ArchangeL Oluşturma zamanı: Mart 7, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 7, 2007 Çoğu kez, böyle birşey başınıza gelir, bir grup kurarsınız - ben bunu birçok kere denedim. Ve diyelim on veya oniki kişin vardır. Ve hepiniz birlikte çalışıyorsunuz, majikal çalışma yapıyorsunuz. Ve yavaş yavaş geçimsizlik baş gösterir. İlk başta herşey harikadır - herkes kendi cüppelerini, sandaletlerini ve diğer şeylerini yapar, herşey kitaba göre, veya belli etmeden bir dükkândan hazır alırlar - biliyorsunuz ki, onları kendiniz yapmanız gerekiyor, ama bugünlerde bu biraz zor, insanların çoğu örneğin pamuklu kumaşlarla nasıl çalışacağını bilmiyor. Bazı şeyleri satın almanız gerekiyor ve sizin için bu malzemeleri üreten bir sürü okült dükkanlar var. Her neyse, hepiniz çalışırsınız, ve yerinizi güzelce hazırlarsınız, ve birden herşey yavaş yavaş dağılmaya başlar, ve farkına vardığınız ilk şey o garip sürtüşmeli kararsızlık duygusu, birşeyin sağlam olmadığı hissi. Bu tuhaf bir histir ve onu algılıyorsanız, nelerin olduğu konusunda bir anahtardır. Garip bir belirsizlik hissidir ve herkes etrafına bakıp "Acaba çalışmaların içine kim engel sokuyor?" diyor. Gayet tabii ki sen değilsin. Ve kendi hesabına bir cadı avına çıkıyorsun. "Ah, o bay falan filan olmalı, veya bayan falan filan olmalı". Ondan sonra yeni aynı şeyi yaparsınız. Gayet tabii ki, onlar böyle şey yapmazlar. Bay falan filan, - evet ona hiç güvenim yok. Ve dolaysıyla birkaç hafta içinde grup ufak kulislere ayrılıyor, her biri de kibirli bir şekilde birbirine lanetler yağdırıyor. Bütün çalışma bitmiştir. Ve bütün bunun sebebi sağduyunun kullanılmayışıdır, ve uyumlu olup olmadıkları düşünülmeden birçok farklı mizaçlı insanlar bir araya konuldu. Eğer uzayı araştırmak üzere uzaya bir takım insan göndereceksen, ne yaparsın? En az yüz kişi üzerine psikolojik deneyler uygulayarak, yavaş yavaş onları tarardın ve uzun süre uzayda bir arada kaldıklarında geçimsizliği yol açmayacak, en sonunda birbirini az çok uyumlu üç kişi bulurdun. Aynı şey okültizmde de geçerlidir. Dolayısıyla, eğer bir majikal grup başlatacaksan, bunu unutma: Altı ay geçtikten sonra, orijinal gruptan iki kişiden fazla kalması çok ender bir olaydır. Diğerleri gitmişlerdir. Ama, aradan tipleri sürekli toplayabilirsen, çalıştığın prensip üzerinde meditasyon yaparak notayı seslendiriyorsan, yavaş yavaş aradığın insanları bir araya getirebilirsin, çünkü onlar, insanların sandığından daha güçlü olan düşünce gücü ile sana çağırılıyorlar. Ve ondan sonra grubunu kurarak, ileriye doğru adım atabilirsin. Ancak, her zaman sağduyu, her zaman denge. Bazen bir majikal grup içerisinde öyle birisi bulursunuz ki, görüldüğü kadarı ile, hiçbir şey elde edememektedir. Onlar güç üretmiyorlar, bir kibrit olmadan en ufak bir parlaklık üretemiyorlar ve görüldüğü kadarı ile hiçbir şey yapamıyorlar. Ancak o kişilerin bir gece gelmediğinde, bir şeylerin yanlış gittiğini fark edersiniz. İşler pek iyi gitmiyor. Onlar adeta enzimlerdir, mayadırlar. Kendileri hiçbir şey yapmazlar - onlara katalizör demek daha doğru olur. Çünkü onlar kendileri, anlaşılan, etkilenmiyorlar. Ama onların da bir nedenleri var, eğer grubunuzda bu kişilerden biri varsa, o grup kibrite konmuş bir ev gibi gider, her yerde bir şeyler olur. Dolayısıyla elinizde, gayret etmesine rağmen bir şeyler beceremeyen biri varsa, o zaman belki de elinizde bu kişilerden biri vardır ve bir iki hafta uzaklaştıklarında değerlerini kanıtlayabilirler. Şimdi bu önemli bir nokta, ve bunu size iyice düşünmeye değer bir nokta olarak veriyorum - Gücü olmayan bazı insanların gücü. Çoğu zaman, bu tür gruplarda majikal çalışmalarınıza başladığınızda, sınavlarla karşılaşırsınız. Toprak, hava, ateş ve su sınavları. Bu sınavlar nedir? Bir kere, onların üzerindeki cazibe unsurundan vazgeçelim. Toprak, hava, ateş ve su. Hiç rüyalarınızda ateşin ortasında olduğunuzu, ve alevlerin arasından geçmeniz gerektiğini düşlediniz mi? Ve rüya kabusa dönüşür, dehşet duyarsanız, ama bırakmazsınız. Size verilen sınav bu türdendir. Bir süre seçme yeteneğiniz askıda kalmıştır, ama İç İradeniz duruyor ve onu kullanmanız gerekiyor. Ancak, onun varlığını bilmelisiniz, içinize bakmalısınız ve sizde var olan gücün içinden çekmelisiniz. Ve böylece ateşle karşı karşıyasınız ve bu cazibe altındaki halinizde (cazibe Hierophant tarafından üzerinize örülüyor) size sanki gerçek ateşmiş gibi geliyor. Bir düş değil, bir telkin veya benzeri şey değil, gerçek ateş ve onu hissedebiliyorsunuz. Ve "Eh içinden geçmem gerekiyor" diye düşünmelisiniz. "Ama içinden geçemem, yanarım, ölürüm". Ama içinden geçmek zorundasınız ve bir adım atmak çamurda büyük çizmelerle geçmek gibidir. santim santim ilerliyorsunuz. Ve kendinizi, acı çeke çeke zorluyorsunuz. Bir şey değilmiş? Güzel, başardınız. Ancak içinizden bir şey almadıktan sonra, bağırıp geri çekilirsiniz ve "Ah, ben bunu yapamam" dersiniz. Ve kaybedersiniz. Su sınavı için de aynı şey geçerlidir. Benim normal suda yüzememem bir kenara, bu su oldukça kötü gözüküyordu. "Ben yüzemem, boğulurum". Onu sınavı nasıl geçtiğimi ben de bilmiyorum, ama geçtim. Aynı şey hava için de geçerli. Kendinizi bir uçakta farz edin, atlamak üzeresiniz, ancak birden bire paraşütünüzün olmadığını fark ediyorsunuz. Geri dönmek istiyorsunuz, ama bu mümkün değil, düşünüyorsunuz. Ya bunu yenersiniz ve atlarsınız, veya yenemezsiniz ve sınavı geçemezsiniz. Ve sonrada, toprak sınavı vardır - diri diri gömülmek ister misiniz? Hiç böyle bir şey düşlemediniz mi? Aşağısı çok hoş ve derin ve çıkamıyorsunuz? Bunun üzerinde biraz düşününüz ve sizi nereye getireceğine bakınız. Deneyini bir kez ve hissediniz ve gerçek olabileceğini düşünün, çünkü bu tür cazibeye kapıldığınız an, karar verilmiştir. Bunu da geçirdiniz mi, sınavı geçtiniz demektir. Ondan sonra kitaplarda bazen sözü edilmeyen bir sınav daha vardır. Hiç bir şeyi görmediğiniz, duymadığınız, koklamadığınız, tatmadığınız ve hissetmediğiniz bir yerdesiniz. Dış dünyadan hiçbir şey size ulaşamıyor. Greto Garbo gibisiniz - tamamen yalnız. Hem de çok. Ayağınızın altında bir şey yok, hiçbir şey hissetmiyorsunuz, etrafınızda hiçbir şey yok. Gelen hiçbir şey yok. Avichi denilen bir haldesiniz - dalgasız durum. Bu arada belirteyim ki, bu durum, Budistlerin en dip cehennemlerindendir. Dıştan gelen kişiye özgü herhangi bir titreşime tepki gösteremiyorsunuz. Ve tepki gösterebileceğiniz tek şey İç Benliğinizdir ve etrafınızda her şeyin yok olduğu bir ortamda içinize dönüp, sağlam bir şekilde dayanıp dayanabilmek için iç benliğiniz ile yeterli bağlantınız olup olmadığını görmelisiniz. Ve bunu da unutmayınız, doğru bir söz, bir öğreti vardır, o da şudur, her şey sonunda geldiği yere dönecektir, sonsuzluğa. Ve ayaklarında durmayı becermeye öğrenemeyen ruhsal şuur merkezleri sonunda tepki gösteremeyecektirler - onlar dalgasız bir durumdalar ve tepki verme halleri duracaktır, ruhsal şeylere artık tepki gösteremeyeceklerdir. Eğer ruhsal tecrübeleri yaşayabilme yeteneğini geliştirememişlerse, o gece geldiğinde ve hiç kimsenin çalışamadığı durum geldiğinde, gök kubbesi çöktüğü zaman, Brahma'nın o büyük gününde, o zaman dalgasız ortamda, Avichi'deki ruhlar, öylece kalırlar, ta ki çok ileri bir gelecekte, tezahür edilmiş bir evrende yeniden çalışmalarına başlarlar. Dolayısıyla, bunu bu hayatta başarabilirseniz, iyi bir iş yapmış olursunuz. Avichi'nin sınavı işte budur. Şimdi, Eşik Sakini (Dweller on the Treshold) hakkında çok saçma konuşulduğunu duyduk, özellikle, Teosofik çevrelerde. Bilirsiniz, o gerçek bir öcüdür. İki Eşik Sakini vardır, biri Büyük diğeri Küçük. Bu ne demek oluyor? Anlatmaya başlayalım. Bulwer Lytton, Zanoni romanında, Eşik Sakini ortaya çıkartmıştı, orada Neofit yapmaması gerekeni yapıyor ve Sakini çağırıyordu, o da onu hayatı boyunca obsede ediyor. geçmişte gördüğünüz tiksindirici şeyleri hatırlayabiliyor musunuz? Tabii ki hatırlayamıyorsunuz. Çok şükür, bizim hafızalarımız o kadar iyi değildir. Eğer iyi bir fotoğrafik (eidetic) hafızanız varsa, daha gerileri hatırlayabilirsiniz. Ancak zihniyetinizde, sizden örtülmüş birçok şeyler vardır. Yaptığınız bütün kötü şeylerinizi hatırlayabilirseniz, bütün hayatınızda, kendinizi hiç affetmeden ve hepsini tek bir birim olarak düşünürsen, siz gölgeyi görüntülüyorsunuz anlamına gelir, Sakini karşılaştığınız duruma özgü şuur haline girdiğinizde, zihin işte böyle çalışır. Zihin bir düzeye kadar cazibelenmiş olur. Ve onu bu şekilde karşılıyorsunuz. Tabii ki, ben öyle şeyler yapmış olamazdım. Şuuraltında baskı altına alınmış şeyler, bütün o baskı altındaki kompleksler, bütün o kirli küçük düşünceler, bütün o tiksindirici küçük düşünceler, bütün o hain küçük düşünceler, bütün o cani küçük düşünceler. "Tabii ki, ben değildim". Ancak, onların hepsi tek bir kütle halinde geliyor, bağımsız düşünceler olarak değil, bireysel kompleksler olarak değil. Bireysel kompleksler çok şey ifade edebileceği gibi, bana inanın ki, o tek bir büyük kompleks halinde geliyor. Ve bu da sensin, senin belirli bir tabiatının bir yanı olarak. Jung'un tanımladığı gibi, gölge benlik. Ve gölgeyi şuurun eşiğinde tanıyorsunuz, o zaman da, Eşik Sakini'nin ne olduğunu bilirsiniz. Bu da pek hoş bir şey değil. Hoş bir deneyim değil. Ayrıca büyük bir Sakin daha vardır. Fakat o kadar çok aptal insan var ki, daha Küçük Sakini tanımadan, Büyük Eşik Sakini ile karşılaşmak isterler. Geçmiş hayatlarına o kadar meraklılar ki, kim oldukları - Kleopatra mı, Julius Sezar mı, veya her kimse. Bir zamanlar tanıdığım bir vejeteryan atlet bana şunu söylemişti, "Bir insanın altıncı parçası olmaktan itirazım var". ben de, "Altıncı kısım olarak neyi kastediyorsun?" diye sordum. Birisi bana Julius Sezar olduğumu söylemişti. Oysa, ben beş ayrı Julius Sezar ile tanıştım - dolayısıyla, bir insanın altıncı parçası olmaya itirazım var". Bütün bu tür saçmalıklar, sadece hayal ürünüdür, ama insanlar geçmiş hayatlarını ortaya çıkarmaya çok da heveslidirler. Ancak, farz edelim ki, St. Lawrence gibi bütün bir gece bir şiş üzerinde kızartıldınız, geçmiş hayatınızın o küçük kısmını günümüze çağırıp hatırlamak ister misiniz? Çünkü o hatıralar, dünü hatırlar gibi, ölü hatıralar gibi gelmemektedir, duygularla dolu canlı hatıralar olarak gelirler. Onları yaşıyorsunuz, o anda siz osunuz, düşündüğünüz şeysiniz, bir şiş üzerinde kızartılan St. Lawrence'siniz. Ve bana inanın ki, vaktinizi geçirmek için daha hoş şeyler vardır. Onun için geçmişlerini hatırlamak için bir sürü garip şeyler yapanlar, hipnoz, retrogresyon (ekminezi) gibi, neye girdiklerinin farkında değillerdir, ve bazen beklediklerinden daha büyük bir şeye varabilirler, özellikle onların ruhsal merkezlerine bağlı geçmiş bir şahsiyetin, genelde kara büyü olarak bilinen şeye karışmışsa, bir takım garip şeyler ortaya çıkabilir ve o geçmiş deneyimler şimdiki benliğin üzerine bir ağ kurabilir. Ve zaman zaman, bana, istemeyerek bu tür hatıraları ortaya çıkaran insanlar gelir, bu tür hatıraları silip silemeyeceğimi sormuşlardır. Bunlar da Büyük Eşik Sakini'nin bir parçasıdır. Şahsiyet o parlak iç benliği ile bağlantı kurmadan, ki kendisi onun tezahürlerinden biridir, karanlık geçmişlerini tam olarak karşılamak zorundadır. Ben bu olayı şimdi yapamazdım. Yapabileceğimi sanmıyorum. Onu karşılayabilmek için çok ileri bir safhada olmam gerekir. Bu gerçekten, ruhun karanlık gecesidir, ama kendileri bir tezahüratları oldukları büyük parlak benlikleri ile gerçek anlamda sabitleşeceklerse, herkes onu sonuna kadar karşılamak zorundadır. Öyleyse, İsa'nın duası bize o sınava sakın götürme diyor. Hazır olmadığımız sürece bizi o sınava aman getirmeyin. Garip deneyler ve geçmişten kalmış formüller ile oynadıklarında, yeni başlayan okültistler ve ezoterik bilimcilerin iyi hatırlamaları gereken bir husus da budur. Benliğimiz, kişiliğimiz kendisini çok sever. Biz kendimizi çok severiz. Ve bu benliği, bu kişiliği başka biri ile kaynaştırmak gerçekten çok zordur. Ama, majikal şahsiyet denilen şeyi inşa etmeyi öğrenmeliyiz. Bizim hedeflediğimiz şeyi temsil eden, kullanmayı amaçladığımız güçleri ve enerjileri aktarabilen, bir şahsiyeti inşa etmemiz gerekiyor. Ve böyle bir şahsiyeti inşa etmek kolay değildir. Kitaplarımın birinde bu olayı kısmen anlattım, fakat bana inanın ki, o kısa açıklama, bu işin içindeki zor çabalar konusunda hiç fikir veremiyor. Dion Fortune bir zamanlar demişti ki, "Bir Loca ve bir demir ocağı arasında bir seçim yapmanız gerekirse, demir ocağını seçiniz, daha kolaydır". Ve birçok bakımdan, Maji'deki zorlayıcı, yoğun zihinsel ve ruhsal çalışma ele alındığında, el emeği çok daha kolaydır. Ancak, o iç kimliği inşa edecekseniz, ki gerçekten etkin majikal çalışmalar gerçekleştirmek istiyorsanız, bu şarttır. Bir şeyi de hiç unutmayacaksınız: başladığınız mı, işi ortada bırakmayacaksınız. Aynı şekilde, düşünce formları ile çalışırsanız ve onları çeşitli amaçlar için çeşitli insanlara gönderiyorsanız, onları kendinizden kesiniz, kendinizle bağlantılı bir şekilde olmalarını meydan vermeyiniz. Onlar işlerini gördükten sonra, onları dağıtınız. Sağda solda artıklar bırakmayınız. Kipling, bu konuda bir şiirinde şöyle demişti, "Cleanse and call back thy spirit, let not a stain remain" ("Ruhunuzu arıtın ve geri çağırınız, bir tek leke kalmasın". Eğer düşünceleriniz ve enerjiniz belirli bir yöne gitmişse, onlar geri çağırılmalı, yoksa majikal dairenizden çıktığınızda, her tarafınızda, iradeniz ile yarattığınız ancak deşarj etmediğiniz, uygun bir şekilde bitirmediğiniz, majikal formların paçavraları ve parçacıkları uçuşur ve ahlaki olmayan iç güçler, astral planın ayırım yapmayan güçleri onları bedenlendirirler. Succuba ve Incuba'lar [Erkek ve dişi cinsel obsedör varlıklar] bu şekilde ortaya çıkarlar ve onlar gerçek bir bela olabilirler. Onlara ben psişik parazitler diyorum, auranın yüzeyini enfekte ederler ve aura üzerinde ufak birer beyaz pamuk-yün yığını olarak görülürler. Bunlar, geri çağırılmayan ve kontrol edilmeyen düşünce, duygu ve arzuların ıvır zıvırlarını temsil ederler. Dolayısıyla kendini kontrol etmek, iç benliğin ilk kanunlarından biridir. Bu arada bir grup ile çalışıyorsanız görürsünüz ki, grup iki şeyden birini yapacaktır. Ya sizi içeride tutacaktır veya kovacaktır. Ve çok şaşılacak bir şeydir ki, hoş bir grup başlatılır, her şey güzel yürür, derken birden bire, size karşı baskı uygulanır. Dersiniz ki, "Bir şeyler oluyor... birisi bana karşı kötü bir oyun oynuyor". Ama döndüğünüzde, ne oldu? Kendinize bakıyorsunuz ve fikirlerinizin değiştiğini görüyorsunuz, tam olarak önceki gibi bir görüş açınız yoktur. Ve grup şuuru bunun farkında olup yavaş ve sessizce sizi dışlamaktadır. Ve eğer sessizce ayrılırsanız, kapı tokmak ve merdiven parmaklıklarına sıkıca tutunmadan, o zaman kimseye karşı dargın olmadan, barış içinde ayrılabilirsiniz ve her şeyi normaldir. Ancak, grup sizi dışlamaya başladığında, onun içinde ısrarla bir şekilde kalmayı denerseniz, o zaman orada adeta bir cehennem havası yaratırsınız. Siz güvenilir bir şekilde uzaklaştırılıncaya kadar, herkes orada deliye döner. Ve tabii ki, o zaman siz kovulursunuz ve bu hiç de hoşunuza gitmez ve etrafa giderek o grupta ne kadar berbat şeyler döndüğünü. İnsanlar bana gelip soruyorlar "Acaba benim girdiğim grup, bir kara büyü grubu muydu? çünkü....". Sadece orada fazla direndiniz, o kadar. Nazik bir şekilde ayrılmaktansa, kovulmanızı beklediniz. O halde, grup sizi itip kaktığı için veya kovduğu için hiç kişiselleşmeyiniz. Grubun sizi istemediğini görürseniz, her zaman gururlu davranıp "Beni istemiyorsanız, ben kalmayacağım" diyebilirsiniz veya "Kimseye kırgın olmadan ayrılıyorum. Bu grubun iyiliği içindir ve gönüllü olarak gidiyorum". Ve siz bunu yaparsanız sonradan ödülünü göreceksiniz. Şimdi, bu benim teorik olarak konuştuğum bir husus değildir, bütün bunları yaşadım, bütün bu deneyimleri geçirdim ve tam olarak neden söz ettiğimi biliyorum. Kontak denildiğinde, ne kastediyoruz? Siz öğle bir şekilde kontak durumundasınız ki, belirli bir güç veya ışın ile bağlantılı bir durumdasınız ki, aynen bir elektrik santralın şalterini çektiğinizde olduğu gibi, o güç hattı ile temas kurarsınız. Şimdi bir sürü şeylerle kontak kurmuşunuzdur. San Pol demişti ki, "Her şey mümkündür, ama her şey uygun değildir". Başka bir deyişle, istediğinizi yapabilirsiniz ama onun yarattığı tepkiye hazırlıklı olunuz. Bin Voltluk bir hata dokunursanız, bir şeyden gayet emin olabilirsiniz, eğer halen bu gezegende bulunuyorsanız, bulunduğunuz yer bir hastanedir. Halen elimde, buna eşdeğer bir işlem yapmanın bazı yara izleri, hatıra olarak bulunmaktadır. Ve okültizm'de yüksek voltajlı bir hattı dokunmanın eşdeğerini yaptığınızda, yüksek voltajlı bir şoka eşdeğer bir tepki alırsınız. Buna da dayanabilip dayanamayacağınız da, ayrı bir konudur. Viktorya çağında bir deney vardı, bir karton ev maketinin bacasından aşağı kenarına kadar bir tel uzatılırdı. Ve telin bir noktası, telde bir inçlik kesinti olması için, kesilerek kıvrılırdır. Tel uzatılarak bir metal saca bağlanırdı. onradan, bir "Leyden" kavanozunu, veya modern tabiriyle bir kondansatörü alırdınız, o şarj edilirdi ve bacanın üzerindeki telin üst kısmına onu dokundururdunuz, ve kondansatör, büyük bir parlama ile hemen deşarj olurdu. Bu parlama tel boyunca ilerleyip metal saçtan toprağa inerdir. Şimdi, orta kısmı, hattı kesecek şekilde çevirirsiniz ve kondansatörü şarj edip, aynı şeyi yaparsınız. Yine, büyük bir parlama olur ve bu kez evin tamamen parçalandığını görürsünüz. Çünkü şarj, kendisini aşağı alacak bir kondansatör bulamayıp, dik açıdaydı, ve kartonun içinden geçerek onu yakıp parçadı. Şimdi, kutsal güçlerin her birinin gelmelerini ve kişiliğinizden geçiş yapmalarını isterseniz, ve kişiliğiniz onlara serbest giriş ve çıkış sağlamadığında, olan olmuştur ve yapacağınız en iyi şey "Çarpılan Kule" Tarot kartını düşünmek olacaktır. Bu durumda, "Çarpılan Kule" sizsiniz - ve yıldırım size çapmıştır. O yıldırım, ki Hayat Ağacın üzerindedir size çarpmıştır ve ondan incinirsiniz. Kişiliğin bu şeklide çarpılacağı doğrudur. O halde, düşük voltajlı elektriğe alışıncaya kadar, yüksek voltajla uğraşmayınız. Kipling' in bu duruma uygun bir sözünü hatırlatalım: "Daha bilgeli olanların sözünü hor görmeyin, daha yaşlı olanların sözüne dinleyelim. Ulaşamayacağınız şeylere çaba harcamayınız, kızın askere söylediği şey budur". Evet, açıkcası erişemeyeceğine ulaşmaya çalışmayınız. Ezoterik ilim, en az her hangi bir egzoterik (zahiri) bilim kadar bilimseldir ve kendi kanunları vardır. Bu kanunları ihlâl ettiğinizde, sonucunu alırsınız. Günahlarınızdan dolayı "Tanrının Gazabı"ı size çarpması anlamında değil, sadece aptallık etmişsiniz ve erişemeyeceğiniz şeyleri yapmaya çalışmışsınız anlamına gelir. Şimdi, bu konunun başka bir yanı ile ilgilenelim. Kontakt sağladınız. Şimdi ne? O zaman iç kişiliğiniz sizi şekillendirmeye başlıyor. Benliğiniz yeniden biçimlenir ve bundan birçok kişi korkmaktadır. Çünkü onlar şöyle düşünmektedirler, "Artık eğlenemeyeceğim, şimdi düşündüğüm gibi düşünemeyeceğim, tamamen riyazetli olacağım". Bu gerekmez. Bu bir ahlak, gelenek sorunu değildir. Cinsel davranışların çoğu bir gelenek konusu olduğuna göre, dünyanın bir tarafında bir kadının yedi kocası olması doğaldır. Hindistan'da bir kadının yedi kocası olması ahlaklı saydığı yere gittim, orada bir kadının birçok kocası olmadığında ona garip gözüyle bakılır. Batıda ise, Hıristiyanlığın etkisiyle bir erkeğin tek karısı olması bir ahlak, bir gelenek konusu olmuştur. Oysa, Afrika'da, Hıristiyan Misyonerleri arasında, birçok karısı olan birisinin Hıristiyan kiliseye kabul edilip edilmeyeceği bir tartışma konusu olmuştur. Elli yıl önce, bu tamamen yanlış olarak görülürdü. Yüz sene önce, Viktorya çağı ahlakı açısından bu düşünülmezdi bile. Ancak şu anda bu konu, Hıristiyan papazları tarafından yeni bir görüş açısı ile ciddi ciddi ele alınmaktadır. Ahlak değerleri evrensel değildir, onlar bölgeye göre değişir. Bunu unutmamalısınız. O halde, riyazetli olma konusunda endişelenmeniz gerekmiyor, istemiyorsanız olmazsınız. Ve dürüst olmak gerekirse, ben riyazetli bir kişinin geldiğini görürsem, hemen yolumu değiştiririm. Çünkü bu yanlış bir tavırdır. İnsanın seksüel tabiatı aracılığı ile tezahür eden kutsal yaratıcı güçler, Tanrı gözünde herhangi bir kutsal güç kadar mukaddestir. Bu sadece onun ifadesidir. Sapkınlıklar da vardır, ki bunlar sadece saçmalıktır ve ahmaklıktan başka bir şey değillerdir. Bunlar oyuklara dönüşür, çünkü kişi belki de psikolojik açıdan birazda dengesizdir ve oluk büyüyüp derinleşir, kişide içinden çıkamaz. Ancak onlar suçlu, hain vs. değillerdir. Çoğu kez, sadece kendi psikolojilerinin kurbanlarıdırlar. Unutmayınız ki, İsa, bedeninden yedi ifrit çıkardığı fahişe Mari Magdelene'yı, Şeriat kanunlarını bir kez ihlal etmeyen Farazilere tercih ettiğini unutmayınız. Gerçek Ahlak, bölgesel ahlakların çok üstünde durur. Gerçek Ahlak da şudur, kardeşlerinize zarar vermeyeceksiniz. Bu anlamda herkes sizin kardeşlerinizdir. Bu zararsızlık hali Hindu'ların deyimi ile "Ahimsa"dır. Ancak, bu olumsuz bir şey değil, olumlu bir şeydir. Sizin majikal çalışmalarınızın sonucu, varlıkları çağırmak olmamalı, bu psişik oyuncaklarla oynamayı bıraktığınızda, kendiniz ne yapmış bulunuyorsunuz? Ne ürettiniz? Hiçbir şey, sadece başka şeylerde kullanabileceğiniz bir yığın enerji harcadınız, ve bilgeli olanların önünde kendinizi biraz düşürdünüz. Ama, Işık Yolunu izledinizse, İç Nurun içinizi aydınlatmasına izin verdinizse, o sizi düzene sokar, yavaş yavaş kendi gerçek ahlakınızı bulursunuz, kendi gerçek ifadenizi bulursunuz. O nur en iyi etkisini size aktarır. Sonunda, tam olarak ne yaptığınızı ve majikal çalışmalarınızın sonucunda elde ettiğiniz bu müthiş gücün neye kullanılabileceğinin idrakine varırsınız. Tam anlamıyla, dağları oynatabilir. Tam anlamıyla, yeryüzünü değiştirebilir. Bütün bunları da yaparlar, yeter ki, ezoterik ilimleri izleyenler, olayları idare gücü ile şekillendirsinler ve değiştirebilecekleri olayların, ahlaklı insanların sapkın idare güçleri ve saçmalıkları tarafından oluşturulan olaylar olduğunu hatırlasınlar. Ve son olarak, bütün bunların arkasında, ilimin arkasında, isimleri aşağılanmış ve dile düşmüş, fikirleri banal bir şekilde karşılık gören "Beyaz Loca", "Yediler Locası". Beyaz Loca'dan tek ilgileri ondan bin kilometre ötede olan bu kişilere her türlü isim takılmıştır. Gerçek reklamını yapmaz. Gerçek Loca kendi reklamını yapmaz. Dünyayı yöneten büyük ruhsal kurul reklam vermez. Size nerede olduğunu söylemez. Onun yerini açıklamanız veya cafcaflı sözlerle onu övmeniz gerektiğini söylemez. "Ben bir İnisiyeyim" derseniz, "İnisiye" bir şeyi başlayan demektir. Bunun anlamı da bu kadardır, bir şeyi başladınız. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.