nevermore Oluşturma zamanı: Mayıs 25, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 25, 2009 (düzenlendi) Bütün majikal ritüellerin amacı tek bir ana tanımla açıklanabilir. Mikrokosmosla makrokosmosu bir araya getirmek. Bu sebeple en yüce ve eksiksiz ritüel Kutsal Koruyucu Meleğin Çağrılması, mistisizmin diliyle konuşacak olursak tanrıyla birleşme halidir. Tüm diğer majikal ritüeller bu genel prensibin kısmi örnekleridir. Onları uyguluyor olmamızın tek özrü şudur. Bazen öyle bir durum olur ki mikrokosmosun belirli bir kısmı çok zayıf kalır; görünümü, yansıması olduğu makrokosmosu saf olmayan kusurluluğuyla lekeler. Örneğin Tanrı cinsiyet ötesidir; bu sebeple ne erkeğin nede kadının Tanrıyı tamamıyla anlaması, hatta anladığından da az oranda onu temsil edebilmesi mevzu bahis değildir. Bu yüzden erkek majisyenin, kendisinde eksik olan dişil erdemleri geliştirmesi gereklidir ve tabii ki bu görevi eril gücünü kaybetmeden yerine getirmesi lazımdır. Bu yüzden majisyenin İsis’i çağırması, kendisini onunla özdeşleştirmesi uygundur. Eğer bunu yapmakta başarısız olursa, Samadhi haline girdiğinde edindiği evren algılayışı analık kavramını içermeyecektir. Bunun sonucu olarak bulduğu dinde metafizik ve etik bir kısıtlama olacaktır. Musevilik ve İslam bu eksikliğin çarpıcı örneklerindendir. Bir başka örnek olarak majiye kendini adamanın çoğunlukla gerektirdiği üzere dünya nimetlerinden el çekmiş olmak bir doğa fukaralığını, sığlığı, cömertlik eksikliğini ortaya atar. Doğa sınır tanımaksızın müsriftir. Bir milyon tohumdan belki ancak bir tanesi meyve verme safhasına gelebilir. Bunu anlamakta başarısız olan kişi, bırakın o Jüpiter’i invoke etsin (çağırsın). Seremoni majinin en ince ve en derin tehlikesi şudur: majisyen doğal olarak kendisini en çok cezbeden kısmi varlığı çağıracaktır, bunun sonucunda gittiği yöndeki doğal aşırılığı daha fazla abartacaktır. Bırakalım o işine başlamadan önce kendi varlığının haritasını çıkarmaya uğraşsın ve invokasyonlarını dengeyi sağlayacak şekilde ıslah etsin. Bu tabii ki, ritüel aletlerinin ve mabet mobilyalarının hazırlanmasından önce yapılması gereken öncelikli bir iştir. Ritüelin doğası hakkındaki sorumuzu daha detaylı bir biçimde düşünecek olursak, bu kişinin, tıpkı birçok başka birey ve ırkta olduğu üzere, doğanın karakteristiği olan yaşam ve ölümün değerini algılamada eksik kaldığını varsayalım. Belki de onda Buda tarafından söylenmiş ‘’ilk soylu hakikat’’ yani her şeyin acı olduğunu algılama eğilimi vardır. Doğa, göründüğü kadarıyla, bir trajedidir. Belki de o, hüzün denilen o büyük transı deneyimlemiş olabilir. Öyleyse onun bu döngüyü ifadelendiren ama doğası neşe olan bir başka tanrının var olup olmadığını araştırması gerekir. O gereksinim duyduğu şeyi Diyonisos’ta bulacaktır. Bir tanrıyı çağırmanın (invokasyon) üç ana metodu vardır. ‘’ilk metot’’ bu tanrıya adanmayı kapsar ve mistik bir doğaya sahiptir. Bundan dolayı bu bölümde yer almayacaktır. Liber 175’de konuyla ilgili mükemmel bir talimat bulunmaktadır. ‘’ikinci metot’’ doğrudan seremoniyal invokasyonudur. Ortaçağda ekseriyetle kullanılan metot buydu. Metodun avantajı doğrudanlığı, dezavantajı ise kabalığıdır. ‘’Goetia’’ ve diğer pek çok ritüel bu metotla çok net, siyah beyaz direktifler vermektedir. Birazdan bu sanatın açık anlatımına bir bölüm ayıracağız. Baküs örneğiyle prosedürün ana hatlarını çizebiliriz. Tifaret sembolizminin Baküs’ün doğasını ifadelendirdiğini görüyoruz. Bu sebeple bir Tifaret ritüeli inşa etmek gereklidir. Kitap 777’yi açalım; her sütunun 6. satırında bize gerekli aracın çeşitli kısımlarını buluruz. Tüm gerekenleri usulünce edindiğimizde tekrar eden dualarla veya Tanrının en yüksek tasavvurunun çağrısıyla zihnimizi aşka getirmeliyiz, ta ki, kelimenin şu veya bu anlamıyla, O bize görünsün ve bilincimizi kutsal ışığıyla boğsun. ‘’Üçüncü metot’’ dramatik metottur. Belki de hepsinin arasında en etkileyici olandır. İçerdiği estetik duygularla sanatçının tahayyülünü cezp eden etkisiyle kesinlikle sanatçı mizacına uygundur. En temel dezavantajı tek bir kişi tarafından icra edilmesinin zor olmasıdır. Ama en eski çağlardan beri kabul görmektedir ve muhtemelen bir dinin temellendirilmesinde en çok fayda sağlayacak unsurdur. Bu Katolik Hıristiyanlığının metodudur ve Tanrının efsanesinin dramatize edilmesini içerir. Euripides’in Baccha’sı bu tarz bir ritüelin veya daha düşük derecede bir cemaatin, en mükemmel örneğidir. Hürmasonlukta daha birçok dereceden, özellikle üçüncüden, söz edebiliriz. Equinox dergisinin 3. sayısında çıkan 5 derece = 6 kare ritüeli bir başka örnektir. Baküs örneğinde, kişi ilk olarak ölümlü bir anneden doğuşunu anar. Anne, bu enkarnasyonla kışkırtılan kıskançlık ve öfkeyi yatıştırmak ve yeni doğana tanrısal koruma sağlamak için hazine evini tüm tezahürün babasına terk eder. Sonra eşek sırtında batıya yapılan yolculuğun anması yapılır. Şimdi dramanın en büyük sahnesi geliyor: Nazik, zarif genç peşindekilerle (ki bunların çoğu kadındır) tesis edilmiş düzeni tehdit ediyormuş gibi bir görünüm sergiler ve tesis edilmiş düzen başkaldırıya bir son vermek adına adımlar atar. Diyonisos’un öfkeli kralla yüzleştiğini görürüz; başkaldırıyla değil ama uysalca; yine de ince bir kendine güvenle ve bıyık altından gülerek. Alnı üzüm sarmaşıklarıyla sarılıdır. Efemine bir figür olduğundan dolayı mı alnını o sarkık geniş yapraklarla donatmıştır? O yapraklar boynuzlarını saklamak içindir. Güvenilirliğin temsilcisi, kral Pentheus gururuna yenik düşmüştür. Alay ettiği, cezalandırdığı, zincire vurduğu ve tüm bunlara karşı sadece gülümsemekle yetinen genç Baküs’ün takipcisi kadınlara saldırmak için dağa çıkar ve kutsal delilikleri esnasında bu kadınlar tarafından parçalara ayrılır. Walter Pater hikayeyi öyle bir sempati ve içgörüyle anlatmıştır ki, üzerine bir şeyler eklemek uygunsuz kaçacaktır. Efsanenin kimliği hakkında, doğanın düzeninin, çılgınlığın, savurganlığın, sarhoşluğun, vecd halinin, neşenin ve tüm bunların ötesinde yaşam ve ölüm döngüsünden geçerken gösterilen ince sebatkarlığın üzerinde durarak bunu ihlal etmeyeceğiz. Pagan okur Pater’in ‘’Grek çalışmalarını’’ okuyarak bunu anlamaya çalışmalıdır; ve Hıristiyan okur İsa’nın hikayesinden bunu sahne sahne tanıyacaktır. Bu efsane ilkbaharın dramatize edilmesidir. Bu metotla Baküs’ü invoke etmek isteyen bir majisyen Baküs’ün rolünü oynadığı, onun sınavlarına tabi tutulduğu ve ölümün ötesinden zaferle çıktığı bir seremoni hazırlamalıdır. Yine de o, sembolizmi yanlış anlamaması için uyarılmalıdır. Bu durumda, örneğin bireyin ölümsüzlüğü doktrini gerçeğin yok edilmesine doğru sürüklenmiştir. İnsanın ölümü alt edecek kısmı; baştan aşağı değersiz olan yönü, John Smith olan bireysel bilinci değildir. O bilinç her düşüncede ölür ve yeniden doğar. Geriye kalan şey (eğer bir şey kalıyorsa) onun kendi John Smith olma hali, belki de hayatı boyunca hiç farkına varmadığı bir vasfıdır. Yine de, o değişmeden kalamaz. Sürekli büyüme halindedir. Haç kuru bir sopadır, gülün yaprakları düşer ve çürür, ama haçın ve gülün kavuşumundan sürekli yeni yaşam silsileleri doğar. Bu kavuşum olmadan, bireyin ölümü olmaksızın, döngü bozulmuş olurdu. Bu invokasyon metodunun pratik zorluklarının aşılması için bir bölüm ayrılacaktır. Hiç şüphesiz okurun sezinlediği üzere, en temel özünde bu üç metot birdir. Her bir vakada majisyen kendini invoke edilen tanrıyla özdeşleştirir. İnvoke etmek ‘’Yardıma çağırmak’’ Evoke etmek ise ‘’Yaratmak’’ demektir. Bu majinin iki dalı arasındaki en temel farktır. İnvokasyonda makrokosmos bilinci doldurur. Evokasyonda makrokosmosa dönüşen majisyen bir mikrokosmos oluşturur. Tanrıyı bir çember içine invoke edersiniz. Bir ruhu üçgenin içine evoke edersiniz. İlk metotta insanın kendini tanrıyla özdeşleştirmesi aşk ve teslimiyetle, koyvererek veya kendimizin alakasız (ve hayali) yönlerini ortadan kaldırarak yapılır. Bu, bahçedeki zararlı otların temizlenmesidir. İkinci metotta, özdeşleşme kendimizin istediğimiz yönüne özel dikkat sarf etmemizle elde edilir. İlk metot negatifse bu da pozitifdir. Bu, bahçedeki belirli bir çiçeğin toprağını kabartmak, sulamak ve dışarı güneşe çıkarmaktır. Üçüncüde, özdeşleşme sempati yoluyla elde edilir. Sıradan insan için bir piyesin veya romanın konusunda kendini tamamen kaybetmek çok zordur ama bunu yapabilenler için bu yöntem tartışmasız en iyi yöntemdir. Gözlemleyin: Bu döngüdeki her unsur eşit değerdedir. Zafer nidasıyla ‘’Ölüm yaşamdan geçer’’ demek yanlıştır, aynı zafer havasıyla ‘’Yaşam ölümden geçer’’ demedikçe. Bu sonsuza kadar giden zaman zincirini yaslı İsis, Zafer dolu Osiris ve aralarındaki bağı yokedici Apofisi unutmaksızın anlayan kişi için artık doğada saklı hiçbir şey kalmamıştır. Tarih boyunca bir dinden diğerine şu sonsuz zafer haykırışı yankılanır, I.A.O.! Aleister Crowley alıntı Şubat 4, 2011 nevermore tarafından düzenlendi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dilara_ Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Haziran 15, 2009 nevemore bu paylaşım için teşekkür edrim bir kaç sorum olacak tabii kabul edersen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.