ArchangeL Oluşturma zamanı: Mart 7, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 7, 2007 Arkadaşlar, umarım ki benim oturmamda bir sakınca görmezsiniz, çünkü bu günlerde uzun süre ayakta durmam biraz çaba gerektiriyor. Ayrıca, ben oturursam, hiç birimizin ezoterik ilimde başkasından üstün olmadığı konusunda sembolik bir jest olur. Hepimiz, aynı sınıftanız. Nasıl ki, bugün Meclis'te bütün partiler azınlık partileri durumundaysa, aynı şey öğrenciler için de geçerlidir. Hiç birimiz uzman değiliz. Bir konuda uzman olabiliriz, ancak her zaman öğrenciyiz, her zaman öğreniyoruz. Öğrenmeyi durdurduğumuz anda, kendimizi gerçek Ezoterik Kardeşliğinden soyutlamış bulunuruz. Bunun için oturuyorum, bu da oturmam için hem manevi, hem de maddi sebepleri birleştiriyor. Zannedersem, Sokrates demişti ki, bir konuşma köpek gibi olmalıdır - kafası, bedeni ve kuyruğu olmalı; bende konuşmamı Sokrates'in çizdiği esasa göre şekillendirmeye çalışacağım. İlk başta, tanımlar. Ben bu günkü ezoterik alan hakkında konuşmak istiyorum. Biliyorsunuz, Fate veya Prediction dergilerine bir kez göz atan, bizim garip kişiler olduğumuzu düşünmekte haklıdır. İlk Hıristiyanlar da etraflarındaki Romalı paganlar'ın gözünde garip bir topluluktu. Kurulmuş düzenden ayrılarak başka bir yola geçenler her zaman eski olukta kalanlar için gariptir. Bunu hiç bir zaman unutmayınız, kilise adetlerinin çizdiği oluklar, zihinsel oluklar, çok kullanışlı olabilir - bir at arabasıyla, ekilmiş bir araziden geçmeye çalışırsanız, düzgün bir yolda gitmenin çok daha kolay olacağını kısa bir sürede farkına varırsınız. Onunla bir yere varabilirsiniz. Onun için oluklar kullanışlı olabiliyor. Zannedersem hepiniz, bir profesörün, bir oluk ve bir mezarın arasındaki tek farkın derinlikleri olduğunu kahvaltı masasında söz ettiğini duymuştur. Bir oluğa girebilirsiniz ve oluğu o kadar derin işleyebilirsiniz ki, adeta kendinizi bir mezara hapsetmişinizdir. Faal olmaktan uzaklaşmışsınız. Şimdi, bu tür olay sürekli olmaktadır, ve insanları bulundukları oluklardan dürtmek çok zor bir iştir. Eskilerden ünlü Crowley, bu işi, Viktorya devrinin atmosferinde son derece kaba davranarak yapıyordu. Tam güzel bir felsefi konuşmanın ortasında, insanı ayağa kaldıracak bir müstehcen söz işitirdiniz. Crowley böyle şeylere bayılırdı, çünkü oluklardakileri şok ederdi. Onları düşündürüyordu, onlar oluklarından sarsılarak çıkarlardı, onları o kadar ağır sarsardı ki, onlar ya sarsılmaları gerektiğini düşünerek harekete geçerlerdi, ya da ona karşı o kadar tepki gösterip tiksinirlerdi ki, sonuçta eşyalarını toplayarak derslerine son vermeye karar verirlerdi. İki sonuç da tam Crowley'nin istediği gibiydi. Ben her ne kadar onun yöntemleri biraz aşırı buluyorsam, biraz da "Şeytan" ("The Exorcist") filmi gibi, o da insanları bu günlerde şok ettiriyor, yine de insanları bulundukları oluklardan ara sıra sarsmada biraz da gerekçe olduğu fikrindeyim, böylece onlar biraz da etrafındaki manzaraya bakarak, onun sandıkları kadar kötü olup olmadığını görürler. Onlar bazı iyi görüntüler bulabilirler. Yeni bir yol bulabilirler. Yeni şeyler bulabilirler. Ancak, kesin bir gerçek vardır ki, Misterlerin gerçek emanetçileri hiçbir zaman kimseyi iradesi dışında, bulundukları oluklardan dışarıya zorlamaya çalışmazlar. Ondokuzuncu asırda, ezoterik görüşlerin en önde gelen temsilcisi, Abbé Constant, Eliphas Lévi idi, ve muhtemelen modern okült terminolojisinin yarısı ve pratik uygulamaların birçokları onun eserleri etrafında inşa edilerek şekillenmişti. Ondan sonra, "The Magus" başlıklı bir kitabı yayınlayan, Barrett adında biri sayısız majikal örgütlerin, derneklerin, fraternitelerin v.s. temelini attı ve onlar da bol miktarda çoğalıp geliştiler. Bir gün, ben yarım düzine mecmua alarak, değişik fraternitelerin ve örgütlerin isimlerini not ediyordum ve sonuçta pes dedim. Ancak, orta-çağların en büyük majisyenlerden biri de Albertus Magnus'tu ve o maji adaylarının kolayca unuttukları bir söz söylemişti, "Gerçek majisyen, majisyen doğar, yetişmez". O gerçek bir majisyenin majisyen olarak doğması gerektiğini söylemişti. Eğer bir şeyler yapacaksa, onun doğuştan potansiyel bir güce sahip olması gerekir. Bu söz çok tekrarlanmıştır ve doğrudur. Bazı insanlar vardır ki, majikal çalışmalara hiçbir suretle etkin bir şekilde katılamıyorlar. Bu onların çaba göstermedikleri anlamına gelmez, bütün sorun burada - çabalayanlar fazlası ile var, ancak bir türlü beceremiyorlar, çünkü onların şimdiki gelişmelerinde, bu, onlar için geçerli bir şey değildir. Şimdi, ben müzik aleti çalamam. Müzik için hiç kulağım yoktur. Hatta bu konuda sağır olduğumu söyleyebilirim. Bu da üzücü bir şey, çünkü sadece "Jerusalem" ve "Tanrı Kraliçe'yi Korusun" arasındaki farkı ayırt edebiliyorum. Ayrıca, ben okulda bir çocukken, şarkı dersi geldiği zaman, hoca bana okumam için kitap verirdi, genelde mitoloji üzerine, Yunan ve Roma klasikleri - McAuley'in Eski Roma Zamanları, onu hızla okudum. Ben şarkı dersinde okuyordum, çünkü benim şarkı söyleyememem bir yana, şarkı söylemeye çalıştığım zaman da, benim elli metre yakınımdakilerde şarkı söyleyemezdi. Ve birçok insanlar vardır ki majikal ve ezoterik çalışmaya girdiklerinde, maji konusunda, benim müzik konusunda olduğum durumu paylaşmaktadırlar. Bulwer Lytton, başkaları ile birlikte, Eliphas Lévi'nin öğrencisi idi ve İngiltere'de mevcut majikal örgütler konusunda çok öncelerden ilgilenmekteydi. Birçok insan zannediyor ki, ondokuzuncu asırda başlayan "majikal yeni doğuş" herşeyin başlangıcı idi, ama bu doğru değildir. Bu ülkede, Orta-Çağlarda faaliyette bulunan ve daha önceleri de yürürlükte olan majikal fraterniteler vardı. Ve Wicca (cadılık) mensupları sürekli vurguladıkları gibi, Eski Din, Pagan zamanlarından beri, Hıristiyanlıktan önceki devirlerden beri devam etmektedir. Tabii ki, Paganlar konusunu söz edince hassas bir noktaya işaret ediyoruz. Paganlar kasabaların dışında yaşayanlar anlamına gelirdi. İlk Hıristiyanlık kasabalarda yayılmıştı ve genelde bir şehir diniydi, kırsal yöreleri de pek etkilemezdi, genelde seyahat güçlükleri buna neden oluyordu. Dolayısıyla şehir etekleri, kırsal alanlar, Hıristiyanlığı en son kabul eden bölgelerdi. Onlar belirli bir sınırın dışında kalmış insanlardı. Onlar pagani'lerdi, paganlardı, belirli bir sınırın dışında kalanlardı. Ve bu söz itici değildi, sadece onların biraz şanssız oldukları anlamına gelirdi. Onlar temasta değillerdi. Ondan sonra, Hıristiyanlığın yerleşmesi ile, paganlar birdenbire kötü oldular; aynı şey, Hıristiyan Kilisesinin erken dönemlerinde heretikilerin farklı görüşleri oldukları için de geçerlidir ve bu açıdan konuları biraz farklı gören herkes birer heretik olarak sayılabilirdi. Kilise de biraz güçlü olunca, kendi görüş açısını yegane doğru olarak görmeye başlamıştı - bütün diğerleri de şerdi. Paganlara karşı da kanun gücü kullanarak bastırdılar. Ve böylece heresiler zulüme tabii oldular. Bu sadece Hıristiyanlık için geçerli değil, Budizm'de de aynı şey görülür. İnsanlar sanıyor ki Budizm güzellik dolu yumuşak bir din; ben iki Budist’in birbirlerini yumruklarken gördüm. Onlar da başka insanlar gibidir, unutmayın. İslam, Budizm veya herhangi bir dinde her zaman durum böyledir. Her zaman kendi iradelerini başkalarına zorlayanlar olacaktır. Bunu size söylememin sebebi de şudur: Işığın Kaynağı nasıl iradesini hiç kimseye zorlamazsa, gerçek ezoterik bilim de iradesini başkasına zorlamaz. Size [Lord] Bulwer Lytton hakkında bir hikaye anlatacağım, belki duymuşsunuzdur veya duymamışsınızdır. Teosofik Cemiyetini (T.S.) tabii ki bilirsiniz, bu arada söylemem gerekir ki, bu cemiyet ezoterik konuları halka açmakta harika işler yapmıştır. Ezoterik öğrenciler arasında T.S.'i küçümsemek, onun sadece birçok yaşlı kadınların toplanarak bir gaz ısıtıcısı etrafında yüksek bir takım teoriler konuştuklarını söylemek bir alışkanlık haline gelmiştir. Ancak bu hiç de onların hakkını vermiyor. T.S. bütün dünyada harika işler yapmıştır. Ve Charles Leadbeater, ki zamanının en büyük duru-görücülerindendi, harika işler yapmıştır. Binlerce, yüz binlerce kişi vardır ki, ruhsal mutluluklarını Leadbeater'e borçludur. Leadbeater, bir çocukken babası tarafından Knebworth House'a götürülmüştü. Babası Lytton'un bir arkadaşıydı. Otururken ve Lytton'un mektup yazarken seyrediyordu, birdenbire masadan yere bir zarf düşmüştü ve bazen olduğu gibi, odanın öbür köşesine uçmuştu. Küçük Leadbeater koşup onu yerine getirmeye hazırlanmak üzereydi. Lytton "Hayır, hayır" demişti, ve zarfa dikkatle bakmaya başlamıştı. Zarf hareket ederek kendi kendine yerden masa ayağına kadar gelerek tırmandı ve tekrar masanın üzerine gelmişti. Bu da, Leadbeater üzerinde hiçbir zaman unutamayacağı bir etki yapmıştı. Francis King'in "İngiltere'de Ritüel Maji" kitabında bir pub'da adamın birinin altı penslik madeni bir parayı duvara tırmandırdığı ve tabii ki pub'da onu seyredenlerin de adeta duvarı tırmandığını yazılmıştı. Bu tür psikokinetik fenomenler oldukça yaygındır. Ben pekçok örnek gördüm. Oldukça basittirler ve çok ilgi toplarlar. Ben size onun felsefesini anlatabilirim, ancak bir zarfı dokunmadan yerde yürüten biri hemen çok heyecan yaratır. Çünkü bilinmeyen bir şeydir, gariptir ve onu yapan birini görmedik. Bunun için Uri Geller o kadar ilgi topladı, çünkü daha önce yapanı görmedik. Ben dokuz yaşımdayken ilk okült deneyimi yaşadım, şu anda da yetmiş altı yaşındayım, aradan çok zaman geçti. Ben aşağa yukarı oniki yaşımdayken, ilk materilizasyonumu, bir ektoplazmik şekli gördüm ve o zamandan beri bu konuda aklım karışıktır. Çok tuhaf şeyler gördüm. Şimdi bu şeylerin hepsi gerçektir, yoksa hepimiz birer yalancıyız. Ancak hepimiz dünyanın değişik tarafından yalan söylediğimize göre ve her birimizin söylediği aynı şey olduğuna göre, demek ki ortak bir gerçek olmalıdır. Ve vardır. Şimdi tanımlara dönmeliyiz. Yazdığı lügat ile ünlü doktor Samuel Johnson demişti ki "Terimlerinizi tanımlayınız, centilmenler, terimlerinizi tanımlayınız". O gereksiz tartışmayı önler, bu doğru değil mi? Bugün sorunun yarısı iletişim eksikliğidir. Neden mi? Çünkü ortak terimlerimiz yoktur. Ve benim yaşımda birisi veya, belki de biraz daha genç birisi, bir genç ile iletişim kurmaya çalıştığında, kullandığı deyimlerin yakın bir tarihte ortadan kalkmış olduğu halde, kendini çok iyi ifade ettiğini düşünmesinden daha acıklı bir durum yoktur. Ancak bu durumda kendisini hiç de iyi ifade edemiyordur ve otobüsü yüz metre ile kaçırıp, genç için sadece saçma bir ihtiyar olmaktadır. Bu çok zor bir durumdur, bir gencin benimle, veya benim yaşımda biri ile konuşmaya çalışması da zordur, tam olarak ne hissettiğini belirtmesi zor, yani iletişim güçlüğü vardır. Ve güçlüğün yarısı tanımlardan kaynaklanıyor. Bundan dolayı ki, ilim adamları ölü diller olarak eski Yunanca ve Latince'ye danışarak buluşlarına isim koymak için kelime üretirler, dolayısıyla kesin ve belirli bir anlamı olan eski Yunan veya Latin kelimeler bilimde kullanılmaktadır. Böylece, bilimsel bir açıklama yapabilirler ve o açıklama başka bir anlama çevrilemez. Şimdi, konunun doğası itibarıyla okültizmde ve ezoterik ilimlerde aynı şeyi yapamıyoruz. Bu biraz da, "Alis Harika Diyarlarında" ki bir durumu andırıyor, orada kroket oyununda flamingo kuşları sopa yerine kullanılıyordu, ne zaman topu vurmaya çalışılsa flamingo başını çevirip arkasına bakıyordu. Onun için pek başarılı olamadılar! Aynı şekilde, ezoterik ilim o kadar akışkan ki olayları terimlerle tanımlamak çok zordur. Eğer bu konuda itirazınız varsa, Aleister Crowley'nin "Moonchild" romanını okuyunuz, orada astral planda, her şeyin astral seviyede ters değerlere dönüşmesinden söz ediyor. Her şeyi tersine çevirme eğilimimiz oluyor, rakamları tersine çeviriyorsunuz, 32, 23 oluyor ve bu olay en şaşırtıcı şekillerde oluyor. Bütün bunların sebebi, astral planın fizik plandan farklı bir dizi kanunlarının bulunmasından kaynaklanıyor. Üç kavram tanımlayacağım ve bizde oradan devam ederiz. Birincisi "Anahtarlar". Anahtarları soğuktan çıkıp girmenin bir aracı olarak görmekteyiz. Anahtar kilide girer. Biz anahtarı bir kilidi açacak bir yöntem olarak görürüz, sadece o kadar. Kapalı bir odanın içine bakmamızı sağlamıyor. O anahtarın açmadığı yerleri görmemizi sağlamıyor. Sadece bizim o kapıyı açmamızı ve içeriye görebildiğimiz kadar bakmamızı sağlıyor. Ve bize verilen herhangi bir anahtar sadece o işlemi yapar. Biz o anahtarı bir "Ana Anahtar", evin içindeki bütün kapıları açan, mabette bütün odalara girmemizi sağlayan anahtar olarak kullanmaya beklemememiz gerekir. Bundan sonraki terim "Pratik"dir. Hiç bir baca temizleyicisinin reklamını gördünüz mü? "Falan filan...Pratik Baca Temizleme" Hiçbir zaman, bir teorik baca temizleyicisini gördünüz mü? Pratik olan biri olduğuna göre, demek ki teorik biri de vardır. Ancak, teorik bir baca temizleyicisini eve getirirseniz, bacanız için pek faydası olmaz. Bir pratik okültist, bir pratik majisyen nedir? Dion Fortune'a göre, şuurda irade doğrultusunda değişiklik yaratandır. Crowley'nin biraz daha direkt bir tanımı vardı - ona göre yaratılan değişiklik genel anlamdadır [İrade doğrultusunda değişiklik yaratmak]. Ve bunun ne anlama geldiği konusunda birçok tanımlar vardır. Şimdi birçok kişi için, pratik dendiği zaman "Benim bundan çıkarım nedir?" akıllarına gelir. Sadece o kadar. Hepimiz böyle düşünürüz, ben de. Hepimiz böyle düşünürüz, çünkü bu içimize işlenmiştir, biz öyle doğduk. Sahip olma isteği, sadece sahip olma içgüdüsüdür. Milyonlarca senelik evrimden ortaya çıkmıştır, siz milyonlarca senelik bir alışkanlığı, bir oluğu, sadece, "Ben çok iyim, hiç bencil olmayacağım ve kendim için hiç bir şey düşünmeyeceğim" diyerek üzerinizden atamazsınız. Bu ahmaklık olur. Biz her zaman her şeyi kendimizle bağdaştırırız. Bu şarttır. Kendimize yardım edemeyiz. Biz birer kişiyiz, bireyiz ve her şeye kişisel açıdan bakarız. Onun için deriz ki "Benim için ne ifade eder?" İşte, ezoterik ilimler sizin için ne anlama gelmesini isterseniz o anlama gelir. İster onu Tanrı ve insanlığa hizmet etmek için bir fırsata çevirebilirsiniz veya tamamen kendinize hizmet etmek için, veya daha genelde daha çok rastlanan şeklinde her üçünün şaheser bir karışımı yapabilirsiniz? Demek, biz Tanrıya hizmet ederiz, insanlığa hizmet ederiz ve kendimize hizmet ederiz, ve bunların arasındaki orantı, sol el yolunda mı, yoksa sağ el yolunda mı olduğumuzu belirtiyor. Biliyorsunuz ki, bu yine de yanlış bir değerlendirmedir. Sağ el yolunda olup Bilgelik ve Sevgi lordları olanlar da var, sol el yolunda olup Nefret ve Ayrılığın Lordları olanlar da vardır. Ancak ikisinin arasında, bizim gibi sadece gri olan geniş bir kitle de vardır. Bazıları hoş bir inci grisi, bazıları da iç karartıcı bir gri ve bazıları - Vahi Kitabında (İncil'in son kitabı) Kehanet meleğinin söz ettiği türden - ılık, ne bir şey, ne de öbürü. Ve melek dedi "Ilık olduğun için, seni ağzımdan tüküreceğim". Onun demek istediği sana yerim yoktur. Eğer sen ılıksan hiç bir yere gidemezsin, ve eğer majiye aynı ölen ateist gibi "Aman Tanrım, eğer Tanrı varsa, ruhumu kurtar, eğer ruhum varsa" zihniyeti ile girersen, fazla mesafe katletmezsin. Aynı ezoterik ilimde gerektiği gibi, Maji'de de kendini vermen gerekir. Ve başlangıçta, kılavuz görevini görecek bir yol olması gerekir. Ben ilk inisiye olacağım locanın kapısına gittiğimde, tam şatafatlı giyinmiştim, üzerimde güzel bir cüppe, gözlerim kapalı, karanlık içerisindeydim. Aynı bir Mason gibi, o da locasının kapısına gittiğinde gözleri kapalıdır. Işığı arayarak o da kapıya vurur. Ve locanın içerisinden birisi seslenir, "Dışarıda kim duruyor? ve ben şöyle dedim "Misterlerinize girip eğitimcilerinizden öğrenmek isteyen biri". Ve ses sordu "Bizim misterlerimizi neden öğrenmek istiyorsun? "Ve ben de yanıtladım, hemen hazır bir cevapla tabii, verdiğim cevap anahtarı veren yegane cevaptı, ezoterik ilimlerin gerçek anahtarı, "Hizmet edebilmek için bilmek istiyorum". Tabii ki, bundan bir ileri gidebilirsiniz ve "Neye hizmet? Kime hizmet?" diye sorabilirsiniz. Geçenlerde Duncan [Anthony Duncan] isminde saygı değer biri, "Başka şeylere de hizmet edebilirsiniz değil mi?" veya benzeri şeyleri yazarak yazdığı kitabında beni ateşli korlar üzerinde kovaladı. Doğrudur, Tanrı'ya hizmet edebilirsiniz veya Tanrı'nın suretinde yaratılmış olan insana hizmet edebilirsiniz. Eh bu böyle olduğuna göre, bunun da çözümü öyledir, gayet pratik. Şimdi de "Majisyen", maji uygulayan birisi, terimi üzerinde biraz düşünmemiz gerekir. Ancak maji birçok çeşitli türlerde olabilir, unutmayınız. Ve çocuğuna zor bir dönemde bakan bir anne de gerçek maji uyguluyor. Ancak, maji kelimesini duyduklarında bir dehşet çığlığını atan birçok kişi, yine de düşünce güçleri ile birçok majikal işlem yaparlar. Ve görürsünüz ki, gerek maji, gerekse de "majisyen" kelimeleri sonuçta "bilgeli adamlar" sözünden gelmektedir. Bilirsiniz ki, New English Bible'daki [Kitabı Mukaddes] yeni ahit kısmında bulunan "Doğudan gelen bilgeli adamlar" artık farklı bir şekilde tercüme edilmiştir: "Kral Herod'un günlerinde, doğudan astrologlar gelmişti". Şimdi bu olabildiğince hadım edilmiş bir çeviridir. "Bilgeli adamlar aynı zamanda "güç sahibi adamlar" anlamına gelir - magi - ve onlara gerçekten Magi denilirdi, sadece astrologlar değil, yine de astrologlar da "güç sahibi adamlar" olabilirler yeter ki, astrolojilerini doğru kullansınlar. Ancak bu olayı küçültmek olur. Bu unvan sadece "güç sahibi adam", bir şeyler yapabilen birisi demektir. Onun için, herhangi birisi düşünüyorsa ki, herhangi bir kardeşlik (fraternite), örgüt veya benzerinin kapısından, herhangi bir deneye veya değişime tabii olmadan, belasız girip, ve aniden kendisin hazır kahve gibi, bir majisyene (Magus) dönüşebileceğini sanıyorsa, yanılmaktadır. Gözlerini açmaya başlayarak duru-görüyü elde etmeye başarabilir ve duru-görüleri eğitimsiz, kontrolsüz ve ayarsız olur. Bu durumda, bu kendilerinden başka kime yarar, o zaman "Ben görebiliyorum, derinliklerdeki ruhları çağırabiliyorum" diye hava atabilirler. Eh, Shakespeare'deki oyuncunun dediği gibi "derinliklerdeki ruhları çağırabiliyorum". Ve onun arkadaşı şöyle yanıt verdi, Ben de öyle, herkes çağırabilir. Ama gelirler mi? Ve eğitim görmemiş duru görüde gözüken şey, her zaman sanılan realite değildir. Bu konuda çok yakalandım. Onun için tecrübelerime dayanarak konuşuyorum. Bir tanımdan daha söz etmek istiyorum, o da "Mistisizm" (gizemcilik). Ezoterizm konusunda kullanıldığında, şu melez kavram mistisizmi kafamızdan çıkaralım. Mistisizmin kendine has bir anlamı vardır: kelimenin kendisi kadim misterlerden yürütüldü. Kadim Grek mystae'ler thyrus taşıyanlardandı, misterlere inisiye olanlardı ve onlara mystae denilirdi, mistik kelimesi de oradan geliyor. Ancak mistisizm, ister İslam'ın Tanrı merkezi sisteminde olsun, ister Budizm'de, Hinduizm'de veya Hıristiyanlığın İsa merkezi sisteminde olsun, esas olarak ezoterik ilim ile hiçbir ilgisi yoktur. Siz bir mistik olabilirsiniz, ve psişik açıdan hiç bir şey görmezsiniz, işitmezsiniz veya herhangi bir şekilde deneyiminiz olmaz, ve gerçek bir mistik olursunuz. Öbür yandan, bir ezoterik bilim adamı olup her türlü bilgiye sahip olabilirsiniz, ve bütün onlar bir mistiğin gözünde bir hiçtir. Çünkü mistik realiteye direkt bir yaklaşım olarak sadece Biri arıyor, birliği bulmak için her türlü çeşitliliği, tezahüratları reddediyor. Ezoterik bilimcisi ise çeşitliliğin içindeki Biri arar, ve Malkuth (Kabala'da madde planı), Çeşitlilik Krallığı içerisinde bütün tezahür etmiş şeyler ile çalışıyor ve onların aracılığı ile Kether'deki (Kabala'da en yüsek küre) Yüzler Meleği yolu ile arkasındaki birliğe ulaşır. İkisi de varmak için farklı yöntemlerdir. Birçok kişi vardır ki, bu yollardan birine meyil eder, ama bir dereceye kadar her iki yoldan da içinde vardır. Ancak aslında, ezoterik bilim gayri ahlakidir. Yani bir dini sistem değildir, herhangi bilim kadar o da bir bilimdir. Ve ruhsal amaçlar için da kullanılabilir. Ben ruhsal kelimesini sevmiyorum, ben ona dalkavukluk derim, o cılız kelimelerden biridir. Ruhsal kullanıldığından başka anlama gelir. Bütün bu ortodoks Hıristiyanlıktan uzaklaşın. Mutlak Varlık konusundaki bu gezegensel görüşten uzaklaşın. Bütün bunlardan uzaklaşın. Büyük evren hakkında düşünün, galaksileri milyonlarca güneşleri ve gezegenleri. Bütün bu şeylerin Yaratıcısını ve Koruyucusunu düşünün. Mutlak Varlık - bu en iyi terimdir. Mutlak varlık. Onu Tanrınız olarak düşünün, ve ondan sonra taptığınız Tanrıya uygun bir din yaratınız. Ortodoks Hıristiyanlık olmaz, ortodoks Budizm de olmaz, nede İslam veya Hinduizm. Hepimiz dünya bağımlısıyız... ve Malkuth'da yaşamaktayız, ve her şeyi ile, maddi şeylerinin peçesi altında çalışıyoruz. Eh, bunları söylemekle başka bir noktaya geliyorum. Günümüzün ve çağımızın insanları, bu tanımdan nefret ediyorum - bilerek kullandım. Neden sadece şimdi demiyoruz - çok daha basittir. Şimdi, sadece şimdi - bütün anlamı bu kadar. Ama öbür türlü kulağa daha hoş geliyor - değil mi? "Günümüzün ve çağımızın" demek daha şatafatlıdır. Ben televizyonda spikerin böyle tabirler kullandığını işitince çok eğleniyorum ve gülümsüyorum. Ancak şimdi, ezoterik biliminde başka hiç bir yerden alamadıklarını arayan o kadar çok insan var ki - din onlara aradıklarını vermeye başaramadı, veya en azından böyle düşünüyorlar. Sorunun aslı, dini şekiller onlara karşı başarısızdı. Dinin sunuş şekli onlara karşı başarısızdı. Benim karşıma yüzlerce kişi, yaşlısı, genci, orta yaşlısı gelip göğsümde üzüntülerini ağlayarak döküyorlar, inandıklarını, inanmadıklarını ve başına gelen dertleri anlatıyorlar. Ve her zaman sonuç burada yatıyor, onlar gerçek Hıristiyanlığın ne olduğunu bilmiyorlar. Onlar gerçek dinin ne olduğunu bilmiyorlar. Onlar gerçek Budizmi bilmiyorlar, ne de gerçek Hinduizmi. Onlar kafalarını tıraş ediyorlar ve "Krişna, Krişna" diye şarkı söylüyorlar, ama Hinduizm'in derinliklerini bilip bilmedikleri başka bir meseledir. Ama bir arayış vardır, şu anda asrın dördüncü çeyreğindeyiz ve denilir ki, her asrın son çeyreğinde dünyaya bir etki dalgası gelir, ve insanlarda ruhsal şuurluluğun başka bir yanı açılır. Bütün mezheplerin ve geçmiş dinlerin üste çıktığı söylenir, çünkü insan ruhu uzanmıştır ve onunla birlikte uzanan bir güç vardır, onu birlikte sürükleyen bir güç. Onun için bütün çabalar, bütün yeni dinler, ruhsallığın bir yanıdır, bu sözü Kabalistik anlamda kullanıyorum. Kether'deki Yüzler Meleğinden gelen, Malkuth aracılığı ile çalışan bir tesirdir ve bütün varlıklar - sadece biz değil, ama o canlı organizma Doğa da bunu hissetmektedir. Görüyorum ki, bu günlerde bitkilerle bazı deneyler yapılıyor... Bir insan kendisinden on metre uzaklıkta bir bitki hakkında kötü şeyler düşünüyor - bayağı kötü düşünceler, yapraklarını kesmek, yırtmak gibi tehditler savuruyor. Hiç bir şey de söylemiyor, sadece düşünüyor, ve anında bitki titremeye başlıyor ve elektronik bir alete mesajlar gönderiyor, ya ufak oyuncak bir tren hareket ediyor veya bir ampul yanıyor. Bu düzeyde çok araştırmalar yapılıyor. Bitki alemi, hayvan alemi ve insan alemi arasında bir bağ olduğunu ima eden araştırmalar. Alemlerin ayrı oldukları fikri için, alt alemlerin duyarsız oldukları fikri için diyebiliriz ki, bazı şeylere karşı oldukça duyarlı oldukları gözüküyor. Bu kısmen reflekslere dayanıyor. Ve okültistlerin bildiği gibi, bu mineraller alemine kadar iniyor. Demek ki, bütün yaşayan gezegen ve bizler birlikte bir birim teşkil ediyoruz. Ve gezegenleri etkileyen gel git olayları bizi de etkilemektedir. Tatvik (Hint Tantrizm'de elementler) gelgitleri, mevsimlerin gelgitleri ve periyodik aralıklarla süpüren ve sahne arkasından dünyada oluşan bütün devrimleri ve sarsıntıları güdümleyen yüce gelgitler. Onlar gerçek anlamda dıştan değil içten kaynaklanmaktadırlar. Biz bütün politikalarımız ve siyasi partilerimiz ile her şeyi dıştan etkilediğimizi sanırız. Ancak gerçekten onlar bizim aracılığımız ile, bütün canlıların aracılığı ile, içten oluşmaktadırlar. Demek ki, majimiz de, bu gezegendeki bütün hayatla bir dayanışma halinde olacaktır. Bundan kaçarak sadece kendi hesabımıza maji yapamayız. Siz elemental varlıkları (cin, peri vs.) kontrol etmeye çalışınız - bütün çalışmalar arasında en kolaylardan biri, yeni başlayan neofitlerin (okült örgütte birinci derece) önüne atılan bir deney. Bir elemental varlığın yapmak istediği şey, daha doğrusu yapması söylendiği, programının içinde olan şeyin yerine, bir tek küçük elemental varlığı kontrol edip ona yaptırmak istediğiniz bir şeyi yaptırınız bakalım. Deneyin, ve yakında kim olduğunuzu anlarsınız. Bunu yapmanın tek bir yolu vardır ve bu da anahtarlardan biridir. Siz kendi içinizde bu tip bir elemental varlığı kontrol edebilir misiniz? Ateş elementi - birisi ayağınıza basarsa, sinirlerinizi kontrol edebilir misiniz? Veya üzerine bir tuğla düşürürse? Veya birisi aleyhinize bir laf söylediği zaman? Sinirlenmenin herhangi bir tezahüratını kontrol edebilir misiniz? Ve sadece bu değil, rahatsız olmamaya veya sıkıntınıza son verebilir misiniz? Crowley'nin dediği gibi, asık suratlı insanlar için bu kolay. Bir zamanlar Dion Fortune bize anlattığına göre, eğitim gördüğü Dr. Moriarity'nin okulunda, her öğrencinin kendi bahçesi vardı ve herkes yemek salonundan bahçelerini seyrederdi. Ve zaman zaman, Dr. Moriarity yakınlarda bulunan bir keçinin bahçelere girmesini sağlardı. Siz yemeğinizi yerken, bakın ki neler oluyor, Billy veya Nanny büyük bir mutlulukla sizin sevgili çiçeklerinizi yiyordu. Ve bütün olay, Billy veya Nanny karşı kırgın olmamakta yatıyordu, çünkü o da kendine göre kendi olayını yaşıyordu. Onlar, bir süpürge alıp keçiyi kovalayacağına, asık suratlarla yemeklerine devam etmek mecburiyetindeydiler. Ancak, anlattığı gibi asık suratlı bir insan için bu kolaydır. Yakalananlar, hoşnutsuzluklarını belli edenler, zor çabalarla vardıkları işlerinin bozulduğuna tepki gösterenler, asık suratlı olmayan insanlardı. O halde, poker oynayıp da nerede kazandığını veya kaybettiğini belli etmeyenler yemeklerine devam edebilirler; yemek salonundan çıktıklarında Billy veya Nanny hakkında ne söyledikleri ayrı bir konudur. Ancak bu gerçek bir deney değildi. Siz elemental alemleri kontrol etmek istediğiniz anda, o zaman gerçek bir deneyinin tadına varıyorsunuz, ve deney şudur: Eğer siz onları kontrol etmeye çalışıyorsanız, ve içinizdeki, onlara tekabül eden gücü kontrol edemediyseniz, o takdirde iç elementallariniz dış elementallara karşı ihanet eder. Dolayısıyla, her tarafın alevlenmesi ve eşyaların kendiliğinden tutuşmasını sevmiyorsanız, kendi içinizdeki ateş elemental güçleri zapt ettiğinizi iyice bilmeden önce ateş elementalleri çağırmayınız. Bir zamanlar, bana söylenenleri yapmadığım için, bu konuda çok iyi bir ders alarak hak ettiğimi almıştım. Şimdi, bu anahtarlardan biridir; bütün bu şeyler bizden geldiği, hatta bütün güçler içimizden çalışır. Şimdi, okültizmde bir seçeneğiniz vardır. İster tek başına çalışırsınız veya başkaları ile birlikte çalışırsınız. Ve işte burada da birçok sorun ortaya çıkıyor. Eğer tek başınıza çalışırsanız, hiç değilse, bütün sorun sendedir. Eğer bir hatta işlerseniz, laboratuvar aletleri düşürerek herşeyi kırarsanız, başkasına kabahat atamazsınız, sadece kendinizi sorumlu tutarsınız. Yanınızda başkası varsa, otomatik olarak, "Acaba kabahat onda mıydı?" diye ona veya kendinize sorardınız. Çünkü hepimiz kabahatı üzerimize almaktan nefret ederiz. Kabahat onun, aynı kedinin kuyruğunu çeken küçük çocuk gibi, annesi "Willy, kedinin kuyruğunu çekme" dediğinde, "Ben kedinin kuyruğunu çekmiyorum ki, anne, çeken o". Aynı şey bizim majikal işler için de geçerli. Çalıştığımızda kusurları başkalarına atmaya çabalarız. Dolayısıyla, bela ortaya çıktığı zaman, çoğu kez bir nevi majikal soruşturma yaparız. İşler yanlış gider, ve bir majikal ortamda işler yanlış gittiğinde çoğu kez hayret verici özellikte bir nevi kanalizasyon gazı veya benzeri koku gelir - borularda bir arıza - ondan sonra insanlar, kim sorumlu diye etraflarına bakarlar: "Ben değildim, ben değildim". Ve hepimiz kendisinin olmadığını iddia eder. Ancak bir soruşturma yapıldığında kimin suçlu olduğu ortaya çıkıyor - genelde bizler. İş bu kadar - biz yaptık. Onun için başkaları ile çalışacaksan, birinci kural tam dürüstlük ve tam sağduyudur. Sağduyu çok ender bir olaydır - hiç de kolay rastlanan birşey değildir. Gerçek okültizm de ilk öğrendiğiniz şey bütün havai işler, bütün harika, hayalperest terimler ve fikirler saf dışı edilmeli. O herhangi bir laboratuar kimya deneyi kadar pratik, gerçek - ne deyim, çıplak ve ortadadır. Siz kükürt ve karbon ve güherçile karıştırınız ve ondan sonra onu ateşe verin ve bir şey olur. Ben çocukken, bu şekilde bir kaç kez kaşlarımı tamamen kaybettim, o barut oluyor! Ve başka şeyler için de aynı kural geçerli - bir kimya laboratuarı duygusallık için, histerik krizleri için de bir yer değildir... onlar laboratuardaki deneyi de bozar. Ve aynı şekilde okültizmde, sağduyulu olmalısınız, ve sağduyu dengeli bir bakış açısı demektir. Hayat Ağacında da Orta Sütun anlamına gelir. Yaptığınız her şeyde dengeli olmalısınız, ve ne yaparsanız bu ruhta yapmalısınız... ve heyecanlanabilirsiniz, ama her zaman arka fonda bilimsel esas üzerine kurulu bir çerçeve olmalıdır, ve bu yüzden insanlar Hayat Ağacı ile çalışırlar, çünkü o bilimsel esası bütün işlerimizin arkasına koyar. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
EXoRCisT Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 saol paylaşştığın için bizmle... 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
faust Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Güzel yazı güzel paylaşım fakat amcam biraz fazla laf kalabalığı yapmış.. Galiba bu majisyenlerin adeti değil yalın konuşmak. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon-ex Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Genellikle anlatmaktan ziyade hssettirmeyi amaçladıkları için böyle oluyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
faust Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Hislerin dilbilimde yeri olmasa gerek.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArchangeL Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Hiçbirşey dörtdörtlük değil zaten.tıpkı(sana göre laf kalabalığı)bu konuşmanın sahibinin amcan olmadığı gibi;) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
faust Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Bir hitap "imi" dir... Amcam olamamasını ifade etmen ise bunu söylemekteki amacın,istediğin her ne ise artık o şeyden seni üzülerek mahrum edeceğimi dile getirmek zorundayım.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArchangeL Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Dilbilimin ne olduğunu bilen biri için olsa gerek bu hitap “imi” İstediğim bir şey yok.bunu dile getirirken üzülmemiş olman dışında Muhtemelen dinleyenlerin ve de bu metni okuyanların anlayışları tartışmaya gerek duyulmayacak kadar yalın. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
faust Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Güzel yazı,güzel paylaşım dedim.. mesajıımın başında.. Ayrıca dilbilgimi sorgulamassan sevinirim.Benim kullandığım hitap tarzının dilbilimsel bir tanımı varsa "şudur" diye bana söyle bende bilmiş olurum.. Paylaştığın yazıyı okudum,güzel bir paylaşım olduğunu belirttim.Ama yazıdaki şahsın konuşma uslübunu beğenmek zorunda değilim. Bu üslubunda açıklamasını bi zahmet yapmayıver istersen. Herhalde şahsın tartışılmaz bir üslubu yok.. Bırak orasıda bana kalsın. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Nora Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Konudan sapmadan devam edin lütfen... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Rimmon-ex Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 biraz abarttınız bence tartışma olayını?:)Bence anlatılar duygulara ve hislere muhtaçtır Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArchangeL Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Her şeyden önce benim bildiğim literatürde bu tarz hitaplar kullanılmıyor.o yüzden şudur diyemiyorum.zaten buna vaktimde yok. Özellikle geçmişten bugüne dek benim gibi düşünenlere ışık tutmaya çalışan bu insanlara saygı duymak dışında bir şey değil bu cevabım. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Nora Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2007 Uyarımı dikkate alırsanız sevinirim.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Urumhamatahayil Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2007 yazıda gecen gri olma durumu bana hep ilginç gelmiştir iki yada daha fazla taraftan olmama nötr bir durumda bulunma bana pek mantıklı gelmez şöyleki kara büyü yanlıştır kara büyü doğrudur karası akı fark etmez büyü yanlıştır ben bunların üçünede ne karşı yım nede onaylıyorum be gri oluyorum ee bu durumda uygulamacı olamam sanırım hatta fikirde yürütemem tek fikriim herşeye ne olabilir diyebilirim nede olamaz ne iyi diyebilirim nede kötü eee ben ne diyor olurum özetle gri olma dediğimiz şey ne fikir yürütme ne uygulama yapma durumunda bulunmayan kişilik mi oluyor ve bu ne işe yarıyor benmi yanlış anlıyorum başka bir fikri olan muhakkak vardır belirtebilirmi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ArchangeL Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2007 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 14, 2007 Konuyla dolaylı olarak ilişkili bir metni felsefe bölümüne Yazılmamış bir tarih kitabı için dipnotlar başlığı altında ekledim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Slaad Yanıtlama zamanı: Eylül 2, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 2, 2007 Bence oradaki gri'likden kastı,dualizme göre belirlenen koşulların kişinin benliğinde kaynaştırılması.Biraz voodoo mantığı gibi geldi bana,ki bence hoş bir durum,çünkü insan evladı sadece iyilik ve ya kötülük barındırmaz benliğinde,dolayısıyla bu kötü ve iyi tarafları olduğu gibi kabullenip,istediğimiz yolda yürümeliyiz demek istemiş sanırım.Kısacası;önemli olan yöntem(ister kara,ister ak olsun) değil,nasıl kullanıldığı ve kişinin bunu yaparkenki amacı... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.