mysteriouslady Oluşturma zamanı: Temmuz 21, 2008 Paylaş Oluşturma zamanı: Temmuz 21, 2008 Sokrat Ölüme mahkum edildiğinde, eşi: - Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca, Sokrat: - Ne yani, demiş. Birde haklı yere mi öldürülseydim! -------------------------------------------------------------------------------- Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbirşeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir... Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şukarşılığı verir: - Ben çekilirim!!Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Sheaksper' a gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur: - Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın.. -------------------------------------------------------------------------------- Meşhur bir filozofa: - Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz? diye sorulduğunda: - Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan, demiş. -------------------------------------------------------------------------------- Dostlarında biri, Fransız kralı 15. Lui' ye: - Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalağı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder. Kral, alaylı alaylı gülerek: - Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum. -------------------------------------------------------------------------------- Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarınından biri: - Efendim, demiş. Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi? Galile: - Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı? -------------------------------------------------------------------------------- Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon' un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek: - Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zapdetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca, Napolyon: - Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım. -------------------------------------------------------------------------------- Bir toplantıda bir genç M. Akif küçük düşürmek için: - Afedersiniz, siz veterinermisiniz? demiş. M. Akif hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş: - Evet, biryeriniz mi ağrıyordu? -------------------------------------------------------------------------------- İdam edilmek üzere olan bir mahkuma: - Diyeceğin bir şey var mı? diye sorduklarında: - Bu bana iyi bir ders oldu!! -------------------------------------------------------------------------------- Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: - Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş. Vezir: - Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış: - Bende bilirim. -------------------------------------------------------------------------------- Sultan Alparslan 27 bin askeriyle bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla: - 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der. Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: - Bizde onlara yaklaşıyoruz. -------------------------------------------------------------------------------- Bir filozofa sormuşlar: Şansa inanırmısınız? Filozof: Evet, yoksa sevmediğim insanların başarısını neyle açıklardım... --------------------------------------------------------------------------------- Yıldırım Bayezid Han köyleri dolaşıyordu. Köyün birinde çok yaşlı bir adama rastladı. Bu köylü, bahçesine incecik incecik meyve fidanları dikiyordu. Yıldırım Bayezid yaşlı köylüye takılmak istedi: "Baba!" dedi, "Bu fidanlar ne zaman büyüyüp de meyva verecek? Bu meyvalardan yemek sana nasip olacak mı dersin?" Köylü "Hiç sanmıyorum'," dedi. "Öyleyse niye kendini yorup duruyorsun?" "Biz atalarımızın diktiği ağaçların yemişini yemiyor muyuz? Torunlarımız da bizim diktiklerimizden yesinler." "Aferin!" dedi padişah ve köylüye bir kese altın verdi. Köylünün "Bak sultanım! Gördün mü? Bizim fidanlarımız şimdiden yemiş verdi!" cevabı Yıldırım Bayezid'in çok hoşuna gittti. Köylünün sırtını sıvazlayarak bir kese altın daha verdi. Köylü "Fidanlar bir senede iki kere de veriyormuş sultanım!" demekten kendini alamadı. -------------------------------------------------------------------------------- Lokman Hekim'e "Hastalarımıza ne yedirtelim?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş: "Acı söz yedirmeyin de ne yedirirseniz yedirin!" -------------------------------------------------------------------------------- Komedyen Cortar'a "Hastalanınca ne yapmak gerekir?" diye sorduklarında demiş ki: "Mutlaka doktora gidiniz, zira doktorun yaşaması gerekir. Verdiği ilacı da alın, çünkü eczacının yaşaması gerekir. Fakat ilaçları sakın İçmeyin, zira sizin de yaşamanız gerekir." -------------------------------------------------------------------------------- Ünlü bir konuşmacıya sormuşlar: "İyi bir konuşmaya hazırlanmanın öneminden söz etmiştiniz. Acaba beş dakikalık konuşma için ne kadar önceden hazırlanmaya başlarsınız?" Konuşmacı hiç düşünmeden "İki ay!" demiş. "Ya on dakikalık konuşma için?" Cevap "Bir ay!" olmuş. Konuşma süresi arttıkça hazırlanma süresi azalmış. En son soru şu olmuş: "İki saatlik bir konuşma için?" Konuşmacı gülümseyerek cevap vermiş: "Şimdi başlayabilirim." -------------------------------------------------------------------------------- Beyaz-zenci ayırımının yapıldığı yıllarda zenciler ezildiklerini, horlandıklarını şöyle bir hikâyeyle anlatıyorlardı: Smith ve John 1900'lü yılların başında Amerika'da yaşamaya çalışan iki zenci arkadaştırlar. Beyaz adam-zenci ayırımının had safhaya ulaştığı, zencilerin ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü bu yıllarda birgün New York sokaklannda beraber gezerken gözlerine bir tablo takılır, tabloda şöyle yazmaktadır: "Zenciler beyazlatılır,fiyatı 100 dolar!" Smith'in 101 doları,'John'un 99 doları vardır. John, Smith'e "Bir dolarını bana ver, ikimiz de beraber girip beyazlanalım!" der. Smith bu teklifi kabul etmez. Hayır, önce ben gireyim, eğer beyazlanıp çıkarsam sen de girersin!" deyip içeri girer. Biraz sonra beyaz şekilde çıkan Smith'i görünce John "Oooo Smith, sen ne kadar da beyazlamışsın; kalan bir doları bana ver, ben de girip beyazlaşayım!" der. Duyduğu cevap şöyledir: Kaybol, pis zenci!" -------------------------------------------------------------------------------- Tolstoy'a "Nasıl mutlu oluyorsunuz?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş: "Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı hiç düşünmeyerek." -------------------------------------------------------------------------------- Eski İstanbul efendilerinden Osman Bey, hilekâr esnafa karşı pek amansız davranırdı. Çarşıya çıktığı zaman, dükkân dükkân dolaşır, tavukların kursaklarına kadar herşeyi inceden inceye muayene eder ve eğer tavukların kursaklarında yem bulamazsa, tavukçuya falaka cezası verirdi. Bir Ramazan günü yolda rastladığı seyyar satıcının tavuklarında yem bulamayınca tam sopa faslına başlayacağı sırada fakir tavukçu, Osman Bey'in ellerine sarılıp "A benîm sultanım!" der, "Tavuğun midesinde yem var mı, yok mu diye bakacağına bir de onun sahibinin midesini yoklasan olmaz mı?" -------------------------------------------------------------------------------- Mehmed Şevket Bey'in babası Hacı Besim Efendi hâli vakti yerinde olmasına rağmen hiç para harcamazmış. Birgün hasta olup yatağa düştüğünde Mehmed Akif onu ziyarete gitmiş. Besim Efendi çok zayıf ve mecalsiz halde yatıyormuş. Akif geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra "Hacı Efendi!" demiş, "Sizi çok zayıf görüyorum. Bir tavuk kestirseniz, çorba falan yapılsa?" Hacı Efendi "Siz ne diyorsunuz Akif Bey!" diye cevap vermiş, "Dünyanın bin türlü hâli var, para pul harcamaya gelmez!" Akif tebessüm ederek taşı gediğine koymuş: "Hacı Efendi! Dünyanın o bin türlü hâlinden dokuz yüz doksan dokuzu başınıza gelmiş. Daha ne bekliyorsunuz?" -------------------------------------------------------------------------------------------- Sahabelerden biri Hz. Ali'ye sormuş: "Senin zamanında meydana gelen üzücü hâdiselerin hiçbiri, niye daha önceki halifelerin devrinde görülmedi?" Hz. Ali'nin cevabı son derece manâlı olmuş: "Onların zamanında biz vardık, bizim zamanımızdaysa maalesef onlar yok." ------------------------------------------------------------------------------------------- İngiliz garson, Türk müşteriye: -“Çanakkale’de çok askerimizi öldürdüğünüz için sizleri pek sevmeyiz” deyince, bizimkinden gayet soğukkanlı bir şekilde şu cevabı almış: -Orada ne işiniz vardı? -------------------------------------------------------------------------------- Mehmet Âkif, elini yıkadıktan sonra, Neyzen Tevfik’ in kendisine uzattığı havlunun kirini görünce: -Hayır, diye bağırmış. Elimi daha yeni yıkadım. -------------------------------------------------------------------------------- Abdülhak Hâmid’ in evindeki sohbette, konu gençlik ve ihtiyarlıktan açılır. Yaşı geçmiş bir hanım, Abdülhak Hamid’ e döner ve: - Efendim, gönül kocamaz! der. Hamid cevap verir: - Kocamaz ama, kocamış bir vücut içinde oturmak da istemez. -------------------------------------------------------------------------------- Çok değerli olan kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp Paşa, onların bakımı için tanıdıklarından birini memur tayin eder. Bir gün ansızın kütüphanesini ziyarete giden Paşa, etrafı ve kitapları toz, toprak içinde bulunca canı çok sıkılır ve belli etmemeye çalışarak: -Seni tebrik ederim yavrum, der. Gerçekten de gerçekten de emniyetli bir adammışsın. Teslim edilen şeylere hiç el sürmemişsin, âferin! alıntı... 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Jasgues Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 :D Emeğine ve ellerine sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
astralruh Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 vaaay gerçekten de hazır cevaplar mvermişler... emeğine sağlık;) -------------------- gerçekten de güzel cevaplar vermişler;).. emeğine sağlık;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mysteriouslady Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 teşekkürler:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
eisenheim Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Çok güzeller... Teşekkürler. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
chris Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 paylaşım için teşekkürler çok güzellermiş Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
aXhi Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Süper Kapak LafLar emeğe saygı teşekkürLer =) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
maxhi Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 waay be fena oturmusLAr:d Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cgds33 Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 21, 2008 Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon' un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek: - Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zapdetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca, Napolyon: - Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım. Bir toplantıda bir genç M. Akif küçük düşürmek için: - Afedersiniz, siz veterinermisiniz? demiş. M. Akif hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş: - Evet, biryeriniz mi ağrıyordu Emeğine sağlık. Ben de hatırladığım birkaç hazır cevabı yazayım. Misafir olduğu bir üniversitede bir öğrencinin "Cem Bey! Karizmanız var mı? varsa kaç cm?" sorusuna Cem Yılmaz'dan gelen yanıt: Karizma insanın içinde olur, içinde olduğunda anlarsın kaç cm olduğunu. Bir gazeteci "Cem Bey nereden buluyorsunuz bu esprileri?" Cem Yılmaz "gösteremem şu anda üzerinde oturuyorum" 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
MikroNova Yanıtlama zamanı: Ekim 15, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 15, 2011 İngiliz garson, Türk müşteriye: -“Çanakkale’de çok askerimizi öldürdüğünüz için sizleri pek sevmeyiz” deyince, bizimkinden gayet soğukkanlı bir şekilde şu cevabı almış: -Orada ne işiniz vardı? Bunu Atatürk söylememiş miydi? "Bir gün Atatürk, dünyanın dört bir yanından büyüklerle yemekteydi, fakat bir genç sürekli Atatürk'e bakıyordu, Atatürk yaverini çağırarak "Sorsana neden bakıyormuş?" dedi, yaveri gidip sordu ve Atatürk'e gelip "Çanakkale'de babasını kaybetmiş efendim." dedi, Atatürk bunun üzerine "Git sor bakalım, babasının Çanakkale'de ne işi varmış?!" Doğrusu buydu Sultan Alparslan 27 bin askeriyle bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla: - 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der. Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: - Bizde onlara yaklaşıyoruz. En sevdiğim buydu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ohlin Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2011 güzel emeğinize sağlık Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.