref madalyası aldı...Ayrıca o dönemde aynı birlikte olan bir askerin anlattığına göre savaş sırasında yine Hitler ve gizli güçleri konusunda kafaları karıştıran bir olay yaşadı cephede...Bir gün diğer askerlerle birlikte siperde konservesini yerken kimseye bir şey demeden kalkar ve bir kaç metre ilerideki sipere yine tek kelime etmeden oturur ve hiçbişey olmamış gibi yemeğine devam eder...Ve Hitler siper değiştirdikten saniyeler sonra az önce kalktığı sipere büyük bir gürültüyle bomba düşer....

-Nazi Partisi Doğuyor-

10 Kasım 1918 de Berlin'in kuzeyinde bir hastanede yatmaktaydı ve "yüzyılın en büyük alçaklığı" dediği şeyin haberini o zaman hasta yatağında aldı...Savaş kaybedilmiş,Kayzer tahtı bırakıp kaçmış ve Almanya İtilaf Devletlerinin eline düşmüştü...İngilizlerin yapmış olduğu zehirli gaz saldırısıyla gözlerinden yaralanıp hastanede yatan Hitler aldığı bu haberle bir kez daha göz yaşlarına hakim olamamıştı...1918 Kasımının sonunda Münih'e döndüğü zaman burayı da tanıyamadı...Münih'te ihtilal çıkmıştı.Bir gün eline Anton Drexler'in kurucuları arasında olduğu Alman İşçi Partisi'nin boşürü geçmiş ve bu partiye üye olmak için başvuruda bulunmuştu.Partiye kabul bilgisi eline ulaştığında ve ilk toplantıya gittiğinde tam bir hayal kırıklığına uğramıştı..İzbe bir birahanenin arka odalarından birinde bir kaç kişinin bulunduğu bir toplantıydı bu.1920 yılının başlarında parti propagandasını eline alan Hitler 24 Şubat 1920 günü geniş bir halk kitlesi önünde ilk konuşmasını yaptı ve kendi değimiyle konuşması sona erdiğinde salon alkış sesleriyle inlemişti.Hitler bu konuşma sırasında Alman İşçi Partisi'nin 25 maddesini ilk defa ilan etmişti.Nisan 1920de ise partinin adını Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'ne çevirdi ve bir madde daha koyarak bu 25 maddeyi değişmez ilan etti...Bir süre sonra Hitler kalın enseli eski askerleri "kol kuvveti kıtaları" Ordnertruppe,halinde örgütledi ve Berlin hükümetinin gazabından sakınmak için partinin "Jimnastik ve Spor Kolu" adı altında gizledi.Bir süre sonra bu topluluklar Nazi parti toplantılarında düzeni sağlama görevinin dışında başka parti toplantılarını basıp dağıtmakla da uğraşmaya başladılar.1920 yılının yazında Hitlerin,partinin,Almanya'nın ve tabi dünyanın kaderini değiştirecek bir fikir belirdi kafasında.Partinin o ana kadar halkı etkileyip uğrunda çarpışacakları bir bayrağı ve bir amblemi yoktu.Ve yoğun uğraşlar sonucu meşhur gamalı haçlı "swastika" bayrak ve amblemi doğdu.Hitler Kavgam'da gamalı haç için şöyle der "O gerçek bir semboldür.Kırmızıda hareketin sosyal fikri,beyazda milliyetçilik,gamalı haçta ari insanın zaferi için yürüttüğü savaş görülür."

Siyah metal bir gamalı haçın çevresinde gümüş renkli bir çelenk ve çelengin üstünde bir kartal vardı.Altında metal bir dikdörtgen,üzerinde NSDAP harfleri yazılıydı.Daha altında saçaklar sarkıyordu.Bayrağın üstünde ise şu sözler yazılıydı "DEUTSCHLAND ERWACHE! (Almanya Uyan!)

Bunlar belki sanat değildi ama inanılmaz bir propagandaydı ve partiyle birlikte Hitler'in yükselişi artık başlamıştı....

http://www.gnosis.gen.tr/forum/attachment.php?attachmentid=1210&d=1165850917

http://www.gnosis.gen.tr/forum/attachment.php?attachmentid=1211&d=1165850927

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir süre sonra partinin kasası dolmaya başlamıştı...Bu paraların nereden geldiği konusunda birbirinden farklı düşünceler vardır...Kimi ordunun yolladığını kimi sendikacı işçilerin sesini keseceği için fabrikatörlerin yolladığını kimileri de gizli örgütlerin yardımının olduğunu söylemektedir...Aslında hepsi doğru demek daha yerinde olur...1923 yılının başında Hitlerin eline parti propagandasını yapabileceği bir gazete geçmişti "Voelkischer Boebacher"...

-O Dönemler Alman Ekonomisine Kısa Bir Bakış-

1923 Ocak ayında,Ruhr'un işgalinde bir dolar 18.000 marka yükselmişti.Haziranda bu rakam 160.000 Marka.Ağustosta ise 1 dolar 1 milyon mark olmuştu...Kasım ayı ise artık Almanyanın tamamen bittiğini gösteriyordu 1 dolar 4 milyar mark olmuştu,daha sonra ise trilyonlara gitti bu rakam...

-Konunun Devamı-

Hitler partinin yükseldiği ekonomininse bittiği bu dönemde artık şartların kendi lehine döndüğünü hissetmiş ve şu sözleri kullanıp halkın isteklerine tercüman olmuştu:"Hükümet bu kağıt parçalarını hiç aldırmadan basıp duruyor,çünkü baskı durursa hükümet çökecek...İnanın bana sefaletimiz daha da artacak...Alçaklar işlerini daha da yoluna koyacak...Neden?Çünkü devletin kendisi hırsız!Eğer halk bir yanda milyarlar dururken açlıktan ölmekten korkuyorsa şu sonuca varmalıdır;Genellikle halkı dolandırma fikri üzerine kurulmuş bir devlete artık boyun eğemeyiz...Biz bir diktatörlük istiyoruz..."

-BiraHane Darbesi-

8 Kasım 1923 akşamı saat dokuza çeyrek kala S.A kıtaları başka bir fikir adamı olan Kahr'ın konuşma yapmakta olduğu Buergerbraukeller'i kuşattı ve Hitler salona girip bir masanın üstüne çıktı ve dikkatleri üzerine çevirmek için havaya silahıyla ateş etti.Hitler kürsüye doğru ilerleyerek bağırdı "İhtilal başlamıştır!"Hitler bu sırada bir çok olmamış şeyi söyledi ordu ve polisin gamalı haç altında toplanıp şehre ilerlediği gibi..Ama silah ondaydı ve hiç de blöf yapar bir hali yoktu:)Hitler içeride bulunan bazı üst düzey insanlarla bir odada konuştuktan sonra yeniden kürsüye çıktı ve orada bulunanlara son sözlerini söyledi:"Şimdi artık beş yıl önce askeri bir hastanede gözlerinden sakatlanmış bir hasta olarak yattığım sırada kendi kendime tmiş olduğum yemini yerine getirmek istiyorum.Bu günün sefil Almanyasından,kudretli büyük,hür ve muhteşem bir Almanya yükselinceye kadar,rahat ve huzur görmemeye yemin etmiştim!"

Ancak bu girişim akşam saatlerinde tersine dönmüş ve Hitler başarısızlığa uğrayıp diğerleri gibi tutuklanmış ve mahkemeye yollanmıştı....

-Vatana İhanet Davası-

Hitler ve yakın arkadaşları vatana ihanet suçundan yargılandığı sırada Hitler yargıçların ve bütün dünya temsilcilerinin önünde bağırıyordu:"Sorumluluğu yalnız ben üzerime alıyorum.Ama ben bu yüzden suçlu değilim.Eğer ben burada bir ihtilalci olarak duruyorsam,ihtilale karşı bir ihtilalci olarak bulunuyorum.1918 hainlerine karşı vatana ihanet diye bir suç olamaz!"

Diktatör olmaya çalışmakla suçlandığında ise şu sözleri söyledi:

"Diktatör olmak üzere doğmuş olan insan buna zorlanmış değildir.O bunu iradesiyle ister.Onu kimse ileri itmez.O kendi kendini ileri götürür.Bunda alçak gönüllülüğe aykırı birşey yok.Bir halkı yönetme görevine çağırıldığını hisseden bir insanın Beni isterseniz ya da yanınıza alırsanız sizinle işbirliği yapacağım demeye hakkı yoktur!Hayır!İleri atılmak onun görevidir!"

Hitler öylesine etkileyici konuşmalar yapıyordu ki neredeyse izleyenler ve onu yargılamak için orada bulunanlar alkışlayacaklardı...

Hitler parmağını yargıçların üzerine doğrultup sözlerine devam etti:"Çünkü baylar bizlere hükmü verecek olan sizler değilsiniz!Bu hükmü tarihin ebedi mahkemesi zaten vermiş bulunuyor.Bize vereceğiniz hükmü biliyorum ama o mahkeme bize vatana karşı ihanet suçu işlediniz mi diye sormayacaktır..O mahkeme bize kendi halkı ve anayurdunun iyiliğini isteyen insanlar olarak hüküm verecektir!Bizim için isterseniz bin kere suçlu diyin ama o mahkeme bizi beraat ettirmiştir!!!"

Ancak tüm bu konuşmalarına rağmen Hitler 1 Nisan 1924 tarihinde hapse atılmıştır....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

-Kavgam(Mein Kampf) Ve III Reich'a Doğru-

Hitler hapiste olduğu bu dönem içerisinde günümüzde hala insanları etkilemekte olan ünlü kitabı Kavgam'ı yazdı...Aslında Hitler kafasındaki isim "Yalanlara,Budalılığa ve Korkaklığa Karşı Dört Buçuk Yıllık Savaş" tı...Yayınevi ise bu başlık satışlarını etkiler diye ismi mein kampf olarak değiştirdi...Kitap 1925 de 9.473 adet sattı,1926 da 6.913,1927 de 5.607,1932 de ise tamı tamına 90.351'e çıkmıştı...Ancak esas patlama 1940 yılında oldu tam 6 milyon adet satılıp o dönemde incilden daha fazla okunmuştu...Hitler bu kitabında çocukluğundan siyasi fikirlerine kadar bir çok konudan bahsetmişti aşağıda kavgam'dan Hitlerin olaylara bakış açılarını ve Almanya ile dünyanın geleceğini nelerin beklediğini ta o zaman sölediğini gösteren bazı yazılar okuyacaksınız....

"Almanya,daha çok Rusya'nın zararına olacak şekilde doğuya ilerlemelidir"

"Tabiat bir toprağı herhangi bir ulusun olsun diye yaratmamıştır,tam tersine bu toprak onu alacak kuvvetteki halk içindir.Zamanla kendini koruma kanunu harekete geçecektir.Dostça yollardan başarılamayan işleri yumruk yapar!"

"Biz Nasyonel Sosyalistler,atalarımızın altı yüzyıl önce yarıda bıraktığı işe yeniden başlayacağız.Almanların yüzünü doğudaki topraklara çevireceğiz!"

"Devletler bir amaçları olmadığı sürece çökmeye mahkumdur.Ve her devletin ülküsel erdemlere ihtiyacı vardır..Şimdiye kadar hiçbir devlet barışçıl ve ekonomik yollarla kurulmamıştır..."

"Evlilik bir amaç olamaz.Evlilik daha büyük bir amaca hizmet etmelidir.Bu amaç da türün ve ırkın üretilip yaşatılmasıdır."

"Boyunduruk altındaki halk kalkıp efendilerinin düzeyine dikilince yani efendisinin dilini kullanmaya başladığında efendi ve uşak arasındaki sınırlar yıkıldı...Ariler kanlarının saflığını,dolayısıyla cennette kendileri için peyledikleri yeri kaybettiler.Irk karışıklığıyla bataklığa gömüldüler..."

"İnsanlar savaşta yenilmezler.Yalnızca saf kanlarında süregelen direnme güçlerini yitirdiklerinde çökerler.Bu dünyada iyi ırktan olmayan bütün insanlar ıvır zıvırdır..."

Daha bir sürü önemli sözüne değinmek isterdim ama iyiden iyiye bu konuya saplanırım diye Kavgam ile ilgili bölümü burada sonlandırıyorum...

verdi. 1924 ve 1929 yılları arasında partisi başarısız oldu. Ancak Dünya Ekonomik Krizinden sonra daha fazla oy kazanabildi (1929). 1930 seçimlerinde yüzde 18 oy ile SPD'den sonra ikinci büyük parti oldu. Hitler'in oyları Katoliklerden daha fazla Protestanlardan, şehirlerden daha fazla kırsal bölge ve kasabalardan, işçilerden daha fazla orta ve üst kesimden geldi.

1932 yılında yapılan üçüncü genel seçim, 31 Temmuz tarihlidir. Seçim sonuçlarından yine parlamentoda çoğunluğu sağlayabilen bir parti çıkmamıştır. Toplam oyların yüzde 37’sini alan Nazi partisi, parlamentoda çoğunluğu saylayamamakla birlikte en çok sandalye sayısına sahip partiydi.

1933 yılının Ocak ayında, Komünistlerin bir genel grevle tüm ekonomiyi işlemez hale getirerek bir “devrimci durum” yaratacakları ya da ülkede içsavaş çıkacağı konusundaki endişeler o derece derinleşmişti ki, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg Hitler’i, Katolik Merkez Parti’yle bir koalisyon kurarak istikrarlı bir hükümet kuracağı umuduyla başbakan atamıştır.

Ancak Katolik Merkez Parti’yle bir anlaşma sağlanamadı. Milliyetçi Parti’nin de desteğini alan Hitler, ülkeyi yeniden bir genel seçime götürmüştür.

Hükümette olmak dolayısıyla devletin tüm olanaklarını kullanan bir seçim kampanyası yürütülmüştür. Öte yandan Hitler, hiçbir şekilde ulusalcı bir sosyalist olmadığını, gerçekte ne olduğunu çok net bir şekilde, gereken yerlere anlatabilmişti. Bu seçim kampanyası sırasında endüstri ve finans-sigorta devlerinden büyük miktarda mali destek sağladılar.

27 Şubat 1933 akşamı Reichstag’ta bir yangın çıkmıştır. Kundaklama olduğu ortadadır. Soruşturma kısa sürede polisi Marinus van der Lubbe adından yarı-deli bir komüniste götürdü. Yangını çıkaranın kendisi olduğunu itiraf etti.

Ertesi gün, Hitler Hindenburg’a, anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname imzalattı. İzleyen günlerde Nazi partisi ve Milliyetçiler dışındaki tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durduruldu.

Herşeye rağmen 5 Mart 1933 günü yapılan seçimlerde Nazi partisinin oyları yüzde 44 düzeyinde kalmıştır. Milliyetçi partilerin oyları düşmüş olmakla birlikte parlamentoda çoğunluk sağlanabiliyordu.

Seçimlerin hemen ertesinde parlamentodan bir “yetki kanunu” çıkartıldı. Bu kanun, Reichstag’ın tüm yetkilerini dört yıl süre ile kabineye devrediyor, ve çalışmalarına bu süre için ara veriyordu.

Ancak böyle bir kanun için parlamentoda üçte iki çoğunluk kararı gerekmektedir. Bu çoğunluk kararının nasıl sağlandığı Nürnberg Mahkemeleri tutanaklarına da geçmiştir. Oylamanın yapılacağı gün parlamento SA tarafından kuşatılmış, bazı Sosyal Demokrat parlamenterler içeri alınmamıştır. Zaten 81 komünis parlamenter de seçimlerden önce göz altına alınmıştı.

23 Mart 1933 günkü parlamento oturumunda “Halkta ve Almanya’daki Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Kanun (Gesetz zur Behebung der Not von Volk und Reicht) adındaki yetki tasarısı kabul edilmiştir.

Bu kararnameyle yürütme ve yasama erklerini eline almıştır. Hemen ardından diğer partileri yasakladı. Büyük bir propaganda faaliyeti yürüterek ve olağanüstü hitabet ve ikna kabiliyetini kullanarak bütün Alman halkını Nazi bayrağı altında birleştirdi. Kendisini, Almanların yanılmaz büyük lideri ilan etti ve halkı da buna inandırdı. Bundan sonra Alman halkı ölümüne kadar Hitler'in peşinden körü körüne gitmiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/3/34/KZ_Birkenau_Hauptgeb%C3%A4ude_320x240.jpg

 

http://www.redruth.cornwall.sch.uk/content/departments/history/gcse/germany/Image8.gif

 

15.jpg

 

1.gif

 

16.jpg

 

17.jpg

 

18.jpg

 

19.jpg

 

2.gif

 

http://www.theology.edu/holocaust.jpg

 

Artık son olarak Hitlerin kendi hayatı ve Nazi Almanyası'ndaki paranormal olaylara geçebiliriz....

--------------------

Faşizmin Kökenleri

 

 

Faşizmi anlayabilmek ve açıklayabilmek için, doğrudan maddi ve ekonomik ölçütlere bağlı birçok değerlendirme yapılmıştır. En azından bu değerlendirmeler kadar çok sayıda olan, olağan sosyo-ekonomik olguların ötesini irdelemeye ve Faşizmin sıra dışı kökenlerini araştırmaya kalkışan diğer yöntemler de ele alınmıştır. Sorun, tıpkı Komünizmde olduğu gibi, Faşizmde de zaman zaman birbirleriyle çelişen birçok farklı uygulamanın bulunmasında yatmaktadır. Örneğin, Alman Nazilerini etkilediği düşünülen pan-Cermenizm ve neo-paganizm gibi akımlar, Katolik köklerden filizlenen İtalyan, İspanyol ya da Güney Amerika faşist akımları üzerinde hiçbir etki yaratmamıştır.3.gif

Bu güne dek, Nazizm birçok değişik perspektif altında incelenmiştir. Wilhelm Reich, Nazizmihalkın cinsel doyumsuzluğunun sonucunda ortaya çıkan kitlesel ‘silahlanma’ olgusu” olarak değerlendirmiştir. Norman Cohn, Nazizm ile Ortaçağ’daki “Lollardlar” benzeri anti-Semit, eskatolojik ve “Binyılcı” (Milleranian) akımların arasında koşutluklar bulmuştur. Tarihçiler, Faşizmi avuçlarına almakta ciddi sorunlarla karşılaşmaktadırlar, zira Faşizm oldukça geniş bir siyasi akımlar yelpazesine, özellikle bilgisiz karşıtları tarafından, yapıştırılan bir etikettir. Faşist akımların bir kısmı kollektivist ya da korporatist iken, diğerleri köktenci bir bireyciliği savunmakta; bir bölümü aşırı Püriten iken, diğerleri tüm ahlak sınırlarını reddetmekte; bazıları emperyalist iken, diğerleri içedönüklüğü seçmektedirler.

Nazizm, özellikle Faşizmin benzersiz bir örneği olarak yakından incelenmeli, tanınmalı ve Nazizmin tarihsel soyağacı belirlenmelidir. İki Dünya Savaşı arasındaki dönemde varlığını sürdüren “Germanorden”, “Thule Gellenschaft”, “Ariosophy” ve “Neo-Tampliyeler” gibi Gizlici Örgütler gerçekten Alman Nazizminin en önemli köklerinden birini oluşturmuştur.

20.jpgHelena Blavatsky

 

 

Ne yazık ki, Nazizm üzerine yapılan araştırmaların çoğu, Nazizmin çok çeşitli Gizlici ya da Gizemci köklerinin hepsini Helena Blavatsky adlı zavallı yaşlı bir Rus kadının kapısının önüne yığmışlardır. Gizlici Alman örgütlerinin bazı “teozofik” düşünceleri özümsemiş oldukları bir gerçektir. Üstelik aynı hevesle Nietzsche’nin bazı öğretilerini de çarpıtmışlardır (Alman ulusçuluğunu bir “budalalık uçurumu” olarak nitelendirdiği ve anti-Semitizme karşı çıktığı bölümler, Nietzsche’nin kendi kız kardeşi tarafından titizlikle ayıklanmıştır). Nietzsche, “Üstün İnsan”dan söz ederken, onun Ari ırktan ya da Alman olacağını asla söylememişti. Benzer biçimde, Blavatsky’nin “Altı Kök Irk” öğretisi – Astral, Hyperborean, Lemurian, Atlantean, Ari ve Geleceğin Irkı – de, Ari ırka pek fazla önem vermiyordu. Blavatsky’e göre, tüm var olan ırklar ve uluslar arasından “mutant” bir nesil gibi yükselecek olan “Altıncı Irk”, diğerleri gibi Arilerin de yerini alacaktı. Unutulmamalıdır ki iktidara geçen Naziler, aynen Masonluğa uyguladıkları gibi, Almanya’da bulunan “Teozofik” locaların çoğunu ve sayısız Gizlici ve Gizemci Derneği de kapatmışlardır.

Blavatsky dışında, Gizlici rol dağılımında sık sık adı geçen başka kişiler de vardır. Örneğin Jung, mitolojiye olan ilgisi, ırksal bilinçaltı üzerine çalışmaları ve özellikle başlangıçta, “Töton” ayinlerini ve gizemci düşünceyi canlandırma çabaları nedeniyle Nazilere destek olması yüzünden en çok suçlanan kişilerdendir. Ne var ki, 1930 yılında hastalarının gördükleri düşler üzerinde yaptığı çalışmasında Jung, düşlerde beliren “büyük sarışın hayvan” arketipini geleceğe yönelik bir uyarı olarak kullanmıştır. Jung Nazizmi, “önderinin –Hitler’in- bilinçaltının arketipleri tarafından ele geçirilmiş olduğu bir kitle psikozu” biçiminde nitelendirmiştir.

Gurdjieff ve Crowley de, olası Nazi destekçileri arasında sözü edilenlerdendir. Ancak, her ikisinin de Fransa’daki direniş hareketinde gizlice çalıştıkları hakkında kanıtların bulunması, bu savı tümüyle anlamsızlaştırmaktadır. “Prieuré de Sion” gibi bir çok gizli örgüt, Nazi Partisi çizgisinde görünmekle birlikte, müttefiklere bilgi sızdırmaktan geri kalmamışlardır. Yine de, “Vichy” Fransa’sı gibi yerlerde Gizlici örgütlerin Nazi taraftarı olarak görünmekten başka çarelerinin bulunmadığını da vurgulamak gereklidir.

 

4.gifGizlici Alman Tarikatları

 

 

Alman Gizlici örgütlerinin bir çok temel öğretiyi İngiltere’deki Hermetik gruplardan ve kıta Avrupa’sındaki Teozofik örgütlerden aldıkları bir gerçektir. Yine de bazı ilkelerde önemli farklar vardır. Özellikle, Ari ırkın gizemci güçlerine verdikleri önem ve alt düzeydeki ırklarla karışması sonucunda Ari ırkının yozlaşmaya başladığı düşüncesi daha önce görülmemiş benzersiz birer yaklaşımdır. “Töton”lara olan düşkünlükleri (Töton uygarlığının Hıristiyanlık tarafından geriletildiğine inanıyorlardı), Kuzey mitlerine, “Rune” yazılarına ve “Svastika”ya olan ilgileri yeni pan-Cermen ulusçuluğun yarattığı atmosferden kaynaklanmaktaydı. Avrupa’daki tüm dillerin tek bir Hint-Avrupa kökeni bulunduğu, ve Hindulardan Helenlere kadar birçok mitin Ari kaynaklı olduğu düşüncesi saygı duyulan dilbilimciler arasında giderek kabul görmekteydi. Diğer taraftan 1905 yılından beri Ruslar, “Protocols of the Elders of Sion” (Zion Bilgelerinin Protokolleri) adlı broşür sayesinde, aşağılık Sami ırkların Bolşevizmi yayarak Avrupa uygarlığının sonunu hazırladıklarını kanıtlamak çabasındaydılar.

Nazi panteonunun önde gelen kişileri olan Oswald Spengler ile Alfred Rosenberg ve onlar kadar önemli olmasa da “Germanorden” örgütünün kurucusu Guido von Liszt gibi düşünürler, Batı’nın giderek gerilediği düşüncesini yaymaktaydılar. Onlara göre bu gerileyişin nedeni, Ari ırkları yönlendiren Faustçu ‘sınırsız’ ilke ile taban tabana karşıt olan ve sürekli olarak Batı’da etki alanını genişleten Doğu Sami ırklarının felsefesiydi. Bu kişiler ayrıca, Picasso ve Gaugin gibi ressamların Avrupa sanatına taşıdıkları ilkel Afrika, Latin ve Polinezya unsurları karşısında dehşete düşmekte ve bunu yozlaşmanın kanıtı olarak görmekteydiler. Modern müzikte ve özellikle caz müziğinde “vahşi ormanların tamtamlarını” sezmekte, buna karşılık Wagner operalarını kendi beğenilerinin örneği kabul etmekteydiler. Gizlici Alman dernekleri, materyalizmin ve rölativizmin güçleri ile gerçek tinsel Ari uygarlığı arasında yaklaşmakta olan bir savaşı beklemekteydiler. Bu mahşeri savaşta düşmana acımanın yeri hiç yoktu. Nazizmin ve gerçekleştirdiği katliamın kökleri işte burada yatıyordu.

 

21.jpgYeni Dünya Düzeni

 

 

Nazilerin, çok daha karanlık ve gizli bir örgütün görünen yüzü olduklarını ileri süren birçok yazar vardır. Yeşil şapka takan, şeytani görünüşlü doğulu bir keşişin sık sık Nazi Partisi ileri gelenleri ile birlikte görüldüğü hakkında çeşitli söylentiler yayılmıştır. Gizlice Nazilerin iplerini elinde tutan Tibetli gizemci din adamları (lamalar) bulunduğu öyküsü de bu söylentilere eklenmiştir. Henüz 1840’larda bile, “Agartha” efsanesi Almanya’da ilgi çekmeye başlamıştı. Agartha efsanesi, yeraltında bulunan bir krallıktan söz etmekte, yeryüzündeki birçok kralı denetiminde tutan ve “Dünyanın Efendisi” olan Agartha kralının çok yakında dünyayı kesin olarak işgal edeceğini anlatmaktadır. Napoleon kendini tüm Avrupa’nın efendisi olarak düşlerken, jeopolitik uzmanı Naziler dünyaya egemen olma düşleri içindeydiler (Hitler’in elinde Amerika’nın işgali ile ilgili hazırlanmış planlar bulunuyordu; İtalyanlar Afrika’yı, Japonlar ise Asya’yı yöneteceklerdi).

George Bush, 1990 yılında “Yeni Dünya Düzeni” sözlerini kullandığı zaman, dünyanın dört bir yanındaki komplo kuramcıları çılgına döndüler. Bu sözler, OWG şifresiyle (One-World-Government = Tek Dünya Yönetimi) çoktandır komplo kuramcıları arasında sıkça kullanılıyordu. Ancak, bu sözleri Hitler’in “Bin Yıllık Reich” düşünden anımsayanlar da vardı. Aynı sözler çok uzun zamandan beri “İlluminati” örgütü ve bu örgütün kuracağı dünya denetimi ile de özdeşleşmişti. Kuşkusuz Naziler, düşmanları olan Yahudilerin, Masonların, uluslararası bankacıların ve Bolşeviklerin dünyayı ele geçirmek için planlar yaptıklarını biliyorlardı! Zaten tüm bu planlar “Zion Bilgelerinin Protokolleri”nde yok muydu?

Aslında tarih boyunca yinelenen bir olgudur bu: çeşitli komplocu örgütler, gerçek ya da hayali diğer komplocu örgütlere karşı durmak için ortaya çıkarlar. Bunun en çarpıcı örneği “Kutsal Vehm” örgütüdür. Ortaçağ’da Almanya’daki gizli örgütlerden biri olan Kutsal Vehm üyeleri, kimliklerini gizlemek için keşiş başlıkları takarlar ve devlete baş kaldırdıklarını varsaydıkları komplocu din sapkınlarını ve cadıları öldürürlerdi. Hitler, bazı yazılarında Kutsal Vehm’den övgüyle söz etmiştir.

 

22.jpgAkıldışının Zaferi

 

 

Akıldışı düşüncelerin Üçüncü Reich yönetimi sırasında ne ölçüde güçlendiğini belirten bir çok araştırma vardır. "Oyuk-Dünya" kuramları ve "Buz-Dünyası" kozmolojileri geliştirilmiş; devler, cinler ve kozmik savaşlarla ilgili garip inançlar yayılmıştır. 1930’larda, tümüyle "Atlantis" ve diğer kayıp kıtaları araştırmaya, Kuzey halklarının kökenini Atlantis’te aramaya adanmış dergiler yayınlanmıştır. Hitler, açıktan açığa kendini “burjuva aklı”nın düşmanı ilan etmiş ve “kan ile düşünmek” kavramını ortaya atmıştır. Aynı yılların “Lebensraum” (Toprak Reformu) hareketi modern endüstri, teknoloji ve kentleşme eğilimlerine şiddetle karşı çıkmış; basit, saf, soylu köylü yaşamını kutsallaştırmıştır. Kentleri terk edenler, köylerde komün yaşamına kalkışmışlar ve ekoloji, folk müziği, doğal yaşam, çıplaklık olgularını yüceltmişlerdir. El sanatları, alternatif tıp, meditasyon ve hatta hayvan hakları bile gündemdeki konular olmuştur.

Ne var ki Nazizmi, yalnızca bilimsel özdekçilik ve modernleşmeye karşı bir tepki olarak görmek hatalı olur. Naziler, bilimin Prometheusçu gücünün bilincindeydiler ve Peenemunde’de bulunan V2 üssünü Alman biliminin zaferi olarak yüceltmişlerdi. Atom enerjisi ve radar üzerinde müttefikler kadar çaba harcamışlardı. Daha sağlıklı nesiller yetiştirme bilimi ve uygulamalı sosyal Darvinizm 1930’larda Almanya'da büyük rağbet görmekteydi. Birçok saygıdeğer sağlık kuruluşu, alt sınıf üyelerini ve özürlüleri zorla kısırlaştırma programları öngörüyor, Güney ve Doğu Avrupalılarla evlikleri yasaklamayı planlıyordu. Nazilerin, kitlesel kıyımları bile endüstriyel ve bilimsel yöntemler açısından en etkin kesinlikteydi. Nazilerde eksik olan zeka değil, şefkat ve insanlıktı.

Üçüncü Reich’ın gizli tarihine merak duyanların özel ilgi alanlarından biri de, Hitler’in “Spear of Destiny”e (Kader Mızrağı) olan düşkünlüğüdür. Longinus’un mızrağı olarak da bilinen bu silah, Avusturya İmparatorluk Müzesinde bulunmaktadır ve iddialara göre çarmıhtaki İsa’nın böğrünü deşen mızrak budur. Bu mızrağı tüm Avusturyalı Kutsal Roma İmparatorları yanlarında savaşa götürmüşlerdir. Walter Stein, Hitler’in bu silah tarafından adeta büyülendiğini ve Longinus’un mızrağına sahip olunca Nazilerin dünya egemenliğinin ve Hıristiyanlık üzerindeki zaferlerinin kesinleşeceğine inandığını yazmaktadır. Bu silahın Hitler için ne denli önem taşıdığı belli değildir, zira sonunda mızrak Nazilerce ele geçirildiğinde Hitler, en azından herkesin arasındayken hiçbir ilgi ve sevinç göstermez. Nazilerin kayıp kutsal eşyalara, özellikle Hıristiyanlığa ait olanlara, özel ilgi besledikleri bilinmektedir. Edilgenlik, eşitliğe inanç gibi Batı uygarlığını yozlaştırdıklarına inandıkları tüm değerlerin yabancı ve Doğulu bir din olan Hıristiyanlıkça Ari ırka zorla yutturulduğunu düşünen Nazilerin, Hıristiyanlık karşıtı bu güdüleri göz önüne alınınca, Hıristiyanlığın kutsal eşyaları için bu ilgileri oldukça şaşırtıcı duruma gelir.23.jpg

Diğer taraftan Hitler’in kendi SS birliklerini, Cizvitler, Tampliyeler ve diğer Haçlı tarikatlerinin modellerine uygun örgütlediği aşikardır. 1937’den kalma ünlü bir poster Hitler’i bir Tampliye şövalyesi kılığında, kutsal zırhı kuşanmış olarak, şeytanla savaşa hazırlanırken göstermektedir. Nietzsche, içerdiği hastalıklı Hıristiyan şövalye ülküleri nedeniyle, Wagner’in “Parsifal” operasından nefret etmişken, Nazi kadroları bu yapıtı büyük coşku ile karşılamışlardır. Otto Rahn, 1938 yılında Güney Fransa’da “Holy Grail”i (Kutsal Kase) aramaya koyulmuştur. Ne var ki, İsa’nın soyundan gelenleri ya da “Son Yemek”te kullanılan bir şarap kadehini aradığını unutmuş görünmektedir, zira Kahn’a göre Grail, “tanımlanması olanaksız büyüklükte bir güç kaynağıdır”. Nazilerin gerçekten “Ahit Sandığı”nı arayıp aramadıkları ise bilinemiyor, ancak Yahudilerin bu kutsal eşyasını ele geçirmek için Kuzey Afrika ve Mısır’da araştırmalar yapmak üzere planlar hazırladıkları hakkında kanıtlar mevcut.

 

 

 

 

24.jpg

Goebbels

 

 

 

Parapsikoloji ve Paranormal

 

 

Naziler, çeşitli paranormal olgulara büyük ilgi duymaktaydılar. Albert Speer, açıkça “Geomancy” (toprakla ilgili bir tür falcılık) ile ilgilenmiş, Almanya’da bulunan kutsal yöreleri listelemişti; Speer’in bazı mimari yapıtları, onun “Nümeroloji” (sayılarla ilgili bir fal türü) ve gizemci geometrinin ilkeleri hakkında bilgi sahibi olduğunu ortaya koymaktadır. “Vril” örgütü ise, toprağın derinliklerinde gizemli bir enerji bulunduğu ve Alman halkının bu enerjiden yararlanabileceği düşüncesini ısrarla yaymaya çabalamıştı. Hitler’in askeri harekatlar öncesi falcılara danıştığı çok bilinen bir özelliğidir. Naziler arasında, bir casusluk yöntemi olarak parapsikolojiden yararlanma konusu da çok ilgi çekmekteydi (bu yöntem savaş sonrasında CIA ve KGB tarafından yoğun biçimde kullanılmıştır). Ayrıca Naziler, yerçekimine karşı durabilen (anti-gravity) aygıtlarla da uğraşmışlardı; bir Nazi bilim adamı olan Viktor Shauberger tıpkı bir uçan daireyi andıran bir hava taşıtı dizayn etmişti.

Ancak, Hitler’in en çok üzerinde durduğu konu “Hipnotizma”ydı. Nuremberg mitinglerinin tanıkları, gösteriye katılan bir çok kişinin trans durumuna girdiklerini, cam gibi gözler ve açık ağızlarla kalakaldıklarını aktarmışlardır. Hitler’in, eski önderlerin gizemli karizmatik güçlerini incelemiş olduğu ve Cizvitlerin dikkati odaklama teknikleri hakkında araştırmalar yaptığı ileri sürülmüştür. Goebbels’in azami propaganda için, ışık, ses ve tonlama, kitle psikolojisi gibi toplumsal denetim tekniklerini titizlikle uyguladığı kuşkusuzdur. Trevor Ravenscroft’a göre, Naziler yalnızca usta propagandacılar değillerdi, onlar aynı zamanda binlerce insanın iradesini ele geçirebilen gerçek büyücülerdi.

25.jpgNazizm mi? Gizlicilik mi?

 

 

Bir süreden beri, kuşku duyulması gereken, oldukça kaygan bir görüş rağbet kazanıyor. Bu görüş pek basit bir akıl yürütmeye yaslanmakta: Naziler akıldışına, paranormal olaylara ve Gizliciliğe kendilerini adamışlardı; Naziler korkunç işler yaptılar; Ergo, eğer paranormal olgulara ve Gizemciliğe, Gizliciliğe olan ilgiyi durdurmazsak, özgürlük ve demokrasi tehdit altına girer, bir başka Nazi rejimi iktidara gelebilir. Bu aptal akıl yürütme bir süredir azami etkiyle kullanılmaya çalışılıyor.

Halbuki, Nazilere karşı çıkan ve özgürlüğü korumaya çabalayan bir çok Gizlici de var olmuştu. Britanya Adaları çevresine bir “gizemci güç alanı” yerleştirerek (!), Alman uçaklarından ülkelerini korumaya çalışan Coventry cadıları buna en iyi örnektir. Ne yazık ki, çabaları V2’ler karşısında boşa gitmişti. Nazilerin, kendi ideolojileriyle uyuşmayan gizemci ve gizlici örgütleri kapattıkları herkesçe biliniyor. Naziler iktidara gelince ilk iş olarak halka falcılığı ve Tarot kartlarını yasaklamışlardı; belki de bu etkinlikler nefret ettikleri Çingenelerle özdeş olduğu için. Paranormal, metafizik, gizemci ve gizlici olgulara ilgi duyan herkes Nazi değildir. Zaten Naziler, bir çok gizemci felsefeyi, kendi işlerine ve amaçlarına uydurmak için, değiştirmişlerdir. İnsanoğlunun akıldışı ve bilinçaltı yönlerini açığa çıkarmak amacını taşıyan Sürrealistlerin bir çoğu, Nazilerin “doğal gerçekçiliği” iktidar olunca Almanya’dan ayrılmışlardır. Önceleri Nazi fikirlerine hoşgörü ile bakan Heidegger ve Thomas Mann gibi metafizik düşünürler, sonunda Nazilerden nefret etmişlerdir. Nazizmi yalnızca bilime, akla, teknolojiye, Aydınlanmaya ve Batı uygarlığının temeli olan Hıristiyanlığa karşı bir tepki olarak değerlendirmek çok yanlış ve haksız bir tutum olur. Evrim olgusuna karşı çıkan diğer toplumsal akımları Nazi olarak görmek de büyük bir hatadır.(Alıntıdır)

 

Aranıyor! Ölü veya diri...

 

Dünyada hiçbir lider onun kadar gizemli değildi. Adolf Hitler´in 1945´de sığınağında kendini gerçekten öldürdüğü hala kanıtlanmış delil aksine ortada çarpıcı ve önemsenecek iddialar var. Ve daha ötesi; savaştan sonra Hitler, dedikleri yapılmazsa, batıyı terörle tehdit etti mi? Ve günümüzdeki özellikle İsrail´e yönelik Arap terörünün ardında, Hitler´in planları ve finansmanı olabilir mi? Glenn B. Infield araştırdı.

 

1945´de Adolf Hitler´in ölümünden çok, Martin Bormann´ın veya eniştesi General Fegelein´ın ölüp ölmedikleri merak konusuydu. Hitler´in ve yanındakilerin son aylarını geçirdiği Berlin´deki yeraltı sığınağının bulunduğu bölge, Ruslar tarafından işgal edildiği için, İngiliz ve Amerikalı araştırmacılar ancak kısıtlı araştırmalar için izin alabilmişlerdi. Ruslar Hitler´in ve son günlerinde karısı olan Eva Braun´un kömürleşmiş vücutlarını bulduklarını ve dişlerinden kimliklerini saptadıklarını açıkladılar. Fakat, açıklama ve ortaya konan deliller öylesine yetersizdi ve acemiceydi ki, Hitler´in kesin olarak ölmüş olduğu kabul edilemedi. Hatta, Stalin dahi inanmıyordu, ona göre Hitler ölmemiş ve ortadan kaybolmuştu yani yaşıyordu. Ve nihayet, ilk ciddi araştırma izni Binbaşı Trevor-Roper başkanlığındaki bir ekibe verildi. Binbaşı, Karşı Casusluk Savaş Odası ve İngiliz Ren Ordusu adına yetkiliydi. Araştırma, 1945 yılının Eylül-Ekim ayları arasında, İngiliz, Fransız ve ABD işgali altındaki tüm bölgelerde sürdürüldü. Fakat kendi bölgelerinde araştırmaya izin veren Ruslar, Hitler´in intihar ettiğine tanık olduklarını söyleyen tüm sığınak personelini tutuklayıp, Rusya´ya yolladıkları için, en önemli ifadeler alınamamıştı.

http://64.235.47.202/api/img/bormann.jpg"Hitler´in göğsüne saplanan şarapnel..."

 

Binbaşı´nın raporunda, önemli bir bölüm vardı ama sonraki yıllarda gözden kaçırılacaktı. Müttefikler tarafından sorgulanan tutuklular arasında bulunan Karl Heinz Spaeth adlı bir doktor inanılmaz şeyler söylemişti. Doktor, Adolf Hitler´in 1 Mayıs 1945´de sığınağın dışında yaralanarak öldüğünü iddia ediyor ve intihar etmediğini öne sürüyordu. Doktor, bir Alman paraşüt birliğinin doktoruydu, 1 Mayıs gününde, Hitler Sığınağı ile hayvanat bahçesi arasında kurduğu küçük bir seyyar hastanede çevredeki yaralılara tedavi etmeye çalışıyordu. İfadesini kendi anlatımından okuyalım;

 

"Saat üç civarıydı, biri gelerek Hitler´in yakında bulunduğunu söyleyince, hemen dışarı fırladım. Benim birliğimin komutanı olan Graf von Raiffenstein ile Teğmen Kurt Uhlik oradaydılar ve yanlarında Führer vardı. Karşı sokakta bulunan bir tank bariyerine doğru gidiyorlardı, birden uyarı sesleri duyuldu ve ardından karşı taraftan ateş açıldı, orada Ruslar vardı. Hitler uyarıyı nedense dinlemedi ve barikada doğru ilerlemeye devam etti, ardından vurularak yere düştü. Çevrede SS askerleri vardı, ateş açarak ilerlediler, bu arada ben de yoğun ateşten korunmak için saklanmıştım, birkaç dakika sonra beni seyyar hastaneme çağırdılar, Hitler oraya taşınmıştı. 10 cm. uzunluğunda, 8-10 mm. enindeki bir şarapnel parçası göğsüne saplanmıştı. Hemen durumu kontrol ettim, yara derindi ve her iki ciğeri de delmişti. Çok az sargı bezim vardı ve yapabileceğim birşey yoktu, yarayı sardım, bu arada Hitler sürekli inliyordu ve bilinci tam değildi. Acısını azaltabilmek için normalin iki katı dozda morfin yaptım ve oturup beklemeye başladık. Yarım saatte bir nabzını ve solunumunu kontrol ediyordum ve 1.5 saat sonra nefes almadığını farkettim. Kalp atışları üç dakika daha devam etti, artık bitmişti, SS şeflerine dönerek Führer´in ölmüş olduğunu bildirdim."

 

Speath´ın ifadesi buydu; daha sonra SS´lerin Hitler´in cesedini aldıklarını ve 2.5 kg patlayıcı ile havaya uçurup parça parça ettiklerini, ardından Rusların geldiğini ve yaralıları tedavi etmeye devam ettiğini söylüyordu. Araştırma komisyonu yetkilileri ve daha üsttekiler bu anlatımı önemsemediler, ya inanmamışlar veya doktorun yanıldığını düşünmüşlerdi ya da Speath´e göre Adolf Hitler bir kahraman gibi, gerçekten savaşarak ölmüştü ve bu da müttefiklerin işine gelmiyor olabilirdi. Trevor-Roper Raporu´na göre, Dr. Speath´a inanmak zordur, üstelik doktor da bir SS´dir ve belki de Hitler´in kaçtığını gizlemek için bu hikayeyi uyduruyordur. Her iki anlatımda da, yani sığınakta intihar edip, cesedinin yakılması ve yaralanıp öldükten sonra havaya uçurulması öykülerinin ikisinde de ortada kesin sonuç yoktur. Birincisinde, kömürleşmiş bir kalıntı, ikincisinde ise hiçbir şey yoktur. Acaba, Hitler kaçmış daha uygunu kaçırılmış olabilir mi?

 

İspanya´ya uçuş;

 

Bir iddiaya göre, SS´lerin son görevi Führer´in imajını korumaktı, bu nedenle herkes ölebilirdi ama Hitler ölmemeliydi. Zamanı gelince, yeni Nazi hareketinin başlatılması için Führer´in varlığı şarttı. Dünya, Adolf Hitler´in ölmediğini bilmeli ve korkmalıydı. Aslında SS´ler başarılı oldular; savaştan sonra uzun yıllar boyunca Nazi avcılarıyla ödül peşinde koşanlar Hitler´i arayıp durdular. 1968´de Sovyetler´in yayınladığı otopsi raporuna rağmen kuşkular giderilemedi. Üstelik bu kadar da değil; zira bir iddia daha var; biraz saçma, biraz da entrika dolu bir iddia; Bir SS subayı, Hitler´in bir Me-109 savaş uçağıyla Berlin´den İspanya´ya uçtuğuna tanık olduğunu iddia ediyordu. Araştırmacılar, bu iddianın mümkün olup olamayacağını ABD Hava Kuvvetleri yetkililerine sordular. Cevap, ne evet ne de hayırdı. Nuremberg mahkemelerinde aynı soru, Mussolini´yi bir dağın tepesinden kaçırmayı başaran ünlü SS generali Otto Skorzeny´e soruldu. Hitler özel komando birliğinin komutanı olan Skorzeny soruyu duyunca gülümseyerek; "Bu imkansız birşey, bizim Messerschmitt uçaklarımız bu kadar uzun menzilli değildir, üstelik savaşı kaybetmiştik." dedi. Ama adı saklanan SS subayı ısrarlıydı; savaş uçağının tek kişilik olduğunu ve aslında bir yolcu uçağına eşlik ettiğini söylüyordu.

 

Hitler şehit mi?

 

Trevor-Roper Raporu, ABD Hükümeti´ne sunulduktan sonra, Amerika´daki bir esir kampında bulunan George Albrecht adlı bir Alman, Hitler´in nereye saklandığını bildiğini ve açıklayacağını söylemek için müracaat etti. Albrecht, 1941 yılı noelinde, Rodenbeck´de tanınmış bir Nazi liderinin, bir diğer parti üyesiyle yaptığı konuşmaya kulak misafiri olmuştu. İki adam, bir yeraltı mağarasında Hitler´in çok özel bir birlik oluşturduğunu ve çok gizli bir radyo istasyonunun kurulduğunu konuşuyorlardı. Bu gizli üs, Rodenbeck´deydi. Albrecht´in iddiasından sonra, söylenen bölge karış karış arandı. Ama birşey bulunamadı. 1945 yılı başlarında, Amerikan, İngiliz, Fransız ve Sovyet yetkilileri hiç durmadan birbirlerinden Hitler´in ölü veya diri aranmasını isteyip duruyorlardı. Hitler´den sonra Almanya´nın başına geçen

26.jpg

 

Amiral Doenitz´le görüşen Tuğgeneral Clayton Bissell´in açıklaması da ilginçti; "Geçen Salı günü, General Marshall telefon ederek Dönitz´in Hitler´in öldüğünü resmen açıklamasından kuşku duyduğunu, ayrıca Alman halkının bir kısmının Hitler´i şehit kabul ettiğini, daha da kötüsü Sovyetler´le batılılar arasında bu yüzden zıtlaşmanın başladığını söyledi ve Dönitz, özellikle Alman halkının bölünmesinden endişeliydi." Oysa, Dönitz ve Marshall Hitler´in sığınağında öldüğünden emindiler. Ruslar´ın bulduğu kömürleşmiş cesedin Hitler´e ait olduğuna da inanmışlardı. Buna karşın General Eisenhower, 8 Ekim 1945´de "Stars and Stripes" adlı dergiye yaptığı açıklamada, Hitler´in sağ olabileceğini ve bizzat Stalin´in bulunan kömürleşmiş cesetten duyduğu kuşkuları paylaştığını belirtiyordu.

 

Hezeyan mı, yoksa?

 

Aynı yılda, Miami, Florida´dan Norman Stineman, "Chicago Daily Times" gazetesinden yazar Vincent de Pascal´a bir mektup yazdı; "Arjantin hükümeti yetkililerinin işbirliği ile Naziler Arjantin´de büyük endüstriyel alanları oluşturdular ve uzun menzilli roketler yaparak ABD´yi ve Brezilya´yı vurmayı planlıyorlar. Hitler, dev bir yeraltı üssünde saklanıyor, bu yer bir Alman´a ait olan dev bir çiftliğin altında gizli. Berlin´de bulunan Hitler ve

27.jpg

 

Eva cesetleri iki dublöre aitti, bu gizli yer Buenos Aires´in 450 mil yakınındadır. Aşağıya dev asansörlerle inilir, üssün duvarlarında foto-sel uyarı sistemleri vardır." Mektup, gazeteci tarafından FBI´a yollandı; İki ay sonra gelen cevapta FBI Başkanı J. Edgar Hoover´in imzası vardı; Başkan, "Hitler´in nerede bulunduğunu anlatan mektubun bir benzeri de Orlando´dan Dr. Landowne tarafından yollandı. Ama doktorun 97 yaşında, bir tarikatın ruhsal lideri ve kehanetlerde bulunduğunu öğrendik. Netice de, Hitler´in Arjantin´de bulunduğunu gösteren bir kanıt bulunamamıştır." diyordu.

 

Hitler savaştan sonra ABD´yi tehdit etti;

 

1947 Nisan ayında, ortaya yeni bir mektup çıktı; Werner Eckers adlı eski bir SS subayı tarafından Berlin ABD Bölgesi Askeri Valisi olan General Clay´a hitaben yazılmıştı; Hitler´in sığınaktan kaçarken yaralandığı doğruydu ama ölmemişti, sadece bir kolunu yitirerek Almanya´dan çıkmayı başarmış ve sonra yine geri dönerek saklanmış ve sessiz kalmayı tercih etmişti. Eckers, ayrıca kendisinin Hitler´in yanında bulunduğunu ve 17 sayfalık bir deklarasyonu dikte ettirdiğini yazıyordu. Deklarasyon Başkan Truman´a yazılmıştı ve 12 madde içeriyordu. Hitler, SS birliklerinin hala varolduğunu ve bir yeraltı terör örgütü olarak tehdit edici olabileceğini ve tekliflerinin kabul edilmesini istiyordu. 12 madde şöyleydi;

 

1. Bütün Nazi liderlerinin yargılanması hemen durdurulmalı.

 

2. 1 Nisan 1933´den beri üye olan Nazi Partisi, SA, SS ve Gestapo mensupları hemen affedilmeli.

 

3. Aynı af, ordu, polis ve güvenlik güçlerini de kapsamalı.

 

4. Oder-Niesse hattı, sınır olmayacak ve toprak talepleri reddedilecektir.

 

5. Alman halkının ihtiyacı olan yiyecekler ve diğer malzeme hemen sağlanmalı ve de Almanlar Bolşevikler´e teslim olmaya zorlanmamalılar.

 

6. Eski SA ve SS mensupları, Bolşevikler´e karşı bir güç oluşturmak için toplanmalıdır.

 

7. Esir kamplarında toplanan siyasi Nazi görevlileri hemen serbest bırakılmalıdır.

 

8. Nazi konsantrasyon kampları nedeniyle suçlanan görevliler müttefikler tarafından mahkeme edilmemeli, sivil mahkemelere devredilmelidir.

 

9. Bu özel mahkemelerde, ancak Almanya´ya ihanet eden von Papen, Schacht ve von Seydlitz gibiler yargılanmalıdır.

 

10. Tüm yabancılar ve yahudiler hemen Almanya´yı terk etmelidir.

 

11. Başka ülkelerde esir bulunan tüm Alman askerleri hemen serbest kalmalıdır.

 

12. Eski Alman kolonileri geri verilmeli, buralara Alman göçmenler yollanmalı ve Alman halkının Almanya dışına göçü hemen kısıtlanmalıdır.

 

Hepsi bu mu? denesi geliyor. Führer çok ciddi görünüyor, eğer mektup ve Hitler´in yaşadığı iddiası gerçekse, tehdit geçerli olabilir. Beyaz Saray, bu deklarasyonu gerçekten aldı ama hiç tepki vermedi. Ama bir görüşe göre, bazı çok önemli SS liderleri serbest bırakılmış veya aranmalarından vazgeçilmişti, hatta Nazi suçlularını arayan yahudi örgütlerine verilen destek kısıtlanmıştı. Yine bu görüşe göre, günümüzün felaketi olan terörün ardında Hitler´in çok gizli SS örgütü ve finansı bulunmaktadır, ABD yapabileceğini yapmış ve Avrupa ile daha çok ilgilenmek istememiştir. Roosevelt´in aksine daha içe dönük olan Başkan Truman, Amerika´nın daha çok zarar görmesine karşıdır.

 

Tanıklar nerede yalan söyledi?

 

Adolf Hitler´in ölü veya diri olduğu iddiaları kitaplar doldurabilir. Mayıs 1945´de Rusların kurduğu Strausberg Kampı´nda esir olan Alman Dr. General Walter Schreiber´in anlattıkları gerçekten çarpıcıdır; Schreiber, 29 Nisan 1945´de Reichstag´daki (Nazi Şansölyelik binası) yeraltı hastanesinde cerrahlık yapıyordu. Ruslar tarafından tutuklanıp kampa götürüldükten sonra orada Hitler´in SS koruması Otto Günsche ile karşılaştı. Günsche, Hitler´in cesedini gördüğünü ve yakılmasında görevli olduğunu açıklamıştı ama Schreiber´e anlattığı öykü farklıydı; Hitler´i ölü olarak görmediğini, olanların çok farklı olduğunu ve gerçeği bilmediğini söylüyordu. Schreiber, Hitler´in özel pilotu Hans Baur´la da konuştu, Baur Hitler´in öldüğünden emindi ama cesedini görmemişti. Yine aynı kampta bulunan Hitler´in özel uşağı Heinz Linge, Hitler ve Eva´nın cesetlerinin yakılmasına yardım ettiğini resmen açıklamıştı. Schreiber kararlıydı, gizemi çözmek istiyordu ve Linge´yi kendi barakasına aldırmayı başardı; birkaç hafta sonra Linge konuşmaya başladı; Führer´in veya karısının cesetlerini hiç görmemişti, öldükleri söylenmişti, sadece halılara sarılmış iki cesedin sığınağın dışına taşındığını görmüştü. İçinde kimlerin bulunduğunu bilmiyordu. Linge, Günsche ve daha birkaç önemli tanık 1956´da Moskova´daki Lubianka Hapishanesi´nden serbest bırakıldıktan sonra eski hikayeyi tekrarlamaya devam ettiler, Schreiber´e söyledikleri inkar ediyorlardı. Gizem yine çözülmemişti.

 

Gizem aydınlanamıyor;

 

1953´den sonra yaygınlaşan "Yalan Makinesi" nin bu konuda çok kullanıldığı biliniyor. ABD yetkililerinin kaç kişiye bu testi yaptığı ve ne sonuç aldığı bilinmiyor. Ayrıca Naziler´den 23 yıl sonra 1968´de Sovyetler´in neden aniden Hitler Otopsisi´nin sonuçlarını açıkladığı da bilinmiyor. Sovyet bildirisinde, otopsiden sonra cesedin yakıldığı ve küllerinin tarlalara atıldığı da belirtiliyordu. Hitler Berlin´de ölmedi mi? Güney Amerika´ya kaçmayı başardı mı? Metresi ve son günlerinde karısı olan Eva Braun yanında mıydı? Ortada kesin tanımlanmış ne bir ceset, ne de bir mezar vardı. Bu kuşku daima sürecek ve gizem asla aydınlanamayacak, kaçtığı iddiası da aynı şekilde aydınlanmayacak. Gerçeği bilen var mı? Evet, gerçeği eski SS´ler biliyorlar ama hiç konuşmadılar ve belki bir ikisi dışında artık yaşamıyorlar. Nazi Almanyası´nın, Führer´i ve tüm zamanların en gizemli lideri Adolf Hitler, 1945´de ölmediyse, bugün yüz yaşın üzerinde olmalı yani artık yaşamıyor. Ama ya iddialar doğruysa? 1990´ların batıya yönelik terör dünyasının ardında Hitler´in ve sadık SS´lerinin intikamı yatıyor olabilir mi?

 

Viyana´daki Kutsal Mızrak bir hayal değil

Roma´dan Hitler´e uzanan mistik güç

 

Naziler bir grup arkeoloğu dünyanın çeşitli yerlerine yollayarak, her tür dinsel ve kutsal eşyanın bulunmasını ve getirilmesini amaçlamışlardı. Bu konuda Hitler´in hırsının sınırsız olduğu anlatılıyordu. Alman arkeologlarının maceraları günümüz sinemasında bile kullanıldı. "İndiana Jones III/Kutsal Kadeh" bu konuyu işliyordu. İsa´nın bedenini saplandığı kabul edilen Kutsal Mızrak şu anda Viyana´da ama daha önemlisi mızrağın ucu, Hitler´e kadar uzanan inanılmaz bir etkiye sahip olması. Mızrağı eline alan tarihsel kişilikler öylesine şaşırtıcı ki, bilinmeyen bir gücün varlığı ister istemez akla geliyor.

 

Film, sadece bir öyküdür, kötü Naziler´le, süper kahraman bir arkeoloğun doğaüstü güçleri içeren kayıp bir hazinenin peşinde birbirleriyle mücadele etmelerini anlatır. Gerçek öykü senaryoya ilham vermiş ve film boyunca ana fikre sadık kalınmıştır. Öykü, 2000 yıl önce başlar... İncil´e bize anlattığına göre Hz. İsa´nın haça gerildiği Cuma gününde Yahudiler, Roma Valisi Pilate´ye giderek İsa´nın bedenini yanında haça gerilen hırsızların bedenleriyle beraber almak isterler. Çünkü bedenlerin, kutsal Sabbath gününde (Cumartesi) haçta kalmalarını istememektedirler. Ama aslında bir insanın haça gerilerek idam edilmesi cezası hemen sonuçlanmamaktadır, ölüm günler sonra gerçekleşmekte, kurban günlerce haça asılı olarak can çekişmektedir. Süreci kısaltmak için, kurbanların bazen bacakları kırılırdı; İsa´nın yanında haça gerilen hırsızlar böyle öldürüldüler. Romalı askerler İsa´nın yanına geldiklerinde, içlerinden Longinus adlı birisi, İsa´nın hemen hemen ölmüş olduğunu diğerlerine göstermek için, mızrağını Peygamber´in böğrüne sapladı. Açılan yaradan kan ve su döküldü (Öyleyse, midesi de delinmişti). Artık bacak kemiklerinin kırılmasına gerek yoktu. Bu olay, bazı Hıristiyanlar´a göre, Tevrat´ta kehanet edilmiştir; Mesih mızraklanacak, kemikleri kırılmayacaktır ve mızrak kutsal bir dinsel eşyaya dönüşecektir. Açılan yara onun ölümünün ve yeniden doğacağının kanıtıdır.

 

Krallar onu taşıyarak, dünyayı feth ettiler...

 

Günümüzde bile birçok tarihi mızrağın, İncil´deki öyküde adı geçen "Kutsal Mızrak" olduğu iddia edilir. Bunlardan bir tanesi ilgi çekici olduğu kadar, belki de en eskisidir ve şu anda Viyana´daki Hofburg Müzesi´nde bulunmaktadır. Mızrağın kökeni araştırıldığında, Hıristiyanlığın ilk kez benimseyen Roma İmparatoru Büyük Constantine´e kadar ulaşılır yani 4. Yüzyıl başlarına... Mızrağın önemli savaşçılar tarafından kullanıldığı kabul edilmektedir, bu savaşçıların arasında Theodosius´un, Roma´yı yağmalayan Alaric´in, 733´de İslam savaşçılarının ilerlemesini durduran Charles Martel´in, Büyük Kral Charlemagne´ın ve Haçlı liderlerinden Alman İmparatoru Frederick Barbarossa´nın adları geçer. Mızrağın çevresinde oluşan efsane öylesine gelişmiştir ki, ele geçirenin dünyayı fethedeceğine inanılmıştır. Napoleon, Austerlitz Savaşı´nın ardından mızrağın bulunması ve kendisine getirilmesini emretti ama mızrak kent dışına kaçırıldı ve Napolyon´un eline geçmesi yaşamlar pahasına engellendi. Efsaneye göre, elinde taşıdığı bu mızrakla 47 savaş kazandı, ölümünün nedeni bir kaza geçirmesiydi, elinden mızrağını düşürünce atından yuvarlanmış ve ölümcül bir yara almıştı. Aynı kaderi Barbarossa paylaştı, ordusuyla çılgınca akan bir nehri geçmeye çalışırken, mızrağı bir an için elinden kaçırdı ve o anda sulara düştü ve akıntıya kapıldı. Kurtarıldıktan birkaç gün sonra zatürreden öldü. Söylencelere bakılırsa, Kutsal Mızrak ancak kendisini tutanları ölümden koruyordu. Mızrak sonunda Avusturya-Macaristan Krallığı´nı yöneten Hapsburg Hanedanı´nın elindeydi, 1912´de Hofburg Müzesi´ndeki koleksiyonun bir parçası oldu ama bu arada Hanedan ortadan kalktı, İmparatorluk parçalandı.

 

Ve sonuncu fatih Hitler´miydi?

 

1912 yılının Eylül ayında Viyana´da yaşayan genç bir suluboya ressamı müzeyi gezerken mızrağın öyküsünü öğrendi. Genç ressamın adı Adolf Hitler´di, o gün yanında Müze görevlilerinden Dr. Walter Stein tesadüfen bulunuyordu; yıllar sonra Stein Hitler´i hatırlayarak, anısını şöyle anlattı; "İkimiz yanyana Kader Mızrağı´nın önünde durduk. Gördüğüm kadarıyla Hitler derin bir transa girmişti, sanki büyülenmişti. Bilincini yitirmiş gibiydi, duyuları yok olmuştu. Öylesine dakikalarca kaldı." Yine yıllar sonra Hitler şöyle diyecekti; "Hiç ses çıkarmadan dakikalarca öyle kalmıştım, çevremle ilişkim kesilmişti. Mızrağın saklı veya çok gizli bir iç anlamı vardı ve o an için sakınmam gerekiyordu, o saklı anlama doğru çekildiğimi hissettim ve bilincimi yitirdiğimi biliyordum. Emin olduğum bir başka şey, tarihin çok gerilerinde bir yerde onu elimde tuttuğumdu. Bu benim güç kaynağım, totemimdi ve ben dünyanın kaderini ellerimde tutuyordum." Hitler, mızrakla kendisinden önce yaşayan fatih Alman liderlerinin arasındaki mistik ilişkiyi görmüştü. 14 Mart 1938´de gücünün doruğuna erişerek, Alman Şansölyesi oldu ve Avusturya´yı işgal eder etmez, mızrağı ve koleksiyonun kalanını getirterek, Nazi Hareketi´nin kalbi olan Nuremberg´e götürülmesini emretti. 13 Nisan´da mızrak, zırhlı bir trene konularak, yola çıkarıldı. St. Catherine Kilisesi´nde saklandığı süre boyunca, Hitler´in askeri kampanyasının en değerli parçası olarak kullanıldı. Ekim 1944´de, Müttefiklerin ilerlemesi son noktaya ulaşmadan biraz önce, mızrak ve koleksiyonun diğer kısmı, bombardımandan korunması için özel olarak hazırlanmış bir yeraltı sığınağına taşındı. Altı ay sonra, 30 Nisan 1945´de saat ikiyi on geçe, Amerikan askerleri sığınağı buldular ve mızrağı ele geçirdiler. Bu andan altı dakika sonra, Adolf Hitler Berlin´deki sığınağında kendi elleriyle öldü. Büyü bitmişti.

 

Mızrağın gücünün ardında ne var?

 

Bugün Kutsal Mızrak Hofburg Müzesi´ne geri döndü. Gücü gerçek mi? Sıradan bir eşyanın ötesine geçen bir enerjiyi gerçekten harekete geçiriyor mu? Savaşın güçlü ismi Amerikalı General George S. Patton böyle düşünüyor; savaşın ardından mızrağın kendisini büyülediğini söylemiş ve tarihsel araştırmalar yapmıştı. Ama hala kesin olarak ele geçirilmiş bir ipucu yok. Acaba mızrağın bir tür mistik gücü mü var? İncil ona özel bir yer vermiyor; göründüğü kadarıyla sadece bir Romalı´nın silahı. Belki de daha önemlisi, kuşkucuların dikkat çektikleri konu yani III. Reich´ın yıkılışıdır. Hitler´in mızrağı yitirmesinden önce, mızrağın gücü sahibinin kafasında çoktan yok olmuş, tükenmişti. Hitler, artık Kutsal Mızrağa inanmıyordu.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Farah Yurdözü'nün ''Ufo gerçekleri ve yalanları'' adlı kitabında bir bölüm vardı,

'Hitler'in Ufoları ve Nazi teorisi' diye.

Hitler'in kara büyüyle uğraştığı, Ufolarla bağlantısı olduğu,

Hedefinin Alman toplumundan bir saf ırk yaratmak olduğu fln anlatıyodu :)

o geldi aklıma.Ayrıca Hitler gamalı haçın yönünü tersine çevirerek kullandı ilginçtir.

Ayrıca dadısı ve kuzeni de medyummuş. hmm :p:p:p

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Farah Yurdözü'nün ''Ufo gerçekleri ve yalanları'' adlı kitabında bir bölüm vardı,

'Hitler'in Ufoları ve Nazi teorisi' diye.

Hitler'in kara büyüyle uğraştığı, Ufolarla bağlantısı olduğu,

Hedefinin Alman toplumundan bir saf ırk yaratmak olduğu fln anlatıyodu :)

o geldi aklıma.Ayrıca Hitler gamalı haçın yönünü tersine çevirerek kullandı ilginçtir.

Ayrıca dadısı ve kuzeni de medyummuş. hmm :p:p:p

 

 

ayrıca kitapta hitlerin thule tarikatında medyum olduğu ve onu eğitenler arasında Karl Haushofer adında uzak doğuda tibetli rahiplerden eğitim almış birinin olduğu yazar. hatta hitlere kavgamı onun yazdırdığı da söylenir...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...